Şiirsel kopuş
Şiirde model oluşturma, yapı kurma, meramını, derdini anlatma, sorunu konuşma, dışa vurma, coşma, duygulanma yeterli gelmemiş Emre Cengiz’e. Avangart sanatın önerdiğini deniyor. “Akışkan Deney”, şiiri yıkmaya, şiiri şiirle yıkmaya yönelik bir girişim. Ama zaten avangardizmin iddiası da sanatı sanatla aşmak değil mi?
DUVAR - Şairin okulu dergilerse şiirin okulu şiirdir. Yani şiir, şiirden çıkar. Dergilerse şairin bir tür kendini gördüğü aynalardır. Şairlik eğitimi de büyük ölçüde aynaya bakarak gerçekleşir! Şiirle ilgilenen kişi için okuduğu ve okuyacağı şiirler başlıca kaynak, dergilerse vazgeçilmezdir. Şiirin büyüğü küçüğü vardır; başarılmış şiir, başarılamamış şiir anlamında. Ama şiiri büyük yapan, büyük sözler değildir. (Büyük harfinse şiirde başlık haricinde pek katkısı yok denebilir!) Şiirin, ne kadar yazılırsa yazılsın, özellikle modern şiirin, değişmeyen formülleri ya da her daim geçerli bir kalıbı, yemek tarifi gibi bir tarifi yok. Modern şiiri şiir yapan en önemli özellik yenilikçiliğidir…
Tabii bir de şiirin yenilikçiliği kadar okurun da yeniliklere açık olması önemli. Yenilikçi okurun olmayışı, başarılmış bir şiirin okunmasının gecikmesine yol açar. Elbette okurun gecikmesi de az şey değildir. Modern Türkçe şiirde de okurunun geciktiği ya da okurunu geciktiren şiir genellikle avangart şiirler olmuştur. Öncü anlamına gelen avangart, avangardizm adıyla modern dönemde oluşmuş ve gelişmiş bir sanat ekolüdür. Bir tür “karşı sanat” anlayışı olarak da değerlendirilir. Genel olarak çağının, zamanının alışkanlıklarından, yerleşik tarzlarından, kalıp ve kurallarından itiraz, başkaldırı yoluyla kopuşu ifade eder. Modern şiirde başlangıcından itibaren tarihsel momentleri oluşturan yenilenme sürecinde gelişen öncü girişimlere, şairlere ve şiir anlayışlarına yönelik bir adlandırmadır da diyebiliriz. Geriye dönüp bakıldığında modern Türkçe şiirin büyük bir birikiminin olduğunu görüyoruz.
Bu birikimin içerisinde birçok ekol, topluluk ve kuşak bulunmakta. Bu oluşumların ortaya çıkışında genellikle yenilikçi girişimler belirleyici olmuştur. Ancak her yenilikçi girişim, geçmişte olduğu gibi günümüzde de avangart anlamına gelmez, gelmiyor. Avangardın en önemli özelliği hiç kuşkusuz, var olandan radikal anlamda kopuşu hedeflemesi ve gerçekleştirmesidir. Şiirde avangardizm biçim, biçem, tema ve tümüyle birlikte dilsel kopuş anlamına gelir… Geçmişin birikimi, deneyimleri şiirde avangardizmin bize, dilde daha önce denenmemiş biçimde gerçekleştirilen biçimsel, yapısal kopuş ve değişimi aynı zamanda öznelleştirdiğini de gösteriyor. Dadaizm ve gerçeküstücülük bir akım olarak modern şiirin en önemli avangart çıkışı ve deneyimleridir. Modern Türkçe şiirin başlangıç dönemi sayılacak yıllarda Nâzım Hikmet avangart bir şairdir, elbette şiiri de öyle. Zamanının şiir anlayışından ve pratiğinden hem biçimsel, hem biçemsel hem de konu ve tema olarak büyük bir kopuşu gerçekleştirmiştir. Ama en büyük, en katı, sert yani radikal kopuşu avangart olmak bakımından gerçekleştiren ilk şair olarak Ece Ayhan’ı gösterebiliriz. Geçmişsiz ve kaynaksız bir çıkıştır çünkü.
İKİNCİ YENİ VE MODERN EDEBİYAT DALGASI
Birdenbire “kopan” bir fırtına benzeyen ve hızla büyüyen yeni şiirin “uçbeyi” olarak Ece Ayhan, modern Türkçe şiirdeki çıkışını bir avangart olarak yapar… Şairin ilk dönem şiirlerinde gerçeküstücülüğün izleri söz konusudur. Ancak bununla birlikte orada kalmak niyetinde olmadığı anlaşılır. Kaldı ki gerçeküstücü etkileşim de aslında modern Türkçe şiir için yeni bir deneyimdir o yıllarda. Kısa zamanda dille oynayarak, söz dizimini bozarak, alışılmış imge kurgusunu, algılama biçimini yıkarak yeni bir gerçeğe ulaşmak yönünde büyük bir dalga yaratan İkinci Yeni şairlerinin, gerçeküstücü deneyimden etkilendikleri ve büyük ölçüde yararlandığı görülür. Ancak İkinci Yeni dalgasının oluşmasını ve büyümesini sağlayan isimlerin şiir anlayışlarıyla gerçeküstücülükte kalmadıklarını, gerçeküstücülüğü içererek aşmaya yöneldiklerini de söylemek gerekir. Ece Ayhan radikal bir kopuş, avangart bir girişim olan İkinci Yeni içerisinde deyim yerindeyse en uca giden isim olur…
Bu tavrını da sürekli derinleştirerek sürdürür. Hemen hemen eşzamanlı olarak bir başka kanaldan sahaya İlhan Berk de çıkar. İlhan Berk değişik denemelerden sonra beşinci kitabı “Galile Denizi”nde avangart olarak görünür. Bu iki isim eşsiz olana ve aynı zamanda daha önce var olmayana arzunun biçim biçem ve dilsel karşılığını arayan şiirleriyle avangart şiirin temsilcisi olur. Bu nitelikleri onları aynı zamanda avangart şiirde bir eşik durumuna da getirmiştir. Yani bütün avangart çıkışlarda, genç şairin önünde atlanması gereken ilk ve büyük eşik olarak Ece Ayhan ve İlhan Berk isimleri durur. Ece Ayhan’ın ilk kitabı “Kınar Hanımın Denizleri” 1959’da yayımlanır.
Kitap hem İkinci Yeni dalgasının kucakladığı şiirlerin hem de modern Türkçedeki avangart şiirin çıtasını olabildiğince yükseğe kaldırır. Sonraki kitaplarında da çıtayı daha da yükseltirler. Aslında yenilikçilikle yetinmeyen ve gerçekten avangart niyetleri ve hedefleri olan her genç şairin şiirin o çıtasını yükseğe ilk çıkaran Ece Ayhan’ın koyduğu yerden alıp daha yükseğe taşımak gibi bir sorumluluk duyması beklenen bir şeydir. Kendisinden bir avangart olarak uzun uzun söz ettiğimiz şairi yeri gelmişken hiç değilse bir şiiriyle selamlayalım. İlk kitabında yer alan “Çapalı Karşı” şiiri de onun şiir anlayışını yansıtan örneklerden biridir. şiirin ilk betiğini birlikte okuyalım:
Kollarında eski balık dövmeleriteodor kasap perhiz ahali içmez
ay türkçe rakı çıkmıştır kapalı
ve geniş muhlis sabahattin’den
ayşe opereti ne güzel bir hiç
Modern Türkçe şiirin avangart ve önemli şairlerinden biri olarak anmışken İlhan Berk’i de bir şiiriyle selamlamadan geçmeyelim. 1958’de yayımlanan ve kitaba da adını veren “Galile Denizi” adlı şiirin ilk bölmü:
İsa türlü hastalığı iyi ederek beytelhem’deyahut medicedeGaliba türlü dolaşıyordu
Sonra büyük bir T çizdi ne güzel çizdi büyük bir T büyük
Kuşlar geçiyordu
Malta’nın vergi topladığı kentlerde belli dolaşmış belli bizi
Sevmemişti
A b t c d e h g k l m o p n b ş j k l m n b c s w n e r y Z
Bir sıkıntı mıydı bunlar onun yazdığı o geceye kadar hani
Hiç birimizin bilmediği
AVANGART ŞAİR KENDİ ŞİİR SİSTEMİNİ OLUŞTURUR
Avangart şair, dizgenin dışında kendi şiir sistemini oluşturmayı hedefler. Kendi iç ve dış düzeneğini; dilini, yapısını, kurgusunu, sesini, sözünü yaratmış bir sistem… Şiirle gerçekleştirilen ve gerçekten de başka türlü olmaya girişmiş bir şiir önerisi sunar… Emre Cengiz’in Heterotopya Yayınları'ndan çıkan “Akışkan Deney” adlı ilk kitabını okurken yine yeniden düşündüm avangart şiiri. Emre Cengiz 1987 doğumlu bir şair. Daha önce Bireylikler, Yazılıkaya, Underground Poetix, Siber Ginosis, Ücra, Gard ve Kargış gibi şiir anlayışına yakın ve yayın çizgisi şiirine yer açacak nitelikte olan dergi ve fanzinlerde çıkmış şiirleri. Kitap, 2009-2014 yıllar arasında yazılan şiirlerden oluşuyor.
İlk kitabı yayımlanan bir isim olarak genç şairlik deneyimini, şiir anlayışını ve kitabıyla ilgili düşüncelerini sorduğumda söylediklerinden bazı bölümlerin altını çizdim. O bölümleri paylaşmak istiyorum: “Farklı şiir yapma tekniklerinin barındırması yönüyle deney. Bu nedenle kitaba, çok kuramsal gibi durduğunu da göz ardı etmeksizin bu ismi uygun buldum. Ödüllere katılarak ödül mekanizmasının anlamsızlığını, esas meselenin genç şairi gelenekçi usta şairlerin cenderesine sokmak olduğunu bizzat görmüş ve daha iyi kavramış oldum.
Şiire hiçbir yenilik sunmayan, içi boş, sözcük fakiri, abartılı şekilde dramatize şiir türüne olan mesafemi daha da iyi kavradım. Şiirin büyük ustalarını hiçlediğim, topyekûn bir reddiyeye giriştiğim anlamına gelmiyor. Ama alışmaktan, methiye dizmekten çok aşmaya çalışmak, bana hep daha cazip gelmiştir. Henüz aşılamamış eşikleriyle çağdaş Türkçe şiire bakışım, ‘bana öğretilen bu dille nasıl bir yenilik inşa edebilirim’ sorusuna dayanıyor. Dergilerden bende en çok yer eden, kafamda en fazla soru işareti oluşturan ve beni şiir yazmaya ve üzerine düşünmeye iten, Ücra olmuştur.
Şiir kitabı, temelde bir konsept, tasarım ürünü de aynı zamanda. Tüm şiirler Word’de arka arkaya dizilip şiir kitabı yapılmamalı. On yıldan fazla zamandır şiirle ilgileniyor ve araya uzun nadas süreçleri girse de yazmaya devam ediyorum. ‘Akışkan Deney’, 45-50 kadar şiir arasından damıtıldı. ‘Deneysel şiir’ kavramını pek benimsediğimi söyleyemeyeceğim.
Çünkü verili bir dille şiir anlamında yapılan her şeyin deneysel olduğuna, olabildiğine inanıyorum. ‘Deneysel şair’ denilen bir çağdaşımın kitabını okuduğumda, fazlaca parodik ve benim ‘deney’ kavramıma uzak bulabiliyor; ‘lirik şiir’ diye yaftalanan kitaplarda yeni tatlar bulabiliyorum. Bir adlandırma yapmak gerekiyorsa, yaptığım şiire, varmaya çalıştığım yere ‘avangart şiir’ diyebilirim. Bu hem deneyi içeren hem de deneyimi yok saymadan yeniyi arayan bir şiir.” Emre Cengiz bunları söylüyor. Geleceğe not düşmek açısından da paylaşmak istedim Cengiz’in sözlerini. Genç, henüz yolun başında bir şair olarak Cengiz’in söyledikleriyle bize sunduğu yapıtı arasında bir bağ var mı sorusu yanıtını arıyor haliyle. Bu merakla okumaya başladım kitabı.
“Akışkan Deney” okurun yerleşik şiir anlayışını ve algısını gerçekten de amaçladığı gibi zorluyor. Cengiz hem biçim, hem içerik hem de biçimsel yönden bütünlüklü bir avangart şiirin peşine düşmüş görünüyor. Var olandan kopuşa girişmek her şeyden önce risk ve sonuçlarını göze almayı gerektirir. Risk almadan alışkanlıkların, verili olanın karşısına geçmek ve sınırları çizilmiş alanın dışına çıkmak mümkün değildir. Emre Cengiz, risk almaktan çekinmiyor. Bir hayli de cesur. Daha kitabın ilk şiirinin başlığında ve o başlığın altında yer alan şiirde gösteriyor genç şairin sahip olması gereken cesareti. Şiirin adı “heyliyorum hepinizi hey [→]” şiirin ilk üç dizesini alıntılıyorum:
akşamı koydu küllüğe kült! diye nalanterliği yapıştırdı cama yapıt!
ellerden konuştuk uzun
Cengiz’in söylemiyle ifade edecek olarsak onun şiirinde dil konuşlanmak istiyor, ama şair oralı değil. Yani şiirsel ifadenin bulduğu ilk boşluğa konuşlanmasına açıkça engel oluyor. Seçenekleri görmek istiyor… O nedenle hem bir şey anlıyor gibi oluyoruz hem de tam olarak anlamıyoruz ve şiir bizi kendine doğru, hayır çekmiyor, sürüklüyor adeta… Avangart şiirin içerdiği en önemli özelliktir bu tazyik… Okurunu bu tazyikle çeker kendisine…
bloklar misal sentetik kumaştan birer sökükkalbine kentin
Bu dizelerin de yer aldığı şiirin başlığına dikkat çekmek istiyorum. Hem kitabın hem de Emre Cengiz’in şiirinin ve şiir anlayışının anahtarını oluşturan iki dizeden birincisine. Bu, başlık olarak yazılmış dize, aslında şairinin uzun uzun anlatılacak şiir tavrına ilişkin her şeyi, sözü genişletip ifadeyi alabildiğine tutumlu biçimde kullanarak açıklıyor:
“ters yönden geliyorumhızını kes”
Değişik okuma ve yorumlama deneyimlerine açık. Oluşturduğu anlam, çağrışım, sezgi yelpazesi algının kapılarını zorluyor. Ben daha çok şairin “ters yönden geliyorum, dikkat et” uyarısında değil de, “hızını kes” talebinde bulunması üzerinde durarak düşünme yanlısıyım. Bu taleple birlikte, dizenin bildirim bölümünde dile getirilen duyarlılık, bana Gezi Direnişi sürecinde gelişen ortak düşünce ve eylem tarzını hatırlattı. Otoriter bir uyarı yerine hiyerarşi oluşturmaksızın talebini ileten bir söyleyiş… Durumunun ve oluşan tehlikenin farkında olan özne, neden olacağı olumsuzlukla ilgili buyurganlaşmadan istekte bulunuyor… Kitabın ve şairinin ne yaptığını, ne yapmak istediğini ne tarz bir şiir anlayışı olduğunu sergileyen diğer iki dizelik betikse şu:
“sanat eserinden öte deney ve buluş önemliburadan yırtınız beni”
ŞAİRİN ARZULADIĞI KOPUŞ...
Burada da talebi dile getiren ikinci dize önemli görünüyor bana… Şairin arzuladığı kopuşun, yani deney ve buluşun “çözülme”, “kesilme” gibi uzlaşma yoluyla değil de “yırtılma” biçiminde gerçekleşmesini talep etmesi, dünyayal ve hayatla ilişkisindeki tavrının da ifadesi gibi görünüyor. “Kopuş” aynı zamanda “yırtılma”yı da içeren bir “ayrılma” ya da vedalaşma biçimi. Alışkanlıklardan, verili olandan kopuş, haydi haydi yırtılmayı gerektirir. Yaralamayı ve yaralanmayı da içerir elbette… Hangi ayrılık var ki yas nedeni olacak bir yaralanmaya yol açmasın. Avangart şiir, iddialı şiirdir. İddiası da sözünden ibaret değildir. Hatta söz ve dilin kurallı dizgesi içerisinde varlığını gizleyen, derinlerde bir gömü gibi sunulur. Avangart şiirin iddiası bilinen, denenen ne var ne yok tüm her şeyi eskitmeyi, aşındırmayı, aşmayı hedeflemesidir. Şu dizede dile getirildiği gibi: “tasarlayın beni, yaratık olmak istiyorum”.
Şairin hem bir yaratık olarak tasarlanmak hem de adı, ne olduğu belirsiz bir şey olmak istemi söz konusu. Bu tasarlanmış bir yaratık olma istemi; verili olandan, var olandan farklı, bambaşka, denilecek kadar farklı ve henüz olmayan bir şeyden söz ediyor bana kalırsa. Emre Cengiz’in biçim araştırmalarını, biçem denemelerini, şiirsel deneyim alanını ve tüm olabilirlikleri sonuna kadar geniş tutarak arayışını sürdürdüğü bir kitap “Akışkan Deney”… Bu bağlamda, “Kümeler Kuramı” başlıklı şiirden yazının imkânları çerçevesinde bir bölüm aktarmak istiyorum:
çerçeve, yatayda yetimi iken mevcut duruşunbu kümenin kesişme olmak garip bir istatistik
çünkü birçoklarının dışarı açılan kapıları kilitle.
veri sahalarında yargılanan sorgulamalar
boşuna kaybolacak etkisiz eleman aramızda
her sınıfı oluşturan sizsiniz
biz diye bir şey de yok ayrıca!
karakter numaralarına göre sıralanmış değişkenler
iz
Bizi, “aslında büyük çaresizlikler, problemin olmayışından ileri gelir” dizesi gibi hayatla, hayatımızla yüzleşmeye, hesaplaşmaya davet eden birçok dizenin yer aldığı şiirlerin toplamından oluşan “Akışkan Deney”de yoğun bir günlük hayat eleştirisi de söz konusu. Ancak şair, günlük hayatın pratiğini olduğu kadar günlük hayatın pratiğinin gerçekleştiği mekânı da eleştirinin nesnesi haline getiriyor… Örneğin “çok korkunçtu; rüyamda çocuktum!” başlıklı şiirde olduğu gibi. Bir betik okuyalım:
biz ne öğrendik peki? götümüzü kaptırdığımız kapitaltaşaklarımızdan akarken yaşamın pıhtısı
biz işe gidip gelelim
ofislere girip çıkalım
biz, deliklere
eşyaylara sövelim
bu eskiliğine apart-
manların ve dahi
boşluklarına
gidip gelelim tekrar
gelip gevşeyelim
Bununla birlikte kitapta, Cengiz’in başa çıkmaya, çözüm aramaya, her şeyi yeniden görmeye ve anlamlandırmaya, yeni anlamlar bulmaya yöneldiği başka sorunlar da var. Şu dizeler “crature” başlıklı şiirden:
çünkü yaşam yokçünkü haz köşeli
çünkü sarıldım
hoş bir yalana.
Dilde, şiire bağlı kalarak bir yandan yeni biçim ve biçem araştırmalarını denerken bir yandan da bu girişim nedeniyle sözün buharlaşıp yitmesini, varlığını değiştirmesini, formsuzlaşmasını, aurasından çıkmasını engelleyerek bu sorunun üstesinden gelmek önemli… Biçim ve biçem dengesini sağlayarak sözü, şiirin üretken iletisine dönüştürerek yansıtma amacının da şairin üstesinden gelmek için uğraştığı sorunlar arasında olduğunu görüyoruz. “dijital at sinekleri ile romantik pornografi” başlıklı şiirin tamamını okumayı önererek şu dizeleri paylaşmak istiyorum:
uçuklamış bir alt dudak, alt-kültür
ve ben tanrıyla baş başaydım o an
ah milenyum tabii ki modern zamanlar
peygamber böceği tespih böceği iman kelebeği
yok daha neler bak işte bükülmüş beliyle
atmosfer kovalıyor dijital bir at sineği
Sorularımızı kitabın sonunda almayı vaat eden “Akışkan Deney”de, altını çizerek okuduğum dizeleri imkânım olsa tek tek alıntılardım. Hiç değilse o dizelerden birkaçını paylaşayım:
“bak önüne ki geçmişin olsun” (s. 17)“şiire girince olmuyor demişlerdi
sektörde kayıtsız veri gibi mühendislik falan” (s. 19)
“toplum anlam taşımaz” (s.36)
“sessizlik bir ansiklopedisi gibi kalınlaşmıştı” (s. 52)
Kitabın altmışıncı sayfası dışında şiirlerde başlık da dahil büyük harf kullanılmamış. Alıntılarda şairin biçimine uymayı tercih ettik. “yeryüzüne dayanabilmek için” başlıklı şiir, Emre Cengiz’in ve “Akışkan Deney”in kaynaklarını ve dilsel coğrafyasını göstermesi bakımından önemli diye düşünüyorum. İtaliklerin şairin kendisine ait olduğunu söylediği bu şiirin son betiğini okuyalım:
dans etmesek de olur artık öpüşebilirizgelini tepebilirsin güncesi yerli edebiyat
papağana silah çekme tümceler geliyorum
anne ben barbar mıyım / neden yazıyorum
Yalnızca yazmak için değil şiir okumak için de genç olmak gerekiyor. Genç bir bilinç, genç bir duyuş, düşünce, göz ve kulak olmak gerekir. Şiir okurunun genç olabilmesinin yaşla ilgisi yok. Bir başka şairin dizesinde “en sevdiğim genç şair Nazım Hikmet ve İlhan Berk” dizesinde dile getirilen duygu ve düşünceye katılıyorum ben de. Ruhun yaşlanmamış, merakın kaybolmaması önemli. Sorularının bitmemiş olması şart. Yoksa yılların okuru olan biri yeni şiirden, “kütleşmiş” okuma alışkanlığıyla hiçbir şey anlamayabilir. Kulağında kalan eski sesler, belleğinde asılmış eski imgeler arayıp durur yeni şiirde de. Yeni şiir doğal olarak ve genellikle kendi algı ve okuma biçimini sunarken bir “tazyik” yaratır.
Bugünün yeni şiirinin de artık kulakla okunan, gözle dinlenen ve zihinle duyumsanan bir bedensel algı biçimi var. Yeri gelmişken şunun da altını çizelim, Şiirdeki biçim arayışlarının, denemelerinin ikibinli yıllardan itibaren çok boyutlu olarak genişlemesinde, hayatımıza giren bilgisayar teknolojisinin büyük etkisi var elbette. Ekran çağının ve bilgisayar teknolojisinin etkisiyle ikibinli yıllardan sonra oluşan şiirinin belli başlı özelliği biçimsel arayışlar olarak görünüyor daha çok…
Bunu herhalde kullanılan araçla düşünce biçimi arasındaki ilişkinin bir yansıması olarak değerlendirebiliriz. Şiirde model oluşturma, yapı kurma, meramını, derdini anlatma, sorunu konuşma, dışa vurma, coşma, duygulanma yeterli gelmemiş Emre Cengiz’e. Avangart sanatın önerdiğini deniyor. “Akışkan Deney”, şiiri yıkmaya, şiiri şiirle yıkmaya yönelik bir girişim. Ama zaten avangardizmin iddiası da sanatı sanatla aşmak değil mi?
“Akışkan Deney”, artık on sekizine girmiş ve reşit sayılan milenyum çağının şiirinde geleceğe ilişkin de önemli işaretler veren bir kitap…