Sırlar değil esrar: Kara Kitap

Bütün öteki tartışmaları ve sonradan yazdıklarının bu kitapla ilintisini yahut uzaklığını bir kenara bırakarak, aslında şu cümleyi demek için yazdım bu yazıyı. Kanımca Kara Kitap Türkçe bilen insanların başına gelmiş en esrarlı şeylerden biridir.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Orhan Pamuk’u tarif etmeye gerek yok sanırım. Şu günlerde meşhur olan ve bir GSM şirketinin reklamına taşıdığı videoda söylendiği gibi “anlatmaya gerek yok, konuşmuyorum, görüyorsunuz”. Biyografisinin detaylarına ulaşmak oldukça kolay. Akif Kurtuluş’un Tören Provası’nın ithafını çok severim; “törenlerden hep sıkılmış gördüğüm” der. Pamuk’un “kameralardan sıkılmadığı” bir videosuna tesadüf ettim (“İnsan Manzaraları”, yazan ve yöneten: Osman Okkan). “Türkiye’de 35 yaşına kadar bir yazarın alabileceği bütün ödülleri aldım. İyi kalplilikle bütün ödülleri bana verdiler,” diyor orada. Konuyu “ödül lobisi” yahut Pamuk’un Türkçe ile teması meselelerine bağlamayacağım. Edebî hafiyeliğin daha eğlenceli ve yaratıcı bir şey olması gerektiğini düşünüyorum, doğrusu. 

Kara Kitap, Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları, 476 sayfa, 2013.

Kara Kitap epey şanslı bir kitap. Türkiye’de üzerine kitap yazılmış, okur ortamı içinde bunca övülmüş, dilden dile çevrilmiş, nihayetinde Nobel’le ödüllendirilmiş bir kitap şanslı sayılır –eğer yazarın dertlerinden birinin okura ulaşmak olduğunu unutmuyorsak. Şu uzun alıntı, Kara Kitap’ın Yapı Kredi Yayınları (Editörler: Murat Yalçın ve Darmin Hadzibegoviç) baskısının sonundan, Orhan Pamuk’un “Romanın Yazılış Hikâyesi” başlığıyla kaleme aldığı ve 2013 tarihini taşıyan metninin sonundan:

"Yoğun bir çabadan sonra, ruhsal bir bunalımın eşiğine gelerek bitirdiğim romanın popüler olmasını ya da çok satmasını hiç beklemiyordum. Üstelik ilk yayımcısı Can Yayınları da özel hiçbir tanıtım yapmamıştı. Ama kitap bana kalırsa hem değişikliği ve yeniliği hem de çok tanıdık bir hayattan söz açmasıyla okurların hoşuna gitti. İlan kampanyalarının ve medyanın desteğini almadan Kara Kitap kendi yolunu çizdi ve benim Türkiye’deki okur sayımı kendiliğinden üçe katladı. Romanın dilinin, konusunun tuhaflığını, anlaşılmazlığını tartışma konusu yapan polemikler açıldı. Bunları, roman hakkında uluslararası edebi çevrelerden gelen ilginç yazıları arkadaşım Prof. Nüket Esen Kara Kitap Üzerine Yazılar adlı kitapta topladı. Bunlardan birinde sivri dilli bir İngiliz eleştirmen böyle sıkıcı bir kitabı yalnızca Fransızların sevip okuyabileceğini ve İsveçlilerin de ünlü ödüllerini vereceklerini yazmıştı, alaycılıkla. Bu kehanet de on iki yıl sonra kitabın ruhuna uygun bir şekilde doğru çıktı. Kırka yakın dile çevrilen Kara Kitap en çok Fransa’da sevildi ve Nobel jürisi başkanı da en çok bu romanımdan etkilendiklerini 2006 yılında ödülü duyurduktan hemen sonra açıkladı.

Romanı bitirmekte olduğum gecelerde, sabahın dördüne kadar İstanbul’un sessizliğine kulak kabartıp (uzakta havlayan köpek çeteleri, hışırdayan ağaçlar, polis arabaları, çöp kamyonları, sarhoşlar) istediğim kadar, istediğim gibi sigara içerek roman yazabildiğim için ne kadar mutlu olduğumu şimdi çok iyi anlıyorum. O gece yarıları, sabaha doğru bu mutluluğu baş döndürücü bir manevi yorgunluk ve romanın zaman zaman bana da kapalı olan esrarı içerisinde kaybolma zevki ve korkusu olarak yaşardım."

Kara Kitap’ın referansları, el aldığı kaynaklar, epigraf ideolojisi, Celâl Salik’in kime benzediği, aynı Celâl Salik’in başka hangi kitaplarda belirdiği ve bu belirmenin ne anlama geldiği yahut gelebileceği... gibi şeyler üzerine oldukça yazı yazıldı. Bunları tekrarlamanın bir âlemi olduğunu düşünmüyorum. Kitabın kelimeleri üzerine de yazı yazıldı, “esrar” (sır kelimesinin çoğulu olarak esrar) kelimesinin çokluğu ve bu kitabın aslında toptan bu kelimeyle tarif edilebileceğini de ilk defa ben önermeyeceğim.

KARA KİTAP TÜRKÇE BİLENLERİN BAŞINA GELMİŞ EN ESRARLI ŞEYLERDEN BİRİDİR

Bütün öteki tartışmaları ve sonradan yazdıklarının bu kitapla ilintisini yahut uzaklığını bir kenara bırakarak, aslında şu cümleyi demek için yazdım bu yazıyı. Kanımca Kara Kitap Türkçe bilen insanların başına gelmiş en esrarlı şeylerden biridir. Yıllar sonra bu kitabı elime aldığımda ya da Kara Kitap’ın Sırları isimli kitaba baktığımda, ilk okuduğum günlerde (İletişim Yayınları baskısıydı o) başıma gelen tuhaf hadiseleri hatırlıyorum. Bu kitabın sevdiği kelimelerden biri esrar ise, ötekisi de tuhaftır. Ki yıllar sonra Kafamda Bir Tuhaflık ile bu kelime kapağa da taşınır. Birkaç arkadaşımın da benzer şeyler yaşadığını duymuştum. Tesadüfler silsilesi, beklenmedik kimi olaylar, birbirine bağlanan hadiseler. Acaba kitabın yarattığı esrarlı dünya, biz okurlar üzerinde tesadüflere, tuhaflıklara, esrara odaklanıp bu ilintileri fark etmemizi mi sağlıyordu yoksa hakikaten o tuhaflıklar o günleri mi buluyordu? Muhtemelen ilki geçerli bu denklemde, ama ikincisini hayal etmek de güzel.

Yol’da geçen “Yıllar sonra Diyarbakır” gibi, ben de yıllar sonra Kara Kitap demek istiyorum. Sır kelimesi müthiş bir kelime.