Celil Oker’den genç yazarlara bir yüreklendirme

Edebiyatımızın yaşayan bilginlerinden Celil Oker’in genç yazar adaylarına seslendiği kitabı “Genç Yazarlar için Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu” vesilesiyle buluştuk. Oker, "Gençler çok kırılganlar. Hemen size, söylediklerinize, kendilerine bile kırılabilirler. Dikkatli, teşvik edici konuşmak gerekiyor. Kitap boyunca bunu aklımdan hiç çıkarmadım" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yazı işleri basit görünür. Konuşabildiğini yazmanın nesi zordur? Gazetecilere, büyük yazarlara saygı duymayı, doygun eserler karşısında küçük dilimizi yutmayı da biliriz fakat iş kendimize gelince, meseleyi “iki lafı bir araya getirme”ye kadar indirgeriz. Gel gelelim çoğu yazma heveslisinin cesareti, kalemi eline alana ya da klavye başına oturana kadar harını korur. Ne zaman ki mesele gerçekten o doğru iki kelimeyi bir araya getirmeye gelir, işler sarpa sarar. Kelime cambazlığının, lezzetli hikâyenin hele hele onu anlatabilme yeteneğinin buzdağının görünmeyen en heybetli kısmı olduğu burada anlaşılır. Ne cesur yürekler o dağlardan yuvarlanıp serin sulara kavuştu.

Ben içinizi kararttım. Celil Hoca, yazı sevdalılarının yüreklerine su serpmek için burada. Celil Oker’in genç yazar adaylarına seslendiği kitabı, “Genç Yazarlar için Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu”, anlatacak hikâyesi olan gençler için bir rehber. Oker adeta eline kalemi almış heyecanlı gençlere “şimdi derin bir nefes al ve o kalemi yavaşça yere bırak, önce anlatacaklarımı dinle” diyor. Çıkılan bu yolda cesaretin ne kıymetli olduğunu ve ne çabuk kırıldığını bilen usta, adeta edebiyatın geleceğini kurtarmak adına bir misyon üstleniyor ve potansiyel yazarları yüreklendirmek için kolları sıvıyor.

Uzun yıllardır romancılığının yanı sıra aktif olarak yaratıcı yazarlık eğitimleri de veren Oker, tecrübelerinden yola çıkarak bu yolun yolcusu olanlara sesleniyor. Hedefinde özellikle gençler var; sebebini kendi açıklıyor. Onları ürkütmeden, karşılarına aşılmaz kibir duvarları çıkartmadan yazarlığın temellerini anlatıyor. 12 bölümden oluşan kitap bir ders kitabı ciddiyetinde olsa da son derece akıcı ve anlaşılır bir dile sahip. Oker genç okurlarına aktarmak istediği bilgileri örneklerle hayatın içine katıyor, ödevlerle de kanıksanabilir hale getiriyor. Üsluptan biçime, dilin yapısından betimlemenin dozajına kadar iyi bir hikâye anlatıcı olmaya dair tüm detayları ince ince işliyor.

Ne zamandır tartışılagelen yaratıcı yazarlık atölyeleri meselesine de biraz daha içerinden bakabilme fırsatı tanıyan “Genç Yazarlar için Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu”, hiçbir kursa kayıt yaptırmadan Celil Oker gibi bir ustadan alınabilecek kıymetli bir ders. Celil Oker’le yaratıcılık, yazarlık ve güncel edebiyata dair konuştuk.

Yaratıcı yazarlık atölyeleri çoğunlukla, yazarlığın, hele ki yaratıcılığın öğretilebilecek bir şey olmadığı gerekçesiyle tartışmalara konu oluyor. Sizse yaratıcılık doğuştan gelmez; öğrenilir, çalışarak elde edilir diyorsunuz. Biz hatayı, yaratıcılığı ve yazarlığı bir yetenek olarak algılamakta mı yapıyoruz?

Hayır, hatayı bu iki niteliği doğuştan elde etmemiş insanların sonradan asla elde edemeyeceğini düşünerek yapıyoruz. Bu da bizi yazarlığı ancak seçilmiş kişilerin yapabileceği sonucuna götürüyor O zaman soru şu: Benim gibi sıradan insanlarda yaratıcılık anne babasından, genlerinden, mutasyona uğramamaktan, ya da herhangi bir sebepten dolayı yoksa, eksikse ben ne yapacağım?

Bu sorun bir ünlü reklamcının “yaratıcılığım etkilenmesin diye kitap okumam” ifadesinde kendisini ortaya çıkarıyor. Ne demek bu? Bende yaratıcılık var, içimden geliyor, böyle doğmuşum. İçimdekileri denetimsiz dışa vurursam benden de ancak yaratıcı işler çıkar. İnsanoğlunun bunca yıllık mirasının sonuçları olan kitapları okuyarak yaratıcılığımı zedeleyemem.

Buna karşı yaratıcılık öğrenilir dediğimizde önce bu zihinsel, ideolojik bariyeri aşıyoruz. Yazarlığı demokratikleştiriyoruz. İkincisi bunu ileri süren kişi iddiasını kanıtlamak, bu konularda neler yapılabileceğini gösterme zorunluğuyla karşılaşıyor. Benim yıllarca derslerimde, atölyelerimde, yazar adaylarıyla yüz yüze görüşmelerimde yaptığım buydu. Şimdi bu kitapla daha geniş bir insan grubuna, özellikle yazarlığa ilgi duyan gençlere yönelmek istedim. Belirli yaşa gelmişler de faydalanabilir elbette ama onlardan umudum çok az. Yaratıcılık ideolojisi insanlara müthiş bir konfor sağlıyor: Ben içimden gelenleri samimi bir biçimde yazdım, demek ki benden çıkan iş de mecburen yaratıcı bir iş.

'GENÇLER ÇOK KIRILGANLAR...'

Siz bu kitabı bir kılavuz olarak sunuyorsunuz fakat bunun yanı sıra bir yüreklendirme olarak da değerlendirebileceğimiz ifadeleriniz dikkat çekiyor. Sizi bu kitap için masanın başına oturtan duygu neydi?

Gençlerle muhatabım. Gençleri bunca yıldır tanıdığım için söylüyorum, çok kırılganlar. Hemen size, söylediklerinize, kendilerine bile kırılabilirler. Dikkatli, teşvik edici konuşmak gerekiyor. Kitap boyunca bunu aklımdan hiç çıkarmadım. Yazma eylemini ciddiye alıp çalışırlarsa, gelecekte zaten çok kez hayal kırıklıklarına uğrayacaklar, kendilerine, dünyaya kırılacaklar. Maalesef yazma uğraşı böyle bir şey. Eleştiri, beğenmemek her okurun hakkı, kendini suçlamak yazar kimselerin kaderi. Hiç olmazsa başlangıçta söyleme biçimimle de yanlarında olayım dedim. Gençliğimde okuduğum her iyi yazar, uzaktan, gizliden gizliye bana bu destek hissini verdi çünkü.

Öte yandan “yazarlık” müessesesinin Türkiye’de tuhaf bir kaderi vardır. Yazarlık mertebesine kavuşmuş insanlara müthiş bir saygı duyarız. Tamam, bazen öldürürüz, hapislere koyarız ama saygı duyarız. Alana yeni girmeye çalışanlara ise küçümseyerek bakarız. Alay ederiz. “Sen kim, yazarlık kim?” “Ne oldu senin yazarlık işi?” Onları, işin nasıl yapılabileceğinin temel unsurlarıyla karşılaştırırken, elbette yanlarında duran bir ses olmalıydım.

Bu kılavuzu aynı zamanda bir okur rehberi olarak da algılayabilir miyiz? Okurlara da iyi bir eserin nasıl olması gerektiği konusunda, daha eleştirel bir okuma boyutu sunabilecek bir rehber?

Kesinlikle. Derslerimde, atölyelerimde daha ilk karşılaşmamızda onlara “belki yazar olursunuz, belki olamazsınız ancak daha iyi okurlar olacağınız yüzde yüz” derim. Temel bilgilere sahip bir okurun okuduklarından çok farklı, derin hazlar duyacağına şiddetle inanıyorum. Üstelik niteliksiz bir işi okumayı bırakmak kararına doğru biçimde ulaşacaklarını düşünüyorum. Ben öyle yapıyorum. Anlatımla ilgili birkaç kriterim var, kitabın başında onlardan haberi olmadığını sezdiğim yazarların kitaplarını okumayı bırakıyorum. Zor okunan iyi kitaplar vardır, bunu biliyorum ama onlar da kendilerini belli ederler. “Biraz zor ama, okumaya devam et” mesajlarını ciddiye alırım.

'YAZARLAR KENDİ İŞLERİNİN ACIMISIZ ELEŞTİRMENLERİ OLSUNLAR, YETER'

Genç Yazarlar İçin Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu, Celil Oker, 104 syf., Altın Kitaplar, 2018.

Yaratıcı yazarlığın ülkemizde hâlâ akademik bir alan kazanamamış olmasını, bir atölye dersi olarak kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üniversitelerimizde hangi dersler ne kadar var, doğrusu hakim olmadığım bir konu. Mensubu olduğum İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde çok sayıda var olduğunu biliyorum ama. Adı salt “Yaratıcılık” olan dersler bile var. Umarım çoğalır ülkemizde. Çoğalması başlangıçta konuştuğumuz yaratıcılık ideolojisinin zayıflamasına, karşı yönde taleplerin çoğalmasına bağlı. Konuya benim gibi bakan hocaların, araştırmacıların, yazarların sayısının da çok olduğunu biliyorum. Daha da çoğalacağız elbette.

Yaratıcı birçok dalda amatör ruh yüceltiliyor. Siz yazarlıkta amatör ruhun gücüne inanıyor musunuz?

Amatörlük, dolayısıyla profesyonellik tanımımı yıllar önce Acar Baltaş’tan öğrenmiştim. “Profesyonellik seçilmiş davranıştır” der Hoca. Çok katılırım. Hesabımızı yapmadan, önünü sonunu iyice düşünmeden yapılan bütün eylemler amatörcedir bu tanıma göre. İşin parayla, uzmanlıkla, tecrübeyle ilgisi yok. Yaratıcı işlerde amatörce davranırsanız ortaya amatörce bir iş çıkar. Oysa gerçek tam tersidir. Sonunda para söz konusu olmadan profesyonelce çalışan çok sayıda yazar, sanatçı, tiyatrocu tanıyorum. Zaten yazarlık da insanı öyle kolay zengin eden bir şey değil. Piyasada anlık parlayan kimi yazarlar zihninizi bulandırmasın. Profesyonelce yapılmayan hiçbir işin geleceği kalamaz.

Yaptığınız işe tutku derecesinde bağlı olmak amatörlükse ona itirazım yol elbette. Anlık, içten gelen dürtüler başlangıç için belki yeterli olabilir ama iyi iş çıkarmak yukarıdaki Baltaş tanımına göre ilerlemeyi zorunlu kılar.

Son birkaç yılda yayımlanan eserleri, özellikle genç kuşak yazarların eserlerini nasıl buluyorsunuz? Heyecan duyduğunuz işlerle karşılaşabiliyor musunuz?

Yeni kitapları, özellikle kendi alanımda yeni çıkanları mümkün olduğunca takip ediyorum. Sevdiklerim var, sevmediklerim var. Her okurun vardır. Temel bir ilkem var ancak. Basılmış belirli bir kitap hakkında kamuya açık hiçbir değerlendirme ve eleştiri yapmadım. Yapmayacağım da. Bir yazarın başka bir yazarın işlerini objektif olarak değerlendirmesinin mümkün olmadığını bilirim çünkü.

Değerlendirme işini eleştirmenlere bırakmak gerekir diye düşünürüm. Çeşitli etkenlerle önlerine aldıkları kitabı eksi yönde de olsa, artı yönde de olsa, doğru biçimde değerlendiremezlerse, eleştirmenlikleri sakatlanır bir miktar. Sırtlarında yumurta küfesi vardır çünkü. Yazarlar kendi işlerine baksınlar, kendi işlerinin acımasız eleştirmenleri olsunlar yeter. Aynı bakış açısıyla önerilen kimi jüri üyeliklerini hep reddettim. Ne editörüm ne yayıncı ne eleştirmen. Ben de yarışmacıların arasındayım, değerlendirme iktidarına sahip olanlar arasında değil.

Geçtiğimiz yıllarda twitter hesabınızdan tefrikalar yayınlıyordunuz. Sosyal medyanın edebiyata yeni bir boyut getirdiği, belki katkı bile sunduğu söylenebilir mi?

Kişisel olarak Twittefrika’lardan çok şey öğrendim yazı çalışmak anlamında. O zamanların 140 vuruş sınırlamasıyla her bir Twittefrika’ya bir öncekinden izler taşımak, o gün ne diyeceksem demek ve ertesi güne çengel atmak için ne taklalar attım. Daha kısa yazmayı, cümledeki gereksiz sözcükleri ayıklamayı öğretti bana. Teknolojinin yazma işini belirleme gücünü sınırlı bulurum ama. El yazısından daktiloya, daktilodan bilgisayara geçişte yazıların nasıl geliştiği yolunda birkaç tespitim var ama, bunları sonra konuşuruz.