Futbolun gizli sosyalizmi

Simon Critchley'in kaleme aldığı Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz? Metis Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Critchley, Futbolun ne vaat ettiğinden öte, varoluşuna odaklanıyor, endüstriden ve bu spor dalının örgütleniş biçiminden küçük örnekler veriyor ve tümevarıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz günlerde Metis Yayınları’ndan Simon Critchley imzasıyla çıkan Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz? isimli kitap, İngiliz filozofun hayatı boyunca futbol için düşündüklerini, futbolu düşlerken aklına düşenleri kaleme aldığı yazılardan oluşuyor. Yıllarını akademiye veren, etiğin varoluşunu, geldiği yeri ve yönelimlerini edebiyatla ve sanatla bağ kurarak tanımlamaya, açıklamaya çalışan Critchley’in futbola bakış açısı da bütün bu deneyim ve birikim eli ile ortaya çıkıyor.

Özge Çelik’in yayıma hazırladığı Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz? isimli kitabın çevirisi ise Oğuz Tecimen’e ait. Futbol, hangi sınıfsal, etnik, cinsiyet, kültürel gelenek ve yönelimden olursak olalım, hepimiz için bazen farklı bazen aynı hisleri veya düşünceleri gösteriyor. Kürt ve yoksul bir trans birey, faşist ve zengin bir insanla aynı duyguları hissedebiliyor. Sanırım bu durum için en nesnel örnek, Amerika’nın Irak’ı işgali sonrası, Irak’ta hayat sürdürmeye çalışan gençlerin futboldan kopmayarak, kan ve zulmün içinde bir takım oluşturarak, Irak Genç Milli Takımı adı altında dünya kupası elemelerine katılması ve ardı ardına dünyanın sömürgeci devletlerini devirerek yarı finale kadar yükselme başarısı göstermesidir.

Irak’ın işgaline karşı duyarsız kaldığını düşündüğümüz, gerek Türkiye’ye, gerekse dünyaya aynı çizgiden bakmadığımızı her ikimizin de bildiği pek çok insan ile aynı şeyleri hissediyor olmak, futbola dair yaşadığım enteresan deneyimlerden biriydi. 11 kişiden oluşan o genç futbol takımının yarattığı sevinç ve mutluluktan nasibimi alıp, hiçbirinin ismine dikkat bile etmeden, o coşkuyu hissetmek futbolun sadece futbol olmadığına dair güçlü bir hayat dersiydi.

FUTBOLUN GÖSTERGEBİLİMDEKİ YERİ...

Futboldan edindiğim bir diğer ders ise 10 Ekim Katliamı’nın akşamında Konya’da oynanan Türkiye – Çek Cumhuriyeti maçı öncesinde ve sırasında, aynı gün yaşanan ve onlarca insanın ölüp, yüzlerce insanın yaralandığı ve ülkeye, dünyaya dair güzel şeyler düşleyen insanların öldürüldüğü ve hayatta kalmakla cezalandırılan bizlerin nur topu gibi bir travmasının oluştuğu o kanlı katliamda yaşamını yitirenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşunda yuhalamalar ve ıslıklar ile dumura uğramam olmuştu.

Futbol Düşünürken Aslında Ne Düşünürüz?, Simon Crithley, çev: Oğuz Tecimen, syf., 176, Metis Yayınları, 2018.

Hayır, mesele aynı politik görüşten insanın ki bu vandallığı bir politik görüş olarak kabul edersek, bir araya gelerek, 'teröristlere mi üzüleceğiz abi' diyerek nefretlerini kusması değildi. Aynı ortamlarda, aynı nefret ve aynı vandallık ile hayata bakan 30 bin- 40 bin kişinin, biraraya gelerek yapabileceği bir vasat değil bu. Mesele, takım halinde oynanan bir spor dalı olan futbolun, güç, savaş, şiddet, zafer olarak görülüp faşizme dair bir gösterge olarak kabul edilmesidir. Futbol, o gün, o statta olan o kitle için faşizmin bir panoramasına dönüştü. Öncesi ve  sonrasıyla…

Critchley, meseleye bu ve buna benzer pek çok noktadan bakarak açıklamaya çalışıyor. Futbolun ne vaat ettiğinden öte, varoluşuna odaklanıyor, endüstriden ve bu spor dalının örgütleniş biçiminden küçük örnekler veriyor ve tümevarıyor. İçselleştiriyor, açıklıyor. Futbolun sınıfsal perspektifine, toplumsal cinsiyetine ve kimliğine dair görüşler sunuyor. Futbolun geçirdiği evreleri ve bir işçi sınıfı eğlencesi olarak ortaya çıkmasını ve tarihsel serüvenine girmiyor Critchley. Olduğu gibi kabul ediyor ve açıklamaya girişiyor. Fenomenolojisini yapıyor.

Farklı branş ve formasyonlarla ilişkisine değiniyor. Futbolun bir drama olduğunu ve bu yönüyle tiyatroyu bile aştığını söylüyor. Futbolun yapısal olarak sosyalist bir öze sahip olduğunu ve Sartre’ın bile bu spor dalını örgütlenme yönü bakımından bu varoluş üzerine kodladığını belirtiyor. Sahanın öncesi ve sonrasına dair bilgi sunarken, bu bilgileri hoyrat bir anlayışla kutsallaştırmıyor ve birey ve toplum için hangi anlayış ve biçimlenişlere dair tasarruflarını ardı ardına sıralıyor.

Bu spor dalına dair genel bir eleştiri yapmayı da ihmal etmiyor Critchley. Bazen, “Futbol berbat bir şey olabiliyor.” diyor. “Bağımlılarını yatıştıran güçlü bir afyon; deşarj ediyor, kafa dağıtıp yaşadığımız zaman ve mekândaki daha önemli toplumsal mücadelelerden uzaklaştırıyor ve politik eylem potansiyelini sakatlıyor.”

Buna karşın taraftarların bakış açısından yazdığını da belirtmeden edemiyor. Taraftarların sevincinin, birtakım şirketlerin sahibi olduğu futbol kulüplerinin daha zengin olmasına denk düştüğünü bilerek…