İlk başbakan olmak 'asi'liğe yetmiyor!
Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler'de anlatılan biyografi seçimlerinde 'asiliğe' uygun davranılmadığını görüyoruz. Kitapta birçok kraliçe 'asi' olarak tanımlanıyor. Yani soy yoluyla geçen tahta, sırf erkek kardeşi olmadığı için geçen kadınlar... Kraliçelerin, Kraliçe Elizabeth gibi dönemin ona ve kadınlara dayattığı norm ve kuralların dışına çıkan birkaç örneği dışında 'asi' olarak tanımlanması yine oldukça zorlama görünüyor.
DUVAR - Cinsiyetçi ideoloji hayatın her alanını şekillendirir ve gerçeği tahrif eder. Tarih yazılırken kadınlar, LGBTi’ler yokmuşçasına yazılır. Dil buna eşlik eder. Tarihin ve dilin şekil verdiği okullar, kitaplar, filmler, sohbetler ve özetle hayat; gözümüzün önündekini görmemizi engeller. Bu öyle manipülatif bir ideolojidir ki, yanı başınızda başarılı mühendis, mimar birçok kadın olmasına rağmen kendinizden emin bir şekilde kadınların analitik bir zekasının olmadığını savunursunuz. Cinsiyetçi ideoloji gerçeğe çekilen bir filtredir.
Hayatın kendisi, dünyanın her yerinde çok farklı kadınlar ve erkekleri barındırır. Ancak hala okul kitapları yer gösterirken kadınlara mutfağı, erkeklere oturma odasında kumandayı ikram eder. Birçok insan bunda ne var demeye eğilimlidir. Oysa bu ayrışma beraberinde bir de değer hiyerarşisi yaratır. Kadının elinin hamuruyla, belindeki eteğiyle, uzun saçıyla yaptıkları değersiz, karşılıksız ve önemsizdir. Kadına ait unsurlar da küçümsemenin unsuru haline gelir.
KADINLAR 'ERKEK İŞİ'Nİ DEVRALIR
Bunun en iyi örneklerinden birisi İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'sında erkekler savaşa gidince, kadınlar hem iş araçlarını hem de fabrikaları devralırlar. Kadınlar o dönem 'erkek işi' her şeyi yaparlar. Dönemin iletişim araçları da buna uygun yayın yaparlar. Ama savaş bitip de erkekler dönünce kadınlar tekrar evlerine dönmek zorunda kalırlar. Ancak tarih kitapları bunu anlatmaz. Yahut Osmanlı'dan beri Türkiye'de hak talepleri olan bir kadın hareketi varken, tarih kadınlara demokratik hakların talep edilmeden verildiği şeklinde yazılır.
Masalı, hikayesi elbette bundan azade değildir. Geleneksel anlatıda toplumsal yapı doğrultusunda kadınlar daha görünür ve sesi duyulur haldeyken, modern dönemle birlikte masallarda ve çocuk ürünlerinde kadınların görünürlüğü ve sesi de azalır. Güçlü kadınlar, kıvrak zekalı kız çocuklar yeni dönemle birlikte kurtarılan figürlere dönüşür.
Hal böyle olunca kadınlar kendi tarihlerini yazma, dili değiştirme, farklılıkları gösterme mücadelesine de mecbur kalırlar. Tarihin bu erkek egemen anlatımına karşı, kadınları görünür kılmak eşitlik mücadelesinin bir parçasını oluşturur.
Kadınları görünür kılma mücadelesinin bir parçası olarak tanımlanabilecek; iki 'asilik' kitabı çocuklar için raflarda yerini aldılar. İlki Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler diğeri ise Kadın Savaşçılar: Dünyayı Değiştiren 26 Asi.
Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler oldukça iyi bir reklam ve tanıtım çalışması ile oldukça popüler bir kitap haline geldi. 100 asi kadının anlatıldığı kitabın ikincisi hemen bir yıl sonra basıldı. İkinci kitabın ise böyle bir tanıtım olanağı olmadı.
ASİ KIZLARA UYKUDAN ÖNCE HİKÂYELER
Bu türdeki ilk kitap olan Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler’e bakacak olursak; kitabın hazırlanma hikayesi oldukça ilham verici. İki kadın kitap projelerini internet ortamında paylaşınca, beklediklerinden çok daha fazla finansal destek bir anda toplanmış. Her çizerin bir asi kadını çizdiği kitap bir milyondan fazla insana ulaşmış, 30’dan fazla dile çevrilmiş. Ardından da ikincisi hazırlanmış.
Peki kitap, yapmaya aday olduğu şeyi ne oranda yapmış diye baktığımızda hazırlanma sürecindeki umutlarımızın kırıldığını söyleyebiliriz. Öncelikle kitaptaki isimlerin seçimleri konusunda yeterince özenli davranılmamış. Mevzu bahis asilik olduğunda, kadınları yok sayan, onları görmezden gelen sistem ne ola ki bu kadınlar asi olarak tanımlansın sorusuna yazar ekibin bir kriter seti, bir çerçeve belirlemediği kitaplarda hissediliyor. Görünen o ki tek kriter kadın olmak olarak belirlenmiş. Olay biyolojik cinsiyete veya özcü bir yaklaşımla kısıtlanmış. Öyle olunca da politikalarıyla kadın mücadelesinin kazanımlarını gerileten, kadınların kara bir şekilde hatırladığı, Margret Tatcher sadece ilk kadın başbakan olmak sıfatı ile asi oluvermiş! Bu Türkiye’de Tansu Çiller’i asi tanımlamak gibi bir şey. İlk kadın başbakan olsa da Çiller erkek egemen sistemin temel dişlisiydi. Hatta bugün kadınların eşit temsiliyet mücadelesinin önüne engel olabilecek düzeyde bir performansla hatırlanıyor. Özetle bir pozisyondaki ilk kadın olmak kimseyi asi kılmıyor.
ASİ KRALİÇE!
Yine kitapta birçok kraliçe asi olarak tanımlanmış. Yani soy yoluyla geçen tahta, sırf erkek kardeşi olmadığı için geçen kadınlar. Kraliçelerin, Kraliçe Elizabeth gibi dönemin ona ve kadınlara dayattığı norm ve kuralların dışına çıkan birkaç örneği dışında asi olarak tanımlanması yine oldukça zorlama görünüyor.
Kitapta her kadın için bir sayfa öykü, bir sayfa resim olmak üzere 2 sayfa ayrılmış. Ayrıca kişinin resminin üzerinde kişiye ait ya da onu betimleyecek bir söz paylaşılmış. Bu da kişi başına ortalama 25-30 cümle ile öyküsünü aktarma olanağı sunmuş yazarlara. Yani dar alanda kısa paslaşmalar yapmak lazım. Ancak içerikte kişiye dair nelerin aktarılacağının iyi belirlenmediğini ve bir çerçeve çizilmediğini söyleyebiliriz.
Her 2-3 kadından birinin öyküsü aktarılırken; aşık oldu, kocasıyla tanıştı, evlendi, kocası öldü, kocasından sonra gibi bilgiler sunuluyor. Yıllardır kadınlar kendilerini; kocaları, babaları, erkek kardeşleri olmadan var etmeye çalışırken, soyadı mücadelesi verirken; hikayelerde bu bilgiye bu kadar yer ayırmak gerçekten ciddi bir hata. Öyle ki Michel Obama’nın Barrack Obama ile tanışmasını okumaktan onun stajyer avukatlık sonrası önemli bir avukat haline geldiği bilgisini bile edinemiyorsunuz. Tersine bir durumda bir erkek tanıtılıyor olsa veya kendisini tanıtıyor olsa bu bilgiyi edinebilir miydik? Elbette hayır. Aynı şekilde zaten mevcut toplumsal koşullarda kadınlar kendilerine dair konuşurken evli oldukları veya varsa çocuklarına dair bilgiyi mutlaka paylaşırlar. Sadece kendilerine özgü bir şey aktarmaya çekinirler. Yani kitap bu konuda toplumsal vasatı aşabilmiş değil.
Kitabın diğer bir sorunu ise hikayelendirme. İyi anlatımlar ve iyi tanışmalar olmakla birlikte; bazı hikayelerde yüzeysel veya özet bir anlatım söz konusu. Asi kadınların yarısında, anlatılan kadın neden asi olarak tanımlandı, burada can alıcı nokta nedir, dönemi için anlamı nedir gibi konularına cevap alamıyorsunuz. Örneğin Virginia Woolf’un hikayesinin yarısında depresyondan mustarip olduğu bilgisi bulunuyor. Modern edebiyata katkısına dair bilgi edinemiyorsunuz. Ya da Agatha Christie’nin hayallerini George Washington’a anlatmasının anlamının ne olduğunu…
Çoğu çeviri çocuk kitabında sorun olduğu üzere, Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitabında da dil akıcı ve ahenkli değil. Oysa çocuk kitapları diğer kitaplardan daha zevkle okunan bir dile ve ahenge sahip olmalı. Ama genelde çeviriler aceleye gelmiş duygusu yaratıyor. Örneğin İngilizce “Once upon a time” kalıbının Türkçeye “bir zamanlar” yerine “bir varmış bir yokmuş” olarak çevrilmesi bile kitaba daha fazla ahenk katabilirmiş.
Tüm bu eksikliklerle birlikte; kitap birçok kadınla tanışma fırsatı sunuyor. Türünün ilk örneği olması itibari ile de hem dünyada hem de Türkiye’de benzeri çalışmalara ilham olması bakımından önemli bir yere sahip.
KADIN SAVAŞÇILAR: DÜNYAYI DEĞİŞTİREN 26 ASİ
Asilik üzerine yazılmış ve Türkçeye çevrilmiş diğer kitap Kadın Savaşçılar: Dünyayı Değiştiren 26 Asi. Kitap her kadın için; başarısı, mottosu, özgünlüğü, özelliğini paylaştıktan sonra hikayesini aktarıyor ve her hikaye için 4 sayfa ayırıyor. Ayrıca kitap kadınları kronolojik bir sırada veriyor. Bu da kadınların mücadelesinin tarihsel akış içinde anlamımızı kolaylaştırıyor.
Kitapta öncelikle seçilen isimler konusunda özenli davranıldığı söyleyebiliriz. Kitapta yer alan 26 kadının, bilim, sinema, sanat, moda gibi alanlardan neden seçildiğini, mevcut sistemdeki erkek egemen öğelere karşı nasıl asi oldukları, o çalışma alanındaki kadınlara dönemsel yaklaşımı öğrenebiliyorsunuz. Bu da kadının neden asi olduğunu, neyle mücadele etmek zorunda olduğunu anlamınızı kolaylaştırıyor.
Her kadın için giriş bölümünde yer alan; en büyük başarısı, mottosu ve onun gibi ol bölümleri oldukça iyi hazırlanmış. Kadınlara dair temel bilgilere özet ve özlü bir biçimde ulaşabiliyorsunuz. Örneğin Hypatia; ilk bilim kadını olarak tanımlanmış ve başarısı; erkekler tarafından hükmedilen bir dünyada ilk bilim kadını olmak olarak özetlenmiş. İlk kitapta sadece depresyonuna tanık olduğumuz Virginia Woolf’un ise 20. Yüzyıl modern edebiyatının en önemli yazarlarından biri olduğunu öğreniyoruz. “Onun gibi ol” bölümünde ise Woolf genç kızlara ve kadınlara: "En deli fikirlerini dile getir, bir sanat eseri olabilirler" diyerek cesaret veriyor. Yine bu kitapta Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitaplarının ikisinde de yer almayan yani 200 kadın arasına giremeyen, kadın mücadelesinin önemli figürlerinden Simon de Beauvoir’ın "Kadın doğulmaz, kadın olunur" mottosu ile karşılaşıyorsunuz.
Çizimleri ve sayfa düzenlemesi de oldukça okuyucu dostu olan kitabın sorunu ise bazı hikayelerdeki ölüm, intihar gibi detayların çocuklar için gerekli sınırı aşması. Kitap daha büyük yaşlardaki çocukları hedeflese de bu bilgileri vermemek tercih edilebilir veya anlatmanın farklı bir yolu bulunabilirdi. Zira rol modellerle karşılaşmasını umduğumuz bir çocuğun karakterin nasıl intihara süreklendiğini bilmesi gerekmiyor.