İTEF: Türkiye'de bir edebiyat partisi

Bu sene onuncusu düzenlenen İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF) bugün sona eriyor. Sıkıntıdan nasibimizi aldığımız kış günlerinden sonra İstanbul’un her semtinde kitaplardan bildiğimiz yazarlarla tanışma ihtimalini sunuyor İTEF. Şimdiye kadar 48 ülkeden, 467 yazarı ve 32 ülkeden 124 edebiyat profesörünü ağırladı.

Google Haberlere Abone ol

Sinem Sal

DUVAR - Festivaller hayattan kaçma yolu değildir. Onlar hayatla bağlantı kurmamızı sağlar. Küçücük bir odada kitaplarını okuduğunuz yazarlarla yüz yüze bakarsınız ve içine daldığınız evreni yaratan beyin, birkaç adım ötenizde oturur. Bence bu tam da şuna benziyor: Aynı anda iki insana aşıksınız ve ikisi birden sokağın bir köşesinden karşınıza çıkmış. ITEF zamanında, gündüz seanslarındaki söyleşilere katılmak için patronla kavga etmek, okulu asıp aileye yalan söylemek edebiyat aşkına dahildir.

Bugün son programını Kadıköy Karga’da yapacak olan İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ni Duvar için değerlendirdik.

NERMİN YILDIRIM: DÜĞÜNÜM YERİNE FESTİVALE GİTTİM

İTEF’i başından beri yakından takip eden biri olarak, onun her şeyden evvel çok azimli bir festival olduğunu söylemek isterim. Evet, tek kelimeyle ifade etmem gerekse, “azimli” derdim İTEF için.

Nermin Yıldırım

Günümüz koşullarında uluslararası bir edebiyat festivalinin kesintisiz sürerek onuncu yıla ulaşmasını başlı başına tebrik edilmeyi hak eden bir başarı olarak görüyorum. Bunun arkasında nasıl zorluklar ve fedakarlıklar yattığını, ne tür imkansızlıkların aşıldığını bildiğimden, onuncu yıl meselesi, açıkçası beni biraz duygulandırıyor da.

İTEF’in ilk günlerinden bu yana dünya edebiyatı ile aramızda yeni bağlar kurduğunu da söyleyebilirim. Kişisel olarak İTEF vesilesiyle dünyanın bambaşka dillerinden, kültürlerinden yazarlarla bir araya gelme, ortak hikâyeler kurma şansı edindim ki bunun hem yazar, hem okur, hem de yayıncılık sektörü için önemli bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Kendi kişisel tarihimde de ilginç bir anısı var bu festivalin. Yıllar önce İTEF’le Manchester Edebiyat Festivali ortaklığında yürütülen uzun soluklu bir projenin finalini yapmak için Manchester’a gitmem gerekiyordu. En başta bana verilen tarihi onaylarken yeterince dikkat etmediğimi sonradan fark ettim. Festival, evlenmeyi planladığım tarihle çakışıyormuş meğer. En nihayet o sene düğünüme gidemeyip bir sene sonra evlendim. Edebiyat festivallerine verilmiş sözler, nüfus müdürlüklerine verilmiş sözlerden önce gelir. İnsan her zaman evlenir ama bir edebiyat festivali kolay mı yapılıyor!

SAHİP OLDUĞUMUZ GÜZELLİKLERDEN MAHRUM KALINCA…

İTEF bellekleri tazeleyen, güçlendiren, kültürler arasında siyasi hafızanın tarumar ettiği köprüleri yenileyen bir festival oldu hep. Siyasetin kurduğu önyargıları edebiyatla yıkmamızın vesilelerinden oldu yani. Edebiyatımızın dünya raflarına taşınmasında, dünya edebiyatını daha yakından tanımamızda rol aldı. Sık sık sorulan, “Son yıllarda Türkçe eserlerin yabancı dillere çevrilmesindeki artışın nedenleri nelerdir?” sorusuna verilecek yanıtlardan biri de kuşkusuz İTEF’tir. Festival boyunca yazar sohbetlerinin yanı sıra hummalı yayıncılık çalışmaları da yapılıyor. Dünyanın her yerinden yayıncılar bizim yayıncılarımızla tanışıyor. Bu noktada Nermin Mollaoğlu ve Mehmet Demirtaş başta olmak üzere tüm Kalem Ajans’ı tebrik etmek gerekir. Hem festival hem de bu alandaki diğer çalışmaları için.

Ha, hiç mi yok bu İTEF’in eksiği gediği? Var tabii, olmaz mı! Mesela festival boyunca harika etkinlikler düzenleniyor, çok değerli kalemler yan yana gelip çok enteresan konularda sohbet ediyor. Ama bu etkinliklerin hak ettiği ilgiyi görmediği zamanlar da oluyor. Mesela bir keresinde dünyanın bir ucundan çok kıymetli bir yazar gelmişti. O yazarı takip etmek için Amerika’dan bir gazete muhabir yollamıştı, o söyleşi dünya çapında bu kadar önemseniyordu yani. Ben de bir daha nerede bulacağım diye dinlemek için koşa koşa gitmiştim merakla. Ama sonra salonunun yeterince dolmadığını görüp üzüldüğümü hatırlıyorum. Bunu da festivalin yeterince duyurulmamasına bağlıyorum şahsen. Öte yandan festival ekibinin kendi şartları içinde ellerinden gelenin fazlasını yaptığını bildiğim için, bu konuda çok acımasız eleştirilerde de bulunamıyorum. En nihayet hem organizasyon hem de tanıtım aşamasında daha fazla sponsor desteğine ihtiyaç duyulduğu bir gerçek. Bu tür festivallerin kendi alanından fazlasını temsil ettiğine inananlardanım. Sadece edebiyat değil, genel anlamda bir kültür ve iletişim bağı kuruyorlar. Kesinlikle daha fazla desteği hak eden organizasyonlar bunlar.

Velhasıl eksikleri olabilir ama o eksiklere ben nasıl destek olabilirdim noktasından bakmayı yeğliyorum. Malumunuz, sahip olduğumuz güzelliklerden mahrum kaldıkça söylenmeyi seven bir toplumuz. Söylenmektense, elimizdekilerin kıymetini bilip, onları kaybetmemek, aksine büyütmek için çabalamayı daha anlamlı buluyorum.

Daha nice on yıllara diyelim!

TARIK TUFAN: İTEF’İ BEKLERKEN

Tarık Tufan

İçinde İstanbul ve edebiyat olan bir festivalin düşüncesi beni heyecanlandırıyor. İstanbul’u ve elbette edebiyatı çok seven herkes gibi her yıl merakla bekliyorum İTEF’i. Farklı dillerde farklı dünyalar kuran edebiyatçılarla yan yana olmak, sayfalardan aşina olduğum kelimeleri yüz yüze gelip de dillerinden dinlemek hem yazar hem de okur olarak dünyamı genişletiyor. Ortak bir derdin etrafında sohbet edip, başka başka dillerde aynı yaralara dokunmak kalbime iyi geliyor. Daha çok yazmalıyım diyorum her seferinde; daha çok anlatmalıyım ve anlatılanlara kulak kesilmeliyim. İTEF’in dünyasına dahil olmak, yazmakla kurduğum bağı biraz daha güçlendiriyor.

Farklı mekânlarda yan yana oturup yazdığımız metinleri okusak ne iyi olur diye düşünüyorum. Bir müzede, bir sergi alanında, bir mabedin bahçesinde, bir kıraathanede, bir vapurda kitaplarımızdan bölümler okusak, kendi dilimizde.

İTEF’İ elbirliğiyle İstanbul’un farklı yerlerine taşıyabilsek, farklı semtlerin bu büyük edebiyat şölenine katılımını sağlayabilsek. Çok güzel olur, daha da güzel olur.

ERTUĞ UÇAR: BİR MEŞHURLAR GEÇİDİ DEĞİL

Festivaller, fuarlar ve sergiler büyüklüklerine göre ilgilendikleri sektörün panoramasını çizer, taraflarını bir araya getirir, tartışma ortamı yaratır; en cılızı bile bir umut vaat eder.

Ertuğ Uçar

Etrafımız edebiyatı konu alan toplu etkinliklerle dolup taşmıyor. Dolayısıyla sadece adıyla bile bir edebiyat festivalinin onuncu senesini yaşıyor olması çok önemli. Kaldı ki İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali çok canlı. Onu benim için daha çekici ve sevilir kılansa, programı. Bu program bir meşhurlar geçidi değil. İmza kuyrukları yok, kalabalıkları mıknatıs gibi çekecek sahneler, köpüklü başlıklar yok. Yerine, gerçekten ilgilenenleri bekleyen, çocuk ve gezi edebiyatından çeviriye, şiirden kısa öykülere tarifli, samimi oturumlar var. Festivalin insanları şehrin farklı yerlerinden özenle seçilmiş mekanlara çağırmasını, konuşmacı yelpazesinin uluslararası niteliğini, okurlar ve yazarların yanı sıra, yazar, çevirmen, editör ve edebiyat profesyonellerini bir araya getirmesini de ayrıca kayda değer buluyorum. İTEF gibi bir festival için bir hayal kuracak olursam, kamusal niteliğinin arttırılması olabilir bu. Akşamüstleri parklarda okuma etkinlikleri veya yazar buluşmaları yapılabilir. Çocuklar için kurgulanmış ve bu yıl oldukça zenginleşen seanslar çocuk parklarına veya uygun açık alanlara alınabilir. Bunun İTEF'in edebiyatı geniş kitlelere açma hedefiyle de örtüşeceğini düşünüyorum.

ECE ERDOĞUŞ: TÜRKİYE’DE BİR EDEBİYAT PARTİSİ

Ece Erdoğuş

İTEF’e ilk yılından beri mutluluk ve heyecanla katılıyorum. Bu süreçte yazarlarından biri olma talihini de birkaç kez yaşadım. Talihini diyorum, çünkü hem yabancı yazarlarla paylaştıklarımız hem de etkinliklerde okurla buluşmalarım çok verimliydi.

Her sefer kıymetli anılar biriktirdim. Bence İTEF Türk Edebiyatının dünyaya tanıtılmasında, en önemli mecralardan biri.

Kültürel katkılarının yanında en sevdiğim özelliği eğlenceli olması, festival gibi festival olması. İTEF, Türkiye’de -en azından benim bildiğim kadarıyla- ‘edebiyat partisi’ kavramını da başlatan festivaldir ve de tektir. Bu seneki açılış partisi gördüğü ilgiyle yerli ve yabancı yazarları, yayıncıları ve gazetecileri bir araya getirişiyle müthiş bir başlangıçtı yine. Birbirinden farklı ’kültür’ mekanlarını aynı çatı altında etkinlik mekânı olarak kullanmaları da çok seviyorum. Bomontiada, diğer yanda YKY, bir tarafta Karga Art, Nail Kitabevi vs… Türkiye’de, özellikle ekonomik anlamda var olmanın çok zor olduğu edebiyat alanında böyle bir festivalin varlığı işinde çok iyi olan insanların ve bir ekibin çok çalışarak, hayal ederek neler başarılabileceğini gösteriyor bence.

NAZLI GÜRKAŞ: İLK SAHNE!

Nazlı Gürkaş

İTEF'in 10. yılında Bomontiada'yı ilk kez etkinlik mekanlarından biri olarak kullandık. "İTEF'te İlk Sahne" ismiyle de İTEF'te ilk kez yer alan yazarların söyleşilerine yer verdik. Melike İlgün, Arzum Uzun ve Burak Aksak 6 Mayıs'ta Bomontiada'da İTEF'te ilk sahnedeydi.

Ben de uzun yıllardır İTEF'in çeşitli etkinliklerinde moderatörlük yapmama rağmen bu yıl Hep Kitap tarafından yayımlanan Zeytin Ağacının Gölgesinde Yunanistan kitabımla birlikte ilk kez yazar olarak İTEF sahnesindeydim. Paloma Yayınevi tarafından yayımlanan Odysseus Adaları, Bir Akdeniz Yolculuğu kitabının yazarı Bora Ercan ile yolları, yolda olma hallerini, seyahatlerimizin edebiyatla bağlantısını ve çok sevdiğimiz seyahat kitaplarını konuştuk. Moderatörlüğümüzü gerçekleştiren İlsu Dirgin'in eşliğinde harika bir sohbet oldu.

ANDREW KELLY: TÜRKİYELİ YAZARLAR ZORU BAŞARIYOR

Festival süresince, harika bir dört gün geçirdim. En az beş proje üretebileceğim yepyeni edebiyat bağlantıları ve arkadaşlar edindim. Türkiyeli yayımcıların sayısını öğrendiğimde şoke oldum. Hepsi de mükemmel işler çıkarıyor. Burhan Sönmez’in sunumunda oldukça eğlendim. Bence Sönmez ve yayınevi Türkiye’de liberal ruhu canlı tutuyorlar.

İstanbul’da çok güzel bir kitapçıyı ziyaret ettiğimizde, çalışanlardan birinin söylediği söz beni inanılmaz etkiledi. “Karanlık zamanlarda, aydınlık şeylere sahip olmak önemlidir.” İşte bu hepimizin hatırlaması gereken bir şey.

Kalem Ajans, Dünya’nın her bir yerinden insanları bir araya getirmeyi başardı. Hepimiz biliyoruz ki, böyle bir zamanda Türkiye’de üretmek, çalışmak zor bir iş. Fakat festival sonrasında bu düşüncemin yerini güven duygusu aldı. İşte bu güven, kitapları seven ve okuyan insanlarla bir arada olmaktan geliyor.

MARENTE DE MOORE: BOHEM ŞEHİR İSTANBUL

Marente de Moore

İstanbul gibi bohem ve eklektik bir şehir bende oldukça merak uyandırdı. ITEF boyunca İstanbul sokaklarında gezmek, büyüleyici atmosferiyle tam bir maceraydı.

Maastricht’ten sevgilerimle…

GIULIA ANSALDO: ÇEVİRMENLERİN YALNIZLIĞINA BİR HAFTALIK ÇARE!

ITEF Festival’ine ilk sefer üç sene önce fellow olarak katıldım. Bir İtalyan çevirmen olarak yayıncılık dünyasını çok merak etmekteyim. Çevirisini yaptığım kitapların yayınevlerini görmek, o kitaplar üzerinde çalışanları tanımak çok heyecanlıydı elbette.

O sırada ITEF sayesinde Türkiye’deki yayınevlerinin göze çarpan bir özelliğini keşfettim; ziyaret ettiğimiz bütün yayınevleri bir şekilde yayımladıkları kitaplara benziyor; hem yayınevlerinin mekanı, hem o mekanında çalışan kişiler kitaplarıyla çok uyumludur, ve bu da, bence öykücüler ve yazarlar için güven verici bir özelliktir. Sonraki yıllarda ITEF etkinliklerine katılınca yabancı meşlektaşlarımla tanışma, tecrübelerini dinleme, yazarlar ile bir araya gelme, yabancı yayıncılıkları keşif etme fırsatım oldu; 'çevirmenlerin yalnızlığına' bir haftalık tedavi benim için.

JEFFERSON ROYSTON: TÜRKİYELİ YAYINCILAR VE YAZARLAR, GÜÇLÜSÜNÜZ!

Birbirinden bu kadar farklı, büyüklü küçüklü, yayıneviyle ve kitaplar çıkaran güçlü insanlarla bir araya gelmek harikaydı. ITEF’in hayatımda değiştirdiği şeylerden biri de şu ki, artık ajansımdan daha fazla Türkçe kitap basmasını isteyeceğim. Festivalin benim için tek olumsuz yanı, Türkiyeli yayıncıların en sevdiği yazarları daha fazla tanıtabilecekken bunu yapmaması oldu.