Pınar Selek'ten yeni roman: 'Beni kendi ülkemde yabancı ettiniz'
Pınar Selek'in son romanı Cümbüşçü Karıncalar İletişim Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Selek, unuttuğumuz bir şeyi hatırlatıyor; küçük değişimler, mahalleler, küçük kentler, herkesin savunduğu şeyin peşinden gittiği küçük farklı gruplar ama tek bir arzu; bütün canlılar için özgür ve eşit bir dünya hayali sunuyor.
Adalet Çavdar
DUVAR - Varoluşa dair umutlu bir neden ve bir inanç bulmak sanırım uzun zamandır pek çoğumuz için oldukça zor. Ara ara bulduğumuz bazı nedenlere sıkıca sarılır olsak dâhi sonrası nedense hep bir hayal kırıklığı. Oysa başka bir hayatın mümkün olduğuna bundan on beş yıl önce daha çok inanıyorduk sanki. 2000’li yıllar nedense eskisinden çok daha fazla tuzaklarla dolu oldu. Çok uzun zamandır bir nevi köleleşip robotlaştığımızı düşünüyorum. Nedenler ve niçinler birbirine karışmış durumda. Pınar Selek’in yeni romanı Cümbüşçü Karıncalar okuruna adeta bir öneri sunuyor. Az çalışıp, az kazanıp, çok daha az harcayıp kalan zamanımızı kendimiz ve bizim gibiler için harcayarak, yaşam için gerçekten zaman bırakarak yaşanabilir mi? Dayanışma duygusu ya da hep beraber delirebilme lüksü bir küçük topluluğu kendince bir topluma çevirebilir mi?
SELEK'İN HAYATTA KALMA ÇABASI VEREN KARAKTERLERİ
Üstüne uzun uzun çok fazla yazılabilir bir roman Cümbüşçü Karıncalar. İnsanın içine dokunan pek çok cümlenin yanı sıra şu ara hepimizin düştüğü noktaya bir cümle bırakıyor Selek: “Beni kendi ülkemde yabancı ettiniz...” diyor. Selek’in romanın içerisinde yerinden edilen pek çok insanın hayatta kalma mücadelesi var. Cümbüşçü Karıncalar okura aslında kimsenin bulunduğu yere ait olmadığını anlatmaya çaba sarfediyor.
Katy’nin günlüğü ile başlıyor roman. Nice’te büyümüş, liseyi bitirince Paris’te yaşamaya karar vermiş gazeteci bir kadın Katy, babası ile arasında keskin ayrılıklar olsa da onu ziyaret etmekten vazgeçmediği için Paris-Nice arasını Mavi Tren’le sık sık kat ediyor. Yolculuklarından birince Mavi ile yani Azucena ile karşılaşıyor. Azucena pek çok tanıma sığmayan bir kadın. Varlığı ile hayatta kendi çevresi için oldukça büyük bir yer kaplıyor. “Cümbüşçü Karıncalar” Azucena’nın etrafında dolanıp duruyor.
Ana kahraman Azucena gibi görünse de aslında herkesin kahraman olduğu bir roman Cümbüşçü Karıncalar. Yollarda, dehlizlerde, kuytularda, dağ başlarında, tepelerde ve deniz kıyısında farkettirmeden yaşayan ama yaşarken de etrafındaki pek çok şeyi usul usul değiştirmeyi düşünen, değiştirebilen bir kalabalığın hikâyesi. Aslına bakarsanız bizim dilimizden sıklıkla düşürmeyip ama her daim yanlış kullandığımız “dayanışma” kelimesinin gerçek manasıyla romana dönüşmüş hali.
Bir masal tadında hikayeler anlatıyor Selek. Kendince yarattığı kahramanlarıyla köpekleri, geleneksel tohumları, işçileri, yoksulları koruyor ve savunuyor. Aşkın türlü türlüsüne yer veriyor masallarının içerisinde. Bedensizliği ve cinsiyetsizliği öngörüyor. Yaşamak için insan olmaya dair ipuçları veriyor. Okurunun romana kendisini tamamen adamasını istiyor Pınar Selek. Sakince bir karmaşanın içerisine davet ediyor. Kadınlar, erkekler, sokaklar ve aşklar birbirine usulca sarılıyor. Bu sarmal işte o karmaşanın davetiyesi mahiyetinde.
Kendilerine “Paranoyaklar” diyen bir küçük ve gizli grup Nice’ten Marsilya’ya kadar pek çok yerde kendileri gibi insanları örgütlemeyi başarıyor. Elbette büyük bir devrimin kapısını aralamıyor bütün bu olanlar ama yine de bizim unuttuğumuz bir şeyi hatırlatıyor; küçük değişimler, mahalleler, küçük kentler, herkesin savunduğu şeyin peşinden gittiği küçük farklı gruplar ama tek bir arzu; bütün canlılar için özgür ve eşit bir dünya hayali sunuyor.