Neye göre kime göre adalet?
Friedrich Dürrenmatt’ın “Yargıç ve Celladı” adlı kitabı Dedalus Yayınları etiketi ile okuyucu ile buluştu. Dürrenmatt adalet kavramına odaklanırken, okuması keyifli bir metin ortaya koyuyor. Tıpkı kitap boyunca karakterlerin görünen anlamlarının yıkımına tanıklık ettiğimiz gibi metnin de ilk görünen polisiye bir metin anlamının dışında, ahlâki anlamda suça ve suçluya bakışa dair çok şey ifade ettiğini söyleyebiliriz. İyi ne? Kötü kim? Sorularıyla ahlâk felsefesi boyutunda ilgilenenler için de metin tercih sebebi olabilir.
DUVAR - Suçsuzun ve suçlunun birbirine karıştığı bir dünyada yaşıyoruz. Suçu belirleyen ne, kime göre, neye göre suçlu gibi sorular kurumlara bırakılmış durumda ve buralardaki güç ilişkileri, adaleti sağlamakla yükümlü yerlerin bir şekilde devlet aygıtı olmanın dışına çıkamamasıyla da ilişkilenince, adaleti temin etmekle görevli olanların çıkarları vicdanlarının önüne geçince, ortada hakiki bir adaletin kalmadığından söz etmek hem kendi coğrafyamız açısından hem de dünya açısından zor değil.
ADALET KİMİN ADALETİ?
Friedrich Dürrenmatt’ın “Yargıç ve Celladı” adlı kitabı genel olarak adalet sistemine, kolluk kuvvetlerine, hukukun önüne geçen bireysel hırslara, güç ilişkilerinin hukuk kurumları üzerindeki etkisine odaklanıyor. Yazar bu kitap ile dünyanın adaletini sorgularken, bizi polisiye bir metnin ip uçlarını çözmeye ve karakterlerle birlikte olaylara dahil olmaya çağırıyor. Bir polisin öldürülmesiyle başlayan olaylar zinciri yıllar önce İstanbul’da başlayan hesaplaşmanın intikamına dönüşüyor. Yazarın zekice kurgusu, nefessiz bırakan hikâyesi ve alt metne yerleştirdiği felsefe bir Dürrenmatt metni olmanın tüm özelliklerini bizimle buluştururken, okura adalet denen şeyin çok da uzak olmadığımız sorularını tekrar sorduruyor. Adalet kimin adaleti, devletin ve çıkar ilişkilerinin denetiminde bir hukuk sistemi ne kadar güvenilir olabilir? Suçlu ilk görünen midir ve bunu ne belirler?
İYİLİK VE KÖTÜLÜK SORGULAMASI
Kitabın baş karakteri komiser Berlach, polis cinayetini aydınlatmak için görevlendirilir. Berlach, başlangıçta okurun kafasında olumlu bir profil çizer. İşinin ehli, hakikatin peşinde, yaşına ve hastalığına rağmen görevini boşlamayan bir komiserdir. Ancak Dürrenmatt okuru bunun şüphesini içinde taşır. Onun üslubuna alışık olanlar şunu bilir çünkü “iyi” hiçbir zaman kesinlikli olmadığı gibi “kötü” de hiçbir zaman mutlak değildir. Kitap boyunca suç odağı Gastmann adlı karakter olur. Karanlık ilişkileri olan, devletin gizli birimleriyle iş birliği içerisinde, zengin mafya benzeri bir profil olarak çıkar karşımıza Gastmann.
Dürrenmatt, bu iki karakteri üzerinden önyargıyı, vicdanı ve kimin iyi kimin kötü olduğunu sorgulatır okura. Gerçek olarak görünenin nasıl tepe taklak olabildiğini, yüzeyde olanın her zaman hakikate işaret etmediğini, bireyin sadece bir yüzü olmadığını, insanın karmaşık ve karanlık yönleri de olabileceğini görmemizi sağlar. Yazar bizi böylece ahlâki bir sorgulamanın içerisine bırakır, kimin iyi kimin kötü olduğuna karar vermenin o kadar da kolay olmadığını, bize hakikat diye sunulanın ardında her zaman başka şeyler olabileceğini anımsatır.
BİR İNTİKAM HİKÂYESİ
Kitapta bir intikam hikâyesi okuduğumuzu ayırt ettiğimizde bu ahlâki sorgulama biraz daha kendini gösteriyor. Buradaki durum Nietzsche’nin şu cümlelerini hatırlatıyor; “geleneksel ahlâkın verilen sözleri tutmamaya ve haksızlık yapmaya verilmesini onayladığı cezaların kökeni, daha ziyade acı vermekten alınan zevke ve başkalarını acı çekerken seyretmenin eğlencesine dayanır” (akt. Berkowitz, 2003: 134). Kitabın başkarakteri komiser Berlach’ın amacının adaleti sağlamak yerine kendi kişisel hesaplaşmasını gerçekleştirmek olduğunu anladığımızda, yukarıdaki cümle anlamını buluyor. Çünkü komiser bir şekilde okların Gastmann’a dönmesini genel ahlaki yargılar üzerinden sağlıyor. Başka ülkelerle ilişkileri, dışarıdan tanıdıkları olması, evinde yaşadığı yerin önde gelenlerini ağırlaması gibi sıradan kabul edilebilecek durumları yine yakından bildiğimiz “dış mihrak” söylemiyle birleştiriyor ve kendi amacına ulaşmak, intikamını almak için genelin değerlerine başvuruyor. Berlach’ın adaleti, tam da Nietzsche’nin işaret ettiği gibi onun “acısını seyretmekten duyacağı eğlence”ye dönüşüyor. Böylece hakikat kayboluyor, herkes görünene inanıyor, “suçlu” ilan edilen için artık konumu ne olursa olsun dönüşü olmayan bir yol çiziliyor.
NİHİLİST BİR KARAKTER
Kitap iki karakter arasındaki güç çekişmesi ile ilerliyor. Bu nedenle Gastmann karakteri üzerinde de durmak gerek. Gastmann’ı farklı farklı karakterlerin gözünden bize anlatıyor Dürrenmatt. Ancak kafamızda oluşan genel algı zengin, devlet ve kurumlarıyla derin ilişkileri olan, başına bu olay geldiğinde milletvekillerinin suçsuz olduğunu kanıtlamak için uğraştıkları, polise olayın peşini bırakmaları için direktif verdikleri bir isim. Görünen anlamlara inandığımızda Gastmann’ın gerçekten de “suçlu” olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü böylesine ilişkileri olan birisinin bir polisi öldürtmesinin derin sebepleri olabileceği sezilebilir bir durum. Ancak onunla ilgili kitapta ona hayran olan yazar karakterinin söyledikleri dikkat çekici, yazara göre, Gastmann tam bir “nihilist” ve onun kötülüğü aklına eseni yapmasından kaynaklanıyor ama o aklına esince kötülükten daha çok iyilik yapıyor. Onun “aynadaki yansıması” bir suçlu insanı çağrıştırıyor, “ahlâk felsefesi kötülük olan bir insanı… Öteki iyiliği nasıl fanatik bir biçimde gerçekleştiriyorsa o da kötülüğü gerçekleştirecektir.”
Ayrıca yazar karakterine göre Gastman’ın kötülüğü onun “özgürlüğünün göstergesi” ve bu “hiçliğin özgürlüğü.” Bu da bize yine Nietzsche’nin özgürleşmiş birey tanımında bahsettiklerini hatırlatıyor; “‘özgür’ insan, uzun ve kırılmaz isteklerin sahibi, aynı zamanda kendi değer ölçüsünün de sahibidir: Başkalarına kendinden yola çıkarak bakar, sayar ya da küçümser onları; tıpkı kendine eşit olanlara, güçlülere, güvenilir olanlara saygı duymak zorunda olduğu gibi…” (Nietzsche, 2013: 76). Gastmann’ın başlangıçta çizilen “suçluya” gönderme yapan profilinin alt üst olduğunu görüyoruz böylece. Onun aslında tüm bu derin ilişkileri belki de “başkalarına kendinden yola çıkarak bakması” ile ilişkili olabilir diye düşünüyoruz. Ama onun bizim kafamızda yaratılan imajı genelin ahlaki değerleriyle ilişkileniyor ve bizler için onu “kötü” yapan onun kendi varlığı değil, biz görünen o ilk yansıması oluyor.
DÜRRENMATT'IN HATIRLATTIKLARI
Dürrenmatt’ın bu iki karakter üzerinden yaptırdığı ahlâki sorgulama bize çok şey hatırlatıyor. Devletin ideolojik ve baskı aygıtlarının üzerimizdeki hakimiyeti nedeniyle “suçlu” ilan ettiklerimiz üzerine düşünmeyi mesela. Veya hem yargıçlık hem de cellatlık yapanları, yöneticilerin kendi kişisel hırsları nedeniyle “kötü” ilan ettiklerini “kapatıp” nasıl özgürlükten, adaletten bahsedebildiklerini. Güç ilişkileri içerisinde kaybolup giden hakikati. Kitapta başka bir karakter şöyle söylüyor; “İşte biz insanlar birbirimizden korktuğumuz için devletler kuruyoruz Schwendi. Türlü koruyucularla sarıp sarmalıyoruz çevremizi. Polisler, askerler, kamuoyu…Ama tüm bunlar neye yarıyor ki?” İnsan güvenlik kaygısından, kendi özgürlüğünü ilan edememesinden; devletlere, koruyuculara, baskı aygıtlarına emanet ediyor varlığını. Böylece sorgulamayı bırakıyor, görünen gerçeklerle “iyi” ve “kötü”ye “suçlu” ve “suçsuza” karar veriyor. Böylece komiser Berlach gibi kendi intikamı için adaleti hiçe sayanlara gün doğuyor.
Friedrich Dürrenmatt’ın “Yargıç ve Celladı” adlı kitabı Dedalus etiketi ile okuyucu ile buluştu. Dürrenmatt adalet kavramına odaklanırken, okuması keyifli bir metin ortaya koyuyor. Tıpkı kitap boyunca karakterlerin görünen anlamlarının yıkımına tanıklık ettiğimiz gibi metnin de ilk görünen polisiye bir metin anlamının dışında, ahlâkî anlamda suça ve suçluya bakışa dair çok şey ifade ettiğini söyleyebiliriz. İyi ne? Kötü kim? Sorularıyla ahlâk felsefesi boyutunda ilgilenenler için de metin tercih sebebi olabilir.
Kaynaklar
- Berkowitz, P. (2003), “Nietzche ‘Bir Ahlâk Karşıtının Etiği’”, (Çev. Ertürk Demirel), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
- Nietzsche, F. (2013), “Ahlâkın Soykütüğü Üzerine”, (Çev. Ahmet İnam), İstanbul: Say.