Ortodoksluklar elli yaşında!
Ece Ayhan’ın ilk baskısı Nisan 1968’de yapılan “Ortodoksluklar” adlı kitabı, yayımlanışının ellinci yılında özel baskıyla yeniden okurla buluştu. Ece Ayhan şiirlerinin dış dünyanın gerçeklerine başvurularak açıklanmaya çalışıldığı oranda kendisini kapatmak gibi bir özelliği olsa bile artık günümüzde okurun işi daha kolay. Çünkü artık bugünün şiir okuru için Ece Ayhan şiiriyle ilgili elli yıl önce olduğundan çok daha fazla kılavuz var.
DUVAR - İkinci Yeni şiirinin ayrıksı, daha açık deyişle marjinal şairi Ece Ayhan’ın ilk baskısı Nisan 1968’de yapılan “Ortodoksluklar” adlı kitabı, yayımlanışının ellinci yılında özel baskıyla yeniden okurla buluştu. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap, özel kalite kâğıt, cilt, tasarım ve ayrıca numaralanmış olarak yayımlandı. Ellinci yaşında Mayıs 2018’de yeniden okurla buluşan “Ortodoksluklar”ın önsözünde Ahmet Soysal, eleştirmen tembelliği nedeniyle Ece Ayhan şiirinin henüz karşılığını bulamadığını belirterek kitabın düzyazı şiir olarak önceki yapıtı “Bakışsız Bir Kedi Kara” ile aynı tarzda olduğunu vurguluyor.
Düzyazı şiirin Türkçede de, genel olarak şiirde de çok yaygın olmayan bir tarz olduğuna dikkat çeken Soysal, bu konuda Ece Ayhan’ın iki şairi örnek aldığını öne sürüyor. O şairlerinse Rimbaud ve Lautreamont olduğunu belirtiyor. Modern şiirin öncülerini model alan Ece Ayhan’ın yayımlandığında “Ortodoksluklar” da daha önceki kitapları gibi gereken ilgiyi görmez. Kitabın yayımlanmasından bir yıl sonra Yeni Dergi’de Ender Erenel imzasıyla eleştirmenlerin, Ece Ayhan’ı büründüğü örtülerden çıkaracak, hatta bunları aralayacak biçimde yaklaşamadığını öne sürerek “şiir bilgisi zaten pek fazla olmayan okurlar için” bir Ece Ayhan sözlüğü yayımlar. Sözlük üç kitapta yer alan ve bilinmedikleri kabul edilen sözcüklerden oluşur. Özel baskıda Ender Erenel’in “Ece Ayhan Sözlüğü” de yer almakta. Türkiye’de büyümüş bir İranlı Yahudi Ece Ayhan’ın şiirlerini, şairle işbirliği yaparak İngilizceye çevirir. Amerikalı Chris King, bu çeviri sürecine ve Ece Ayhan’ın yapıtlarına değindiği yazısında, özellikle “Ortodoksluklar”dan “deneyselci bir Türk eşcinsel şiiri” olarak söz eder. “King’e göre, Ece Ayhan’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara” ve “Ortodoksluklar” adlı yapıtlarında “Türk eşcinseli kimliğine bürünmüş bir Kafka imgesi” belirmektedir.
Dışlanmışların sesinin ilk defa Ece Ayhan şiirinde duyulduğuna dikkat çeken Chiris King şöyle devam eder: “Ortodoksluklar’da cinsellik hem daha açık hem de daha huzursuz ve çarpıktır. Kitabın mantığı da daha gizli, daha belirsiz.” Ece Ayhan’ın “Ortodoksluklar”da olduğu gibi şiirlerinde çapraz bir dille konuşmayı tercih etmesinin başlıca nedeni resmi kültürel değerlerin baskısıyla susmak zorunda kalan değişik marjinal toplum kesimlerinin, gruplarının yaşamından ısrarla söz etme inadındandır. Mehmet Rifat, Ece Ayhan şiirinin temel özelliği olarak kendi kapalılığını yine kendisinin aşmasını gösteriyor. Ancak Ece Ayhan şiirlerinin dış dünyanın gerçeklerine başvurularak açıklanmaya çalışıldığı oranda kendisini kapatmak gibi bir özelliği olsa bile artık günümüzde okurun işi daha kolay. Çünkü artık bugünün şiir okuru için Ece Ayhan şiiriyle ilgili elli yıl önce olduğundan çok daha fazla kılavuz var.
Artık yalnızca şiir okuru değil, herhangi bir okur bile onun şiirinin sivil şiir olduğunu, atonal, ayakta, kara, lanetli, özgün, ters, mor şiir olduğunu biliyor. Bilmeyenler de çok sayıda kaynaktan kolayca öğrenebilir. Diğer şairlerle ilgili düşünce ve görüşlerini dile getirirken kendisinin de nasıl bir şair olmadığını söyler aslında. Buna göre meraklısı için onun tabirlerini kullanarak nasıl bir şair olduğunu sıralayabiliriz. Ece Ayhan arabesk şair, buçuk şair, badem bıyıklı şair, hükümet şairi, iktidar şairi, Pazar şairi, belediye şairi değildir. En önemlisi insan olduğunu unutan şair değildir. ilk yayımlanışından sonra aradan yarım yüzyıl geçmesine karşın “Ortodoksluklar”ın hâlâ eskimemiş ve eskitilememiş bir kitap olduğunu görüyoruz. Roma rakamıyla sıralanmış yirmi yedi bölümden oluşan kitaptan tadımlık niyetine bir bölüm okuyarak belleğimizi tazeleyelim istiyorum:
I
Tek konuşulur yüzüdür bacaklarının arası. Sakal ve
bıyık da bıraktığı. Dönmez bir sapkının. Üzerine bir
dedikodu. Yaklaşmaz kadınlara buyrulduğu gibi.
Kışkırtır kuşkuları. Başlarındaki sorguç ve bir berbername.
Gömdürülmüştür diri diri toprağa ve başaşağı. Ürker
ve parlar birkaç katana ötede. Neden anlayamıyordum.
Tutunur bir utanç ince. Bir kız limon yanığı. Saçak
altlarında dolaşır erkeğinin. Açılmıştır kapılarının
kilitleri kendiliğinden. Kıpırdanır bir kefen. Gebelenmiş-
tir yatarak üzerine ölünün. Bir kilisede işlemeyen.
Bataklıklarda büyütmüştür çocuğu. Neft dökerek
yakyordum bir mektubu da kuş zarflı balmumu.
Arık bir çocuğun yüreğindeki eğriliktir. Bileğinde
doldurulmuş ve bütün bir atmaca taşıması. Çalışır
toplamaya tüylerini. Yazdırır göğsüne zafranla.
Yinelediği bir sözcük kezlerce: Erselik! Sevişir ısırarak
kendi ağzını. Çalar lavtasını yılgının elden düşme.
Malta Yahudisi’ni okuyordum. Barındığım
sandukanın içinde.
X
Bir artıkyıl’ın son imsakıydı. Sustu bir emmebasma
Kara tulumba. Kurşuni bir fısıltı. Saçlarını çözmüş bir
ses, dedi kimdir o?
YAĞMURU BAĞIŞLAMAK
Toplumsal, siyasal, ekonomik gelişmeler, kararlar kültürel hayatı da, sanatı da etkiliyor. Özellikle son birkaç yılın kültüre, sanata yansıyan olumsuz gelişmelerinden şiirin “alanının daralması” biçiminde etkilendiğini söyleyebiliriz. Şiir, özellikle şiir kitabı yayımlamak sık sık dile getirildiği gibi uzunca bir süredir sorunlu. Örneğin çok az şiir yayıncısı var. Sayı gün geçtikçe daha da azalıyor. Bu gelişmeler nedeniyle şiirin alan daralttığını, bir tür geri çekildiğini görüyoruz. Bunu şiir için olumlu görülecek yanları olduğu söylenebilir. Ama şiir aynı zamanda kitleselleşmek de isteyen bir dil… Beşinci yılını yaşadığımız Gezi Direnişi sırasında şiirin dili, direnişin de dili olmuştu. Duvarlara, sokaklara, rengârenk boyanan merdivenlere, kaldırımlara, parke taşlarının üzerine belki binlerce şiirden bölümler, dizeler yazıldı. Bazı şiirler, bazı dizeler Gezi Direnişi’nin sloganı, sembolü oldu.
Direniş süresince şiir diliyle konuşan muazzam bir kitle çıktı ortaya… Devrilen domino taşlarının hareketi gibi herkesi etkileyen bir şiir dalgası köşe bucak yayıldı. Ancak geçen süreçte, şiirin yaygınlığında hızla bir gerilemenin de yaşandığına tanıklık ediyoruz. Şiirin çoğalıp yaygınlaşma olanaklarının sınırları daralıyor. Yayımlanan şiir kitabının sayısı, izlediğimiz kadarıyla günden güne geriliyor. Şiirin çeperlerde olması, dolaşım ağının daralması, şiirin şiir olarak varlığını sürdürmesi bakımından olumlu karşılanabilir. Ancak şiirin “dar alanda kısa paslaşmaya” dönüşmesinin kimi sakıncaları olduğu da göz ardı edilmemeli.
Elbette geniş dağıtım ağı içerisinde şiirin şiir olarak değil, meta olarak bir değer ve anlam ifade ettiğini de dikkate almak gerekir. Şiir ortamının daralmasının, neden olduğu sorunlardan biri de hiç kuşku yok ki şiirin etkisinin sınırlı kalması. Değişik vesilelerle tanık oluyoruz; bugün medya koşullarının değişmiş, iletişim imkânlarının genişlemiş olmasına karşın şiir bundan pek de olumlu olarak etkilenmiyor. Birçok şiir dergisi, yayımlanan kitaplar okuruna ulaşmakta hâlâ sıkıntı yaşıyor. Çünkü çekilmeye zorlandığı dar alanda şiir adeta kilitlenmiş gibi bir durum söz konusu. Şiir için de, şair için de, şiir okuru için de, daha da genişleterek söylersek dil ve kültür için de bu önemli bir sorundur.
Şiirin okuruna ulaşması sorunu önemlidir. Bir an evvel çözüm yolu bulunamazsa sorun daha da yakıcı hale gelebilir. Her şeye rağmen, tüm engelleri aşarak yayımlanan şiir kitaplarının şiir okuruna ulaşması, etkileşim yaratması her zaman olduğu gibi bugün için, özellikle genç şairin şiir hevesinin devam etmesi bakımından önemli. Bu hevesin yitmemesi, şiirin soyu tükenmiş bir tür olmaması, dilin en önemli kaynaklarından birinin kurumaması demektir. Dili besleyen şiir kaynağının kurumamasını önemsemeye adeta mecburuz. Biraz da bunu gözeterek ulaşan şiir kitaplarını mümkün olduğunca değinerek tanıtma uğraşısı içerisindeyiz. Yakın zamanda Artshop tarafından yayımlanan “Yeniden Bağışlayalım Yağmuru” ikibinlerin genç şairlerden 1982 doğumlu Volkan Odabaş’ın ikinci kitabı.
Odabaş ilk şiirini 2006’da Varlık dergisinde yayımlamış. 2010 yılında da Artshop yayınlarından çıkan ilk şiir kitabı “Gül Taştan Ağır” okurla buluşmuş. Odabaş, “merkez”den uzakta, eski söyleyişle taşrada yaşıyor. Taşra için neden “eski söyleyişle” dediğime kısaca açıklık getirmek isterim. Günümüzün postmodern, (kimilerine göre hakikat ötesi çağ) dünyasında görüyoruz ki merkez merkezliğini yitirmiş durumda. Öyleyse taşranın da taşra olarak “kalmadığını”, hayli başkalaştığını söylemek gerek. Merkezle taşra arasındaki gerilimden yola çıkarak özellikle edebiyat ve şiirde yerellik evrensellik tartışması da yaşanmıştı bir dönem. Yerellikten ulusallığa, ulusal olandan evrensele doğru bir çizginin izlenmesi gerektiği gibi tezler savunuluyordu. Özellikle şiirde, 12 Eylül günlerindeki “Yeni Türkü” çıkışına öncülük de eden Yaşar Miraç’la Adnan Özer’in yaklaşımında yerelliğin idealize edilerek kutsanması söz konusuydu.
Son günlerde yeniden gündeme gelen “yerli” ve “milliliğin” yıllar önceki sol versiyonu olarak da irdelenebilir belki bu girişim. Volkan Odabaş’ın kitabına dönelim. Şairi, Karadeniz’de bir küçük kasaba olan Fatsa’da yaşıyor olmasına karşın “Yeniden Bağışlayalım Yağmuru” son derece evrensel, insanı sorunları mesele edinmiş. Kitap dil olarak da, söyleyiş olarak da, ses olarak da şiirin evrensel değerlerini, beğeni düzeyini gözeten şiirler toplamı olmuş. Şiirlerin temaları, izleği, konusu küçük kasabanın sınırlarına, günlük yaşantısına, gelip geçici sorunlarına sıkışıp kalmamış. Taşranın klişeleşmiş, yüzeysel çatışkılarına saplanarak boğulmamış. Aksine, insanın temel meselelerini; varlığın, varoluşun dertlerini irdelemeyi tercih etmiş, Kitap iki bölümden oluşuyor. “Göklerden Çalınmış Anlam” başlıklı ilk bölümde yirmi şiir bulunuyor. Bu bölümde yer alan “Mademki İnsan” başlıklı şiirden bir betik okuyalım:
bir kış avlusunun en beyaz sesidir
erimesidir azar azar suyun, akmasıdır yatağında
mademki insan soylu bir yalnızlıktan girer her rüyaya
birden büyümesidir ki göğün koynunda
uyurken, koşarken oğul ve kız
Volkan Odabaş’ın şiir diline ve imgelem dizgesine yaşadığı coğrafyanın izlerinin yansıdığını görüyoruz. Kitabın adının da bununla ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Ama daha başka örnekler de bulmak olası. Bu dikkat çekici özelliğin aslında Volkan Odabaş’ın şiirine bir “başkalık”, “farklılık” olarak katkı sağladığını da söyleyelim. Doğadan, yaşanılan coğrafyanın özelliklerinden beslenen şiir dili Odabaş’ın lirik şiirinin etkisini daha da güçlendirdiğini görüyoruz. Volkan Odabaş’ın kitabında birçok dizenin altını çizdim. Şu iki dize de “Bu Benim Ellerim” başlıklı şiirden:
kendi ırmağının sesiyle sağırken insan inanır
dünyada yalnızlıktan başka anlamlar da vardır
Kitabın ikinci bölümü “Çekildi Suların Hevesi Göğümden” adını taşıyor. Görüldüğü kadarıyla Odabaş’ta “su”yun ayrı ve önemli bir yeri var. Yağmur, gökyüzü, ırmak, deniz gibi sözcüklerin şiirlerdeki ağırlığı buna işaret ediyor. İkinci bölümün “Unutmak” başlıklı ilk şiirinden bir betik aktarmak istiyorum:
kalbim böyle akşamlara yol olmak
ne güzel
bir deniz alıp götürürken bizi
ötelere
Bu bölümdeki “Kanı Mavi” başlıklı bir başka şiirden şu dizeleri özellikle alıntılamak istedim. Çünkü buraya kadar söylediklerime kanıt da oluşturacağına inanıyorum:
Bir adım akasya, diğeri diken
Türküsüyüm karadeniz’in, çağlarım
Yamaçların bilge kayası.
Volkan Odabaş şiirlerinde, insanın ne olduğunu sorguladığı gibi yaşamanın, aşkın ve dünyada olmanın da anlamını araştırıyor. Gençlik biraz da bu değil midir; sorular sormak, merak etmek, cevap aramak… Ancak genç bir şairin düşüncesinde karşılık bulabilir; gençseniz, bilmelisiniz ki hiçbir ölüm kendiliğinden değildir sözü. Ancak genç bir şairin duyarlılığında fırtına yaratacak biçimde karşılık bulabilir; gençlikte aşk gibi bir nedeni vardır dünyadan koparılmanın diye ifade edilen duygu. Şu dizeler “Adınız Söylenir başlıklı şiirden:
Hiçbir ölüm kendiliğinden değildi
Anlardınız bir nedeni vardı aşk gibi
Gelişen bir şeyin adıydı yaşamak
Şiiri biraz şairin kimselerin söylemediğini, kimselerin söylemediği biçimde söylediği için sevmez miyiz? Volkan Odabaşı şiirin ne olup olmadığını biliyor. Elimizdeki kitap da bunun kanıtı şiirlerle dolu. Kitabın ayrıca, genç şairin yeni şiirlerini ve yapıtlarını okuma isteği uyandırdığını da belirtelim. Yolu açık olsun…