Semih Gümüş: Yayıncılar çeviri kitaptan uzak duracaklar
Yazar, eleştirmen ve yayıncı Semih Gümüş ile ekonomik göstergelerin yayıncılığa olan etkilerini konuştuk. Gümüş, "Yabancı bir yazarın kitabını alıp yayımlarken Dolar ya da Euro ile ödeme yapılıyor. Son beş yıl içinde döviz yüzde 150 arttığına göre, az önce dediğim nedenlerle çeviri kitap yayımlamanın bedeli çok yüksek. Yayınevleri bu durumu aşabilmek için yerli yazarların telif kitaplarını yayımlamaya daha çok yakın duracaktır" dedi.
DUVAR - Türkiye'de seçime günler kala yaşanan kur piyasasındaki dalgalanma birçok sektörü etkiledi. Dövizdeki artışla birlikte en çok etkilenen sektörlerden biri de yayıncılık oldu. Ani artışların kağıt, matbaa ve telif bedellerini ciddi oranda etkilediğini belirten ve sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalarla gündem olan yazar, eleştirmen ve yayıncı Semih Gümüş'le, krizin boyutlarını, dağıtım alanındaki sorunları, kağıt fiyatlarındaki yükselişin satışlara etkisini ve telif meselesini konuştuk. Okuru dört büyük tehlikenin beklediğini ve yayıncıların bir araya gelip ortak çözümler üretme becerisine sahip olmadığını vurgulayan Gümüş, "Bu toplumun bir dayanışma kültürü var mı? Olduğu söylenir ama yalandır. İçerde hukuksuz yere tutulan yazarlar ve gazeteciler arasında sağlam bir ayrım yapan siyasal kültürü var bu toplumun. Kendini solda gören örgütler, gruplar ve tek tek insanlar sözgelimi Ahmet Altan ve Memet Altan ile bir dayanışma içinde görünüyor mu?" dedi.
Sosyal medyada gündem olan açıklamalar yaptınız. Maliyetlerin yüzde elli arttığına işaret ettiniz. Öncelikle bu artıştan bahseder misiniz? Hangi kalemlerde artış var?
Şöyle bir karşılaştırma yaptım: Tam beş yıl önce başlayan Gezi Direnişi sırasında, herkes hatırlar, dolar 1,90 liraydı ve birkaç kuruş artışı hükümet tarafından Gezicilere dönük bir eleştiri konusu edilmişti. Bugün aynı dolar 4,70 dolaylarında. Demek ki yüzde 150 artmış durumda. Bu arada kitap yayıncılığı bundan nasıl etkilendi? Basit biçimde söylersek, aynı olumsuzluktan yüzde 150 oranında etkilendi. Çünkü yayımladığımız kitapların ve dergilerin bütün girdileri, kâğıt, karton, matbaa mürekkebi, tutkal, iplik ve kullanılan makineler ithal, yani dövize bağlı. Demek ki beş yıl önce yayımladığımız bir kitabın maliyeti 10 liraysa, bugün 25 lira. Oysa beş yıl önce yayımlanan o kitabın kapak fiyatı 12 lirayken bugün ancak yüzde 50 dolayında artarak yaklaşık 18 lira olabiliyor.
Hatta biz beş yıl önce yayımladığımız pek çok kitabı, hiç fiyat artışı yapmadan, o beş yıl önceki fiyattan satıyoruz. Kapak fiyatını daha çok artıramıyor yayıncı. Nedenleri belli. Bu arada yabancı yayınevlerine ödenen yayın hakkı, çeviri telif ücreti, ajans komisyonu gibi öteki maliyetleri de eklersek, yaklaşık 1000-1500 adet basılan bir kitabın hiç para kazanamayacağını, o kitapların pek çoğu aynı zamanda basıldığı kadar da satılmadığı için, zarar ederek yayımlandığı ortaya çıkar. Yayımlanan kitapların ezici çoğunluğu da zaten 1000-1500 adet basılıyor. Durum çok açık değil mi?
'YAYINCILAR ÇEVİRİ EDEBİYATTAN UZAK DURACAK'
Çeviri edebiyatın artan kurdan etkilendiğini söylüyorsunuz. Bu durumla ilgili ne gibi tedbirler alacaksınız?
Yabancı bir yazarın kitabını alıp yayımlarken Dolar ya da Euro ile ödeme yapılıyor. Son beş yıl içinde döviz yüzde 150 arttığına göre, az önce dediğim nedenlerle çeviri kitap yayımlamanın bedeli çok yüksek. Ve bilinmesi gerekir ki, Türkiye’de yayımlanan kitapların yüzde 51’i çeviri. Demek ki durum iyice sorunlu. Yayınevleri bu durumu aşabilmek için yerli yazarların telif kitaplarını yayımlamaya daha çok yakın duracaktır. Örneğin 2018 yılı bittiği zaman, yayımlanan bütün kitaplar içinde çeviri kitapların oranının ne kadar düşmüş olduğuna bakmak ilgi çekici sonuçlar verebilir.
Türkiye'de kağıt sıkıntısı olduğu konuşuluyor. Bunun ne gibi yaptırımları olabilir?
Kâğıt sıkıntısının bir nedeni kurun bu durumu. Bir başka nedeni de dünyadaki kâğıt üreticilerinin Türkiye’ye ayırdıkları kâğıt miktarındaki kısıtlamaları. Son aylarda ciddi bir kâğıt sıkıntısı var. Sürekli kullandığımız bazı kâğıtları bulmakta güçlük çekiyoruz, bazen de yayımlanacak kitabın basılması gecikiyor. Türkiye’nin dünyadaki itibarının yerlerde sürünmesi de bunun nedenlerinden.
Bir kâğıt karaborsasından söz edebilir miyiz?
Bizim ilkgençlik yıllarımızda enflasyon yüzde 150 dolaylarındayken en çok karaborsası yapılan ürünlerden biri kâğıttı. Bugün yüzde 10-12 enflasyon oranları varken kâğıdın karaborsasının yapılacağını sanmam. Kâğıt çok pahalı bir ürün, altın değerinde. Hacmi de büyük. Büyük kâğıt ithalatçılarının sayısı çok değil. Onlar bundan daha çok kazanmanın yollarını gene de biliyorlardır elbette. Öte yandan bu koşullarda küçük kâğıtçıların ayakta durması da çok zor. Küçük kâğıtçılarla konuşursanız, ne durumda olduklarını anlatırlar.
OKURU BEKLEYEN 4 TEHLİKE
Yükselen fiyatların satış fiyatlarına yansımadığını belirtiyorsunuz. Peki okuru bekleyen tehlikeler nelerdir?
Okuru bekleyen dört tehlike var: 1. Yayımlanan kitapların sayısında azalma olacaktır. 2. Kitap ve dergi fiyatları ister istemez artacaktır. 3. Pek çok yayınevi, özellikle büyük yayınevleri artık çoksatan kitaplara öncelik verirken nitelikli kitaplardan uzak duracaktır. Yeni ve genç yazarların kitaplarını yayımlaması da zorlaşır. 4. Bütün bunlar da yoksullaşmış kültür hayatımızı biraz daha aşağı iter.
Zorunlu nedenlerle yayımladığımız derginin fiyatını artırdığımız zaman eleştirenler oluyor. Bu durumu bildikten sonra ayın eleştiri yapılabilir mi? Kültür yayıncılarının sorununu okurun da paylaşması gerekir. Ben da bir okur olarak böyle düşünüyorum. Hep denir ya, sözgelimi beş dakikada tüketilen bir hamburger fiyatı bizim dergimizin fiyatından fazla. Dergiye verdiğiniz para ayda ya oda iki ayda bir kere. İnsaf değil mi. Bu örnek size anlamsız mı geliyor? Dergimizin bir sayısı kırk yıl sonra bile okunabilir.
D&R'ın Turkuvaz Grubu'na satılması ile birlikte yayınevlerine olağandışı iadelerin yapıldığı konuşuluyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Yüz elli mağazası olan büyük bir kitabevi zinciri bir başka şirkete devredilirken stoklarını yeniden düzenleyecektir. Bu kaçınılmaz. Yapılan iadeler asıl olarak bundan kaynaklanıyor. Şimdilik bunun ötesine geçen acayip bir iade sorunu görülmüyor. Ama belli olmaz elbette.
Değişen yönetim ile birlikte bir politik tavır söz konusu olabilir mi?
Olursa saçmalık olmaz mı? Yüzlerce milyon lira vererek satın aldığınız bir şirketi politik nedenlerle başarısızlığa sürükleyebilir misiniz? Yaptığınız iş ticaret. Alıp satıyorsunuz. Kaldı ki D&R uzun zaman içinde oluşmuş önemli bir marka. Onu harcayıp yok ederseniz satın almak için ödediğiniz para da çöpe gider. Aklı başında hiç kimsenin bunu yapacağını sanmam. Ama burası Türkiye, demek istemiyorum.
'EN ÖNEMLİ SORUN DAĞITIM'
Yay-Sat dağıtım ağındaki pastanın büyük parçasının sahibi ve yayıncılar dağıtım sorunu yaşayacaklarını iddia ediyorlar. Olası bir alternatif ne olabilir?
Yayıncılık dünyasının en önemli sorunu dağıtımdır. Dağıtım sorununun çözülmesinde son elli yılda bir adım bile atılamadı. Ama kitaplar YaySat tarafından dağıtılmıyor. Dolayısıyla YaySat’ın el değiştirmesi dağıtım sorunune ek bir yük getirmez. YaySat ve Turkuvaz Dağtım şimdi aynı elde olduğuna gore, bu değişimin dergi dağıtımnda bazı sorunlar çıkarabileceğiniyse düşünebiliriz elbette. Artık tam bir tekel var. Ama bu tekel iki kat büyümüş olmayacak. Çünkü YaySat ile Turkuvaz Dağıtım’ın dağıtım alanı büyük ölçüde örtüşüyor. Dolayısıyla YaySat’ın Turkuvaz Dağıtım’a eklenmesi iyi bir satın alma sayılmaz. Dağıttığı gazetelerin ve dergilerin sayısı artacak ama, gazete satışları da çok düşmüş durumda. Bu işte 2+2 ancak 3 eder. Umarım yapılan işin ticaret olduğunu da bu arada unutmazlar.
'YAYINCILAR ORTAK ÇÖZÜM ÜRETME BECERİSİNE SAHİP DEĞİL'
80'li yıllarda birçok yayınevi ve yayıncı bir araya gelerek Punto Dağıtım'ı kurdu. Bugün baktığımızda yayıncılar arasında bir dayanışma, ortak karar alma, yeni alternatifler üretme gibi durumlar söz konusu mu?
Sanmıyorum. Yayıncılar bir araya gelip ortak çözümler üretme becerisine sahip değil. Ne yazık ki böyle. Bu toplumun bir dayanışma kültürü var mı? Olduğu söylenir ama yalandır. İçerde hukuksuz yere tutulan yazarlar ve gazeteciler arasında sağlam bir ayrım yapan siyasal kültürü var bu toplumun. Kendini solda gören örgütler, gruplar ve tek tek insanlar sözgelimi Ahmet Altan ve Memet Altan ile bir dayanışma içinde görünüyor mu? Öte yandan dağıtım zor, büyük sermaye gerektiren, kâr oranı düşük bir iş. Denenmiş girişimler hep çok sınırlı kalmıştır.
24 Haziran seçimlerinin ardından ne gibi değişiklikler olabilir?
24 Haziran’dan sonra kurun ne olacağını bilmek zor. Belirsizlik ortadan kalkınca kısa vadeli ama sınırlı bir iyileşme görülebilir. O da çok geçmeden tersine döner. Çünkü bu ülkenin batık ekonomisinin göreceği karanlık dip daha görülmedi. Durum iyi değil. Toplumsal ve siyasal hayatta görece bir iyileşme konusundaki ümidimizi elbette canlı tutuyoruz. Biz bugüne dek hep ayakta kaldık, dik durduk.