Algodón Edebiyat kurucusu Melisa Aymutlu: Sosyal medya imkanlarıyla varoluş sebebim

Algodón Edebiyat kurucusu Melisa Aymutlu ile kişisel edebiyat bloğu üzerine konuştu. Kitabı henüz yayımlanmamış öykücülerle yaptığı röportajlarla dikkat çeken Aymutlu internet yayıncılığı ve sosyal medya ile ilgili "Klasik dergici olmamamdan ötürü öncelikle sosyal medya bana okurla buluşma imkânı vermesi bakımından varoluş sebebi. En önemlisinin bu olduğunu düşünüyorum. Başlamadan önce edebiyat dünyasından tanıdığım tek bir isim bile yoktu ve kendi imkânlarımla sesimi duyurabiliyorsam, sırf içimden gelen yazılara yer verebiliyorsam bunun sebebi sosyal medya" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bir süredir dergiler ve dergicilik üzerine yaptığımız röportaj dizimize, bu hafta kişisel olarak pek çok mecrada yazmasına rağmen blog-websitesi’nde kitabı olmayan öykücülerle röportaj yapıp yayımlayan ve kitaplar üzerine yazan, biraz daha “dışarıdan” bir üretim yapan, Algodón Edebiyat’tan Melisa Aymutlu’yu konuk ettik. "Etrafımdaki samimiyetsiz, 'mış gibi' ilişki yumaklarından çok uzun zaman önce bıkmıştım. Nefes alıp, edebiyat konuşabileceğim insanlar arıyordum. Twitter hesabım sayesinde o dönemde gelişen bazı olaylar sonucu arkadaşlar edindim. Beni heyecanlandıran kitapların yazarlarıyla tanıştım. Edebiyat hakkında konuşabildiğim değerli çevrem böyle oluştu" diyerek görüşlerini açıklayan Aymutlu, özgün ve kişisel üretimine devam ediyor.

Derginiz Algodón Edebiyat’ın içeriğinden bahseder misiniz?

Algodón Edebiyat’ı dergi olarak nitelendirmek gerçek dergilere saygısızlık olur. Edebiyata ilgi duyuyorum, kurmaca metinler üzerine düşünmeyi seviyorum. İyi bir okur olmaya çalışıyorum. Yapmaya çalıştığım, hazırladığım röportajları ve bazı kültür-sanat yazılarını blog-websiteme yükleyerek, ilgi duyanlarla paylaşmak. Bundan başka, çeşitli gazeteler ve internet siteleri için yazdığım kültür-sanat yazıları var.

Algodón Edebiyat’ta öne çıkan öykücü röportajlarınızdan bahseder misiniz? Röportaj öncesinde yazar, size nasıl ulaşıyor?

Yapmaya çalıştığım işler arasından en dikkat çekeninin “Kitapsız Öykücü” röportajları olduğu söylendiğinde, mutlu oluyorum. Şimdiye kadar sekiz öykücü ile yaptığımız bu röportajlarda henüz herhangi bir kitabı yayımlanmamış öykücülerle bir araya geliyorduk. (Üç öykücümüz artık “kitaplı”.)

Sıkı bir edebiyat dergisi takipçisiyim ve ilgimi çeken öyküleri not ederim. Bu öykücüler de onlar arasında oluyordu. Dergilerde birden fazla öyküsü yayımlanmış öykücüler ancak yanılmıyorsam tamamının röportaj bakımından ilk tecrübeleri. Arkadaşlarımın tavsiyesi ile iletişim kurduklarım oldu ama çoğu ile iletişimi ilk kuran ben oldum, sağ olsunlar onlar da kabul ettiler. Bana göre röportajlarımın insanlar tarafından samimi bulunmasının bir sebebi röportajların büyük çoğunluğunu sadece kendi isteğimle iletişim kurduğum kişilerle yapmam.

'KENDİ OLMAYA' KAFAYI TAKMAKLA BAŞLADI'

Algodón Edebiyat, varoluş ve biçimleniş durumunu hangi felsefi temel üzerine şekillendirir? Düşünsel sürecinizin altyapısını hangi sözlerle anlatırsınız?

Yapmaya çalıştıklarım klasik anlamıyla dergicilik olmadığından, oldukça kişisel bir soru bu benim için. Yurtdışında yaşadığım dönemde İngilizce yazarak başladığım blogumu İspanyolca isimlendirmiştim. Bu mecra, sonradan üzerinde pek de düşünülmeden, adı bile değiştirilmeden kendimi ifade etmeye çalıştığım blog-website ile twitter (@algodonedebiyat) hesabına dönüştü. Instagram çok çok yeni. (@algodon)

Gazetelere metinler hazırladığım ve öyküler yazmayı denemeye başladığım dönemlerde bu hesabın varlığı 'kendi olmaya' kafayı takmakla başladı. Bunun felsefi olduğunu sanmıyorum. Etrafımdaki samimiyetsiz, 'mış gibi' ilişki yumaklarından çok uzun zaman önce bıkmıştım. Nefes alıp, edebiyat konuşabileceğim insanlar arıyordum. Twitter hesabım sayesinde o dönemde gelişen bazı olaylar sonucu arkadaşlar edindim. Beni heyecanlandıran kitapların yazarlarıyla tanıştım. Edebiyat hakkında konuşabildiğim değerli çevrem böyle oluştu. Yapmaya çalıştıklarımın altyapısı, eskiden edebiyata ilgi duyan bir çevremin olmayışından -tamamen yalnızlıktan- doğdu aslında.

Melisa Aymutlu

Sosyal medyanın okur ile iletişimde ne gibi katkıları oldu? 

Klasik dergici olmamamdan ötürü öncelikle sosyal medya bana okurla buluşma imkânı vermesi bakımından varoluş sebebi. En önemlisinin bu olduğunu düşünüyorum. Başlamadan önce edebiyat dünyasından tanıdığım tek bir isim bile yoktu ve kendi imkânlarımla sesimi duyurabiliyorsam, sırf içimden gelen yazılara yer verebiliyorsam bunun sebebi sosyal medya.

İyisiyle kötüsüyle okurla iletişimi kolaylaştırdığı da açık. Röportaj sonrasında o yazarla ilk kez tanışanların teşekkür mesajı da; başka bir yazımdaki görüşüme hangi sebeple katılmadığını ileten okurun mesajı da çok değerli. Bu bir yazım hatası da olabilir, görüş farklılığı da. Özellikle, aynı fikirde olmadığını gerekçeli argümanlarla savunabilen görüşleri okumaya bayılıyorum. Ne yazık ki çok karşılaşmıyorum. Biriyle aynı fikirde olmadan onunla iyi anlaşabilme veya belli bir düzeyde iletişim kurabilme ihtimalini seviyorum.

Öte yandan 'fazla bilgi' sorunu da sosyal medya sebebiyle gündeme geliyor. Önümüze düşen tüm kitaplar arasından ilgi duyduklarımızı elediğimizde geriye kalanlar arasından bile hepsini okumak mümkün değil. Okumadan okumuş gibi yaptığımız oluyor mu? Twitter’da paylaşılan yazılardan, her beğendiğimi okumuş olmalıyım. Acaba herkes böyle mi kullanıyor?

'ÖYKÜCÜLERE EDEBİYAT DERGİLERİNDEN ULAŞIYORUM'

İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle portal ve dergi sayısının artması durumunu nasıl yorumlarsınız? 70’li ve 80’li yıllara nazaran, niceliğin ve niteliğin -olumlu ya da olumsuz- değiştiğini söylemek mümkün mü?

Röportaj yapacağım kitapsız öykücülere takip etmeye çalıştığım edebiyat dergilerinden ulaşıyorum. Bunların tamamını düşündüğümde bir tarafta,- gerçek edebiyat sevenlerin takip etmesi gerektiğine inandığım Kitap-lık, Varlık, Notos, Sözcükler ile güncelden ve yerelden daha çok beslendiğine ve yeni yazar çıkarma hevesini diğerlerinden daha fazla taşıdığına inandığım Öykülem var. Öykü Gazetesi de, yayımladığı öykü sayısı ve biçimi ile getirdiği yenilik sebebiyle ilgiyle takip ettiğim bir mecra. Öykülem ile Öykü Gazetesi nispeten daha yeni dergiler. Diğer tarafta ise edebiyatı popüler kültür olarak gören bambaşka dergiler var. Hepsini birlikte düşündüğümüzde sorunuzu hem evet hem de hayır diye yanıtlamak mümkün. Hepsinin varlığı ve satışlarının az-fazla oluşları sosyolojik olarak bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Hangilerinin kalıcı olacağına okur karar verecek. Geleceğe kalacak yazarların öyküleri hangilerinde?

Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?

Henüz reşit değilken başladığım üniversite eğitimimde, fakültemin koridorlarında şu anda yayımlanmayan Adam Öykü ile gezdiğimi hatırlıyorum. Kitap-lık, Varlık, İmge Öyküler, Notos Öykü de o zaman kendime yakın bulduğum örneklerdi. Hayalet Gemi’yi ise ne yazık ki kapandıktan çok sonra keşfettim.

Kitapsız öykücü röportajlarımızın hatırlanmasını dilemek safdillik olur ancak “kitapsız” öykücülerin kitaplarının yayımlanmasını, yazmaya devam etmelerini ve hatırlanmalarını dileyebilirim.