Cegerxwîn'in şiirinin anahtarı
Cegerxwîn'in şiiri metin dışı ve şiir dışı olanla ilişkilenebilir bir şiirdir. Daha başından itibaren öngörülebilir bir dildir. Doğrudan Kürtlerin hafızasına müdahale etmeye veya istenileni hafızaya eklemlemeye yeniden yapılandırmaya odaklandığı görülebiliyor.
İrfan Amîda
DUVAR - Elbette genelde sanat, edebiyat, özelde de şiir bir disiplin olarak yasaları yoksa da, yasal katılığa dayanmıyorsa da kendi kuralları ve kendi ahengi içinde oluşan bir dengeye dayanır. Gerek dil, gerek yapı ve form bakımından onu biricikleştiren özelliklere sahiptir. Ya da öznelleştirilebilir kurallara. Öznelleştirilebilirliği belki de doğrudan öznel bir üretim oluşuna dayanır ama bu durum nesnelliği tümüyle ortadan kaldırmaz. Bu yüzden şiir nesnel kurallara bağlı olarak değerlendirilebilir. Edebiyat disiplininin yasaları ile çözümlenebilir.
Ancak bu durum şiiri evrensel yasaları olan bir disiplin ve tümüyle bu yasalarla sınırlanan bir anlatı olmakla sınırlandıramaz. Çünkü şiir bu nesnel kuralların, kendinde ürettiği ölçülerin dışında bir dil ve duygu üretimidir de. Bu açıdan dilin kendi biricikliği ve içinden çıktığı toplumun öznelliğinden de bağımsız değildir. Şiirin fantezisi toplumsal bir imgedir diyen Caudwell; şiir, özellikle insani etkinliklerinden fışkırdığı toplumdan ayrı düşünülemez derken tam da bu bağlamda sınırlarının metin/şiir ve şair ile sınırlı olmadığı toplumun kendisi ile de ölçülmesi gerektiğini belirtir. Şiirin temel özelliklerini toplumsal olana ve dile de yaslar. “Şiirin temel özellikleri, zorunlu olarak, dilin yapısından ve şiirin topluma, insana ve gerçekliğe ilişkin etkin işlevinden gelmektedir” der. Hemen hemen aynı şeyi T. Eagleton da söyler: “Eğer bir metnin hiç de çarpıcı sözel etkileri ve ahlaki içgörüleri yoksa, o zaman onu şiir olarak adlandıracağımız şüphelidir.”
TOPLUMSAL HAFIZA VE ŞİİR
Bu açıdan şiire yaklaştığımızda şiir doğrudan toplumsal olanla onun dili ile ve toplumun hafızası ile ilişkili olur. Belki de Cegerxwîn ve onun şiirini açıklayan anahtar kelime de bu olur. Cegerxwîn şiiri doğrudan toplumsal hafızaya müdahale eder ve bir hafıza oluşturmaya çabalar. Bunu belki de iddia eder. Belki de sırf bu yüzden Cegerxwîn şiiri nesnel ölçüler ile çokça çözümlenebilecek bir şiir değildir. Ya da böyle çözülmeye kalkışılmamalıdır.
Biraz da metin dışı ve şiir dışı olanla ilişkilenebilir bir şiirdir. Daha başından itibaren öngörülebilir bir dildir. Doğrudan Kürtlerin hafızasına müdahale etmeye veya istenileni hafızaya eklemlemeye yeniden yapılandırmaya odaklandığı görülebiliyor. Karşılıklık çerçevesinde hem fikirlerini oluşturan bir dil hem de dili oluşturan fikirleri onun şiirini yapan özellikler olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum da çoğunlukla şiirin içerik/anlatılan üzerinden okunmasını zorunlu kılıyor.
Belki de Cegerxwîn şiirinin neden bu denli içeriğe yaslandığı sorusuna verilecek cevap onun şiirinin ne olduğuna da verilecek cevabı karşılar. Bunun cevabı da elbette ki Kürtlerin yani şiirinin ve dilinin içinden çıktığı toplumun siyasal, sosyal ve kültürel yapısında vardır. Şiir dışı ya da daha doğrusu ile dikkatimizi şiir dışına, şiirin dışında başka tarafa çeken durumlar şiirinin oluşumunu doğrudan etkileyen ve içeriğini belirleyen etkenler ve sonuç olarak şiirini oluşturan dili belirleyen o dilin şiddetini belirleyen etkenler olarak görmek mümkündür.
CEGERXWÎN'İN ŞİİRİNİN ÇIKTIĞI TOPLUM
Bu açıdan bakıldığında Cegerxwîn şiiri içinden çıktığı toplumun özellikleri açısından da anti kolonyalist bir şiirdir. Ve doğrudan amaçlılığa bağlıdır. Angajedir. Propagandisttir. Hedefe yönelen bir sestir. Hem kolonyalist olana hem de bir hafızaya müdahale olarak Kürde yönelmiştir. Bu durum da Cegerxwîn şiirini bir ses tonu olarak görmemize zemin hazırlar. Şiddeti ölçülebilir bir ses tonu ve dili çıkarır karşımıza. Ancak elbette bu ses tonu bir yanılgıya düşürmemelidir bizi. Çünkü Cegerxwîn’deki bilgelik, hatta zaman zaman şiir içinden ve şiir dışında ironikleşen bilgelik, salt bir ses tonu değildir, sesin şiddeti ile ya da şiddetin sesi ile açıklanamaz. Ya da salt içerikteki siyasal duruş ve tavır ile. Doğrudan sosyal, siyasal, tarihsel ve kültürel görüleri ile açıklanabilir. Ve belki de buradan ortaya çıkan estetik ve form ile.
İçeriğin siyaseti olduğu kadar formun da siyaseti vardır. Form dikkatimizi tarihten başka tarafa çevirmek anlamına gelmez. Form gerçekte tarihe erişimin bir biçimidir, der Eagleton. Belki de Cegerxwîn şiirinde oluşan formun en etkileyici yanı budur. Doğrudan tarihin parametreleri ile değil ama şiirin ve anlatının parametreleri ile aslında diyalektik bir bilinçle tarihe erişimin de yolunu açar şiiri. Ve bunu Kürtlerin hafızasına müdahale eder bir reflekse çevirir. Cegerxwîn’i şiirin dışında şairliğin dışında Cegerxwîn yapan bilge yapan durum da bu tutumdur çoğunlukla.
Belki de tam da burada, içerik ve formdaki siyaset ile tarihsel olana erişim refleksi zaman zaman şiirinde ahenksizliğe yol açar. Aslında bir ses tonu ve dolayısıyla bir ses olayı olarak ahenge de yaslanacak olan şiirde zaman zaman ahenksizlik yaşanması kendini anlatıya, dolayısıyla nesre çokça yaslamasında, onun fikirlerinin oluşturucusu olan dili tam da bu anlatıya yaslama refleksinde aramak gerek. Anlatı doğal olarak şiirin nesre dökülebilme ihtiyacını ortaya çıkarır. Aslında şiiri şiir yapanın nesre dökülemezliği midir yoksa dökülebilirliği midir, belki de çokça tartışılabilir. Mesela Dante de şairin şiirini nesre dökebilmesi gereğine vurgu yapar. Bu doğrudan ifade edebilme kaygısıdır anlatma kaygısı. Bu refleks ve kaygı aslında Xanî’nin kaygısına dek götürülebilir. Tek farkla: Xanî’deki şaşmaz ahenk ve disiplin yerini zaman zaman Cegerxwîn’de ahenkte sapmaya ve fikirleri oluşturan dilde bilgelikten şiddete ve coşkuya bırakabiliyor.
CEGERXWÎN BULDUĞU HER ÇIRAYI YAKAR!
Ancak tam da burada bir soru sormak gerektiğini düşünüyorum. Xanî’deki bilgelik ve mistisizmin Cegerxwîn’de devrimci başkaldırıya dönüşmesi doğrudan zaman üzerinden mi açıklanmalıdır acaba? Yoksa aslında tam olarak şairin ve şiirin yüzünün baktığı yer ile mi ilgilidir? Belki de içeriği ve dili belirleyen temel faktör budur. Cegerxwîn’in ve onun şiirinin yüzü doğrudan halka ve onun hafızasına ve buradan oluşacak iradesine dönüktür. Cegerxwîn’i n poetikası da burada, bu duruş ve tavrındadır. Onu birçok şiirden ayıran özellik de budur.
Shelley; Şair muhtemelen karanlıkta şarkı söyleyen bir bülbüldür yalnızca, demiş ve sanki Cegerxwîn gibi olmayan şairlerin çoğu, Cegerxwîn şiiri gibi şiirlerin okurları dışında kalan şiir okurlarının çoğu bu tanımlamayı çok çekici bulur. Gözlerini karanlığın içinde kapatıp, bülbülün sesiyle ruhani bir bilgeliğe ve dinginliğe erişmeye yatırır ruhunu. Ancak Cegerxwîn bulduğu her çırayı yakar. Bağıra çağıra gösterir. Gördürür. Gösterdikçe ve gördürdükçe şiir gerçeğe dönüşür ve ancak gerçeğin üzerinden hissel olana dönüşür.
Şiir, dilin kaderi olması bakımından biricikliktir, diyor G. Agamben ancak Cegerxwîn’in dilinin çoğu zaman gündelik dil ile karşılıklı ve karmaşık bir ilişkisi vardır. Bu aynı zamanda okuyucunun diline evrilmesine yol açar. Bir süre sonra okur Cegerxwîn olur. Okurun ses tonu ile Cegerxwîn’in ses tonu aynılaşır. Şiir Cegerxwîn’in olmaktan çıkar, okurun şiiri olur.
Aslında tam da bütün bunlardan kaynaklı Cegerxwîn bir şair olmanın dışında, şiir yapan olmanın dışında ve hatta şiiri dışında kendi başına Kürtlerin hafızası ile ilgilidir. Onun varlığı, özellikle zamanın koşulları, yazdığı zamanın koşulları açısından değerlendirildiğinde varoluşsal bir özellik kazanır. Onun var olması Kürdün de var olması anlamına gelir. Cegerxwîn’in ve onun şiirinin yaşadığını bilmek Kürdün yaşama devam edeceğini işaret eder. Bu açıdan Cegerxwîn şiiri doğrudan Kürtlerin hafızası ile ilgilidir. Onun sürekli var olması, raflarda, sokakta, evlerde hatta orada burada oluşu Kürtlerin de yaşadığı ve yaşamaya devam edeceğine kanıt olarak gösterilebilir.
Cegerxwîn şiiri var oldukça Kürtçenin, Kürt dilinin hep bir geleceği vardır. Bu açıdan Lîs Yayınları arasında yayımlanan iki ciltlik Cegerxwîn külliyatı aslında tarihe erişimin de bir yolunu sunar biz okurlara.