Hayat kurtaran ‘tabular’
Bilimkurgu metinleriyle tanıdığımız, John Shirley’nin kaleme aldığı Yeni Tabular adlı kitabı Ayrıntı Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Yazara ait bir deneme olan Yeni Tabular'da Shirley, Amerikan toplumu üzerinden dünyaya bakarak bize 'tabular' öneriyor ve belki bunları uygularsak bir şekilde hâlâ umudumuz olabilir demeye çalışıyor.
DUVAR - Ursula K. Le Guin, “Bilimkurgu her zaman bir metafordur. Gerçekten, şimdi ve burada olmaktan söz ediyoruz. Buna gelecek diyoruz çünkü gelecek dediğimiz şeyde hareket ve icat etme özgürlüğümüz var” (2016:105) diyor. Bu anlamda bilimkurgu metinleri bize bir yandan geleceğin öngörüsünü sunarken, diğer yandan içinde yaşadığımız zamanın hakikatine dair de bir şeyler söyler. Çünkü bu metinler teknoloji ve bilimden yararlanırken, 'şimdi'nin bize gösterdiklerinin nereye varabileceğini, hayal gücünü işin içerisine katarak yorumlamaya çalışırlar. Bugünden yola çıkarak gelecek hakkında kurgu yapmak bir yandan yaratıcılık gerektirirken diğer yandan yaşadığımız dünyanın gidişatını sorgulatır. Böylece bu metinler bir anlamda bugünün gelecekteki yansıması gibidir.
TABU ÖNERİSİ!
Bilimkurgu metinleriyle tanıdığımız, John Shirley’nin Yeni Tabular adlı, Ayrıntı Yayınları tarafından basılan kitabı, yazarın farklı türlerdeki eserlerini bir araya getirirken, yukarıda bahsettiğimiz bilimkurgu metinlerine dair tespitleri de içeriyor. Shirley’nin kitapta yer alan Tutsaklık Hâli adlı öyküsü bizi hapishaneler ve tutsaklar üzerine düşündürürken kurguladığı dünyanın distopik atmosferi kendi sıkışmışlığımızı da hatırlatıyor. Yazara ait bir deneme olan Yeni Tabular'da ise Shirley, Amerikan toplumu üzerinden dünyaya bakarak bize 'tabular' öneriyor ve belki bunları uygularsak bir şekilde hâlâ umudumuz olabilir demeye çalışıyor. Kitapta yer alan bir diğer metin ise Kırk Yıllık Cehennem Neden Gerekli? adını taşıyor. Yazar, özellikle çevre sorunları, bilimin ve teknolojinin gidebileceği yer ve bunun dünyaya yansımaları üzerine eleştirel bir göz ile üzerine konuşup geçtiğimiz ancak bir gün olabileceğini hayal edemediğimiz felaketlerin çok da uzağında olmadığımızı anımsatıyor. Kitapta ayrıca Shirley ile yapılmış bir söyleşiyle de buluşuyoruz. Söyleşi, yazarı yakından tanımamıza vesile oluyor.
'TUTSAKLIK HÂLİ'
Shirley’nin Tutsaklık Hâli adlı hikâyesi Berger’ın, “biz bu gezegenin dört bir yanında hapishanelerde yaşıyoruz” cümlesinin atmosferini okur ile buluşturuyor. Böylece, duygu olarak kapatılmayı sonuna kadar hissettiğimiz bir dönemde, hapishaneler ve suç kavramı üzerine tekrar düşünüyoruz. Çünkü yazar bizi distopik bir hapishane ortamına sokarken diğer yandan dünyanın da artık özgürlüklerin gasp edildiği bir hapishaneye dönüştüğünü hatırlatıyor. İnsansız hava araçları, yarı robot görevliler, tutsakları devamlı disipline eden ve kontrol altında tutan bedenlerine yerleştirilen çipler, varlığını değersizleştiren uygulamalar, Arizona’da olduğu hayal edilen bir hapishaneden, insanın dünyadaki tutsaklığına ve 'kapatılmışlığına' gönderme yapıyor.
Tutsaklık Hâli metninde yazar ayrıca gazeteciliğin devlet ve sistemin çıkar ilişkilerinin içerisinde nasıl bir duruma geldiğine dikkat çekiyor. Hakikatin peşinde bir gazeteci olarak yaratılmış karakterin başına gelenler ise bir kere daha bu mesleğin özgürce yapılamadığı bir dünyayı ve özellikle kendi coğrafyamızda son dönemde gazetecilere yaşatılanları akla getiriyor. Hapishanedeki uygulamaları yerinde görmek için araştırmaya gelen gazeteci Faye Abdullah, görmemesi gereken şeyleri görünce birden kendisini tutsak edilmiş olarak buluyor. Böylece karakter başka ülkelerden getirilen kadın tutsakların üst düzey bürokratlara seks kölesi olarak pazarlandığı, hapsedilmiş insanların organlarının satıldığı, her türlü kirli ilişkinin döndüğü hapishanenin gerçek yüzüyle karşılaşıyor. Faye direnmeyi bırakmıyor bir şekilde kurtuluyor ve hapishanenin gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.
Kitapta yazarın gazetecilik mesleğine dair şu cümleleri ilgi çekici: “Haberleri kendileri yapınca hiçbir şeyi sansürlemelerine gerek kalmıyor zaten. Meslek birliği dışından bir gazeteciye tutup haber yaptırıyorlar. O da haberi televizyonlara satıyor.” Bu cümleler günümüzde medya ve gazeteciliğe dair de epey şey söylüyor, haberi yaptıranlar ve onu yayanlar aynı yere hizmet ediyor. Devlete ve onun nezdinde sürüp giden sisteme... Böylece gerçek gazeteciler mahkûm ediliyorlar, özgürlükleri çalınıyor tıpkı Faye Abdullah gibi... Çünkü kitabın cümleleriyle söylersek dünyada yaşananlar: “Çoğu kişinin umurunda değil, hepsi bu. Yani neredeyse kimsenin umurunda değil.” Faye karakteri gibi gerçekten haber yapmaya, insanların yaşadıkları zulmü canı pahasına ortaya çıkarmaya çalışanlar hariç.
'YENİ TABULAR'
Shirley, Yeni Tabular adlı metninde okura ilginç gelebilecek bir şey öneriyor. Yazara göre yeni tabular oluşturmalı ve bunları özellikle çocuklara küçük yaştan itibaren benimsetmeliyiz. Yazarın bundan kastı bana göre toplum içerisine herkes için geçerli olabilecek değerler yaratmak. Bunu yaparken de diğer taraftan dünyanın içerisinde bulunduğu kötü durumu bir nebze olsun iyi bir hâle getirmek. Ki, Shirley’nin verdiği tabu listesi bu açıdan düşünüldüğünde hiç fena görünmüyor. Mesela ona göre gerekli bazı tabular şöyle; doğayı zehirlemek, para kazanmak için yalan söylemek, insanların üzerinden para kazanmak için onları aldatmak, politik nüfuzu kişisel çıkar için kullanmak, ırka, toplumsal cinsiyete dayanan ayrımcılık, kötü çalışma şartları altında düşük ücretli işçi çalıştırmak, işkence etmek…
Görüldüğü gibi aslında dünyanın ve insanın sorunlarından bahsediyor yazar. Ona göre bunları tabu olarak insanlara öğretirsek, çocukluğundan itibaren bireylere bunları yapılması kötü şeyler olarak benimsetirsek bir çözüm bulabiliriz. Aslında yazarın bir örneği bu konuda başarılı olunabileceğine işaret ediyor biraz. Birinin kapısının önüne tuvaletini yapmak nasıl çocuklara kötü bir davranış olarak öğretiliyorsa ve bu bir tabuysa, insanlar bunu benimseyip yapmıyorlarsa, onun önerdiği tabu olması gereken şeyler listesi de böyle öğretilebilir. Ne kadar uygulanabilir, bizi ahlâkçı bir bakışa götürebilir mi, bireyi başka türlü biçimlemek anlamını içerir mi tartışılır ama bu basit öneri üzerine düşününce insanın kafasında bir acaba sorusu oluşuyor bana kalırsa.
'KIRK YILLIK CEHENNEM NEDEN GEREKLİ?'
Shirley kitapta yer alan, Kırk Yıllık Cehennem Neden Gerekli adlı yazısında dünyanın geleceğine dair çok da iyimser olmayan öngörülerinden bahsediyor. İklim değişimi, teknolojinin ve bilimin “ilerlemesinin” ortaya çıkaracağı yeni eşitsizlikler, meydana gelebilecek yeni göçler, kaynak ve barınak ihtiyacı gibi çeşitli sorunlara bir bilimkurgu yazarının tahayyülleriyle yaklaşıyor. Yazar teknoloji karşıtı bir yerde durmuyor ancak dikkat çektikleri epey önemli. Yazar, “teknolojiyle kurulan akılcı bir işbirliği başka şeydir, düşüncesizce teknoloji bağımlılığı geliştirmek başka” diyor.
Bu konuda kendisine katılabiliriz çünkü teknolojinin pek çok getirisinden yararlanırken onu reddetmek çelişkili bir durum yaratabilir. Ancak insan teknolojiyi kendisinin, çevrenin, kendi dışında kalan diğer canlıların önüne koyarsa bu bizi robotik, bağımlı duygusuz bir türle karşı karşıya bırakabilir. Bunun yanında Shirley acelece uygulanan teknolojinin dünyaya zarar verdiğini hatırlatıyor. Ona göre, bir makine çevreyi kirletiyorsa tasarımı daha tamamlanmamış demektir. Örneğin, polyester ve akrilik fiberlerden imal edilen bir kumaşın her yıkandığında dünya çapında kıyıları kirletecek binlerce mikro plastik fiberi suya bıraktığı keşfedildi. Yazara göre bunun sebebi, üzerinde yeterince düşünülmemesi, çaba harcanmaması, acelece piyasa sürülmesi.
John Shirley’i daha çok bilimkurgu yazarı olarak tanısak da aynı zamanda senarist ve şarkı yazarı. Bu kitapta yer alan farklı türdeki metinler, bir bakıma yazarın başka başka parçalarını taşıyor. Yeni Tabular bizi onun hem edebiyat yönüyle hem de bir bilimkurgu yazarının dünya hakkındaki fikirleriyle karşı karşıya getiriyor. Shirley, aslında bir dünya yorumcusu... Bugüne kadar yaşananlardan yola çıkarak, teknolojinin, bilimin işaret ettiği öngörülerle, dünyanın ve insanın nereye gidebileceğini hatırlatarak, bir bakıma gidişata dair bir uyarı oluşturmaya çalışıyor. Bu kitapta yer alan söyleşisinde de belirttiği gibi, bir gün ABD başkanı olursa, çıkaracağı ilk kararnamenin çevre ile ilgili olacağını söylüyor. Bu kitap yazara daha yakından bakmak için bir fırsat sunabilir, elbette okur isterse.
Kaynaklar
- Berger, B., Göktürk, Y., (2016), İstanbul’dan Gelen Telefon, (Çev. Yücel Göktürk), İstanbul: Metis.
- Freedman, C. (2016), “Ursula K. Le Guin’le Konuşmalar”, (Çev. Burcu Erdoğan), İstanbul: Agora Kitaplığı.