Duyguların sözlükte karşılığı bulunur mu?
Varlığımızı toplumsal, politik, sosyolojik ve felsefi bağlamda etkileyen, adlandırılmış olan ama herkeste aynı karşılığı vermeyen, hislerimizin ifadesi kelimeler, Smith’in çalışmasında karşımıza çıkıp, bizi kendi içinde bulunduğumuz duygunun izini sürmeye götürüyor. Utanmaktan, mutluluğa, yalnızlıktan, yurtsuzluğa kadar pek çok farklı isimleri var onların ve hayatımızın ortasında duruyorlar. Smith’in “Duygular Sözlüğü ‘Acımadan Zevk Almaya’” adlı çalışması da bu duyguları kategorize etme çabasından uzak, anlamalarındaki çoğulluğa işaret ederek, farklı bağlamlarda tartışıyor.
DUVAR - Duygular insan varlığının en belirleyici yerinde durur dersek çok abartmış olmayız sanıyorum. İnsan, etkilenimlerinin ya da kendi bireysel anlam arayışının da sonucu olarak pek çok farklı hisle karşı karşıya kalır. Kederlenir, öfkelenir, sevinir, sıkılır. Ancak hislerimizin akışkan ve değişken olduğunu da hatırlamak gerekir. Toplumların duygulanmaları farklıdır ve bireyin bir şekilde toplum içerisinde varlık olduğu düşünülürse tek tek kişiye göre duygu durumlarının farklılaştığından söz edilebilir.
DUYGULAR FARKLI BAĞLAMLARDA TARTIŞABİLİR
Duygular, üzerinde durmayı hak eden, çeşitli disiplinler içerisinde tartışılan bir konudur ayrıca. Örneğin, duygular bazen politiktir. Sara Ahmed’in “Duyguların Kültürel Politikası” (2015) kitabını hatırlayabiliriz bu bağlamda. Yazar, acı, iğrenme, öfke, korku, sevgi gibi, sıradan insani hisler görüntüsü çizen pek çok duygunun, eşitsiz bir ilişki biçiminde ne anlamlara gelebildiğini, gündelik yaşam içerisinde “başka”ya teması nasıl “beyaz” bir bakışa çevirebildiğini hatırlatır bize. Duygulardan bahsedince ismini anmadan geçemeyeceğimiz bir düşünür de Spinoza’dır. Felsefesinin temel kitabı olan “Ethica”nın (2016) III. Bölümü bu konuya ayrılmıştır. Spinoza, duyguları önemser çünkü ona göre; “kendi kendine meydana geldiği düşünülen nefret, öfke, kıskançlık gibi duygular da, bütün diğer tekil şeyler gibi, aslında doğanın zorunluluğundan ve kudretinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden bu duyguların hepsinin belirli nedenleri vardır ve hepsi kendi nedenleriyle anlaşılır hâle gelir, ayrıca başka şeylerin sahip olduğu ve bizim de temaşa etmekten büyük zevk aldığımız özellikler gibi duyguların da bilinmeye değer özellikleri vardır." (age. 197). Bu anlamda duygular üzerinde durmayı, tartışmayı hak eder, onları anlamak nedenlerini sorgulamak gerekir. Çünkü insan varlığını etkileyen bir yerde dururlar. Kedere kapılıp hayattan vazgeçmeye sebep olabildikleri gibi, Ulrike Meinhof misali, “üzgün olmaktansa öfkeli olmayı” tercih ettiğimizde, direnmeye de vesile olabilirler. Sevgili Ulus Baker de bu nedenlerle olsa gerek gittikçe “kanaatlare” dönüşen sosyoloji geleneğinin karşısına "duygular sosyolojisi" adını verdiği bir öneri sunar ve “Kanaatlerden İmajlara: Duygular Sosyolojisine Doğru”(2012) adlı tezini yazar. Kısacası, duygular her anlamda önemlidir ve pek çok farklı disiplinin konusudur. Çünkü onları anlamlandırmanın, insan “oluşu” anlamak gibi bir karşılığı vardır.
DUYGULARIN KARŞILIĞI SÖZLÜKTE BULUNABİLİR Mİ?
Tüm bunlardan bahsetme sebebim aslında yine bir kitaba dikkat çekme telaşımdan kaynaklanıyor. Bu kitap, Tiffany Watt Smith’in “Duygular Sözlüğü ‘Acımadan Zevk Almaya’” adlı Kolektif Kitap tarafından basılan metni. Kitap ilk başta duygular ve sözlük kelimesinin yarattığı çelişkiyi hatırlatıyor. Çünkü yazının başından beri söz ettiğimiz gibi duygular tek tek bireylere göre farklılaşan, her toplumda başka bir karşılığı olan, ayrı disiplinlerin çeşitli bağlamlarda çalıştığı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bu anlamda düşününce alfabetik bir sıraya göre duyguların dizilebileceği fikri bir soru işareti bırakıyor okurda ancak yazarın da aynı kaygıyı taşıdığını ve yapmaya çalıştığı şeyin kesinlikle sıralı bir duygu listesi tutmak olmadığını anlayınca işler değişiyor. Smith bu durumun sıkıntısını yaşadığından, duyguların kategorilere sıkıştırmanın kolay olmadığından bahsediyor: “Duygular hakkında düşünmek bizi iç içe geçen koridorlar ve döner kapılarla dolu bir labirente sürükleyebiliyor ve böyle zamanlarda duyguları tarif etmek için kullandığımız sözcükler doğru tariften ziyade kolaylık sağlaması açısından önemli. Bu kitabın bu şekilde düzenlenmesinin sebebi de bu”.
Kitabın alfabetik bir düzen içerisinde yer almasının sağlayacağı kolaylık önemli ancak asıl durum yine yazarın da kitapta bahsettiği gibi kendi okumanızda bu sırayı takip etme zorunluluğunuzun olmaması. Bu da aslında bir bakıma keyifli çünkü kitabı sayfa numarasına göre değil o an hissettiğiniz duyguya göre okuma imkânı sağlıyor. Kendi okuma deneyimimde de uyguladığım o anki hissiyatıma göre bir duygu seçip okumak, onun dönemlere ve toplumlara göre değişen anlamlarına bakmak, farklı duyguları çağırmaya da vesile oluyor diyebilirim.
“Duygular Sözlüğü ‘Acımadan Zevk Almaya’” kitabı, acıma, aşk, belirsizlik, can sıkıntısı, diğerkâmlık, empati, hınç, korku, mutluluk, neşe, öfke ve daha pek çok duygu belirten kelimeye yer veriyor. Kelimelerin kullanımını farklı dönemlerdeki anlamlarına, başka disiplinlerin o duygu hakkında söylediklerine göre incelenmiş metinde. Çok sevdiğim “diğerkâmlık” yani başkasının iyiliği için bir şeyler yapma isteği şöyle tartışılıyor: “Nörobilimciler yaptıkları çalışmalarda beynin ana zevk yollarından birinin, dopamini ödüllendirmeyle bağdaştırılan yerlere taşıyan mezolimbik sistemin bir hayır kurumuna bağış yaptığımızda kendimiz para kazanmışız gibi harekete geçtiğini gösteriyor.”
Yani buradan anladığımız diğerkâmlık hissinin de bir şekilde bireydeki çıkar duygusuyla ilişkili olabileceği. Metinde bu kelime hakkında şunlar da söyleniyor: “Başkalarına yardım etmek toplumları bir arada tutuyor ve karşılıklı ağlar yaratıyor. Ama hissettiğimiz zevkin biyolojik olarak kaçınılmaz olduğu fikri, türümüzün devamlılığına katkıda bulunan bir davranışa denk geliyor: ‘doğanın verdiği ödül’.”
Diğerkâmlık kişisel hazzı tetiklerken toplumsal dayanışmayı da harekete geçiriyor belli ki. Ancak burada bu duygudan aldığımız haz kadar eşit ilişki biçiminde hareket etmek de önemli.
ÇARESİZ HİSSEDİNCE
Kitapta farklı duygulardan bahsedildiğini söylemiştik. Örneğin, çaresizlik kelimesi, Latince ‘despair’ anlamına geliyor ve bu kelime kulaklarımıza çarptığında bizde şöyle bir etki bırakıyor: “Hayatınıza artık sığamadığınız hissi o kadar yavaş geliyor ki fark etmiyorsunuz bile. Kıyafetleriniz sanki başka birinin. Bir zamanlar tatmin edici gelen işe şimdi sadece katlanıyorsunuz. Amaçsızlık ve yabancılaşma olarak başlayan duygu hızla en klostrofobik türden utanca dönüşebiliyor.”
Son yıllarda çoğu zaman hissettiğimiz bu duygu, elbette herkeste aynı karşılığa gelmiyor ancak genel olarak üzerimizdeki etkisi sanırım kitabın bahsettiği ile örtüşüyor. Ayrıca metinde kelime, varoluşçuluk felsefesi, Hıristiyanlık gibi öğretilerin ekseninde ele alınıyor. Böylece, aslında içinde bulunduğunuz ama anlamlandırmakta zorlandığınız bir duyguya farklı açılardan bakarak, bizim hissimizin karşılığına da erişebiliyoruz. Sözlükte de belirtildiği gibi; “kendinize katlanmaya daha fazla dayanamıyorsanız ama kendinizi terk edemiyorsanız da; çaresizlik bu iki uç arasında gidip gelen, içinizi kemiren bir duyguya dönüşüyor.”
Gerçekten de öyle oluyor değil mi, katlanmak zorlaştığında ve elden hiçbir şey gelmediğinde, yaşadığımızın sözlükteki karşılığı bu işte, yani çaresizlik.
DAHA FAZLA SÖZLÜK
Duygular önemli, onların kesin tanımları yok. Varlığımızı toplumsal, politik, sosyolojik ve felsefi bağlamda etkileyen, adlandırılmış olan ama herkeste aynı karşılığı vermeyen, hislerimizin ifadesi kelimeler, Smith’in çalışmasında karşımıza çıkıp, bizi kendi içinde bulunduğumuz duygunun izini sürmeye götürüyor. Utanmaktan, mutluluğa, yalnızlıktan, yurtsuzluğa kadar pek çok farklı isimleri var onların ve hayatımızın ortasında duruyorlar. Smith’in “Duygular Sözlüğü ‘Acımadan Zevk Almaya’” adlı çalışması da bu duyguları kategorize etme çabasından uzak, anlamalarındaki çoğulluğa işaret ederek, farklı bağlamlarda tartışıyor. Bazen bir filozofun fikirleriyle bazen dini kavrayışları devreye sokarak bazen de bir edebiyat metninin izinde. Kitap belli kelimeleri seçerek onlara anlamlar yükleyip azaltmaktan çok çoğaltmayı hedefliyor. Burada geçen duygulu kelimeler başka kelimeleri çağrıştırdığında da bunu görebiliyoruz. Çünkü yazarın da ifade ettiği gibi: “Duygularımızı anlatırken ihtiyacımız olan şey sözcükleri azaltmak değil. Daha fazlasına ihtiyacımız var”.
KAYNAKLAR
- Ahmed, S. (2015), “Duyguların Kültürel Politikası”, (Çev. Sultan Komut), İstanbul: Sel Yayıncılık.
- Baker, U. (2012), “Kanaatlerden İmajlara ‘Duygular Sosyolojisine Doğru’”, (Çev. Harun Abuşoğlu), İstanbul: Birikim.
- Spinoza, B. (2016), “Ethica”, (Çev. Çiğdem Dürüşken), İstanbul: Alfa.