Antrakt dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yavuz: Tarihin yok olmaması için dergilere ihtiyaç var
Antrakt dergisi 29 senedir Türkiye sinema dergiciliğinin öncülerinden. Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yavuz, sinema dergiciliğiyle ilgilenenlerin kendileriyle iletişime geçtiklerini belirtiyor ve sinema dergiciliğinin önemi konusunda "Dergiler ve gazeteler arşivler, dokümanlardır. Her zaman olmalıdırlar. Tarihin yok olmaması, uçmaması için bu araçlara ihtiyaç vardır" diyor.
DUVAR - Yayın hayatına 1989 yılında başlayan, Türkiye sinema dergiciliği özelinde, en önemli yeniliklerin ilk kez yapıldığı mecra durumunda olan Antrakt dergisi, ilk çıktığı zamanlardan bugüne, Türkiye film sanatına gereken önemi gösterdi ve öncü bir pozisyona büründü.
Günü ve günceli yakalamaya çalışırken, tek bir yere odaklanmadan genel bir okuma yapan Antrakt dergisi, gişe sineması olarak adlandırabileceğiz, ticari sinemayı da kapsama alanı içerisine alıyor ve değerlendirme çabasına girişiyor.
Antrakt dergisi Genel Yayın yönetmeni Deniz Yavuz ile derginin dünü, bugünü ve temsil ettiği geleneği konuştuk.
İlk olarak, sinemayı konu alan herhangi bir yazı kaleme alan bir yazar, derginize nasıl ulaşıyor?
Antrakt Türkiye sinemasında birçok konuda öncülük görevini üstlenmiştir. Özellikle haftalık film tanıtımları, film künyeleri, film seansları ve gişe verileri konusunda 1989'dan beri tutarlı ve sürekli yayım yapmaktadır. Ürünleriyle 29 yıldır Türkiye sinema sektöründedir. Kurucusu Saim Yavuz'un ve genel yönetmeni olarak benim sektörel deneyimlerimiz sebebiyle sinema ile ilgili yazı yazan girişimciler ve ilgililer Antrakt ile rahatlıkla irtibata geçmektedir.
Sinema okuması yaparken, uluslararası dergilerle kıyaslandığında, sinemanın hangi öznesini/öznelerini ön plana alıyorsunuz? Sinema yorumlayış biçiminizi nasıl yorumlarsınız?
Yazarın kişisel görüşüne ve izlediği sinemasal etkinliğe dair özgün yorumuna önem veriyoruz.
Dergicilikte editör- yazar ilişkisini nasıl yorumlarsınız? İlk kez bir dergiye yazı gönderen bir yazarın editörle ilişkisi, ona bakış açısı ne oluyor?
Yayımlarımızın şekilsel ilkeleri mevcut... Vuruş sayısı, bazı sektörel terimlerin kullanımı, genel yayımcılık ilkeleri ve gazetecilik bağımsızlığı gibi. Bu çerçeveden incelemeler yapıldıktan sonra kişisel görüşler ve dil hususlarında editörlerimiz ve yazarlar arasında sorun yaşanmıyor, yaşanmadı...
Geçen seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?
2008 yılında basılı yayıma son verdik. 2013 ve 2014 yıllarında kısa tekrarlarımız oldu fakat 2015 yılından bu yana dijital içerik üretimi yapıyor ve web sitelerinde hizmetimizi sürdürüyoruz.
İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle portal ve dergi sayısının artması durumunu nasıl yorumlarsınız? 70’li ve 80’li yıllara nazaran, niceliğin ve niteliğin –olumlu ya da olumsuz- değiştiğini söylemek mümkün mü?
Türkiye sineması basını ve yayımcılığı hiçbir dönemde zenginlik arz etmedi. Kişisel çabalar, gönüllülüklerle bugüne gelen bir mecra. Dijital dünya içerisindeki örnekleri basılı yayımların ağırlıklı olduğu dönemle karşılaştırmak söz konusu olamaz. Basılı dönemde kalite elbette çok yukarıdaydı. Az da olsa, zor da ulaşılsa yazı dili ve içerik çok değerliydi. Şimdi de öyle. Dijital dünyadaki bütün cümleler duayen bir yazara yahut alternatif öncü yazarlara ait bile olsa ticaretin içerisinde boğuluyor ne yazık ki...
'TARİHE BELGE KALMASI YAZAR İÇİN DE HEYECAN VERİCİDİR'
Sinemanın, değişen dünyaya uyum sağlamaya ve yer yer uyumun da ötesinde, değişen toplumun önünde olmasını, dergicilik bağlamında nasıl yorumlarsınız? Dergicilik, teorinin ve pratiğin tam olarak neresinde duruyor?
Dergiler ve gazeteler arşivler, dokümanlardır. Her zaman olmalıdırlar. Tarihin yok olmaması, uçmaması için bu araçlara ihtiyaç vardır. Bunların ortadan kalkmamasının yanı sıra onları muhafaza etmek ve biriktirmek ve yeri geldiğinde katma değer olarak kullanmak çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında basılı yayımcılığın önemi yüksektir. Sinema her gün yeni bir icat ve teknik donanımla kendisini idame ettirmektedir. Bütün bu gelişimin ve ortaya çıkartılan sinemasal içeriğin her yönüyle sinema gazetecileri tarafından belgelenmesi şarttır.
Yazın dünyasını biçimsel ve içeriksel olarak şekillendiren ilk ortamın dergiler olduğu düşünüldüğünde, yazarın yazdıklarını ilk olarak dergilerde görmesinin etkisiyle, dergilerin yazara vaat ettiği şeylerden en önemlisinin özgüven olduğunu söylemek mümkün mü? Dergiler, yazara ne vaat eder? Ya da karşıtını da sormak mümkün: Yazar, dergilere ne vaat eder?
Yazarlar için de tarihe belge kalması, yazdıklarının ve görüşlerinin arşivlenerek gelecek yıllara basılı evrak olarak yardımcı olması heyecan vericidir.
Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?
Türkiye'de sinema yazımının, sinema gazeteciliğinin ve yayıncılığının öncü isimleri şunlardır:
Hüseyin Kuzu, Mustafa Gökmen, Giovanni Scognamillo, Agah Özgüç, Burçak Evren, Kadri Yurdatap, Nezih Coş, Orhan Ünser, Tuncan Okan, Saim Yavuz, Onat Kutlar, Turgut Yasalar, Sungu Çapan, Alim Şerif Onaran, Bülent Oran, Mahmut Tali Öngören, Turhan Gürkan, Rekin Teksoy, Nijat Özön, Atilla Dorsay, Hayri Caner. Bu isimler; Ve Sinema, Film Market, Antrakt gibi yayımlarla ve kişisel raporlamalar, eserleri ile Türkiye sinema yazımının temelini oluşturmaktadır. Genel anlamda üretim ilişkisiyle ilgili yanıtlarım da önceki sorularınızda olmuştu.