Turhan Günay: Kitap sevgisinin yön verdiği bir hayat

Cumhuriyet’e yapılan operasyon sırasında gözaltına alınıp tutuklanan ve 9 ay hapis yatan Turhan Günay, TÜYAP Kitap Fuarı’nın konuğu olarak Diyarbakır’a geldi. Günay, Cumhuriyet Kitap’ı 27 yıldır kitap okuruyla buluşturuyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Kıbrıs’ta 15 ay askerlik yaptım. Eğitim denilen rutin dışındaki zaman, yemekhanenin arkasındaki bir kayanın üstünde geçiyordu. Buradan Trodos Dağları’na, portakal bahçelerine bakıyor, güneşin batışını izliyordum. Bu beni askerlik denilen işten ve ortamdan uzak tutuyordu. Bana iyi geliyordu.

Bana iyi gelen iki şey daha vardı: Biri Işık Kitabevi’ydi. İzinli olarak dışarı her çıkışımda kitabevine uğruyordum, uzun uzun kitaplara bakıyor, başıma iş açmayacak bir iki kitap alıyordum. Zamanla kitabevi çalışanlarıyla dost olmuştuk. Bir yoğunluk yoksa kitabevinde, çay-kahve içip bir iki saat sohbet eder olmuştuk.

Cumhuriyet Kitap eki bana iyi gelen diğer şeydi. Her hafta mutlaka bir Cumhuriyet alırdım. Gazeteyi okuduktan sonra oturduğum mekana bırakırdım ama Kitap ekini yanıma alırdım. Kitap ekinde yayımlanan bütün yazıları okurdum. Cevat Çapan’a ayrılan sayfalardan dünya şiirini takip etmeye çalışırdım.

Cumhuriyet Kitap ekinin benim için böyle güzel ve kıymetli bir hatırası vardır. Kim bilir daha kimler için hangi nedenle önemlidir.

Turhan Günay (Solda) ve Vecdi Erbay (Sağda)

TURHAN GÜNAY’LA GEÇEN ZAMAN

Bu kitap ekini hazırlayan Turhan Günay’dı. Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyonda gözaltına alınıp tutuklandı ve 9 ay hapis yattı Günay. Yayıncılar, yazarlar ve okurlar elbette tutuklanan bütün Cumhuriyet ailesi için üzüldü. Ama sanırım Turhan Günay’ın yeri başkaydı. Herkes onun için biraz daha fazla üzüldü sanki.

Turhan Günay’la TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı’nda karşılaşmak ve birkaç gün birlikte zaman geçirmek benim için çok keyifliydi. Daha önce birkaç karşılaşmamız olmuştu elbette ama hep ayaküstüydü bu karşılaşmalar. Bir türlü askerde Kitap eki sayesinde bana verdiği moral desteği anlatmak fırsatı bulamamıştım.

Kitap fuarı buna olanak sağladı. Onunla konuştuklarımızı ise kendime saklamak istemedim, en azından bir kısmını, elbette ondan izin alarak, paylaşmak istedim.

BAŞARILI BİR FUAR

Günay, elbette Türkiye’de yapılan kitap fuarlarını yakından takip ediyor. Diyarbakır’daki kitap fuarını da izledi, panellere hem konuşmacı hem de dinleyici olarak katıldı. Bu nedenle kitap fuarını soracak en doğru kişilerden biri oydu.

Fuarın son günü Günay, kitap fuarıyla ilgili izlenimlerini şöyle anlattı: “Bu fuar çok başarılı oldu. Yani izleyici açısından çok başarılı oldu. 30-35 bin kişi gelir diye bekliyordum ama dün itibarıyla 90 bin kişi gezmiş fuarı. Bugün 30-40 bin kişi daha bekleniyor.

Kitap satışlar da çok iyi. Buradaki kitap satışları bu yıl gelmek istemeyen yayıncıları da tetikleyecektir. Önümüzdeki yıl yayınevi açısından belki daha kalabalık olacaktır. Yayıncılar da memnundu. Geçmişte çok dile getirildi kitapların çalındığı ama bu yıl çalma olayı neredeyse hiç yoktu.” (Aldığımız son bilgiye görü TÜYAP 6. Diyarbakır Kitap Fuarı'nı altı gün boyunca 115 bin kişi ziyaret etmiş)

KİTAPLA DOLU DÜNYA

Kitap ekini yayına hazırlıyorsanız kitaplarla, yazarlar ve şairlerle dolu bir dünyanız vardır mutlaka. Turhan Günay üniversiteyi mühendis olarak bitirdi ve Diyarbakır’da, Devlet Su İşleri’nde ilk stajını yaptı.

“68-69 yıllarında birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtik. Yaz tatili. Bir ay staj zorunluluğumuz vardı. Okulda bir torbanın içinde kura çekimi yaparlardı. Kâğıdı çektim, Diyarbakır çıktı. Hüseyin diye bir arkadaşım vardı, Diyarbakır’lı. O’na da Diyarbakır çıktı. Birlikte geldik. Devlet Su işlerinde lojmanda kaldım. O dönem sadece bir edebiyat okuruydum.”

Onu esaslı bir edebiyat okuru yapan ise ilk gençliğinde karşılaştığı Stenibeck olmuş. “Edebiyatla ilişkim aslında çok küçük yaşlarda başladı” diyen Günay, şöyle devam etti: “İlkokuldan itibaren edebiyatın içindeyim. Hayatımı değiştiren kitabın John Steinbeck’in ‘İnci’ kitabı olduğunu hep söylerim. Çok farklı bir kitaptı. Edebiyata yönelten en iyi kitaptı. Üniversiteye gelene kadar deli gibi kitap okuyordum. Bir yazar hayranlığım vardı, onlarla tanışmak, onlarla muhabbet etmek her zaman en çok istediğim şey olmuştur. Konya Ereğli’deki evimizde kardeşim Süleyman Günay'la paylaştığımız bir odamız vardı. Odamda birçok yazarın fotoğrafı vardı. Evimize gelen misafirler fotoğrafları görüp, anneme "Bunlar kim?" sorusunu yönelttiklerinde, ‘Akrabalarımız’ yanıtını alırlardı. Böyle başlayan bir edebiyat sevgim vardı.”

MÜHENDİSLİK BİTİYOR, GAZETECİLİK BAŞLIYOR

1975 yılı sonunda askere gitmiş Turhan Günay 1977 sonu askerden dönünce kısa bir süre arkadaşlarıyla bir mühendislik bürosunda çalışmış. “Mühendislik, rakamlarla boğuşmaktır.” diyen Günay, ancak bir ay kalabilmiş bu büroda.

Arkadaşlarından özür dileyerek yeniden gazeteciliğe dönmüş. Onu gazeteciliğe başlatan Oğuz Aral’a gidip iş istemiş ve yeniden Gırgır Mizah Dergisi'nde çalışmaya başlamış.

Oğuz Aral’ın hayatındaki yerini ve mühendisliği bir kenara bırakıp gazeteciliğe başlama serüvenini Günay’dan dinleyelim: “Kitap okuyarak hayatım değişmedi ama bir adamla tanışarak hayatım değişti diyebilirim. Bu adam da Oğuz Aral’dı. Beni önce serbest muhabir olarak Son Gazetesi’ne yönlendirdi. İyi de para alıyordum. Deli gibi çalışıyordum, gece gündüz demeden. Oğuz Aral ile birlikte Gıgır'ı çıkarırken araya "Fırt" ve "Laklak" mizah dergileri de girdi. 1983 yılına kadar Oğuz Aral, Tekin Aral, Ferit Öngören ve o zamanlar çok genç olan, bugün ise Türkiye'nin önemli karikatürcüleri haline gelen arkadaşlarımla çalıştım. 1983 yılının Haziran ayında İletişim Yayınları'na geçtim. 1985 yılının şubat başında ise Cumhuriyet Gazetesi'nden bir davet aldım ve halen oradayım.''

YAZARLARIN CUMA MASASI

Gazetecilik yapıyor, mizah dergisi ve başka dergiler çıkarıyor ama edebiyat sevgisi bir başka elbette. Edebiyatı yakından izliyor ve sevdiği şairleri, yazarları hep merak ediyor. Sonunda bir gün, şair ve yazarların toplandığı bir mekana gidiyor Günay.

Sonrasını kendisinden dinleyelim: “68’in 23 Kasım’ında başladım gazeteciliğe. 28 Aralık 1968’de yazarların bir yerde toplandığını öğrendim. Heyecanla oraya gittim. İlk içeriye girdiğimde resimlerinden hatırladığım birçok yazar vardı orada. Fethi Naci, Turgut Uyar, Edip Cansever vardı. ‘Ben’ dedim, ‘Yazarları çok seviyorum.’ Fethi Naci, ‘Gel otur’ dedi. Yanlarına oturdum. Rakı içiyorlardı.

Yazarlarla tanışıklığım orada başladı ve halen devam etmekte. Bugüne dek Türkiye’de birçok yazarla tanıştım. Yaşar Kemal ile çok uzun yıllar arkadaşlık ettim. O bana abilik, ben ona çıraklık ettim. Yazının ne olduğunu onların kitaplarından öğrendim. Bir çoğunu kaybettik bu yazarların. Çok değerliydi onlar. Hayatım onlarla geçti diyebilirim.”

Turhan Günay, birlikte geçirdiğimiz zaman içinde bu masalardan birçok anekdot anlattı. Kimi fıkra gibi anlatıldı ama hepsi de öğretici oldu. Anlattıkları, bir yanıyla Türkçe edebiyatın tarihiydi aslında. Soru üzerine bunları yazmayı düşünmediğini söyledi. Kendine göre makul gerekçeleri olduğunu belirtmeliyim. Bu nedenle bana anlattıklarını ben de burada yazmayacağım. Hem yazmayı denesem de ondan dinlerken duyulan lezzeti aktaramayacağım.

KİTAP EKİNİN UZUN ÖMRÜ

Söz dönüp dolaşıp elbette Kitap ekine gelecekti. Günay, 28 yıldır çıkan Kitap ekini 27 yıldır yayına hazırlıyor. Kitap eki, beş hafta sonra 1500’üncü sayısını çıkaracak. “Kitap dergisi üstüme kaldı adeta” diyen Günay, Cumhuriyet gazetesine bir siyaset eki çıkarmak üzere gelmiş. Sonra hep Cumhuriyet’te kalmış. Siyaset olan derginin adını bir süre sonra Pazar Dergi olarak değiştirmiş. Cumhuriyet’in 1991-92 bunalımında birkaç dergiyi daha yönetmiş va Almanya’da çıkan "Cumhuriyet HAFTA" gazetesinin yayın yönetmenliğini yapmış. Türkiye’nin en uzun ömürlü Kitap eki için Günay, “Hep heyecanla çıkardım dergiyi” diyor ve “Yazarın kendisini gösterebilmesi için dergiler çok önemli bir araç ve tanıtıcıdır. Orada kendisiyle ilgili bir yazı, kendi yazdığı bir yazı veya şiir, öykü gibi bir verimi yayımlandığında yazarlar çok mutlu olurlar sanırım, çünkü biz mutlu oluruz” diye ekliyor.

Dergiler böyledir ama şiiri, yazısı çıkmamış, dergiye kapak olmamış kimi yazar ve şairler de alınganlık gösterebilir hatta öfkelenebilir. Bu nedenle zordur dergi yöneticilerinin işi.

Kitap ekine ağırlık verince kitapları iyi yazarlar, eleştirmenler tanıtsın istemiş. Fethi Naci, Cevat Çapan, Melih Cevdet Anday, Sennur Sezer, Muzaffer Uyguner gibi isimler dönemin sürekli yazarları arasında yer almaya başlamış. Ülkenin çok önemli yazarları Cumhuriyet Kitap'ta zaman zaman yazılarıyla yer almışlar.

‘KİMSEYİ DİĞERİNDEN AYIRMADIM’

Turhan Günay, “Asıl önem verdiğim şu” diyerek nasıl bir yayıncılık yaptığına şu sözlerle dikkat çekiyor: “Yayıncısı, yazarı, kitap editörü… Bu camiadaki hiç kimseyi diğerinden ayırmadım. Yanımda çalışan arkadaşlarıma da söylüyorum, ‘Şu kapıdan Yaşar Kemal de girse, hiç adını duymadığınız biri de girse, ikisi de yazardır ve ikisine de aynı saygıyı göstereceksiniz. Onlar yazar, kitaplarını beğenmeyebilirsiniz ya da çok seversiniz. Kiminin çok okuru vardır kiminin az okuru vardır, bir tane okuru varsa o okura mutlaka saygı göstereceksiniz.’ Yayıncılar için de öyledir, hiçbirini diğerinden ayırmam, hepsi benim için kutsaldır. Düşündüğünüz ne kadar alan varsa o alanların gelişmesi için çaba harcamaktadırlar onlar.”

Yukarıda da değinmiştim, Turhan Günay tutuklandığında edebiyat camiasında kendi çapında bir infial oluşmuştu. Günay da bunun farkında, “Tutuklandığımda o kadar çok yazar ve yayıncıdan destek aldım ki, inanamazsın. Bu insana yaşama gücü veriyor” diyor.

Dediğine göre günlük hayatta da çevresindeki yazar ve şairleri kırmamış Günay. Bir eleştiri yapacaksa, bunu da adabınca yapmıştır. Hapisten çıktıktan sonra bazı arkadaşları, “Bu kadar sevildiğini bilmiyorduk” demişler. Turhan Günay, “Çünkü ben o insanları seviyorum” karşılığını vermiş.

‘CUMHURİYETİ SUSTURMAK İÇİN TUTUKLANDIM’

Turhan Günay neden 9 ay tutuklu kaldı? “Başta ben de anlayamadım” diyen Günay, bunun bir Cumhuriyet’i susturma operasyonu olduğunu belirterek, şöyle dedi: “Duruşmalardan fark ettik ki Cumhuriyet’i susturmak istemişler, beni de bu nedenle tutukladılar. Bakmışlar 12 Vakıf üyesinden 3’ü yaşamıyor, geriye 9 kişi kalmış. Bunların içinden 5’ini alırsak çökertiriz gazeteyi diye düşünmüşler. Yayın yönetmenini, yayın danışmanını almışlar sonra bakmışlar Kitap ekinin Yayın Yönetmeni de var, ‘Bu da önemli bir adamdır’ diyerek beni de almışlar. Duruşmalarda bu çıktı ortaya. Kaza olur ama bu kaza değildi. Bu, doğrudan doğruya Cumhuriyet’i çökertmeye yönelik bir operasyondu ve bence çökerttiler de. Bu nedenle 9 ay yattım içeride.”

KİTAP EKİNİN GELECEĞİ

Cumhuriyet’te yapılan seçimlerden sonra bazı gazeteciler yeni yönetimle çalışamayacaklarını belirterek istifa etti. Bazıları da işten çıkarıldı. Cumhuriyet’te ortalık durulmuş gibi de görünmüyor. Turhan Günay ne yapacak? Bu soruyu sanırım bütün Cumhuriyet okurları gibi yayıncılık dünyası da merak ediyordur.

Günay, “Mizaç olarak yönetimlerle anlaşabileceğimi asla düşünmedim. Bilirim ki iktidar insanı değiştirir. O nedenle istediklerini yaptırmak isterler. İlk patronum Haldun Simavi işimize hiç karışmamıştı. Onun çıkarlarını zedelediğimizde bile ‘Devam edin yavrum’ derdi.

Her zaman söylerim, İlhan Selçuk’a da bir tek nedenle minnettarım, bir gün olsun ‘beni neden kapak yapmadın, benim kitaplarımı neden tanıtmıyorsun’ demedi. Kitap Eki'nde bir tek kitabını tanıtmadım İlhan Selçuk'un. Sadece bir kez kapak oldu dergiye, TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı olduğu zaman. Çünkü Bütün Onur Yazarlarını kapak yaptık. İlhan Selçuk hiç gönül düşürmezdi bu gibi durumlarda. Çünkü gönlü zengin bir adamdı. Bu insana güven veren bir davranış biçimidir. Güvenli bir insan da işini iyi yapar .”

Cumhuriyet gazetesi vakıf seçimlerinden sonraki gelişmeler nedeniyle çok tartışıldı ve daha tartışılacak gibi de görünüyor. Ama Turhan Günay yönetimindeki bağımsız Kitap ekinin saygınlığını koruyarak yayın hayatını sürdürmesi, yayıncıların, yazarların ve okurun içini bir nebze de olsa rahatlatacaktır.  (DUVAR)