Çöl Bahçıvanı’ndaki huzursuzluk
Bu yıl 22'ncisi gerçekleşen Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü'ne değer görülen Bekir Dadır’ın "Çöl Bahçıvanı" isimli ilk kitabı, halk kültürünü ve mitolojiyi bünyesinde barındıran, geçmişe bir tünel kazan şiirlerden oluşuyor. Çöl Bahçıvanı, izlenimci şiirlerden oluşuyor, tahkiyeli bir üslubun peşinde. Günlük dilde kullandığımız sıradan fiillerin yanında yeni yeni türetilmiş fiillerin varlığından söz edebiliriz. Dadır’ın türettiği bu fiiller dikkate değer: “Hüznüm gebelenir pencere kenarlarında” ,“melez bir zaman köpeklenir topuğunda"...
Naile Dire
DUVAR - Bekir Dadır kitabını üç bölüme ayırmış: “Gökten Düşen İlk Elma: Doğum”, “Gökten Düşen İkinci Elma: Aşk”, “Gökten Düşen Son Elma: Ölüm”. Masalların, halk hikâyelerinin sonunda gökten üç elma düşüren geleneği düşündüğümüzde, bu bölüm isimleri ilk elden bize şiirlerin halk kültürüne eklemleneceğine dair ipucu veriyor. Kitaptaki şiirlerin genelinde sistemli bir şekilde bu kültürün izlerini görüyoruz.
Türk mitolojisinde de önemli sayılan sayılar, Dadır’ın şiirlerinde (40 gelin, 33 kurşun vs) kendini gösteriyor. Âşık Edebiyatı'nın güzel tasvirinin vazgeçilmez unsuru olan “kahkül” mazmununu, Dadır da şiirlerinde yer yer kullanmış. Bunların yanında, kitabın ikinci bölümünün başında yer alan epigraf ile Leyla ve Mecnun’a gönderme yapılmış. Dadır’ın şiiri rahatlıkla halk kültürüne ve hatta inancına bağlanırken aynı zamanda bu şiirler, altyapısıyla çelişmeden yerel karakterli şiirler.
“ak soyunup kara giyinirim balkonlara
bölerim gecelere yalnızlığımı
birini kırk geline süslerim
diğerini otuz üç kurşuna dizerim”1
Çöl Bahçıvanı’nı okumaya başlayan herkes hemen imgelerin yoğunluğunu fark edecektir. Neredeyse her dizede imgeye başvurulması, şiirlerin ağırlaşmasına ve okurun nefes alamayacak hâle gelmesine sebebiyet veriyor. Bekir Dadır bu durumun muhakkak farkındadır, kendisi de edebiyat eğitimi almış bir mektepli. Peki, o zaman sorumuz şu, Dadır neden neredeyse her dizeye bir imge koyarak şiirini ağırlaştırıyor? Bunu yaptığı için şiirler anlamsızlığa kayabilir, ardı ardına gelen imgeler bir süre sonra hayret uyandırmayabilir, okunması zor bir metin ortaya çıkabilir… Yine de şunu söylemem gerekiyor, Dadır’ın şiirleri elbette anlamsızlığa ya da okunması zor olana doğru gitmiyor ama son derece yoğun bir şiirle karşı karşıya kalıyoruz: “Bu sonsuz ayrılık bana şunları hatırlattı / rüzgârgülünden koparılmış kırmızı bir fuları / incecik sınırlara çizilmiş sisler dağını / ışığın camdan rüyasını / puhu kuşunun içimizde külleşen mevsimini.” 2
Çöl Bahçıvanı, izlenimci şiirlerden oluşuyor, tahkiyeli bir üslubun peşinde. Günlük dilde kullandığımız sıradan fiillerin yanında yeni yeni türetilmiş fiillerin varlığından söz edebiliriz. Dadır’ın türettiği bu fiiller dikkate değer: “Hüznüm gebelenir pencere kenarlarında”3 ,“melez bir zaman köpeklenir topuğunda.”4
Şiirlerin kendi içinde bütünlüklü olması önemli bir husustur. Çöl Bahçıvanı içindeki şiirler kitap bütünlüğü düşünüldüğünde tutarlı oluyor fakat şiirler kendi içinde zaman zaman bağlamından bir hayli uzaklaşıyor. Dizeler arası geçişlerde okuyucunun algısını başka yere çeken, alakasız dizeler var. Öyle ki, “Kırık bir kumbaraya atıldım kirimden” dizesinin öncesinde şiirin personası zamana sığınıyor ve “Doğdum, büyüdüm, yaşadım –sandım-” diyor. Sonra gelen “Kırık bir kumbaraya atıldım kirimden”5 dizesinin alt yapısını oluşturacak fikir nerede? Kırık kumbara neyi imliyor? Bir şeyi imliyorsa şiirde bunu anlamak çok zor… Bir şeyi imlemiyorsa basit bir tasvirden öteye gidemiyor. Şiirlerin genelinde bunun gibi kopukluklar söz konusu. Elbette şairi bu kopukluğu asla kabullenmeyecektir çünkü şiir yazılırken şairin zihninden neler geçtiğini bilmek pek az mümkündür.
ŞİİR DAHA AZ TASVİR VE İMGE İLE KURULDUĞUNDA NEFES ALIYOR
Şair bağlamdan uzaklaştığını düşünmez, şair her dizeyi birbiriyle rahatlıkla ilişkilendirir fakat burada ne anlattığının öneminden bahsetmiyoruz, nasıl anlattığının öneminden bahsediyoruz ki, bu “nasıllık” söz konusu olduğunda bağlamından kopuk dizeler bize göz kırpıyor. Şair elbette bir şeyler anlatıyor, elbette yazdıklarının bir anlamı var fakat iş nasıl anlatacağına gelince tökezliyor. Çöl Bahçıvanı’nın içinde sade, oyunsuz bir dili olan şiirler de var. Mesela, “Zamanın Kekeme Hâli” öyle bir şiir… Bu şiirde söyleyiş neredeyse kusursuzlaşıyor. Olabildiğince yalın yazılmış, bu da şiiri mükemmel kılmaya yetmiş çünkü zaten Dadır’ın tasvir yeteneğinde bir problem yok, imge kurma konusunda sıkıntısı yok; sadece şiirini daha az tasvir ve imgeyle kurduğunda şiirler nefes almaya başlıyor: “Ben, zamanın kekeme hali / dedemin dünya yansıması yani / hiçbir aydınlığa çağrılmadım.”
Çöl Bahçıvanı’nında sık sık “anne”, “baba”, “dede” kelimeleri geçiyor. Özellikle belli ki bir “dede” izleği yaratılmak istenmiş fakat bu kelime izlek olmaktan çok, şiir personasının bir türlü unutamadığı, histerik bir biçimde tekrarladığı, hatta kim bilir belki sarsıntısının sebebi olan bir “dede”yi akıllara getiriyor. Buna karşın “baba” ve “anne” izleklerinden söz edebiliriz. Sürekli tekrarlanan bu izlekleri psikanalitik okumaya tâbi tuttuğumuzda karşımıza koskoca bir “geçmiş” tutkusu çıkıyor. Freud, "Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz Düşleri" isimli metninde şöyle söyler; “Yazar, gündelik hayatta karşılaştığı bir olaydan gayri ihtiyari çocukluğuna gider ve yaşadığı bir tecrübeyi hatırlar. Böylece, içinde o yıllarda duymuş olduğu "bir isteği" tekrar canlandırmak arzusu uyanır. Ve yazar, kuvvetle hissettiği bu isteği gerçekleştirecek bir "anlatı" için harekete geçer. Süreç, zihindeki eski ve yeni materyalin bir arada kullanılmasıyla tamamlanır.”6
Buradan hareketle Dadır, “anne” ve “baba” izleğini kullanarak şiirlerini sıkı sıkıya geçmişe bağlıyor. Böylece karşımıza lirik, melankolik, sakin bir tonu olan şiirler çıkıyor. Altını çizelim, yaşadığımız çağa bakılırsa fazla sakin şiirler… Çöl Bahçıvanı’ndaki huzursuzluk da geçmişten ileri geliyor. Geçmişin kalıntılarına neredeyse her şiirde rastlıyoruz ve kimi zaman tatminsiz olan şiir personası, kimi zaman geçmişten pişmanlık duyuyor ve böylece huzursuzluk şiirlerin geneline hâkim oluyor. Çöl Bahçıvanı’nda düz yazı tekniği de denenmiş. Bekir Dadır’ın bu teknikte daha başarılı olacağına inanıyorum. Düz yazı-şiir tekniği çoğu zaman düz cümle tehlikesini de içinde barındırıyor. “Gassalı İşinden Eden Barış” isimli şiir bu teknik için ne kadar amatörse “Salçalı Ekmekli Tabutlar” isimli şiir bir o kadar başarılı. “Gassalı İşinden Eden Barış” isimli şiirde gördüğüm şey, düzyazı-şiir tekniğinin denenmesinin yanında, uzun uzadıya tasvirler… Bu şiiri dar bir yola sokmuş: “Senin teninde; duvağı tabutuna gölge upuzun bir gelin, boğazımıza dizilmiş televizyon haberleri, yaşı kadar bedeninde kurşun taşıyan bir çocuk, kuyulardan kemik sesi gelmesini bekleyen bir baba var...”7
Şiirde gerilim unsuru belki de en önemlisidir. Dadır’ın şiirinde gerilim hattı istifham sanatı sayesinde kuruluyor. Gelenekte anlatımı daha etkili kılma amacıyla kullanılan bu sanatı Dadır da kendi şiirinde etkin bir biçimde kullanmış. Şiirlerinde soru sorma sanatından çokça istifade etmiş ve böylece şiirler gizem ve gerilimini korumuş: “söyle tanrı’nın siluetini anlatmaya yeter miydin?”8, “boynun hangi kokunun yerlisi?”9
Çöl Bahçıvanı’ndaki şiirler, şimdiki yaşamla değil de geçmişteki yaşamla ilgilenen, geçmişten dolayı şimdiki zamanda bir türlü huzuru bulamayan, isyankâr değil sitemkâr nitelikli, vehimli ve kırgın bir karakteri olan şiirler. Bize yeni bir biçim sunmuyor fakat geleneğin dönüşümünü içinde barındırıyor, tarafını klasikten yana seçiyor. Bekir Dadır’ın bu ilk kitabı, imge ağırlıklı şiiri sevenler ve gelenekten sapmamış bir üslubu özleyenler için okumaya değer bir kitap.