Coğrafyanın şiire çıkan kederi

Ahmet Çakmak’ın şiirlerinde keder daha çok bir duyuş, düşünüş hali olarak da yansıyor diyebiliriz. Şiirlerde ayrıca kederin yazgıyla da ilişkili olduğu derinde oluşturulan düğümlerle yansıtılmak istenmiş. Bazen bir ses, bazen bir jest olarak dile getiriliyor

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Uzunca bir süredir modern Türkçenin kapsama alanında yer alan yayınevleri, yayıncılar için şiir kitabı yayımlamanın belli başlı iki nedeni var gibi görünüyor. Sermaye ve bütçe yönünden herhangi bir sıkıntısı olmayan yayınevlerinden bazılarının şiir kitabı yayımlama nedeni çoğunlukla prestij kazanma ya da okurun gözünde sağlanmış saygınlığı, itibarı koruma amaçlı. Az bütçe, çok tutkuyla şiir yayımlayan yayınevlerinin çabalarıysa daha çok “direniş” olarak tanımlanabilir. Çünkü devasa kültür endüstrisinin içinde, her şeyin aleyhte olduğu koşullarda var olmaya çalışan “küçük” yayınevlerinin sürdürdükleri çaba, ancak inatla, ısrarla açıklanabilir. İnat ve ısrardan bahsederken aynı zamanda, farkında olmasak da “direniş” kavramının kapsama alanına girmiş oluruz.

Kaos Çocuk Parkı’nın geride kalan iki ay içinde yayımladığı kitaplarla birlikte süren çabası, bir yayıncılık faaliyetinden daha fazlasına işaret ediyor. Sergilediği adeta bir direniş, inat, ısrar. Tüm bunlarla birlikte aslında Kaos Çocuk Parkı’nın çabasını isyan olarak tanımlayabiliriz…

Şiir gündemini ilgilendiren son dönemlerdeki en kayda değer çıkış olan Kaos Çocuk Parkı’nın bize ulaştırdığı kitaplardan biri de Ahmet Çakmak’a ait. 1969 Diyarbakır doğumlu Ahmet Çakmak’ın ilk şiiri 1991’de yayımlanmış. Son kitabı “İki Dilde Kederlenmek”ten önceki şiirlerini 2007’de yayımlanan “Eskikent Kırgınlıkları” adlı yapıtında toplamış. Altı yıl süresince yayımlanan edebiyat şiir dergisi Yaratı/Yaratım’ın da editörlüğünü yapan şair, değişik dergilerde şiirlerini ve yazılarını yayımlamayı sürdürüyor.

Çakmak’ın son kitabı kedere odaklanmış. Ahmet Çakmak’ın kederinin hem varlıkla, hem varoluşla hem de coğrafyadan, içinde yer alınan kültürel ortamdan, siyasal düzenden kaynaklanan nedenleri var. “İki Dilde Kederlenmek”, kaybolanın ve yeri, boşluğu doldurulamayanın, yokluğu giderilemeyenin ve aynı zamanda giderememenin yansıdığı şiirler toplamı olarak okunuyor. İki ara bölüm başlığının yer aldığı kitabın ilk şiiri “Ömrüm”ü okuyalım:

Kapılar pencereleri örttü

Nergizler gül kokuyor

Şiirlerimi yakmalıyım

Temenna çekmeliyim her şeyin boş olduğuna

Yeni dağlar olmalıyım kendime

Yeni okyanuslar…

Patikalarından başı bulutlarda çıkılan

Dalgalarından sarhoş olunan

Böceklerin hişt hişt dediği

Kalpazankaya yolunda başlamalı her şey

Yeni bir başlangıç arayışını bildiren kitabın ilk şiirinden sonraki “Çocukluğun Taşları”, şairin istediği başlangıcın köklerine iniyor diyebiliriz. Bu şiirinde şair, okurunu geçmişin, anıların ve “bir çocukluğun tarihi”ne götürüyor. Belki de birçok şey için başlangıç olan “teyel yerleri”ne… “Çocukluğun Taşları” başlıklı iki bölümden oluşan şiirin ilk bölümünü aktarmak istiyorum:

Hançepek’te keçiburcu taşları

Keçiburcu taşlarında kaybolan adımlarım

Görüş mesafesine kar kaçmış çocukluğum

Ergenliğime sinen bakır kokusu, teneke sesleri

Yamalı pantollarımızda gezen yoksul bakışmalar

Gâvur mahallesinin

Burunlarımıza yadigar naftalin kokusu

Zangoca çektiğimiz zülüm

Örse vurduğumuz çekiç

Ustanın

Hayal kapılarımızı kıran

Yakası açılmadık küfürleri

Ense kökümüzde ahlı vahlı sıcaklıklar

Sıcak ekmeği, küfrü, zeytini, kiri paylaştığımız

Öğlearası sevinçleri

Elimizde, yüreğimizde nasır tutmuş et kayaları

Zamana ayarlı fukaralığımız…

Kitabın arka kapağında yer alan Orhan Koçak’ın yazısı yalnızca kitaba değil Ahmet Çakmak’ın şiir diline, şiir anlayışına, şiirinin imkân ve imkânsızlıklarına da işaret ediyor: Şöyle diyor Orhan Koçak: “İki Dilde Kederlenmek, deyim yerindeyse jeokültürel bir duyarlığa işaret ediyor. Yol, ayrılık, yurt, yurtsuzluk, dil ve daha çok iki dillilik gibi motifler özel bir keskinlik kazanıyor. Kimi zaman özgürleştirici de olabilen burukluk tonu..

Ahmet Çakmak’ın kitabında, sanki başka bir şiirde yer almayı isteyen ya da kendi çevresinde şiirin oluşmasını bekleyen doğurgan çekirdekler var: Necatigil’in deyimiyle şiir uçları: ‘Başkalarının bulutunda ekşittiğin güneş / Varılan bütün menzillerde karşındadır’ ya da; ‘Böceklerin hişt hişt dediği Kalpazankaya yolunda başlamalı her şey.’ “

Çakmak, aradığı yeni başlangıcı dönüp dolaşıp çocukluğunda, Diyarbakır’da, “Gâvur Mahallesi”nde, coğrafyasında ve o coğrafyanın kederinde buluyor. Yani kendisi için belirlenmiş dairenin içinde. Hafız diyor ya hani: “Kimse bu daireden dışarı çıkamaz.” Öyle oluyor şair kaderi olan daireden dışarı çıkamıyor. Çakmak’ın “Bir Çocuk İçimde” başlıklı şiirde dile getirildiği gibi:

BİR ÇOCUK İÇİMDE kenger toplamaya gidiyor

Ve gece adamları peşine düşüyor bütün düşlerinde

BİR ÇOCUK İÇİMDE yamalı pantol giyiyor

Ve her defasında evden kaçıp

Dut koparmaya gidiyor zerdali ağaçlarından

BİR ÇOCUK İÇİMDE haşarı çocuklarında dayak yiyiyor

Ve canı her yandığında küfrediyor ve allahına

Çakmak’ın şiirlerinde keder daha çok bir duyuş, düşünüş hali olarak da yansıyor diyebiliriz. Şiirlerde ayrıca kederin yazgıyla da ilişkili olduğu derinde oluşturulan düğümlerle yansıtılmak istenmiş. Bazen bir ses, bazen bir jest olarak dile getiriliyor. “Sen Yeşildin” başlıklı şiire bakalım:

Annemizce girerdin masamdaki odaya

Vazolarda şefkatten papatyalar

Papatyalarda iyi ki yaşıyorum sevinçleri

Yeşildin sen..

Kötüler, ecinniler, kışlar, karalar

Giremezdi nakış yurdu yastıklarına

Çakmak’ın şiirleri, yalın ve açık diliyle de dikkat çekiyor… Orhan Koçak’ın “farklı yönlere gidecek nitelikte şiir uçları”, Şeref Bilsel’in “içeride bulunmuş, kazmadan bulunmuş” dediği türden şiirler. Bilsel, 21 Ekim 2018 tarihli Birgün Pazar’da çıkan yazısında kitapla ilgili şöyle diyor: “Bize, şiir üzerinden Doğu’nun kederini okumak düştü. İyi şairler geldi bize oralardan. Sadece acıya, mateme meyyal oldukları için değil; kendi kişisel tarihleri ile edebiyat arasında sahici bir yol bulabildikleri için. Ahmet Çakmak da onlardan, içeride bulunmuş, kazmadan bulunmuş bir şiire ses olmuş ‘İki Dilde Kederlenmek’ kitabında.”

Kendini ait hissettiği coğrafyanın tarihiyle, kültürüyle bütünleşik kederi yansıtan şiirlerin üzerine düşünürken Ahmet Çakmak yerine “Amed” Çakmak yazmak geçiyor içimden. Niye diye soruyorum… Birçok şiirde, yakın uzak birçok karşılık buluyorum bu soruya. “Bir Nisan Şakası Yaptı Kalbim” başlıklı şiirdeki şu betik de o karşılıklardan biri oluyor:

Her şeyin yüzün ikliminden geçtiğini anladı

Zin’i düşündü

Ve Mem’i

Ve dikeni kendinde bir gülü

Ve pusulası dağlara çevrili

Bir sevdayı..

Ahmet Çakmak kederi, iki dilde kederlenmeyle birlikte sorun ediyor. Bizim de okur olarak iki dilde kederlenmenin üzerinde düşünmemizi istiyor. Deniyorum; kitabın işaretlerini takip ediyor, şiirlerin çağrışımlarını serbest bırakıyorum. Öylece iki dilin kederinden coğrafyanın ve tarihin dilinde kederlenmeyi anlamaya ulaşıyorum. Sonra iki dilde kederlenmekle birlikte resmi dilin bastırdığı anadili, otoritenin diline karşı çıkan başkaldırının dilini, tutsaklığın diline teslim olmayan özgürlüğün dilini düşünüyorum, o duyarlılıkla empati kurmaya çalışıyorum. “Bir Fotoğrafa Bakarken” başlıklı şiirde duraklıyor soluklanıyorum:

Baharlardan kotarılmış basmadan bir etek

Üzerine Kürt yoksulluğu erkek kazağı

Yaşmağından taşmış barut esmeri saçı

Rüzgâr yemiş ağaçlar gibi duruyor

Gözleri desen,

Bir çift taklacı ev kuşu..

Gecekondu damlarımızın

Geleceği dünyanın haline ayarlanmış kız

Yüzü güzel insanlara kilidi

Bir bebe tutmakta

Ben,

Yaşmaklı kız

Ve bebe

Nasıl da aynayız birbirimize

İki Dilde Kederlenmek, Ahmet Çakmak, Kaos Çocuk Parkı, 2018.

Ahmet Çakmak’ın şiirleriyle ilgili vurgulanacak bir başka önemli nokta da onun “saf” bir doksanlı yıllar şairi olarak görünüyor olması. Doksanlı yılların şiiri üzerine yeteri kadar konuşulduğu, dönemin şiirinin gerektiği biçimde incelendiğini söylemek zor. Hâlâ konuşulmaya, tartışılmaya, eleştirilmeye, değerlendirilmeye açık bir dönem doksanlar ve şiiri. Çakmak’ın şiirleri Kürtçenin dilsel özelliklerinin yanı sıra modern Türkçe şiirin birikiminden de etkiler içeriyor. Bununla birlikte esas olarak doksanlı yıllarda ortaya çıkan şiir dilinin etkilerini, dönemin başat duygu, düşünce, duyarlılığını taşıyor.

Çakmak’ın şiirini bu döneme ait duygu, düşünce ve duyarlılıkla kurduğunu, oluşturduğunu söyleyebiliriz.

700’üncü buluşmaları yasak ve polis müdahalesiyle karşılaşan kayıp yakınlarının, “Cumartesi Anneleri^nin ilk oturma eylemi doksanların ortasında 1995’te başladı. Her cumartesi Beyoğlu’nda Galatasaray meydanında bir araya gelen anneler başta olmak üzere polisin gözaltına alıp bir daha haber alınamayan “kayıp” yakınlarını arayan “Cumartesi Anneleri”nin eylemi yasaklara, baskılara karşın hâlâ sürüyor. Ahmet Çakmak’ın kitapta yer alan “Onları Sağ İstiyoruz” başlıklı şiiri de “Cumartesi Anneleri” ve gözaltında kayıplarla ilgili. Şiirden bir bölüm okuyalım:

Anneler neyi koyar boğazlarına

Ekmek diye, su diye

Ülkenin yüzü ak insanları

Hangi yüzle yıkarlar yüzlerini

Hangi çiçek kok verebilir yüzlerini

Çığlığın her dile çevrilebilir yalnızlığı

Kimi, kaç kişiyi uyandırır uykularında

Kimi, kaç kişiyi omuzbaşında yürütür

Çocukları kaybeden karanlığın saltanatına

Çocuklarımı bulun

Babalar tütünleri nasıl çeker içlerine

Onları sağ istiyoruz

Toprağa karışmış mı bedenleri

Nefesleri kalmış dünyada

Umutları kırılmış mı bizlerden

“Sorâni kardeşimin keman sesi / Çalma gönlümün siyahına / Mavisini Urumiye’nin” ithafıyla başlayan ve kitaba adını veren “İki Dilde Kederlenmek” başlıklı şiiri de paylaşmazsam nedense içimde yazdıklarım eksik kalacakmış hissi var. Kitabın kapağını kapattım ve bu yazının eksik kalmadığına ikna olmak için “İki Dilde Kederlenmek” başlıklı şiiri de paylaşıyorum:

Masallar damlatırım

Annemin şehla gözlerinden

Bodrumlara sıkışmış yabancı benliğime

İki dilde kederlenmek daha zordur a dostlar

Can çekişiyor deyimlerimiz

Ebe edildiğini unutmuş körebeyiz

Ataların bizi yaşatın sözlerinde

Kilitli mabetlerin dolaştırılmış

Reyhan kokusu

Ay’dan ışınlar gönderiliyor

Çiçek adlarını unutun diye

Dallarımız köklerimize yabancı

Çıkaralım bedenimize uymayan gömleği

Sıkıştırılmış iklimlerin kentyalnızcıları

Zamanı anlamak ömrü uzatmaz

Balıkların adını geri beklentisi

Ummana gömme esmerliğimizi..

Otuz beş yıldan fazla zamandır şiire emek veren Ahmet Çakmak’ın “İki Dilde Kederlenmek” adıyla okurla buluşan son şiirlerinin dikkate değer nitelikte olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim… Okuru çok olsun…