Ekmek ve Ateş Düşleri: Büyümenin ve karşılaşmanın romanı
Nancy Kricorian’ın Aras Yayıncılık’tan çıkan “Ekmek ve Ateş Düşleri” adlı romanı 1982-83 yıllarında geçiyor ve Ani Silver adlı bir genç kadının hikâyesine odaklanıyor. Romanın başkişisi, yarı Yahudi yarı Ermeni bir genç kadın olan Ani'nin hayatı, Paris’te bir rastlantı sonucu çocukluk arkadaşı ve uzaktan akrabası Van'ı görmesi ile değişecektir...
Nancy Kricorian, “Ekmek ve Ateş Düşleri” romanında bir genç kızın büyüme sancıları ile 1915’te Ermenilerin uğradığı kıyımla tanışmasını anlatıyor.
Kitap tanıtım yazıları genellikle yeni çıkan kitaplar hakkında olur. Diyelim 6 ay önce yayımlanmış bir kitap bile eski yayınlardan sayılıyor. Bu nedenle kitap hakkındaki yazı çok önemli değilse, gazetelerin kitap eklerinde hatta dergilerde, genellikle yayımlanmaz. Ama bazı kitaplar, elde olmayan nedenlerle geç ulaşıyor, geç okunuyor ve değerinden kesinlikle bir şey kaybetmemiş oluyor.
Nancy Kricorian’ın Aras Yayıncılık’tan çıkan “Ekmek ve Ateş Düşleri” adlı romanı gibi. Roman geçen yıl yayımlandı. Ancak ben yeni okuyabildim. TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı olmasa, Aras Yayıncılık fuara katılmasa romanı belki de hiç okuyamayacaktım. Çünkü kitapla ilgili okurun merakını dürten, kitabı edinmek için heveslendiren bir yazıya da rastlamamıştım.
Aras Yayıncılık standında gençlerin yanı sıra kocaman bir kahkaha gibi duran Yetvart Tomasyan ve dünyanın en güzel gülümsemelerinden birine sahip olan eşi Payline duruyordu. Yeni roman ve öykü kitaplarını sordum. Elime tutuşturdukları kitaplardan biri de “Ekmek ve Ateş Düşleri”ydi.
Amerika’da yaşamak zorunda kalan Ermeni yazar denildiğinde, sanırım edebiyat okurunun aklına ilk gelen isim, William Saroyan’dır. Onun enfes öyküleri, Amerika’ya göç etmiş Ermenileri çok iyi anlatır. Ailesi Bitlis’ten Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasına göç etmiş ve Saroyan 1908’de burada doğmuştu. Dolayısıyla ailenin memleket hasretine, uyum konusundaki bocalamalarına tanıklık etmişti ve bunları çok iyi anlatmıştı öykülerinde.
Nancy Kricorian da Amerika’da doğmuş bir yazar. Kitaptan edinilen bilgiye göre Massachusetts eyelatinin Watertown kentinde, Ermeni toplumunun içinde büyüdü. Ailesi 1915’ten önce Adana ve Mersin’de yaşıyordu.
Saroyan’la benzer bir kaderi paylaşıyordu yazar ve öncelikle “Ekmek ve Ateş Düşleri”ni okumamın nedeni de bu oldu. Romanı okumaya başlarken iki yazarı karşılaştırmak gibi anlamsız bir niyetim yoktu elbette. Romanı bitirdikten sonra da olmadı. Kitapları Aras Yayıncılık’tan çıkan Saroyan’ı hatırlamam/hatırlatmam akıldan çıkmaz öyküleriydi sadece.
BİR GENÇLİK ROMANI
“Ekmek ve Ateş Düşleri”nde olaylar 1982-83 yıllarında geçiyor ve Ani Silver adlı bir genç kadının hikâyesine odaklanıyor. Romanın başkişisi Ani, yarı Yahudi yarı Ermeni bir genç kadındır. Yahudi olan babası, bir Ermeni kadınla evlendiği için ailesi tarafından reddedilmiş hatta onu öldü kabul edip yasını bile tutmuşlardır. Ani, çocukken bir trafik kazasında babasını kaybeder. Dul annesi, Ani’yi de yanına alarak New York’tan Ermenilerin yoğun yaşadığı Watertown’a, baba evine döner. Böylece Ani, Yahudi olan baba tarafını hiç tanımaz ama Ermeni ailesinin içinde büyür.
Ani’nin "baba" dediği dedesi ve ninesi, geldikleri yerden, asıl memleketten hiç söz etmezler. Arada Türkçe ve Ermenice kelimeler, cümleler kullansalar da Ermenilerden ya da Watertown’a nasıl ve neden geldikleri hakkında hiç konuşmazlar. Hal böyle olunca Ani, ailesinin geçmişinden hatta Ermenice'den bihaber büyür.
Bir öğrenci değişim programıyla geldiği Paris’te, ilk aşkı Asa tarafından terk edilir. Asa zengindir, uyuşturucu kullanır, dağcıdır ve Ani’yi defalarca aldatan bir gençtir. Romanın ilk bölümleri bu aşk acısının yanı sıra bir genç kadının bedenini ve duygularını tanıma sancısıyla ilerler. Bu nedenle “Ekmek ve Ateş Düşleri”, yer yer Ani’nin ailesi hakkında ipuçları verse de, ilk bölümleri bir gençlik romanı tadında ilerliyor.
ANİ, VAN İLE TANIŞIYOR
Paris’te zengin bir ailenin yanına yerleşir Ani. Kendisine verilen oda karşılığında ailenin küçük kızına bakacaktır. Tanımadığı bir aileye, bir şehre, bir okula alışmaya çalışırken terk edildiğini bir mektupla öğrenen Ani, içine düştüğü yalnızlık duygusundan kurtulmak için yeni arkadaşlar bulur elbette. Öte yandan yazar, geriye dönüşlerle Ani’nin ailesiyle kurduğu görünmez bağları da hissettirir.
Paris’te, bir rastlantıyla karşılaştığı çocukluk arkadaşı ve uzaktan akrabası Van, Ani’nin hayatını büsbütün değiştirecektir. Ani, Ermeni olmayı, ASALA’yı, şiddeti, bir ideolojiye adanmışlığı Van’la Paris’te karşılaştıktan sonra öğrenecektir. Asla unutamayacağını sandığı Asa’yı da Van sayesinde hatıraların rafına kaldıracaktır. Ama öte yandan Van, tehlikeli bir yol çizmiştir kendisine ve Ani, âşık olduğu genç adam için daha önce hiç duymadığı endişeler içinde bulur kendisini.
KÖKLERE YOLCULUK
Ancak Van sadece bir aşk vermemiştir Ani’ye, köklerini irdeleme merakı duymasına da neden olmuştur. Paris’ten Watertown’a döndükten sonra nerede olduğunu bilmediği Van için endişelenirken, dedesi ve ninesinin hikâyesini de öğrenmeye çalışır. Ermenilerin 1915’te yaşadıklarını öğrenmek ve tarafsızlığını korumak için Türk ve Ermeni yazarların kitaplarını edinir.
Ani’nin köklerine olan yolculuğu başlamıştır ve bu hiç kolay değildir. Yaşadıklarıyla ilgili o zamana kadar hep susmuş olan dedesi ve ninesi, Ani’nin merakının ciddi boyutlara ulaştığını görünce, kendi hikâyelerini değişik yöntemlerle anlatırlar. Ani’nin bulunduğu ortamlarda şiddetin türleri hakkında tartışmalar yapılır.
Ancak Ani’nin köklerine doğru yaptığı yolculuk bununla sınırlı kalmayacaktır. Üniversiteye devam etmek için gittiği New York’ta, babasının ailesini de bulmak, onlarla tanışmak ister. Bir Ermeni kadınla evlendiği için ailesinin öldü kabul ettiği babasıyla ilgili çok az hatırası vardır Ani’nin ve bu tanışma sayesinde onu biraz daha yakından tanımayı umut eder. Bunu halası ve halasından çaldığı bir fotoğraf albümüyle gerçekleştirecektir. Fotoğraf albümü, köklerine ulaşmayı simgeleyecektir.
BİR ÖZRÜ ÇOK GÖRMEK
Bir genç kadının hikâyesinden yola çıkan “Ekmek ve Ateş Düşleri” Ermenilerin 1915’te yaşadıkları, ASALA’nın eylemleri, kıyımdan kurtulabilmiş insanların memleket hasreti ve gittikleri yerde tutunma çabası, Türkiye’nin kırımı inkar etme politikasının yarattığı duygu üzerine bir kez daha düşünmeye olanak sağlayan bir roman. Ebeveynler, çocuklarını korumak için, yaşadıkları trajediyi gizlemek istese de, eninde sonunda geçmiş bir şekilde çıkıyor insanın karşısına. Ani’nin hikâyesini anlatan roman, bunu çok iyi gösteriyor.
Nancy Kricorian olabildiğince yalın bir dille, merak duygusunu diri tutan bir kurguyla akıcı bir romana imza atmış. Ani, Van ve çevrelerindeki insanların sahiciliği ve diyaloglardaki başarı, okurun kendisini romanın içinde hissetmesine olanak sağlıyor.
Nancy Kricorian, romanın bölüm başlıklarını “Ermeni yurdu yetim yurdu”, “Yalnızlık Allah’a mahsustur”, “Dili uzun olanın ömrü kısa olur”, “Eşeğe altın semer de vursalar, eşek eşektir” gibi deyimlerden seçmiş. Bu deyimler hangi halka ait, bakılabilir elbette. Ama o kadar yerleşmiş ki bu coğrafyada yaşayan bütün halkların diline, böyle bir araştırma yapmak anlamsız geliyor. Bunu belirtmemin nedeni ise Kricorian’ın Türkiye’yi bildiğine vurgu yapmak içindir.
Ani ve Van romanın iki kahramanının isimleri. Romanın satırları arasında ilerlerken, yazar ifşa edinceye kadar pek dikkat çekmiyor ama isimlerden biri Kars’taki Ani’nin diğeri de aynı bölgedeki Van şehrinden ismini almışlardır. Göç etmek zorunda bırakılmış insanlar tarafından, tıpkı deyimler gibi, isimler de unutulmuyor ve bir şekilde yaşatılıyor.