Tanıdık bir fotoğraf albümü: Ayşen Işık’tan Kör Dövüşü

Ayşen Işık’ın Sel Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı Kör Dövüşü, hayatın içinde duruşu, kısa ve öz öyküleri ile adeta birer fotoğraf karesi netliğinde. Kör Dövüşü’nü okumak, tanıdık bir fotoğraf albümünü karıştırmak gibi...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Dünyaya ait olmaya ve bir arada durmaya dair çabamızı hakikaten iyi tarif eden bir deyim: Kör dövüşü. Ayşen Işık’ın Sel Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabının adı aynı zamanda. Işık, kitabına bu adı vererek tam da yerine rast gelen derdini daha kitabı elimize aldığımız anda anlamamıza yardımcı oluyor.

Kör Dövüşü, Ayşen Işık, Syf. 94, Sel Yayıncılık, Kasım 2018.

“Kör Dövüşü”, Ayşen Işık’ın ilk kitabı fakat öykülerin uzun bir vadenin dökümü olduğu açık. Gözlemleri ve tarifleri, bir gün anlatma derdiyle etrafı izlemiş bir gözün ispatı. Yazarın çok uzun tutmaya yanaşmadığı ve sayıca çok olan öyküleri, kare kare birer fotoğraf netliğinde. 15 öyküden oluşan bu kitabı okumak, tanıdık ama bize ait olmayan bir bakıştan çekilmiş fotoğrafların buluştuğu bir albüme göz gezdirmek gibi. Üstelik taşıdığı duygular da bu deneyimle kardeş.

Çoğu, bakana kendinden bir şey anımsatan, üzen, tebessüm uyandıran, “Bunun aynısından bizim evde de vardı,” dedirten, “Şimdi nerede acaba” diye sorduran, merak ettiren, belki umutlandıran cinsten. Ayşen Işık, tam da bu yüzden çoğu derdi gören bir göz. Kadınların, üzgün çocukların, hayal kırıklığına uğramışların ayak izlerini takip ediyor. Zamansız gidenlerin ve davetsiz çıkıp gelenlerin, beklenen cinnetlerin, kanı tere katarak çalışmanın yakından tanığı. Duyguları ve durumları neredeyse birer obje gibi somutlaştırarak anlatmayı başarıyor. Bununla beraber, anla ve mekanla da sıkı bağlar kurabiliyor.

Bu arada, Ayşen Işık bir mühendis. Ancak bu, onu tam anlamıyla bir beyaz yakalıya dönüştürmemiş. İzleyip öyküsünü anlattığı tüm karakterler gibi işçileri de o kadar yakından gözlemleyen ve onlarla empati kuran bir bakışı var ki bu, diline de yansıyor. Biyografisini okuduğumuzda kendi deneyimleriyle doğrudan beslenmiş olabileceğini hissettiğimiz öyküsü ‘Sanma ki Yaşıyorum’ bunun en başarılı örneği. Bir tekstil atölyesinde sabaha bağlanan, ast - üst ilişkilerinin silikleştiği ve tüm çilelerin ortaklaşa olduğunu hissettiğimiz bir geceyi anlatan bu öykü, anlatıcının hiç de üstten olmayan diliyle okurun öyküyle bütünleşebilmesine yardımcı oluyor.

ÇARESİZLİK VE KAYIP DUYGUSUYLA HESAPLAŞMA

Ayşen Işık, akrabalık ve kan bağlarının getirdiği, çoğu kez kan emici ilişkilerle de derdi olan bir yazar. Öykülerin önemli bir kısmında, kendi seçimlerimizden bağımsız olarak hayatımızda yer edinivermiş kişilerin ağırlığını sırtında taşıyan karakterle karşılaşıyoruz. Güzel yanı, çoğunun çaresini bularak kendine bir nefes alanı yaratmayı başarabilmesi.

Çaresizlik ve kayıp duygusuyla da hesaplaşması olan Kör Dövüşü; beklenmedik, umulmadık, kabul edilemeyen ölümlerin hesabını tutuyor. Hayatımızda bizim seçimimiz dışında var olmuş kişiler kadar bizim kontrol edemediğimiz bir şekilde ellerimizden kayıp gidiverenlerin de yasını tutuyor. Ayşen Işık, yalın anlatımı ve tasvirlerde boğulmayan diliyle sakince anlatıyor derdini.

Dili kadar, yakaladığı an ve hislerden kendine bir yol yaratıyor ve okurunun zihnine bu yol üzerinden ulaşmayı başarıyor. Böyle olunca, an geliyor okur, öykülerle özdeşim kuruyor ve okuduğu öykülerin karşısında kendi derdini anlatmışçasına hafifleyip rahatlıyor. Kör Dövüşü, hem okuruna ulaştığı yol ile hem de hayatın içinde duruşu ile okurunun derdini dinliyormuşçasına onu sakinleştirip sıkıntısını paylaşabilen bir eser.