Şair Cahit Irgat'a selam!
Cahit Irgat’ın toplumcu gerçekçi bir şair olduğunun üzerinde herhangi bir giz perdesi bulunmamaktadır. Onun şair kimliği ve kişiliği tüm ayrıntılarıyla bilinir; kayıtlarda, kaynaklarda da tüm açıklığıyla yer alır. Cahit Irgat’ın şiirleri, onun hem poetik hem de politik açıdan “minareleri süngü, kubbeleri miğfer, camileri kışla” olarak gören anlayışla uzlaşmayacağının da açık kanıtıdır.
DUVAR - “Şairler ölmez” sözünün kuru bir slogan olmadığına, geçen günlerde bir kez daha tanık olduk. Şairler ölmez; hiç umulmadık bir anda, hiç umulmadık bir yerde, umulmadık biçimde hatırlanır, hatırlatılırlar. Şairlerin ölümsüz olduğunu, en son cumhurbaşkanının “millet bahçesi” açılışı sırasında okuduğu şiirle görmüş olduk. Törende okunmak için, toplumcu gerçekçi olarak bilinen şiir anlayışına sahip Cahit Irgat’a ait “Ağaç” başlıklı şiir seçilmişti:
Ağacım, dört kol çengi kıyamet
Her dalımda bir memleket
Uzar kollarım uzar
Taşımda toprağımda bereket
Köklerimden başlar hürriyet
Bana çarptıkça anlar
Yağmur yağmur olduğunu
Rüzgâr rüzgâr.
Taşımda toprağımda kıyamet
Köklerimden başlar hürriyet.
Ancak Irgat’ın, cumhurbaşkanının okuduğu şiirden başka aynı adlı bir şiiri daha vardır. O şiiri de hatırlayalım:
I
Bir ağaç ki düşünür
Bütün ömrünce,
Bir ağaç ki ağlar
Yağmur yağdıkça,
Derdi sorulmaz
Gölgesiyle yatılır
Koyun koyuna toprakta,
Meyvesi yenilir
Dalı kesilir üstelik.
Ve ben senin için ağlarım
Yağmur yağdıkça.
II
Çıldırtmağa kalkma beni
Çıldırmam.
Nasıl olsa benimsin
Yıldız yüklü ağaç.
Cahit Irgat’ın hümanist değerler içeren toplumculuğu, solculuğu doğa ve hayat sevgisini de kapsar. O nedenledir ki doğaya duyduğu sevginin, saygının yansıması olarak ağaçları konu alan şiirler yazmıştır. Irgat’ın, bir devlet töreninde dizelerinin okunduğunu bilse ne tepki vereceğini şairin yaşamına, kişiliğine, kimliğine bakarak ve şiirlerinin izini sürerek çıkarımda bulunabiliriz. Söz konusu her iki “Ağaç” şiirinde de bunun ipuçları vardır.
Biliyoruz ki cumhurbaşkanının şiir beğenisi daha çok hamasi, ajitatif içerikli yapıtlardan yanadır. Şiiri bir araç olarak gören yaklaşım içindedir. Bunun böyle olduğunun geçmişte birçok örneği bulunmakta. Ayrıca törenlerde, mitinglerde şiir okuma alışkanlığı olan Erdoğan’ın daha çok muhafazakâr, sağcı, İslamcı görüş ve anlayıştaki isimlerin yapıtlarına yer verdiği de bir gerçek. Cumhurbaşkanı şiiri, siyasi söylevini tamamlayıcı bir araç olarak okumaktadır. Seçilen şiirler ve şairler de bu amaca yönelik olarak belirlenir. Okunan şiirler gibi yapıtları tercih edilen şairler de araçsallaşır. Bir propaganda malzemesine dönüşür. Daha önce Nâzım Hikmet’in “Davet” adlı şiirini de siyasi konuşmasının, söylevinin tamamlayıcı bir öğesi, bir aracı olarak seslendirmiştir. Nâzım Hikmet bir semboldür. Güçlü ve ünlü bir şair figürüdür. Bir sembol olarak toplumun çok geniş kesimine hitap etmektedir. Şiiri okunurken bu özelliği dikkate alınmış, bir tür aidiyet kaydırması amaçlanmıştır denebilir. Oysa Cahit Irgat’ın sembolik bir özelliği yoktur. Şair olarak günümüzde pek hatırlanan, tanınan, bilinen bir isim değildir. Daha çok bir “dönem” şairidir. Öyleyse neden tercih edilmiş olabilir? Şiirin içeriği nedeniyle olabileceğini söylemek neden tatmin edici olamıyor?
Irgat’ın şiirinin tercih edilmesiyle ilgili soruları ve yorumları sona bırakalım. Irgat’ın şair kimliğine ve şiirlerine göz atmayı sürdürelim. Cahit Saffet Irgat, 21 Mart 1915’te geldiği dünyadan elli beş yıl sonra 5 Haziran 1971’de ayrılır. İlk şiirleri 1935’ten itibaren Cahit Saffet imzasıyla Varlık ve Servet-i Fünun gibi dergilerde yayımlanır.
Cahit Irgat, modern Türkçe şiirin tarihi içerisinde, daha çok bir dönemle ve o döneme damgasını vuran şiir anlayışının temsilcilerinden biri olarak anılır. Artık şiir alanındaki yeni şair ve okur kuşaklarının, merak ve özel ilgisi sonucu keşfedebileceği bir isim durumundadır. Bu arada şiirlerinin de, şairliğinin de merakı ve ilgiyi fazlasıyla hak ettiğini belirtmek gerekir. Şiirlerine antoloji ve benzeri yayınlardan, kaynaklardan ulaşılabileceği gibi bütün şiirleri “Irgatın Türküsü”nde yer almaktadır. Cahit Irgat’ı zaman uzaklaştırmış gibi görünse de modern Türkçe şiirde “toplumcu şiir ve 1940 kuşağı” söz konusu olduğunda mutlaka onun da adı geçer.
1940’tan sonra başlayan toplumcu eğilimdeki şiirleri “Yürüyüş”, “Ant”, “Yığın” ve “Yaprak’ gibi dergilerde yayımlanır. Bu dönem şiirlerinde daha çok İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’de oluşturduğu ortamın ve günlük yaşayıştan kaynaklanan sorunların izleri görülür. Cahit Irgat, Garip dalgasından etkilenmekle birlikte toplumculuk anlayışına son derece bağlı bir şairdir. Şiirlerinde yaşama ve insanlara bakış açısında öfkeli, kötümser tonlar yer alsa da genelde sosyal sorunları irdeler, özgürlük ve barış özlemi dile getirilir. Mehmet Seyda’nın yaptığı ve Mayıs 1970’te Yeditepe dergisinde yayımlanan söyleşide bu konuya da değinir: “Bazı şiirlerim, hele toplatılan ‘Rüzgârlanm Konuşuyor’ kitabımdakiler o kara devirde her babayiğidin edeceği laflar değildi. Toplumumuzun özgür yaşaması yolunda kişisel özgürlüğümün kısıtlanmasına rağmen... Bugün bunlar unutulmuş şibi. Ama gün gelir ortaya çıkar belki gene. O kitabın çıkışından dört buçuk yıl (ay değil) sonra Paris dönüşümün on altıncı sabahı götürülüşüm hâlâ hatırımda... O şiirler mi etkiledi insanları? Toplumumuzun çeşitli sorunlarına, dertlerine değindi mi? Eğer öyle ise ne mutlu bana. Bunların bir kısmında espriye yer vermişsem, şiirimin daha etken olacağını düşündüğümden çok, o günlerde mizacımın ve ortamın öyle oluşundandır belki de.” Cahit Irgat’ın “Bu şiirler istila görmüş şehirlere ve ikinci dünya harbi’nin felaketlerine dairdir” notuyla yayımlanan “Rüzgârlarım Konuşuyor” başlıklı şiirinden kısa bir bölüm:
Selam alın teriyle ekmek yiyen herkese
Selam bu günü hazırlayan ölüye
Selam saçlarından asılan
Tabanından çivilenen diriye.
Selam seksen ayak merdivenli
Kara yüzlü binanın
Üst katından atılan
Berrak gözlü
Paramparça cesede.
Cahit Irgat şiir yazmayı “Yeditepe” ve “Dost” gibi dergilerde ölümüne değin aralıksız olarak sürdürür. Kırklı yıllarda bağlı olduğu toplumcu şiir anlayışından zaman içinde herhangi bir sapma söz konusu olmaz. “Aç Mezarı” başlıklı şiirinde dile getirilen duygu, düşünce, duyarlılık da bu bağlığın ürünüdür:
Aç mezarı yokmuş, var
Daracık daracık odalar
Daracık odalarda adamlar
Bacalar, sarsılan fabrikalar
Grevcikler, kavgacıklar
Yalanlar, sahte çekler
Yasak bu bahçeler, köpek var.
Aç mezarı yokmuş, var
Haram lokmalarla süslü sofralar
Can Yücel’in “Elimde bir tebeşirle gezerim sokakları / dikkat köpek var!’ yazısını gördüğüm zaman bir yerde / altına; ‘evet doğrudur’ yazmak için!” dizeleriyle Cahit Irgat’ın “yasak bu bahçeler, köpek var” dizeleri arasındaki benzerlik, iki şair arasındaki dostluğun, yakınlığın bir yansıması olsa gerek.
Hemen hemen modern Türkçe şiirle ilgili tüm kaynaklarda onun adı da toplumcu gerçekçi şiir anlayışını benimseyen Enver Gökçe, Niyazi Akıncıoğlu, Ahmed Arif, Arif Damar, Hasan İzzettin Dinamo, Şükran Kurdakul, A. Kadir gibi isimlerle birlikte anılır. Bu eğilimin önemli temsilcilerinden biri olarak gösterilir. Kırk toplumcu kuşağı şairlerinin şiirlerinde genel olarak yaşama sevinci, hümanizma, doğaya karşı saygı, daha iyi bir dünya arzusu, özgürlük ve umudun yüceltilmesi gibi temalar, izlekler, konular yer alır. Aşağıdaki dizelerde yansıtıldığı gibi:
Ben ezilmiş İnsanların
Acı çeken, sancı çeken çocuğu
Irgatların ırgatı.
Benim de bir gölgem var
Bu erguvan akşamda
gönlü gözü ateş ateş
Yürür, ağlar, düşünür.
Bir şehir ölüsünde
Gözlerim yıldız yıldız
Ben'im zindan sokaklarda
Aydınlığı kapı kapı dağıtan.
Ayni toprak uzerinde yaşayan
Muhabbeti jel benden ark Bedava
Diğer toplumca şairlerde olduğu gibi Cahit Irgat da kişisel olan toplumsaldır anlayışını benimser. Oğlu Mustafa ve kızı Zeynep için yazdığı “Zeynep’le Mustafa” başlıklı şiirde, “şahsiliğin”, “özel hayatın” sınırlarına çekilmeden sesini, sözünü toplumsallaştırır. Şiirden kısa bir bölüm okuyalım:
Akbıyıkta Bir çeşme var Mustafam
Yaşı oldukça akar
Al zeynebi gidin için o sudan
O çeşmede gözyaşım var.
Can Yücel’in onun hakkındaki şiiri Cahit Irgat denildiğinde fazla söze gerek bırakmayacak açıklıktadır:
Cahit ki bu hasta düzende sağlıklı bir kanserdi
Cahit ki haksızlığa karşı üreyen hücrelerdi.
Yorgun develer gibi çöktüğü Dormen şölenlerinde bile
`Siz paranızı, ben kendi kendimi yerim,` derdi.
Cahit zaten azalarak yaşayanlardan değil
Çoğalarak ölenlerdendi
Cahit Irgat, aynı zamanda ünlü bir aktördür. Hem tiyatrocudur hem de usta bir sinema oyuncusudur. Ancak biz, yazımızı onun şair yönü üzerinde duracak biçimde sınırlandırdık. Irgat’ın şair olarak tanınması aktör olarak tanınıp bilinmesinden daha öncedir. Mehmet Seyda’nın söyleşisinde, oyunculukla şairliği nasıl bağdaştırdığına ilişkin soruya şu yanıtı verir: “Bankacılıkla şairlik bağdaşır, rençperlikle şairlik bağdaşır, öğretmenlikle şairlik bağdaşır da, tiyatroyla şiir bağdaşmaz olur mu? Şiir tiyatronun özü. Benim iki işim de sarmaş dolaş, iç içe. Ben sanatta iki karılı koca gibiyim. İkisi de nikâhlım.”
Cahit Irgat’ın ilk şiir kitabı 1945’te “Bu Şehrin Çocukları” adıyla yayımlanır. Daha sonra “Rüzgârlarım Konuşuyor” (1947) ve “Ortalık” (1952) adlı kitapları çıkar. Dergilerde şiirleri yayımlansa da uzunca bir süre kitap yayımlamaz. Nihayet son kitabı bütün şiirlerini bir araya getirdiği “İrgatın Türküsü” 1969’da yayımlanır.
Erdoğan’ın, şiirini okuduğu Cahit Irgat’la siyasi görüş ayrılığı bariz biçimde ortadadır. Irgat’ın yaşıyor olsa saraydan uzak duracağını tahmin etmek de hiç zor değildir. Öyleyse Cahit Irgat ve şiiri neden seçilmiş olabilir. Eğer bir “kaza”, bir yanlışlık değilse “sürpriz hamle” olarak yorumlanabilir mi? Öyle de olsa bir “kaza”, bir yanlışlık olabilir mi acaba sorusu, aklı meşgul etmeyi sürdürecektir. Çünkü her şair gibi Cahit Irgat’ı da şiirlerinden yola çıkarak tanımak, bilmek, anlamak, açıklamak mümkün.
Cahit Irgat’ın toplumcu gerçekçi bir şair olduğunun üzerinde herhangi bir giz perdesi bulunmamaktadır. Onun şair kimliği ve kişiliği tüm ayrıntılarıyla bilinir; kayıtlarda, kaynaklarda da tüm açıklığıyla yer alır. Cahit Irgat’ın şiirleri, onun hem poetik hem de politik açıdan “minareleri süngü, kubbeleri miğfer, camileri kışla” olarak gören anlayışla uzlaşmayacağının da açık kanıtıdır.
Bu arada modern Türkçe şiirin geçmişinde ünlü olmuş Cahit isimli dört şair bulunduğunu da belirtelim. Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Cahit Irgat ve Cahit Zarifoğlu. Bir karışıklık olmuş olabilir mi acaba? Örneğin Cahit Zarifoğlu adıyla… Çünkü daha önce Fazıl Hüsnü Dağlarca adıyla Faruk Nafiz Çamlıbel adı karıştırılmıştı.
Cahit Irgat’ın zamanı aşan şiirleri de vardır. Şairi ölümsüzleştiren de aslında bu zamanı aşan yapıtlar olmaktadır. Örnek şiirimizi okuyalım:
Halkın azını aldatırsınız
Her zaman
Halkın çoğunu aldatırsınız
Zaman zaman,
Ama halkın tümünü?
Hiçbir zaman
Hiçbir zaman
Şiirin toplumsal sorunları, konuları içermesi, politik tercihlerinin olması başka bir şey, amacının dışında araçsallaştırılarak politik propaganda malzemesine dönüştürülmesi başka şeydir. Hele de şairinin onayı olmaksızın ve kabul etmeyeceği biçimde, yapıtının ekseninin kaydırılarak araçsallaştırılması, sanatın estetik ve etik değerlerine karşıt bir tutum olarak değerlendirilir.
Cahit Irgat’ı selamlıyoruz…