Psikanaliz Yazıları Yayın Yönetmeni Talat Parman: Kendi dili olmayan bilim olamaz
Psikanaliz Yazıları Dergisi Yayın Yönetmeni Talat Parman ile bir araya geldik. Parman, " Freud’un izinden giderek kendi dilimizde bir psikanalitik sözcük dağarcığı oluşturmaya çalışıyoruz. Kendine dili olmayan bir bilim olamaz çünkü" dedi.
DUVAR - Yayın hayatına 2000 yılında başlayan, o tarihten bu yana yılda iki kez düzenli olarak okur ile buluşan Psikanaliz Yazıları Dergisi, 18 yıl gibi uzun bir süredir varlığına devam ediyor. İsmi geçen süre zarfında 36 sayı çıkan dergi, köklü bir geleneğe sahip…
Evvela, derginin geçmişini anlatarak başlayalım... 1994’de Türkiye’nin ilk psikanaliz grubu, İstanbul Psikanaliz Grubu kurulur. Aynı grup, “kurumsal bir psikanaliz geleneği” başlatma kararı alınca, “…yani bir “psikanaliz hareketine” dönüşünce 1980’lerin sol dernek-dergi geleneğinden gelen bizler için dernek-dergi-etkinlik doğal bir sacayağı oluşturdu” diyerek devam ediyor Parman. “1999’da bu yıl 20. gerçekleştirmekte olduğumuz İstanbul Uluslararası Psikanaliz Buluşmalarını yaptık. 2000 de Psikanaliz Yazılarının ilk sayısı çıktı, 2001’ de ise ülkemizin ilk psikanaliz derneği olan İstanbul Psikanaliz Derneği kuruldu. (www.istanbulpsikanalizdernegi.com)”
Psikanaliz Yazıları Dergisi Yayın Yönetmeni Talat Parman ile bir araya geldik. Parman'ın söylediklerine kulak verelim...
İlk olarak, psikoloji ve/veya düşünce biçimlerinin tamamını konu edinen herhangi bir yazı kaleme alan bir yazar, derginize nasıl ulaşıyor?
Her sayıda bir önceki dosyanın konusu ve dosya sorumlusu sunuş yazısında açıklanıyor ve okurlara yazı göndermeleri önerisinde bulunuluyor. Derginin bir e-mail adresi var: [email protected] Yazarlar yazılarını veya çevirilerini ya bu adrese ya da dosya sorumlusuna gönderiyorlar. Yazılar danışma kurulu tarafından değerlendiriliyor, değişiklik ve düzeltme önerileri olursa yazara iletiliyor ve daha sonra yayınlanıyor.
Ancak dernek dışından gelen yazı sayısının hayli az olduğunu belirtmem gerek. Bunda biraz yayının yalnızca belli bir kitleye ulaşmasının da payı var şüphesiz. “Psikanaliz Yazıları”nı yayınlayan Bağlam Yayınevi dağıtım ve reklam konusunda alçakgönüllü bir tavrı yeğlediği için dergi genelde İstanbul Psikanaliz Derneği'nin etkinliklerinde ya da benzeri dernek ve kuruluşların etkinliklerinde okurlara ulaşabiliyor.
Psikanaliz Yazıları Dergisi, varoluş ve biçimleniş durumunu hangi felsefi temel üzerine şekillendirir? Düşünsel sürecinizin altyapısını hangi sözlerle anlatırsınız?
Psikanaliz Yazıları'nı yayınlarken bir gerekçe sunmuştuk okura: Psikanalizi yaymak ve geliştirmek hedefimizdi. Psikanalizin ülkemizde görece yeni olması ve birkaçı dışında önemli psikanalistlerin yapıtlarının henüz çevrilmiş olmaması nedeniyle kendi dilimizde kendi psikanalizimizi kurarken kendi psikanalistlerimizin yazılarının yanı sıra psikanaliz tarihinin önemli adlarının metinlerine de yer verdik. Diğer bir deyişle bizim psikanalistlerimizin yazıları ve çeviri metinler dengeli bir biçimde yer aldılar dergide. Ülkemizden birçok psikanalistin ilk yazıları ve ilk çevirileri Psikanaliz Yayınlarıyla okura ulaştı. Psikanaliz tarihin önemli adlarının çoğunun da Türkçede ilk metinleri derginin sayfalarında okundu.
Eklemek gereken diğer bir önemli unsur, psikanalistlerin yazmayla olan ilişkisinin niteliğiyle ilgili. Psikanalistler yazarlar, hayli çok ve sık yazarlar. Psikanalizin iletiminin kişiden kişiye olması, (bireysel analiz şüphesiz bunun parçasıdır ama psikanalitik tekniğin iletimi asıl süpervizyonlar dolayımıyla olmaktadır) psikanalistin kuramsal ve klinik deneyimini sınırlı sayıda kişiye iletmesine izin verir. O nedenle psikanalistin yazması tüm bu birikimin sonraki kuşaklara aktarılmasını sağladığı için çok önemlidir. “Psikanaliz Yazıları” ülkemiz psikanalistlerine psikanalitik deneyimlerini ve birikimlerini, onların yazılarını yayınlayarak sonraki kuşaklara aktarma olanağını sunmaktadır.
Dergicilikte editör- yazar ilişkisini nasıl yorumlarsınız? İlk kez bir dergiye yazı gönderen bir yazarın editörle ilişkisi, ona bakış açısı ne oluyor?
“Psikanaliz Yazıları”nın klasik anlamda bir editörü yok. İlk on beş yıl bir yayın kurulu yönetti dergiyi. Bu kurulu oluşturan üyeler hem yazıları değerlendirdiler hem de yayıneviyle olan ilişkiyi yürüttüler. Daha sonra yayın kurulu ve danışma kurulunu birbirinden ayırdık. Yayın kurulu derginin yayını aşamasında ve yayıneviyle olan ilişkisinde daha çok bir sekretarya işlevi görürken, danışma kurulu yazıları değerlendirilmesinde görev alıyor. Ayrıca her sayıda bir dosya sorumlusu var. Dosya sorumlusu yayın ve danışma kurullarıyla birlikte çalışıyor. Tabii dergide bir de dosya dışı bölüm var, o bölümden ise yayın yönetmeni sorumlu.
Yazarlar dergi adresine ya da sayının dosya sorumlusuna yazı gönderebiliyorlar. Ayrıca yayın yönetmeninin ve dosya sorumlusunun kendilerinin belirlediği kişilerden yazı veya çeviri istemesi de söz konusu olabiliyor. Bir de belirtmek isterim ki, dergide İstanbul Psikanaliz Derneğinin etkinliklerinde yapılmış konuşmaların metinlerine çokça yer veriliyor. Elbette tüm etkinliklerde yapılanlar değil ama önemli bir bölümü dergide yayınlanıyor. Böylece etkinliklerde sunulanlar yazılı hale gelerek daha geniş bir paylaşıma açılıyorlar.
Ayrıca ilk ve en önemli etkinliğimiz olan İstanbul “Uluslararası Psikanaliz Buluşmaları”nın metinlerini son on yıldır ayrı bir dizi olarak, “Psikanaliz Buluşmaları” adıyla yayınladığımızı da belirtmek isterim. Bu 'dergi' de 11. sayısına ulaştı.
'EKONOMİK KRİZİN OLUMSUZ ETKİSİ OLMADI'
Bu seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?
Ekonomik krizin ne mutlu ki şimdilik yayın etkinliğimize olumsuz bir yansıması olmadı. 37. sayımızı yakında yayınlayacağız, hazırlıklarımız sürüyor. 2019 İlkbaharı sayımız için planlamalara da başladık.
Dahası başka bir yayıneviyle ve başka bir ekiple yeni süreli yayın projelerini gündeme getirdik. “Psikanaliz Defterleri - Çocuk ve Ergen Çalışmaları” Yapı Kredi Yayınları tarafından Ekim ayından başlayarak yılda iki kez olmak üzere yayınlanacak. Böylece eksik bıraktığımız çocuk ve ergen psikanalizi konusunda da yayın yapmaya başlamış olacağız. Bir dizi etkinlik ve kitap yayını da planladık bu yeni yayını, “Psikanaliz Defterleri”ni desteklemek için.
Ülkemizde yalnızca ekonomik değil her anlamda bir kriz elbette var ama buna karşı da savaşım içinde olmak gerekli. Bizim savaşımımız da çalışarak ve üreterek oluyor.
Sosyal medyanın okur ile iletişimde dergiciliğe ne gibi katkıları oldu? İnternetin üretim ve tüketim bağlamında bilime ya da sanata etkisi sizce nedir?
Eğer sorduğunuz soru internet dergiciliğine geçip geçmeyeceğimiz ise, doğrusu şu anda böyle bir düşüncemiz yok. Kâğıt baskının hala önemini koruduğunu düşünüyoruz. Ancak internet konusunda gelişmeler hayli hızlı ve ülkemizde de yayın dünyasına yeni girmiş bir psikanaliz internet dergisinin olduğunu biliyoruz.
Öte yandan internet ve tüm sosyal medya her alanda iletişimin herkese ve çok hızlı bir biçimde demokratik bir biçimde yayılmasını sağladığı için çok değerli. Tabi internet kısıtlamalarını ve yasaklarını unutmuyorum. Ama bunlar bir şekilde aşılıyor.
Sosyal medya, internet ağları dergimizin tanıtımını sağladığı için de çok yararlı şüphesiz.
İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle portal ve dergi sayısının artması durumunu nasıl yorumlarsınız? 70’li ve 80’li yıllara nazaran, niceliğin ve niteliğin –olumlu ya da olumsuz- değiştiğini söylemek mümkün mü?
Ülkemizde psikanaliz alanında çok sayıda dergi yok. Ama “Psikanaliz Yazıları”nın açtığı yoldan giden ve yeni yayınlanmaya başlayan dergiler var. Bu gelişmenin son derece olumlu olduğunu düşünüyorum. Yani psikanaliz yayıncılığı söz konusu olduğunda hem nitelik hem de nicelik son yıllarda olumlu yönde hayli arttı.
'PSİKANALİZ YAZILARI' YAZARA PRESTİJ SAĞLAR'
Yazın dünyasını biçimsel ve içeriksel olarak şekillendiren ilk ortamın dergiler olduğu düşünüldüğünde, yazarın yazdıklarını ilk olarak dergilerde görmesinin etkisiyle, dergilerin yazara vaat ettiği şeylerden en önemlisinin özgüven olduğunu söylemek mümkün mü? Dergiler, yazara ne vaat eder? Ya da karşıtını da sormak mümkün: Yazar, dergilere ne vaat eder?
Alanında ilk ve 18 yıldır düzenli olarak çıkan bir dergi olan “Psikanaliz Yazıları”nda yazmanın yazara belli bir prestij sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Dergide bir yazının veya çevirinin yayınlanması yazarın bu “psikanaliz hareketinin” içinde daha belirgin bir biçimde olduğunu göstermesi anlamına da gelmektedir. Bu açıdan bir özgüven de vaat eder elbette.
“Psikanaliz Yazıları” Türkiye psikanaliz hareketinin en önemli taşıyıcılarından ve temsilcilerinden biridir bu doğru. Ama tam da bu nedenle tüm yazarlar “Psikanaliz Yazıları”na yazı ve çeviri göndererek psikanalizin kuramsal ve uygulama alanlarında ilerlediğini ve geliştiğini ona vaat etmektedirler. Yani dergi yazarların bu vaadini okuduğu için onların yazılarına yer verir sayfalarında ve böylece kendine olan özgüveni de artar. Yazarla dergi arasında karşılıklı bir vaat etme ve özgüven ilişkisi vardır.
'YÜZYILI AŞAN GELENEĞİ İZLEMEK HEDEFİMİZDİ'
Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?
“Psikanaliz Yazıları”nı başlatırken psikanalizin yüzyılı aşan dergi geleneğini izlemek elbette hedefimizdi. Biz Uluslararası Psikanaliz Hareketi'nin Türkiye bileşeni olmak istedik. Sigmund Freud’un İmago dergisi ve diğer psikanalistlerin ve derneklerinin dergileri bizlere örnek oluşturdu. “Psikanaliz Yazıları” işte bu nedenle bizim için yüzyıllık “psikanaliz hareketinin” bir parçasıdır.
İlk dergiden bu yana psikanaliz dergilerinin amacı yeni bilimin dilini oluşturmaktı. Çünkü XX. yy. başında psikanaliz yeni bir bilimdi ve yeni bir dile gereksinimi vardı. İşte bu nedenle Sigmund Freud yeni bilimi yeni sözcüklerle kurdu. Psikanaliz sözcüğü bile bir yeni sözcüktür, yani bir neolojizmdir. Bunun tek örnek olmadığını ve onun kuramını geliştirirken çok sayıda yeni sözcük türettiğini veya var olan sözcükleri genel anlamlarının dışında kullandığını biliyoruz. Freud’u izleyenler de öyle yaptılar ve onun yapıtlarını kendi dillerine çevirdiklerinde veya yeni kavramlar gerektiğinde yeni sözcükler türettiler.
Her yeni bilimin kendi diline olan gereksinimi yadsınamaz. Onu eski bir dile hapsetmek gelişimine engel olmak demektir. Üstelik ilk analizan tarafından bir “konuşma tedavisi” olarak adlandırılan psikanaliz için sözcüklerin anlamı ve değeri elbette çok önemlidir. Biz de Freud’un izinden giderek kendi dilimizde bir psikanalitik sözcük dağarcığı oluşturmaya çalışıyoruz. “Sakar eylem”, “dalgalı dikkat”, “tasarım”, “perde anı”, “düşleme” ve bunlar gibi onlarca sözcüğü, kimilerini biz türettik kimileri başkalarınca türetilmişti, ama hepsini dergideki yazılarımızda kullanarak “gerçek” ve “geçerli” kıldık. Ve sanırım doğru yaptık. Kendi dili olmayan bir bilim olamaz çünkü.