Şiirde 2018: İz bırakan kitaplar, olaylar…
Şiirin geçen yılını değerlendirecek, iz bırakan kitaplarına ve olaylarına göz atacak “kısa bir tur” amaçladık ve bir soruşturma yaptık. Katılanı az olmakla birlikte sunduğu perspektifi geniş bir soruşturma olduğunu söyleyebiliriz. Farklı yaş ve kuşaktan şairlere, “Bu yıl yayımlanan ve okuduğunuz, okunması için önerebileceğiniz şiir kitapları hangileridir... 2018 yılını şiir yönünden kısaca değerlendirir misiniz" sorusunu yönelttik. Sorumuza Emel İrtem, Narin Yükler, Ali Özgür Özkarcı, C. Hakkı Zariç, Levent Karataş, Mahmut Temizyürek, Şeref Bilsel ve Turgay Kantürk yanıt verdi.
Şiirin enerjisinin düşmediği, birçok çelici etkene karşın hâlâ sürdüğü, sözünün bitmediğinin de görüldüğü bir yılı daha geride bıraktık. Çeşitli biçim ve biçem arayışlarının, dil kurgularının, hatta şiirin yatağını değiştirmeye yönelik girişimlerin bu yıl da dikkat çekici olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şiir açısından tarihsel bir sıçrama, patlama olduğunu söylemek zor. Şiirin var olan durumda sıçrayacak, patlayacak nitelikte bir gücünün olup olmadığıysa tartışmaya açık. Yıl içinde şiirin izini sürmeye devam ettik. Yayımlanan ve ulaştığımız şiir kitaplarının birçoğunu tanıtmaya çalıştık. Şiirle ilgili gelişmeleri de büyük ölçüde paylaştık.
Şiirde 2018 yılında iz bırakan olayların başında; usta şair Ülkü Tamer, şair ve yayıncı Enver Ercan, amansız bir hastalığa yakalanan Hayriye Ersöz ve son olarak emeğin, emekçinin şiirdeki sesi olmuş şair Refik Durbaş’ın kaybı geliyor.
Yıl biterken Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde katıldığı söyleşide Ahmet Telli’ye yönelik saldırı ve linç girişimi gerçekleşti. Telli’ye yönelik saldırı girişimini başta şairler olmak üzere toplumun geniş kesimleri lanetleyerek tepki gösterdi.
Şiirin geçen yılını değerlendirecek, iz bırakan kitaplarına ve olaylarına göz atacak “kısa bir tur” amaçladık ve bir soruşturma yaptık. Katılanı az olmakla birlikte sunduğu perspektifi geniş bir soruşturma olduğunu söyleyebiliriz. Farklı yaş ve kuşaktan şairlere, “Bu yıl yayımlanan ve okuduğunuz, okunması için önerebileceğiniz şiir kitapları hangileridir... 2018 yılını şiir yönünden kısaca değerlendirir misiniz" sorusunu yönelttik. Sorumuza Emel İrtem, Narin Yükler, Ali Özgür Özkarcı, C. Hakkı Zariç, Levent Karataş, Mahmut Temizyürek, Şeref Bilsel ve Turgay Kantürk yanıt verdi.
Şairlerin değerlendirmeleriyle 2018 yılının şiirsel görünümünü sunan kısa tur şöyle:
Emel İrtem: Bu sene çıkmış bazı şiir kitaplarıyla yılın son zamanı ilk TÜYAP Eskişehir Kitap Fuarı’nda buluştum. Stantlardaki çoğu şiir kitabının klişe isimleri ve kapakları işin açıkçası pek bir acıklıydı. Güller, kuşlar, hokkalar, ağlayan yüzler, ilenmeler, dilenmeler derken genç okurlar iyi şiiri gözden kaçıracaklar diye korkuyor insan. Bereket bunca kalabalığın ve kötü kitabın gürültüsünün içinde şiir zevkimizi ikiye katlayan keyifli kitaplar çıktı bu sene. Ulaşabildiklerimden sıralayacak olursam, yeni kaybettiğimiz şairimiz Refik Durbaş’ın “Şayeste”si bunlardan biri elbette. Bu sene pek çok usta kalemin kitaplarıyla buluştuk. Yurtdışında yaşayan Zafer Şenocak “Kıyı ve Kabuklar” kitabıyla, Gültekin Emre “Sere Serpe” ile güzel sürpriz yaptı. Betül Dünder “Unutmanın Kısa Tarihi” ile yılın en güzel şiir kitaplarından biriyle buluşturdu bizi. Ve nihayetinde de Ruhi Su şiir ödülünün sahibi oldu. Attilâ İlhan ödülünü alan Mehmet Can Doğan “Camekan” kitabıyla okuma keyfine vardığım şairlerden. ba Müslim Çelik “İlhan’ın Paltosu Kanlı”, Mustafa Köz “İki Yüzlü Zar”, Salih Mercanoğlu “Şiir Kısa Aşk Uzun”, Arife Kalender “Yağmur Sandım Kendimi”, Yavuz Özdem “Yalancı Kesinlik”, Ömer Turan “Atların Günü” ile şiire yol verdiler. Cevahir Bedel “Dünyanın Kısa Avlusu” kitabıyla, Lale Müldür “Leonardo” ile nöronlarımızın yerini değiştirdi. Uzun zaman sonra İdris Özyol “Kabuk Dudak” ve zekâ açıcı bir şair olan Tamer Gülbek “Tümünü Görüntüle” ile son anda 2018’in kapsama alanı içerisinde kaldı.
'UNUTMANIN KISA TARİHİ' AYRI BİR YERDE!'
Narin Yükler: 2018 okumalarımın büyük bölümünü çeviri kitaplar oluşturdu. Şiir dışı türlerde haz aldığım birçok kitapla tanıştım. Aynı yıl içerisinde bunu şiir için söylemenin -kendi adıma- güç olacağına inanıyorum. Ancak 2018 yılında yayımlanmış şiir kitapları arasından "Unutmanın Kısa Tarihi"ni ayrı bir yerde tutabilirim. Bir şairin yeni kitabını önceki kitaplarıyla birlikte okumayı tercih edenlerdenim. Şairin ve şiirinin kişisel tarihine olan keşif arzumdur beni bu tercihe iten. Şairin şiir serüveninin nerelere vardığını deneyimlemek, keşif yapmak... "Unutmanın Kısa Tarihi"ni de bu sebeple "Ayna Yorgunluğu"ndan başlayarak okudum. Şairin felsefeyle iç içeliği sonucu yıllara yayılan sorgulama, kendini arama, bulabildiği kadarıyla konuşma, kendini dinleme, soru sorma, hesaplaşma, yüzleşme ve yanıtların keskinliğinden kaçınarak, sorunun önemine vurgu yapma çabasını bütün kitaplarında hissettim. "Unutmanın Kısa Tarihi"ni kendi öznelliğiyle tekrar okuduğumda ise yine Dünder’in sade diliyle karşılaştım. Dert edinilenin anlamsız imgeler yığınına başvurulmadan yalınlıkla ifade edilmesi, kişisel olanın toplumsal olanla birlikte işlenmesi, şiirlerin toplamda “fenomenonumenal” (özyapısal birliktelik) özelliği ve gündelik olanın estetik bir biçimde işlenmesi bu yıl için bu kitabı ayrı bir yerde tutmamı kolaylaştırdı. Herkesin bir iddiaya sahip olma arzusu ile iddiasını büyük harflerle dile getirme istenci arasında hırçınlaştığı bir zamanda, şairin arzuladıklarını, yaşadıklarını, maruz kaldıklarını, yaşayamadıklarını veya hayal kırıklıklarını bu denli sakin yazabilmesini değerli buluyorum. Sonu ünlemlerle biten cümleler, birbirine büyükçe açılan ağızlar arasından kendiyle olan hesaplaşmasını dert edinen, bu derde toplumsal olanı ekleyen eserlerin edebiyat tarihine günümüz adına katkıda bulunmasını önemsiyorum.
"Unutmanın Kısa Tarihi"nde Dünder’in bunu inşa ederken politik bir tavır olarak sırtı sıvazlanan dilden oldukça uzak durmaya çalıştığına tanık oluyoruz. Yakın geçmişe dair hesaplaşmaları, kırgınlıkları hezeyana dönüştürmeden bugüne dair sorduğu soruların ve tüm bu arayışların şairi başka birine dönüştürdüğünü gözlemleriz. Kendi içerisinde değişen, çoğalan, dönüşen inatçı bir şiiri var Dünder’in. Bu inatçılık şiirleri belirli bir noktaya hapsetmiyor ama. Dirençli bir elde tanımlamanın, ad koymanın, sınırlar çizmenin, keskin tespitlerde bulunmanın uzağında sorularını soruyor Dünder. Şüphesiz yanıtlarını gizliyor dizelerin arasına, ama bunları dayatmıyor. Köşeleri olan metinleri sevmediğini seziyoruz. Felsefenin de, şiirin de öğretme telaşına girmeyeceğini, sadece anlatma isteğini ve insanın kendisiyle boğuşmasını sürekli kılacağını biliyor şair. Bu deneyimle yer yer doğanın direncine, her daim yenilenebilme yetisine sarılmak istiyor. Doğanın sürekli dönüşüm arzusu her insan gibi şairi de cezbediyor. Fakat insanın aczinin hafızasından başladığını fark ediyor ve bu hayranlığı buradan kurmaya devam ediyor. Kendine, oradan topluma, toplumdan doğaya doğru çoğalan sorularla ilerleyen ve tekrar kendine dönen bir döngü, bir labirent gibi “Unutmanın Kısa Tarihi”.
Ali Özgür Özkarcı: Bir yıl daha bitti, tabii bu yıl bitimleri üzerinden “yılın kitapları”nı değerlendirmek ya da yılın beğenilerini sıralamak ne kadar isabetlidir bilinmez; çünkü edebiyat, uzağa fırlatılan bir taşa benzer. Bu yorumumdan, güncel beğeninin ya da güncelliğe şerh düşmenin ifşa edilmesini küçümsediğim sanılmasın, bilakis çok önemsiyorum. Neticede, “yeni” gelen kuşakların ürünlerine dair “eleştiriye” rastlamak gün geçtikçe zorlaşıyor. Herkes, bir biçimde “uzlaşılmış ustalar” üzerine yazmayı tercih ediyor artık.
2018’de çıkan kitaplar için, sadece beğenileri sıralamak yetmeyebilir. Bir ayrıma veya şiirin farklı dehlizlerine eğilmek ve sanırım oralarda oyalanmak gerekiyor. “2000’ler şiiri” diye çokça konuşulur oldu son zamanlarda, ama ben bu adlandırmadan ziyade son dönemki şiir eğilimini “antilirik” şiir diye adlandırmaktan yanayım. Bu bağlamda 2018, “antilirik” şiirin daha da yerleşikleştiği bir yıla tanıklık etti. Ömer Şişman’ın “Dramatik İyileştirmeler”i şiir ile anlatının iç içe geçtiği, yapıbozumla şekillenmiş, “parçalı” zihnin (ve dolayısıyla anlatının) görsellik ve dil arasındaki gerilimi üzerinden kurgulanmış bir kitap. Ömer Şişman’ın geçen yıl yayımlanan “Dikenli Zıplak”ıyla, son kitabı arasında artsüremli bir ilişki yakaladığını ve şiiri modern sanatlarla (enstalasyonla, konstelasyonla vs.) bakışımlı bir tekniğe kavuşturmaya çabaladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Burak Acar’ın “Tabiat Abi”si şairin ilk kitabı “Ateş Akvaryumu”nun tersine “antilirik” biçimsellikler barındırıyor. Acar, insanın gündelik yaşamdaki sıkışmasını gündelik formlar içinden aktaran ve bu formları bozuma uğratan bir kurgu-kitaba imza atmış. Hayriye Ünal’ın “Yüz Sene Daha”sı ise yılın son aylarında çıktı. Ve neredeyse son dönemin bir antolojisi niteliğinde. Kitap, anlamsal dizgenin parçalandığı düzyazı şiirlerden gündelik yaşamdaki göstergelerin deneysel buluşlarla harmanlandığı bir yerden konuşan şiirlerle dolu. Efe Murad, “Fatih ve 1953” ile çıkageldi bu sefer, koltuğunun altında “glitch” bir teknikle yazılmış bir kitapla. Murad, modern sanatın geldiği evrenin son halkalarını cesurca şiire sokmaktan çekinmeyen bir şair. Şiirsel tekniğin gittikçe “antişiir” formlarına büründüğü günümüzde önemli bir çıkış. Ancak şiirde “Fatih” ve “Osmanlı” üzerinden şekillenen bu form, şairin “yerellik” sıkıntısını “tarih” ile çözmeye çalıştığı oryantalist bir çalışma izlenimi doğurmuyor değil. Son olarak, “antilirik” şiir dolayımında kendini unutturan bir şaire, Serkan Işın’a değinmek gerek. Evet, şairin yıl içinde yayımlanmış yeni bir kitabı yoktu, ama “Büt’an Şiirleri” yılın en iyi derlenmiş toplu şiirlerinden biriydi. “Nesnevî” kitabı, bu toplam içinde sırıtsa da, “Hz. Hubble’ın Rüyaları”ndan “b0nus”a kadar uzanan şiirler, “yeni” şiirin “gizli” kaynaklarından birini tanımak isteyenler için önemli bir fırsat.
Melezleşme, yani “antilirik” buluşlar ve teknikler ile lirik şiir arasındaki geçişimler önümüzdeki yıllarda daha sık karşılaştığımız bir şiirsel çehre sunabilir. Asuman Susam’ın “Plasenta”sı bu bağlamda, lirik anlatımcılıktan “yeni” dilsel gerilimlere ve keşiflere uzanan bir kitaptı. Gökçenur Ç.’nin “Giderken Öpmeseydin Keşke” ile Betül Dünder’in “Unutmanın Kısa Tarihi” adlı kitapları da kanımca bu yılın öne çıkan kitaplarından. Gökçenur Ç. tematik şiirleriyle öne çıkan bir şairdi; şairin son kitabı, anlatımcılık ile eksiltili söylem tekniği arasında keşfedilmiş yeni “buluş”lara imza atan bir çalışma. 2018’de lirik şiirin arkı, Betül Dünder ve Gökçenur Ç.’nin “yeni” kitaplarıyla daha da genişlemişe benziyor.
C. Hakkı Zariç: Okuma edimi tek bir disiplinle sürdürmüyor kendini. Hatta bütün bir yıl sonunda dönüp baktığımda ne kadar az şiir kitabı okuduğumu fark edip hayıflanıyorum içten içe. Yazmanın en önemli yolu okumaktan geçiyor bana kalırsa, okudukça kendini çoğaltıyor ve zenginleştiriyor dil. Esin perileri hepten yalan, okumuyorsan yazamazsın. En azından benim için geçerli olan bu ve çeşitli disiplinlerde okumaları sürdürmeye çalışıyorum. Dergi ve yayınevi işleri olunca da zamanımın çoğunu okumaya ayırıyorum haliyle; ama yapmak istediğim okumalar aksıyor doğrusu. Aksayan okumaların başında da şiirin geliyor olması ne tuhaf.
Çok güzel şiir kitapları okudum. Her yaştan şairin birbirinden öğreneceği çok var, ustası çırağı yok şiirin. Yazılan her şiirin aynı zamanda öğretici olduğunu düşünüyorum. Şiir okulunda birbirimizin öğretmeni ve öğrencisiyiz. Lirik şiirden belirgin bir uzaklaşma 2018’de başka şairleri de etkileyerek devam ediyor. Herkes kendine yakışanı yazıyor sonuçta, yazsın… Nasıl yazılmayacağını da öğretiyor şiir.
Yazmaya yeni başlayan, dergilerde ilk şiirlerini yayımlatan ya da ilk kitabı basılan şairlerden oldukça umutluyum. Daha 20 yaşına basmamış nice şairin şiirlerini severek okuyorum. Bir dergide onların imzasını gördüğümde ilk o sayfayı açıyorum. İlk kitabı yayımlanan şairler, söze ve şiir birikimine daha bir hakim geliyor bana. Okuduklarım arasında ilk kitabın üstünde bir şiirlerle karşılaşmaktan mutluluk duydum.
Ne yalan söyleyeyim, cahilliğimden de olabilir, ilk defa yöneten sınıfa mensup olanlar için bas bas bağıran bir şiir okuduğum için ürküntü duydum. Demek muhitlerine gittiğimizde korunaklı evlerinin çatılarını tamir için yüksek fiyat vermemiz zorlarına gidiyor ya da bizim uzaktan uzağa yellediğimiz mangalın dumanından rahatsız oluyorlar. Olsunlar.
İyi ve kötü şeyler birikti içimde. Saklı kalsın!
Enver Ercan’ın aramızdan ayrılmasıyla oluşan boşluk hissedilir derecede. Dergicilik ve şiir yayıncılığında bıraktığı mirası devam ettirebilseydik keşke.
Levent Karataş: Bu yılın şiir kitabı olarak Gökçenur Ç’nin “Giderken Öpmeseydin Keşke”sini “tek geçiyorum”! Gökçenur şiirini stratosferden ötelere, uzaya yazıyor. Defterini dünyanın öteki ve herhangi bir metropolünde unutabilir. Akdeniz kentçiklerinde unutması daha çok muhtemel. Dünyalıların kolektif esprisi denli arı bir dille karıyor şiirdeki çiçek buketini. Şiiri, tüm alfabelerde karşılığı olan aşk kadar güçlü. ‘Melek alfabesi’ de içinde bu önermenin. Beni onun ‘öteki yaşam kıpırtılı’ dünyalı, dünyalıklı şiiri ilgilendiriyor!
Mahmut Temizyürek: Okuyabildiğim kadarıyla bu yılın da şiirde kadın yaratıcılığı açısından cömert bir yıl olduğunu söyleyebilirim. Bunlar arasında Betül Dünder’in “Unutmanın Kısa Tarihi”, toplumsal ve bireysel yaşantının iç içe yoğruluş anında beliren söyleyiş gücüyle çarpıcı bir iz bıraktı bende. Duygu Kankaytsın’ın “Rağmen”i, Gülümser Çankaya’nın “Sebep”i, Asuman Susam’ın “Plasenta”sı da bu yönleriyle etkileyiciydi. Şair kadınlar şiirsel sözü işlerken belki usulen takındıkları kimi edebi maskeleri olabildiğince şeffaflaştırmaya başladılar. Gülten Akın’ın açtığı yol gümrah bir karşılık buluyor diyebilirim. Şiirde bu naylon tül giderek kaybolacak; öyle bir özgüven ataklığı var şair kadınlarda. Andıklarımın dışında bu yıl kitap çıkaranlar arasında; Zeliha Cenkçi, Narin Yükler, Fatma Nur Türk, Cevahir Bedel, Arzu Karadağ, Hayriye Ünal, Özge Sönmez, Nurgül Ulu, Lale Müldür… Müthiş bir canlanma var.
Çıkan her şiir kitabından haberdar olmak çok zor. Bu yıl okuyabildiğim, okurken heyecan duyduğum kitaplardan Celal Soycan’ın “Beyhûde”si, hem şiirin kendisini, hem bireyin varoluşundaki “yanlış” mefhumunu sorgulayışıyla başucu kitabım oldu. Celal Soycan, geniş bir şiir bilincini engin bir sükûnetle kuşatıyor; hem en eski, hem çok yeni. Hem geçmişten seçtiği hem de kendi getirdiği imgeleri felsefe taşında birikmiş simgeleri karşıtlıyor, taze sorular iletiyor okura. Derunî bir ahenk içinde yeğlenmiş bir huzursuzluk; şair hâlâ bir âsi. Düzen içinde bile düzen bozuyor.
Bu yılın şiirsel neşeleri arasında Ömer Şişman’in “Dikenli Zıplak”la başlayan “Dramatik İyileştirmeler”ini, Burak Acar’ın “Tabiat Abi”sini anmam gerekir. Onlarda yepyeni bir şiir kaynaşıyor; insanın saf bir yanını canlandırıyorlar. Çocuksuluk bilgece, içbükey ile dışbükey ansızın karşılaşıyor, naiflik ama seçilmiş bir naiflik beliriyor şiirlerde. Güncel Türkçenin mantığını da sorgulayan, anlamı tersinden sorgulayan bir ironi var. Bu tür girişimler arada bir kendini gösterir, ama -Garip hariç- iz bırakmadan kaybolurdu. Sanırım bu kez böyle olmayacak; ısrar var çünkü.
Bu yıl kitap çıkaranlar arasında, modern Türkçenin zaman içinde birikimle edindiği, Nâzım’dan Turgut Uyar’a, Dağlarca’dan İlhan Berk’e, Arif Damar’dan Ahmet Telli’ye, Cemal Süreya’dan Akif Kurtuluş’a kadar birçok şairin sesinden ses dilinden dil alan, belli bir edayı kendince koruyan ve besleyen şairleri özellikle anmak isterim: Tuğrul Keskin’i “Kavil”iyle, Ömer Erdem’i “Azap”ıyla, Ali Hikmet Eren’i “Turayazı”sıyla, Gökçenur Ç’yi “Giderken Öpmeseydin Keşke”siyle, Emre Şahinler’i “Repertuar”ıyla, Kerim Akbaş’ı “Lodos Devam”ıyla…
Bir de hapis şairler, tutsak şairler... İlhan Sami Çomak bunlardan biri. Kafka “dava”sına benzer bir davayla 24 yıldır mahpus. İnanılır gibi değil ama gerçek. Onun kasıtlı “makûs kader”inde tüm mahpus şairlere ve tüm siyasi mahkûmlara 2019’un özgürlük yılı olmasını dilerim. Bir de şunu artık bilmeyi: Gurbet ne yana düşer usta sıla ne yana…
Şeref Bilsel: Kimileri edebiyat yoluyla hayatı görür; kimileri ise hayat yoluyla edebiyatı… Şiir, bu görme biçimlerinden hepsini birden ister. İstemenin şiddeti şairden şaire farklılık gösterdiği için ortaya çıkan şiir rekoltesi de birbirinden farklı olacaktır. Kitapları besleyen şiirlerin uğrak yeri olan dergilerin bir kısmı yayın hayatına son verdi: Yasakmeyve, Mühür, Kıyı, Yokuş Yola, Vapur. Yıllar önce yayımlanıp yayın hayatını sonlandıran İpek Dili dergisi yeniden ses verdi bu sene. Fanzinler, görülmediği ölçüde çoğaldı. Aramızda olmayan birçok şair (Cemal Süreya, Edip Cansever, Can Yücel, Nilgün Marmara) kendilerinin de haberdar olmadığı yeni şiirleriyle(!) sanal ortamda dolaşmayı sürdürdü. Varlık dergisi 85. yılı dolayısıyla kimi etkinliklerle değişik yönleriyle ele alındı. İlhan Berk, doğumunun 100. yılı vesilesiyle etkinlikler eşliğinde bir de kitap kapaklarını barındıran sergiyle anıldı. Didem Madak’la ilgili bir belgesel ve sempozyum hazırlandı.
2018 yılında önceki yıllarda olduğu gibi yine çok sayıda şiir kitabı okurla buluştu. Bu kitaplardan ‘dikkate değer’ olanları ayırırken şiirin belli bir tanıma sığdırılamayışı zaafının oluşturduğu bulanık ortam işleri zorlaştırıyor. Şiir farklı yollara sapmaktan, yeni olanaklarla tanışmaktan çekinmiyor artık. Hiçbir dönemde olmadığı kadar şiir ile düzyazı (nazım - nesir) birbirine çok yaklaştı. Uzun şiirler yazılıyor; her şeyi içine almaya çalışan, laf kalabalığına boğulmuş şiirler… Belki de içinde bulunduğumuz gündelik hayattan yükselen gürültüyü bastırmak için şiirler de gürültüyle kol kola yürüyor. Şiirler çoğunlukla sezdirmiyor; anlatıyor. Böyle olunca da şiir ile şiir olmayan arasındaki kadim belirtiler gittikçe siliniyor. Bir tarafta da aynı şiir çoğaltılıp duruyor. “Aynı”dan kasıt, bir vakitler belirip kabul görmüş belli bir şahsiyet oluşturmuş şiir.
2018 yılında okuduğum şiir kitapları arasından, mümkün mertebe kendini ayrıştırmış, bir ‘açık metin’ olabilmenin imkânlarını taşıyan şiir kitaplarından birkaçının adını anmaktı niyetim. Bu niyet yedinci, sekizinci kitabı da zikredeyim derken on beşe, oradan da yirmi yediye ulaştı. Elbette benim okumadığım, elime ulaşmamış birçok kitap vardır. Yayımlanan her kitaba ulaşma şansımın olmadığını biliyorum. İlk kitabı yayımlanan bazı genç şairlerden (Hicran Aslan, Zeliha Cenkci, Sedat Gülmez, Bekir Dadır) bundan sonraki şiir serüvenlerine dair umut vaat eden şiirler okuduk. Felsefede olduğu gibi şiirde de seçmek, ayıklamak, sıraya koymak –şiiri inşa ederken- önemlidir sanırım; fakat şiir kitaplarını seçmek, sıraya koymak şiirin doğasına da aykırı. O yüzden belli bir hiyerarşi gözetmeden ve sıra numarası vermeden bende kalan kitapları ve o kitapların şairlerini hatırlatmakla yetineceğim. Şiir üzerine düzyazıyla konuşmak ne derece doğru olabilir? Burada durup sevgili komşumuz Ritsos’a kulak verelim: “Şiir, gerçekten şiirse kendi hakkında bizden çok daha yetkin konuşur.”
2018 yılından 28 şiir kitabını içeren listem şöyle: Refik Durbaş “Şayeste”, Arife Kalender “Yağmur Sandım Kendimi”, Serdar Koçak “Dürnaz’a Şiirler”, Cihan Oğuz “Allahın Sol Yumruğu”, Betül Dünder: “Unutmanın Kısa Tarihi”, Sinan Oruçoğlu “Yerin Çektiği”. İdris Özyol “Kabuk Dudak”, C. Hakkı Zariç “ Zona”, Cevahir Bedel “ Dünyanın Kısa Avlusu”, Ali Ayçil “Bir Japon Nasıl Ölür”, Asuman Susam “Plasenta”, Yavuz Türk “Sonra, Doğdum”, Gökçenur Ç. “ Giderken Öpmeseydin Keşke”, Salih Mercanoğlu “Şiir Kısa Aşk Uzun”, Hüseyin Peker “Engel-Siz”, Figen Sariye “Suyun Su Olduğu Zamanlar”, Ömer Turan “Atların Uykusu”, Hicran Aslan “Dışarısı Mağara Kaç”, Cevdet Karal “Alışveriş Listesi”, Ömer Şişman “Dramatik İyileşmeler”, Zeliha Cenkci “Odalar ve Şehir”, Mazlum Çetinkaya “Repesa”, Esat Şenyuva “Hiçlik Yokuşu”, Mahir Karayazı “Anız” Lokman Kurucu “665 Çocuk ve Şeytan” Nisa Leyla “Hayal Divan”, Bekir Dadır “Çöl Bahçivanı”, Sedat Gülmez “Bütün Zenciler Beyaz Güler”.
'T.S. ELİOT'UN ŞİİRLERİ YILIN EN ÖNEMLİ KİTABIYDI'
Turgay Kantürk: Baktım da 2018’de de şiirimizde daha çok şiirsel ve şiirimsi ürünler dolaşımda olmuş. Everest’in yayımladığı T.S. Eliot’ın “Bütün Şiirler”i yılın en önemli şiir kitabı bence, çeviri de olsa.
Sorumuzu yanıtlayan şairlerin yaptığı değerlendirmelere belki, şiirin varlığına ve yapısına ilişkin kronikleşmiş sorunlarının geçen yıl da sürdüğünü ekleyebiliriz. Geçmişin deneyim ve birikimi de gösteriyor ki modern Türkçe şiirin önemli sorunlarından biridir şairanelik. Adeta şiirin hareketini kısıtlayan bir tür zincir. Bir süredir şiirin başına yeniden musallat olan şairaneliğin bu yıl da etkisinin sürdüğü söylenebilir. Bununla birlikte, bir noktanın daha altını çizebiliriz.
Şiir ötekisiz olamayan bir türdür... Okura gereksinim duyar. Bu mutlaklık derecesinde bir beklentidir denilebilir. Ancak okurun da şiire ihtiyaç duyması gerekir. Galiba çağımız ve kültürü şiiri gerekli görmeyen bir okur türü yarattı... Şiir ötekisiz, deyim yerindeyse adeta tek kanatlı kaldı. Bu haliyle uçuş denemelerini sürdürüyor bir süredir. Uçmak. havalanmak için gereksindiği kanadı sağlayacak okur gücünü bir daha bulabilir mi? Yitirdiği “altın çağ” geri döner mi? Umutsuz olmamak gerekir, ama bunun da şiir için geçen yıldan, geçmiş yıllardan bu yıla kalan bir soru olduğu dikkatlerden kaçmamalı diye düşünüyoruz…
Yeni yılınız kutlu, mutlu ve şiirli olsun…