Bir At Bara Girmiş: İroninin yıkıcı gücü
Şimdi ile geçmiş arasında gidip gelen, gücünü ironiden alan toplumsal eleştirinin dozunu her sayfasında yükselten Bir At Bara Girmiş romanı kurgusuyla göz dolduran bir kitap.
Hüseyin Bul
Türkiye’deki en tanınmış ve iyi stand-up’çı kimdir desem, her halde ezici bir çoğunlukla aynı kişinin ismi öne çıkar. Peki, bu komedyenin sahnede her şeyle alay edip diline dolayarak espriler üretebilme becerisine sahip olup olmadığını sorsam? Becerebileceği konusunda kimsenin tereddüt edeceğini sanmam ama soruları çoğaltır da işi cesaret edebileceği konusuna getirirsek elbette az önceki çoğunluktan eser kalmayacaktır. Meselenin can alıcı noktası, komedyenin ya da stand-up’çının nelere cesaret edeceği, neleri diline dolayacağı, kimlerle alay edebileceğinin sınırları önemli ama daha da önemlisi, bunu yaparsa başına nelerin gelebileceğini bildiği için geri adım atması. Çok değil, yirmi, yirmi beş yıl öncesinde sahnelerde, ekranlarda, kabarelerde dönemin önemli sanatçıları, komedyenleri her şeyi eleştirebilme özgürlüğüne ve rahatlığına sahiplerdi. Cumhurbaşkanı’nı programına çağırıp da taklidini yapan komedyenler vardı, öyle siyasi ve kültürel iklimdeydik.
Bir At Bara Girmiş romanı da bir stand-up’çının bir akşam sahnede neler anlattığı üzerine kurgulanmış. 'Hayatımı anlatsam roman olur' klişesini David Grossman stand-up’çıya yükleyerek sahnede denemiş ve olmuş. Dovaleh adında gözlüklü, bacaksız ve paspal birinin İsrail’in Natanya şehrinde, ağustos ayında bir gece kulübünde sahneye çıkmasıyla başlıyor roman. Kırk yıl önceki arkadaşı bölge mahkeme eski yargıcı olan Avishai Lazar’ı gösterisini izlemesi için telefonda ikna etmesinden sonra roman yargıcın ve Dovelah’ın anlatımlarıyla ilerliyor. Yargıç romanın sonuna kadar neden ısrarla çağrıldığını anlayamıyor. Gösteriyi izlerken gözlemlerini aktarması romanın bel kemiğini oluşturuyor zira mekânın atmosferini okuyucuya hissettiren yargıcın dili oluyor. Gerilimi, heyecanı, coşkuyu, çöküşü seyircilerden ve Dovelah’tan okuyan, anlatan yargıç kulüpteki nabzı çok iyi yakalıyor.
Kitap, seyirci için “bomba” esprilerin peş peşe yağmasıyla çok hızlı başlıyor, bu esprilerin tamamına yakınını kendisini izlemeye gelenlerle alay ederek çıkarırken, neredeyse bu şakalardan nasibini almayan kimse kalmıyor. Seyirci, annesi, babası, kendisi, İsrail, Araplar, ordu, askerler...
“Neden gelmem için o kadar ısrar etti ki? Kendi kendisini incitmekte bu kadar başarılıyken başkasına neden gerek duyduğunu merak ediyorum.” (sf.16 ) Buradan kitabın bir günah çıkarma ayinine doğru yol alacağının ipuçlarını okuyucuya veriyor yazar.
“İnsan planlar yapar, Tanrı ise ona kelek atar.” ( sf.42 ) diyerek eleştirilerinin işaret fişeğini yolluyor okuyucunun gök kubbesine doğru. Savaş karşıtlığı ve vicdan muhasebesini de sahnedekine şu sözlerle söyletiriyor:
“Bir dakika, yeni yerleşimlerden mi geldiniz? İyi de siz buradaysanız Arapları dövecek kim kaldı oralarda?”
Aslında İsrail devletine de ince bir göndermedir aynı zamanda.
“Yetmedi mi? Hiç sorun değil! Buyurun size bir dönüm daha, buyurun size bir keçi daha, isterseniz bütün bir keçi sürüsünü alın, yeter ki siz isteyin, koca sığır sanayi feda olsun size, isterseniz bütün ülkeyi alın! Doğru ya aldınız zaten!” ( sf. 57)
Auschwitz kampının meşhur doktoru Josef Mengele’yi diline dolamak için ailesini sahnede malzeme etmekten çekinmeyen bir stand-up’çının seyircinin sıkılmasına inat eski anılarından oluşan gerçek bir hikayeyi sonuna kadar götürme azmi sahnede kan kaybetmesine sebep olurken okuyucuyu meraklandırıyor.
Şimdi ile geçmiş arasında gidip gelen, gücünü ironiden alan toplumsal eleştirinin dozunu her sayfasında yükselten Bir At Bara Girmiş romanı kurgusuyla göz dolduran bir kitap.
“Egosundan atlayıp IQ’sunun üstüne düşer!” ( sf. 118 ) diye eleştirdiği İsrail askerlerine lafını esirgemezken, İsrail’i çevreleyen Arap devletlerine de, nasıl da kendi kendileriyle uğraşıyorlar diyerek kantarı terazide tutmaya gayret ediyor. Sık sık babasından dayak yediğini anlatan Dovelah’ın sahnede sıkıştıkça gösterisinin arasına serpiştirdiği fıkralar da kurtarmıyor ve birçok seyirci terk ediyor gösteriyi. Oysa sıkıcı olan gerçek hikâyenin sürprizi sonundadır.
2017 Man Booker ödülü de alan kitabın kapağı oldukça isabetli ve “temiz iş” olmuş. Kitaba ismini verense, stand-up’çının seyirciyi elinde tutmak için anlattığı kötü, kısa bir fıkradan geliyor.