Küçük bir köle kızın hikâyesi
Tıpkı sana benzeyen muhteşem kızların hikâyelerinin anlatıldığı Beatrice Masini’nin “güzel, açıkgöz, cesur kızlar” serisinden "Kusha ve İnciler"de, küçük bir köle kızının nasıl bir takı tasarımcısına dönüştüğünü okuyacak ve Kusha’yı seveceksin...
Gökhan Yavuz Demir
DUVAR - Kusha'nın hikâyesi çok eskilerde, antik Roma’da geçiyor. O zamanlar zengin efendiler, Afrika’dan veya dünyanın başka ücra bir yerinden kaçırılıp pazarlarda sergilenen köleleri, para ödeyerek satın alıp evlerinde hizmetçilik yaptırırlarmış. Teni abanoz ağacı kadar koyu bir çocuk olan Kusha da bir gün bu açgözlü köle tacirlerince ormanda bir başına gezinirken üzerine atılan ağla yakalanmış ve sonrasında satılmak için de Roma İmparatorluğu’nun bir deniz kenti olan Ostia’ya götürülmüştür. Onu pazarın hengamesinde ezilme tehlikesiyle karşı karşıya görünce, yeni bir köleye ihtiyacı olmasa da Flavio, Kusha’yı satın alır.
Kusha’nın kaçırılmadan önceki hayatını maalesef bilemiyoruz. Ama Flavio’nun malikanesindeki hayatına Beatrice Masini sayesinde gün be gün şahitlik ediyoruz. Fazlasıyla açıkgöz olan ve durumu hızla kavrayan Kusha, efendisi Flavio’nun aslında kötü bir adam olmadığını fark edip, en kısa sürede etrafındaki olup biten ve öğrenmesi gereken her şeyi öğrenerek, Roma malikanesindeki hayata çabucak adapte oluyor.
Evde vazoların tozunu almak, mutfakta meyve ve sebzeleri soymak, erzak almaya gitmek artık Kusha’nın gündelik hayatıdır. İsrail’den gelen bir başka köle olan aşçı Sefora ise Kusha’ya kol kanat gerer ve onun en yakın dostu olur. Hayat malikanenin mutfağında böyle akıp giderken, bir gün Kusha’nın onu başka herkesten ayıran gizli yeteneği ortaya çıkar.
İşleri bittikten sonra gecenin sessizliğinde baş başa yemeklerini yerlerken, yine Afrikalı bir köle olan Marita, diğer arkadaşlarına memleketinin göz alıcı renklerini göstermek için masaya rengârenk sayısız inci tanesi döker. İnciler hakikaten çok güzeldir. Ama Marita’nın bir derdi vardır. Bu incileri bir türlü hak ettikleri güzellikte kolyelere, küpelere, bileziklere dönüştüremiyordur. Bu kadar muhteşem incilere sahip Marita ne yazık ki bir takı tasarımcısı değildir ve buna üzülmektedir. İşte o anda bir köpek yavrusu kadar ürkek ve sessiz olan Kusha dillenir ve 'incilerin varlık sebeplerinin dizilmek olduğunu, onların dizilmek istediğini ve bu dizme işini kendisinin yapabileceğini' söyler.
O günden itibaren Kusha kendini, kendi varoluş sebebi olan hakiki işine adar: İncileri güzelliklerine yaraşır şekilde yan yana dizmeye ve bakan herkesi kendine hayran edecek takı tasarımcılığına. Bu dünyada kendi yerini bulan herkes gibi artık Kusha da huzurludur.
Lakin tam da bu esnada istemeden bir düşman edinir. Çünkü bildiğiniz gibi hiçbir yetenek cezasız ve düşmansız kalmaz bu hayatta. İşte efendisinin büyük kızı zengin, şımarık, dikkatlerin hep kendi üzerinde olmasını isteyen, neredeyse istediği her şeye sahip Livia, Kusha’nın kendisinde olmayan bir şeye, yeteneğe sahip olmasına dayanamayıp, ona bir kumpas kurar.
Kusha’nın bu kumpastan nasıl kurtulacağının hikâyesini ben anlatmayacağım, nasılsa sen kendin okursun. Kusha ve İnciler’in okuru olarak sen de kendi hikâyende, kendi varoluş sebebini bulursan, Livia gibi mutsuz ve kıskanç olmak yerine Kusha gibi huzurlu ve anlamlı bir hayat sürebilirsin.