Ziya Gökalp'in 'Kürt sorunu'
Rohat Alakom, Türk milliyetçiliğinin mimarı Ziya Gökalp’in Kürtler üzerine hiç bilinmeyen çalışmalarını ve onun kendi içinde yaşadığı iki kimlikli mücadelenin bilinmeyen evrelerini "Ziya Gökalp'in Büyük Çilesi Kürtler" kitabında aktarıyor. 'Kürt Ziya' ile 'Türkçü Ziya’nın kendi içinde yaşadığı savaşı aktarması açısından “Ziya Gökalp’ın büyük Çilesi Kürtler” kitabı ender bir çalışma olarak sanırım en azından iki tarafın milliyetçilerinin ilgisini çekecektir.
DUVAR - Türk milliyetçiliğinin ideolojik en önemli kaynaklarından birisi olarak Ziya Gökalp’in Kürtlere yönelik yazıları, görüşleri, tam da bu nedenle hem bayraktarlığını yaptığı ideolojinin takipçileri hem de karşıtları tarafından görmezden gelinmiştir. Kürt coğrafyasının kalbinde Diyarbakır’da doğan Ziya Gökalp’ın Kürtler üzerine yazmaması, görüş belirtmemesi elbette mümkün değildir.
Oysa bu konuda öne çıkan tek tartışma Türk milliyetçiliğinin ideologu Ziya Gökalp’ın 'Türk mü yoksa Kürt mü olduğundan' öteye geçmemiştir. Bu konuda ender çalışmalardan birisini Rohat Alakom ilk olarak 1992 yılında yayınlanan çalışması ile yaptı. Rohat Alakom’un Ziya Gökalp’in Kürtler üzerine yazdıklarını, düşüncelerini incelediği bu çalışma 25 yıl sonra Avesta Yayınları tarafından tekrar basıldı.
İTTİHAT TERAKKİ’YE RUHUNU VEREN ADAM
Ziya Gökalp kısa süren yaşamının önemli bir bölümünü doğum yeri olan Diyarbakır’da geçirdi. Ancak onun Türk tarihindeki asıl önemi Türk milliyetçiliğinin temel yapı taşlarını döşeyen en önemli isim olmasından kaynaklanıyor. Gökalp bu ideolojide o kadar önemli bir yerde duruyor ki İttihat Terakki’nin de en önemli isimlerinden birisi olarak Kemalist cumhuriyet tarafından da sahiplenilmiş İttihat Terakki’ye yönelen eleştirilerden muaf tutulmuştur.
Gökalp, İttihat Terakki’nin Türk milliyetçiliğinin bir örgütü haline gelmesinin en önemli mimarı olarak görülür. Rohat Alakom’un, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 'Hüküm Gecesi' romanının 'Merkezi Umumi’de bir konuşma' bölümünden aktardığı bir ayrıntı onun İttihat Terakki üzerindeki ideolojik etkisini anlatması açısından önemlidir. İttihat Terakki’yi örgütleyen adam olarak geçen Talat Paşa, Selanik’te yapılan toplantıda teşkilatlanmanın öneminden bahsedince Ziya Gökalp “Fırkada görülecek çok iş var. Önce programı değiştirmeli. Sıkı milliyetçilik üzerine bir program yapmalı” der. Paşa’nın “Olur şey değilsin be hocam. Önce şu teşkilatımızı toparlayalım” cevabı üzerine ise “Teşkilat... Bu o kadar önemli değil. Teşkilat kalıptır, binadır, hendesedir. Bu kalıbın içine hangi ruh üflenecek” diye konuşur.
Gökalp bu binanın içine milliyetçiliği üfleyen en önemli kişidir. Peki onu ve ailesini tanıyan herkesin Kürtlüğünden şüphe duymadığı Ziya Gökalp nasıl bir dönüşüm yaşamıştır da bir Kürt olarak Türk milliyetçiliğinin en önemli ideologu haline gelmiştir? Aynı zamanda Ziya Gökalp Kürtler konusunda ne düşüyordu? Rohat Alakom araştırmasında bu soruların cevaplarını arıyor.
GÖKALP BİYOGRAFİSİNDE ÜÇ ZİYA
1876 yılında Diyarbakır’da doğan Ziya Gökalp orta halli memur bir ailenin çocuğuydu. Alakom’un verdiği bilgilere göre babası Çermik Kürtleri'nden Tevfik Efendi annesi ise Pirinçcizade olarak tanınan bir Kürt aileden gelen Salih Efendi'nin kızı Zeliha Hanım'dır. Bu aileden Kürt olduğu bilinen şair Cahit Sıtkı Tarancı da Ziya Gökalp’in yeğenidir. Gökalp ilk ve orta öğrenimini Diyarbakır’da yapar. Yine orada 1900 yılında amcasının kızı ile evlenir. Ancak evlenmeden önce Rohat Alakom’un Ziya Gökalp’in ilk evresi olarak nitelendirdiği gençlik yıllarında yaşadığı bir bunalım vardır. O yıllarda ilk olarak felsefe hocası Yorgi Efendi aracılığı ile felsefe öğrenir ve Yunan filozoflarını tanır. Etkilendiği bir başka isim ise Batı Aydınlanması'nı ona tanıtan Abdullah Cevdet’tir. Muhafazakâr bir çevrede büyüyen Gökalp üzerinde bu düşünceler bir yanıyla yıkıcı bir etki yapar. Bunu, kendisi, yine Ziya Gökalp, yazar Mehmet Emin Erişirgil’e şu sözlerle aktarır: “Abdullah Cevdet eline bir balta almış yıkılması gereken düşünceleri yıkıyor. Bu bir hizmettir. Fakat biz gençleri yalnız Abdullah Cevdet’e bırakıp onların kafalarına yeni idealler, yeni inançlar yerleştirmezsek fikir ve ruh bakımından onları harabe haline sokmuş oluruz. Ben gençliğimde bunun acısını pek iyi tattım. O acı beni intihara bile sürükledi.”
KİMLİK BUNALIMI İNTİHARA SÜRÜKLEDİ
Ziya Gökalp on sekiz yaşında kafasına sıktığı kurşunla ölmeyi dener. Ancak ömrü boyunca kafatasında taşıyacağı bir kurşunla bunu atlatır. Abdullah Cevdet ona yalnızca batı düşüncesini ve sosyolojisini aktarmaz. Aynı zamanda Abdülhamit İstibdatı'na karşı mücadele eden gizli bir örgüte de sokar. Abdullah Cevdet o dönemin muhafazakâr çevrelerinde “tanrıtanımaz” ve şehirdeki kolera salgını kadar tehlikeli “manevi bir kolera” olarak nitelendirilir. Diyarbakır’dan İstanbul’a baytar okulunda okumak için geldiği dönemde, Abdullah Cevdet’in görüşlerinin etkisi altındadır.
Ancak bu dönemdeki siyasal çizgisini Osmanlıcılık olarak nitelendirir. Abdullah Cevdet ise Osmanlı’nın dağılma sürecine girdiği bu dönemde Kürt kimliğini öne çıkartarak zaman zaman Kürt hareketlerine yaklaşır. Abdullah Cevdet, Gökalp’ın Türkçü görüşlerini daha sonra çok sert bir şekilde eleştirecek ve yılar sonra intiharı için şunları diyecektir: “ Keşke kurtulmasaydı da memlekete Türkçülük gibi geri fikirleri yaymasaydı.”
İSTANBUL’DA KÜRTÇÜ VE TÜRKÇÜ AKIMLAR İLE KARŞILAŞTI
1896 yılında İstanbul’da yeni gelişmeye başlayan hem Türkçü hem Kürtçü siyasal akımlar ve düşünceleri ile tanışır. Burada bir yandan tıbbiyeliler arasında faaliyet gösteren gizli bir örgüt ile ilişkileri de vardır. Bu ilişkiler sırasında kendini de sorgulamaya başlamıştır. Yine kendi anlatımına göre “O zamana kadar kendimi Türk sayıyordum, fakat bu zannım ilmi bir tahkikata müstebit değildi. Hakikati anlayabilmek için bir yandan Türklüğü bir yandan Kürtlüğü tetkike başladım. Her şeyden öncede işe önce dilden başladım.”
Kürtçe konusunda ise Bitlisli bir Kürt yazar olan Halil Hayali ile bazı çalışmalarının olduğu biliniyor. Yine bölgede özellikle imparatorluğun gayri Müslim tebaası üzerinde terör estiren Hamidiye Alayları'na karşı da Diyarbakır’da önemli çalışmalar yaptığı biliniyor. Özellikle Diyarbakır Postanesi'nin işgal edilerek bölgedeki en önemli Hamidiye Alayı'nın başındaki isim İbrahim Paşa’nın yaptığı zulümleri protesto eden telgraf eylemini organize edenlerden biri olduğu biliniyor. Bu dönemde Hamidiye Alayları'na karşı Şaki İbrahim Paşa Destanı'nı yazdı.
DİYARBAKIR’DA KÜRT AŞİRETLERİ VE KÜRTÇE DİL GRAMERİ KİTABINI YAZDI
Ancak 1899 yılında yazdığı bir mektup nedeniyle gözaltına alınır ve Diyarbakır’a, kendi memleketine sürgüne gönderilir. Diyarbakır yılları Ziya Gökalp’ın özellikle Kürtçe konusunda yaptığı çalışmalar nedeniyle görmezden gelinen yıllardır. Bu çalışmalardan en önemlisi bir Kürtçe dil bilgisi ve gramer kitabını ve 'Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler' adlı kitabın hazırlamasıdır. Kürtçe dil bilgisi ve grameri kitabı gün yüzüne çıkmamıştır: “Halide Edip Adıvar, Londra’da İngilizce yayınlanan anılarında Kürtçe'nin temeli ve grameri üzerine çalıştığını, bu durumun onun bazı çevrelerde bir Kürt milliyetçisi olarak tanınmasına yol açtığını belirtir.”
TÜRKÇÜLER KÜRT ARAŞTIRMALARINI YOK SAYDI
Yayınlanan Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı kitabı ise uzun yıllar görmezden gelinecektir. Öyle ki 1980 yılında Ziya Gökalp’ın bütün eserleri bir araya toplanarak yayımlandığında bu eseri külliyatı arasına alınmayacaktır. İsmail Beşikçi 1970’li yıllarda Kürtler üzerine çalışmaya başladığında bu eseri çok önemli bulduğunu ve yararlandığını belirtmiştir. Kürtçe dil bilgisi ve grameri kitabı ise gün yüzüne çıkmamıştır. Gökalp daha sonra bu konuda sorulan soruları 'kitabı yaktığını' söyleyerek cevaplamıştır. Ancak Musa Anter anılarında, 'Gökalp’in kitabının kendisinde olduğunu, yetmişli yıllarda bir polis baskınında alınarak gerçekten yakıldığını' yazmıştır. Bu yıllara ilişkin 'bazı kaynaklar Gökalp’in ‘Ziya Kurdi’ lakabını kullandığını belirtirler.'
Ayrıca farklı kaynaklarda Diyarbakır aşiretleri ve El Cezire aşiretleri hakkında iki farklı araştırmasının daha olduğu iddia ediliyor. Kürt aşiretleri hakkındaki araştırmasının 1922 yılında Dr. Rıza Nur tarafından kendisinden istendiği biliniyor. Milliyetçi ve ırkçı görüşleri ile bilinen Dr. Rıza Nur, bölgede ilerde bir Kürt ulusalcılığının doğmasından endişe ediyor ve 'bu konuda Ziya Gökalp’ten bölgenin sosyolojik yapısı üzerine bir rapor yazmasını' istiyor.
İTTİHAT TERAKKİ’NİN GENÇLİK SORUMLUSU OLDU
Ziya Gökalp İkinci Meşrutiyet'ten sonra İttihat Terakki üyesi olarak Selanik’e ve sonra İstanbul’a geldi. Gökalp, Diyarbakır’a eğitim müfettişi olarak atanmasından sonra 1910 yılında tekrar bir kongre için Selanik’e gelir. Artık partinin Gençlik Bürosu Başkanlığı'na getirilmiştir. Fakat partinin bu yılları da Türkçü bir ideolojinin öne çıkartıldığı yıllar değildir. Gökalp’ın Türkçe çevreler ile ilişkileri 1912 yılında partinin merkezinin İstanbul’a getirilmesi ile başlar. Bu yıllarda Türkçü ideoloji daha çok Osmanlı’nın uzak sınırlarından gelen kişiler tarafından savunulmaya başlanmıştır. Kırım’dan gelen Yusuf Akçura, Azerbaycan’dan gelen Ahmet Ağaoğlu gibi isimler ile ilişkisi bu dönemdedir. Akçura’nın Türk Yurdu Dergisi'nde yazar. Etkisinde kaldığı bir diğer isim partinin o dönem tanınan isimlerinden Hüseyinzade Ali Bey’dir. Ortak buluşma yerleri ise partiye bağlı Türk Ocakları'dır.
KÜRTÇE DİL GRAMERİ KİTABI VAR
Ziya Gökalp Kürt coğrafyasından gelip, Türk milliyetçiliğinin mimarı haline gelmiştir. Ama Kürt coğrafyasının kalbinde doğan biri için Kürtleri görmezden gelmek elbette mümkün değildir. Bu yanıyla onlara ilişkin bir çok araştırmasının olmasından daha doğal bir durum olamaz. Ama yaratılmasına katkıda bulunduğu ideoloji hatta kendisi, bu görüşlerinden büyük rahatsızlık duymuştur. Kürtçe üzerine yaptığı araştırmalarda Kürtçe’deki eril ve dişil ekleri saptayarak onun çok farklı bir dil ailesinden geldiğini tespit etmiştir. Oysa ondan sonra gelenler 'Kürt diye bir halkın olmadığını Kürtçe’nin bir dağ Türkçesi olduğunu' dahi savunmuşlardır. Bu yanıyla Gökalp’in Kürtçe ve Kürtler üzerine yazdıklarından rahatsızlık duymalarından doğal bir şey olamaz. Gökalp ise çok uluslu bir imparatorlukta son dönem bir Osmanlı aydını olarak Kürtler'in var olmadığını elbette söyleyemezdi. Tarihin ironisi onun Kürt aşiretleri üzerine yazdığı araştırması, tam 53 yıl sonra, yetmişli yıllarda bir Kürt yayınevi Komal Yayınları tarafından basıldı.
YENİ REJİMİN KÜRT RAPORTÖRÜ OLDU
Ziya Gökalp Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul’daki İttihat Terakki yargılamalarında sanık olduktan sonra Malta’ya sürüldü. İttihat Terakki’nin bu ideologu 1921 yılında sürgünden döndükten sonrada bir süre İstanul’da yaşadı. Ama artık Türkçü ideolojinin hararetle tartışıldığı, Turan ülküsünün hayata geçirilmek istendiği yıllar bir imparatorluğun çöküşü ile sonuçlanmıştı.
Gittiği Türk ocağında artık etrafında heyecanlı gençler yoktu. Ama yeni rejim onu yine Diyarbakır Maden’den milletvekili yaptı. Bu sefer ihtiyaç duyulduğu alan Türkçü bir Kürt olarak bölgede yeni rejimin temsilcisi olmaktı. Bu yanıyla bölgenin durumu ile ilgili olarak yeni rejime yazdığı raporun Mustafa Kemal tarafından çok beğenildiği söylenir. Ziya Kürdi olarak başladığı entelektüel yaşamının yine Kürtler üzerinden sonlanan bir başka evresidir. Alakom, bu evrede 'Gökalp’in, Kürtler'in varlığını inkar etmemekle birlikte onların asimile edilmesini savunan bir çizgiyi savunduğunu' belirtiyor. Gökalp, yeni rejimin Diyarbakır milletvekili olarak 1924 yılında Ankara’da hayatını kaybetti.
Türk milliyetçiliğinin bu en önemli ideologunun iki farklı evresi 'Kürt Ziya' ile 'Türkçü Ziya'nın kendi içinde yaşadığı savaşı aktarması açısından “Ziya Gökalp’ın büyük Çilesi Kürtler” kitabı ender bir çalışma olarak sanırım en azından iki tarafın milliyetçilerinin ilgisini çekecektir.