Topraktaki adamın izleri

Murat Kahraman’ın "Bitmeyen Veda" romanı, halkın çektiği acıya karşı çıkan devrimcileri konu ediniyor. Onlar için kendi rahatlarından, ailelerinden, hatta aşklarından vazgeçen insanların mücadelesine odaklanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Süleyman Turna

Acılar da insanlar kadar eskidir bu dünyada. Yoksulluğun, ayrımcılığın gün be gün arttığı günümüz toplumunda, daha evinizden çıkar çıkmaz karşılaştığınız herhangi bir insanın yüzünden bile okuyabilirsiniz bunu. Tabii bakmayı değil, görmeyi bilmek lazım, çünkü dil konuşamasa dahi küçücük bir bakış her şeyi anlatabilir. İşte o bakışın sırrına ermek maharet ister ve ancak mahir olanlar buna karşı çıkacak cesarete sahiptir.

Murat Kahraman’ın Bitmeyen Veda’sı da, halkın çektiği acıya karşı çıkan devrimcileri konu ediniyor. Onlar için kendi rahatlarından, ailelerinden, hatta aşklarından vazgeçen insanların mücadelesine odaklanıyor. Yeni bir dünya yaratmak için verilen bu mücadelede karşılaşılan zorlukları oldukça gerçekçi şekilde yansıtırken, yoldaşlığı ve dayanışmayı da gözler önüne sermekten çekinmiyor.

“Sizi gördüğüm, tanıdığım ve yaşadığım gibi yazdım,” diye başlıyor ithaf cümlesi.

Kahraman’ın bu tutumu, romana belgeselci bir hava katıyor. Gerek karakterlerinin oluşumu, gerekse mekanların yapısı son derece gerçekçi. En küçük ayrıntılardan, en büyük kararlara kadar… Bitmeyen Veda, çırılçıplak bir romana dönüşüyor böylelikle. Öyle ki, okurken karşılaştığınız kimi acılardan, gözyaşlarından ve haykırışlardan kaçma olanağınız olmuyor. Kahraman, hepsini ilmek ilmek işliyor ve okurun elini tutarak, onu sarsıcı bir gezintiye sürüklüyor.

Tabii devrimci mücadeleden bahsedilirken, yaşanan çatışma sadece devletle ve diğer örgütlerle sınırlı kalmıyor. Karakterlerin içsel çatışmaları da, en az silahlı mücadele kadar önemli bir yerde duruyor. Maruz kalınan türlü katliama, haksızlığa ve zorbalığa rağmen insan kalmaya çalışmak öyle kolay iş değil. Hele düşmanının bile onurunu düşünmek…

1993'ÜN ACISI

Bitmeyen Veda, Sivas Katliamı sonrasında yaşanan Barasor (Başbağlar) Katliamı'nı merkeze alarak, yaşanan bir dizi olayın etrafında dönüyor. Otuz üç sivil insanın sorgusuz sualsiz öldürülmeleri, iki yüze yakın evin, kamu binalarının kundaklanması ve kana bulanan toprakları anlatıyor. Bu olayla beraber örgütler arası çatışmaları ayrıntılı şekilde işlerken, civardaki halkın tutumunu da unutmuyor.

Bitmeyen Veda, Murat Kahraman, syf. 400, Sancı Yayınları, 2019.

Kahraman’ın kalemi, yüreği mi demeli, acı yüklü. Okuru masa başından kaldırıp, o köyde öldürülen insanların ortasına savuruyor. Onların çığlıklarını, kurşun seslerini kulaklarınızı kapasanız dahi duyuyorsunuz. Kaçıp kurtulmak istiyorsunuz, ama devam eden cümleler, kurşundan beter şekilde canınızı acıtmayı sürdürüyor.

Cemal ve Şahin isimli iki gerillanın, bu katliamın faillerinden olan Çino’yu aramasıyla başlıyor roman. Küçük bir soruşturmanın ardından da kolaylıkla buluyorlar. Bitmeyen Veda’nın tavrı işte burada ortaya çıkıyor. Yani polisiye matematik kullanarak, türlü merak ögeleri içinde, suçluyu bulabilecekler mi, meselesiyle hiç uğraşmıyor. Onun derdi, bulduktan sonra n’olacağıyla alakalı.

“Neden sorusuna cevap almak istiyorum Şahin’im. Neden o masum insanları katlettiler? Neden?”

Cemal’in bu sorusu, romanın belirleyen cümlesi olup çıkıyor. Yoksa Çino’yu halk mahkemesinde yargılayıp, infaz etmek işin kolay kısmı. "Neden?" diye soruyor Cemal. Sinirini yuta yuta, neden, diye soruyor. O köyde katledilenler arasında kendi ailesinin de olduğunu öğreniyoruz sonra.

İNTİKAM MI, YOKSA ADALET Mİ?

Romanın diğer bir sorusu da işte bu. Barasor Katliamı sadece Erzincan’da gerçekleşmiyor. Aynı zamanda Cemal’in bağrında da yaşanıyor. Haliyle bu soruya yanıt bulmak öyle kolay olmuyor. Her ne kadar devrimci ahlakla aksi iddia edilse de, Cemal’in içten içe bir kine bulandığını hissediyoruz, ama o kendini tutmayı biliyor. Çok bunalınca da yoldaşlarıyla dertleşiyor.

Bitmeyen Veda bir katliamın peşi sıra ilerlerken, devrimcilerin halkla kurduğu ilişkiyi de gözden kaçırmıyor. Gece vakti yollara düşüldüğü vakitlerde, ara ara çeşitli ailelere konuk oluyorlar. Konuk ne kelime, adeta evlat gibi karşılanıyorlar. Hemen sofralar kuruluyor, karınca kararınca ortaya seriliyor. Banyoları hazırlanıyor, yatakları seriliyor, ama onlar el ayak çekilince sessizce yola koyuluyorlar. Bilen bilir, vedalaşmak öyle kolay iş değildir vesselam…

“Yüzyıllardır başkasının hazırladığı oyuna kol kaldırıyoruz kızım. Bize ait olmayan bir oyuna giriyoruz. Ama hep kaybeden ve acı çeken biz oluyoruz.”

Bitmeyen Veda’nın en samimi kısımlarından biriyse, halkın iki arada bir derede kalma meselesi. Bölgede yaşanan güç savaşı fazlasıyla yoğun ve yıpratıcı. Mal mülk bir yana, yaşanan can kayıpları ortada. Silahların ve sloganların gölgesinde geçen günlerde, onların alın terlerinden gayrı bir şeyleri yok. Bu da yetmezmiş gibi; ölümler, telef olan hayvanlar, boşaltılan köyler cabası.

İşin ilginç tarafı, bu zulme ortak olanlarsa tanıdık yüzler. Korkutucu canavarlar, kötü kalpli cadılar yok bu masalın içinde. Köyün zengini var söz gelimi. Aşiretin reisi var. Kibrine yenik düşen kimseler, gözü paradan başkasını görmeyen zavallılar var ve onların köleleri. Diğer bir değişle, iş dönüp dolaşıp yine bildik meselelerde düğümleniyor: Yoksulun yoksula uyguladığı şiddet en gaddarca olanıdır…

“Yangınımı söndürün diyorum.

Su getiren olmuyor.

İki kızım arkama sığınmış

ben ölmek için yalvarıyorum

ölüm arzumu kabul eden olmuyor.

İki dağgüvercinim itiraz ediyor

itirazı duyan olmuyor.

Kızlarıma dokunuyorlar

kızlarıma dokunmayın lo!

Sadece beni öldürün yezitoğlu yezitler!

diyorum.

Emrime uyan olmuyor.

Yetişin komşular

biz ölüyoruz

diyorum.

Çağrımıza gelen olmuyor.”

Bu haliyle Cemal’in yazdığı şiir, Barasor Katliamı'ndan daha büyük anlamlara tekabül ediyor aslında. "Savaşın da bir ahlakı vardır" diyor. "Yazıktır" diyor. "Etmeyin" diyor. Ama kimselere duyuramıyor…

HER ŞEYE RAĞMEN

Bitmeyen Veda bir yönüyle İbrahim Kaypakkaya’lardan, Mahir Çayan’lardan, Deniz Gezmiş’lerden günümüze dek gelen devrimci mücadele kültürünün günümüzdeki halini imlerken, bir yönüyle de halkın çığlığı olup bağırıyor. Onlarla beraber acı çekiyor. Onlarla beraber direnişe omuz veriyor.

Kahraman, elini korkak alıştırmıyor. Toplumsal travmalarımızı bütün çıplaklığıyla işlerken; yoldaşlık kavramını, dayanışmayı ve yepyeni bir dünya inancını hep diri tutuyor. Zaten bunların toplamı da insan ediyor.

Bitmeyen Veda’nın, bir gün biteceği umuduyla…