Servet-i Fünûn dergisinin veritabanı dijital ortamda!
Kültür tarihimizde önemli yer edinmiş Servet-i Fünûn dergisi üzerine Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Zeynep Uysal’ın yürütücülüğünde tamamlanan “Asır Sonu Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünûn Dergisi” adlı TÜBİTAK projesinin sonuçları sanal ortamda araştırmacılara ve okurların ilgisine sunulacak.
DUVAR - Tevfik Fikret, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit gibi pek çok önemli kalem ustasını etrafında toplayan, kültür tarihimize damga vurmuş yayınlardan Servet-i Fünûn dergisi üzerine Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Zeynep Uysal’ın yürütücülüğünde tamamlanan “Asır Sonu Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünûn Dergisi” adlı TÜBİTAK projesinin sonuçları sanal ortamda araştırmacılara ve okurların ilgisine sunulacak.
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyeleri, TÜBİTAK desteği ile hayata geçirdikleri “Asır Sonu Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünun Dergisi” projesini çeşitli yönleriyle ortaya koymak ve proje sonuçlarını paylaşmak üzere Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi işbirliği ile bir çalıştay düzenliyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde bugün gerçekleşecek etkinlikte, 19. yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun bilimden sanata, iktisattan politikaya uzanan modernlik deneyimini ve buna bağlı olarak yaşanan toplumsal dönüşümleri en kuvvetli biçimde gösteren Servet-i Fünun dergisi ele alınacak.
Projede Zeynep Uysal’ın yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden Doç. Dr. Halim Kara ve Dr. Öğretim Üyesi Veysel Öztürk, İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Görevlisi Deniz Aktan Küçük çalıştı. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Ahmet Ersoy ise danışman olarak yer aldı. Ayrıca 2015 yılından bugüne Boğaziçi Üniversitesi yüksek lisans ve doktora öğrencileri Murat Narcı, Sevgi Şen, Yağmur Selimoğlu, Nur Çetiner, Sevgin Özer ve Serap Arslan asistan olarak projeye destek verdiler.
SERVET-İ FÜNÛN YETERİNCE TARTIŞILMADI'
Özgür Duygu Durgun ve Oktay Güney'in Boğaziçi Üniversitesi'nin resmi sitesinde yer alan haberine göre, Dr. Zeynep Uysal, Servet-i Fünûn’un edebiyat araştırmacıları tarafından yeterince tartışılmadığını belirterek gerçekleştirdikleri proje kapsamında derginin 1896-1901 yılları arasında yayımlanan tüm sayılarının tasnif edilerek bir veri tabanı oluşturulduğunu ve bu sayede Servet-i Fünûn dergisinin Osmanlı kültür hayatındaki yerinin daha iyi anlaşılmasını hedeflediklerini vurguladı.
Dr. Zeynep Uysal projeyi “Asır Sonu Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünun Dergisi” 2015 yılından beri TÜBİTAK desteğiyle sürdürdüğümüz bir proje. Her ne kadar projenin yürütücülüğünü ben yapıyor olsam da epeyce geniş bir ekibimiz var. Projenin ayrıntılarına geçmeden önce sanırım Servet-i Fünûn dergisini biraz anlatmak gerekiyor. Modern edebiyat ürünleri Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılın ikinci yarısında görünür olmaya başlıyor. Ben daha önce 2014 senesinde, modern Türkçe edebiyatın önemli isimlerinden Halit Ziya Uşaklıgil üzerine kapsamlı bir araştırma sonucunda İletişim Yayınları’ndan bir kitap yayımlamıştım. Bu kitap çalışması vesilesiyle hem Halit Ziya’yı hem de 19. yüzyıl sonu edebiyatını daha yakından inceleme fırsatı buldum. Halit Ziya Uşaklıgil ve çağdaşlarının kendinden öncekilerden daha farklı bir kuşak olduğunu o çalışmada da göstermeye çalışmıştım.
Farkları şuradaydı: Önceki kuşak, ki çoğunlukla Tanzimat kuşağı diye anılır, daha ansiklopedist tavırlı bir kuşak. Halkı eğitelim, topluma birtakım mesajlar iletelim gibi kaygıları ön planda olan, büyük bir kısmı üst düzey devlet memuru entelektüeller. Bir anlamda modernleşme deneyimini yaşatmak üzere modernleşmenin unsurlarını, yeni birtakım kavramları aktarmak niyetiyle edebiyat yapıyorlar ve bu doğrultuda bir kültür-sanat faaliyeti yürütüyorlar. Yani dertleri doğrudan edebiyat olmaktan ziyade esasen belli fikirleri ve kavramları da tartışmak olan bir kuşak ve bu anlamda gazeteyi de çok yoğun bir şekilde kullanıyorlar. Hatta yeni türleri yani romanı, tiyatroyu ilk defa gazete üzerinden görmeye başlıyoruz. Dolayısıyla kullandıkları dil de gazetenin dili. Halkın daha rahat anlayabileceği, konuşma diline son derece yakın bir dil kullanıyorlar. Halit Ziya Uşaklıgil ve kuşağı diğer bir deyişle Servet-i Fünun kuşağı ise halk tarafından anlaşılmak kaygısı gütmüyor ve edebî bir dil arayışına giriyor. Ama bu tavır önceki kuşağın temsilcisi olan yazarların ve şairlerin tepkisini çekiyor. Aşırı bireyci ve aşırı Batıcı olmakla suçlanıyorlar. Köksüz bir edebiyat deniyor yaptıkları edebiyata, örneğin Ahmet Mithat onları “dekadanlık”la suçluyor. Yeni gelenin eskiyi eleştirmesi ya da eskilerin yeni gelene tepki göstermesi diğer bir deyişle kuşak çatışması o dönemde yaşanan kavgaları, eleştirileri son derece anlaşılır kılıyor aslında. Ancak enteresan olan sonraki kuşakların, hatta cumhuriyet döneminin sol tandanslı eleştirmenlerinin dahi Servet-i Fünun dönemini ve kuşağını aynı şekilde eleştirmeleri ve hatta bu nedenle biraz da küçümsemeleridir. Bu çok büyük oranda Türkçede edebiyatın kendisini belirli bir fikre veya ideolojiye angaje olmak zorunda hissetmesiyle alakalıdır. Toplumcu gerçekçi edebiyat da Tanzimat edebiyatı da farklı kaygılarla edebiyatı bir terbiye aracına dönüştürürler. Ya da milli edebiyat dediğimiz dönem tamamen ulus inşasına hizmet eden bir edebiyat yaratmaya çalışır. Edebiyat salt edebiyat olarak görülüp yaşanmaz bir türlü. Dolayısıyla Halit Ziya ve kuşağı özerk bir edebiyat kavrayışıyla, öncesi ve sonrasının edebiyatı araçsallaştıran anlayışları arasında sıkışmış, daha sonra ancak Ahmet Hamdi Tanpınar’la, Yusuf Atılgan’la, Oğuz Atay’la devamını görebileceğimiz bir çizginin, bir nevi başlangıcını oluşturmuştur" sözleriyle anlattı.
'BU KUŞAĞIN FARKLILAŞMASINI MÜMKÜN KILAN NEYDİ?'
"Peki, bu kuşağın farklılaşmasını mümkün kılan neydi?" sorusu üzerine yoğunlaştıklarını belirten Uysal, "Elbette bir yanda dönemi belirleyen toplumsal ve siyasi koşullar var, istibdat döneminde yazıyorlar; siyasi eleştirinin çok da mümkün olmadığı yıllar, ciddi bir sansür söz konusu. Belki bu nedenle siyasi içerikli olmayan çok sayıda tematik derginin, “haftalık gazete”nin çıktığını görüyoruz. Diğer yandan bu kuşak değişimi bizzat deneyimlemiş, kendinden öncekilerden farklı olarak modernliğin içinde biçimlenmiş bir kuşak. Öğretmek değil yeni arayışlarla hızla değişen dünyayı yakalamak peşindeler. Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan isimler orada yazıyorlar, edebî ürünlerini önce dergide yayımlıyorlar. Demin söz ettiğim “Dekadanlar tartışması” da bu dergide yayımlanan şiirler, tefrika edilen romanlar yüzünden çıkıyor. Ahmet Mithat’ın başlattığı tartışmanın temel kaygısı bu yeni şairlerin yazarların dilinin anlaşılmaz oluşu. Kullanılan imgelerin, metaforların gündelik hayatta bir karşılığı yoksa o zaman bu yapılan edebiyat ne işe yarar? Edebiyatın işe yararlığı üzerinden ilerleyen bu eleştirilere verdikleri cevabî yazılarla Servet-i Fünuncuların aslında kendi manifestolarını kurduklarını, daha doğrusu edebiyat anlayışları üzerinde daha kapsamlı düşünerek belli bir kavramsallaştırmaya gittiklerini söylemek yanlış olmaz. Onlar için maksat, bireyin kendi duygulanımlarını ifade edebileceği bir dil yaratmak. Bireyin dünyaya bakışını esas alan, dili iletişimsel olmaktan, mesaj vermekten ziyade insanın dünyasının sınırlarını genişletmek üzere kullanan bu anlayış, asır sonu Avrupa edebiyatını ve sanatını da biçimlendiren, gerçekliğin bireyden doğru bir bakışla kurulduğu, algılandığı düşüncesi ile doğrudan ilintili.
Bu çerçevede 19. yüzyıl sonu modernliğini deneyimleyen, çağdaşları Batılı yazarlarla ruhdaşlıklarını ifade eden bu kuşağı daha iyi tanımanın imkanını Servet-i Fünûn dergisinin sayfaları arasında bulacağımızı anladık. Daha önce hakkında bütünlüklü bir çalışma yapılmamış olan Servet-i Fünûn dergisi üzerine düşünmenin, dahası dergiyi ayrıntılı olarak çalışmanın hem edebiyatın o dönemini aydınlatmakta hem de dergiler üzerinden oluşturulan bu kültür ortamının asır sonu Osmanlı kültür tarihindeki yerini anlamakta çok yararlı olacağını düşündük" diye konuştu.
SERVET-İ FÜNÛN'UN 53 YILLIK YAYIN HAYATI
Dergi tarihiyle ilgili olarak, "1891’de yayımlanmaya başlıyor 1944’e kadar çıkıyor. 1928’e kadar Arap alfabesiyle, bu tarihten sonra ise Latin alfabesiyle basılıyor. İsmi Latin alfabesine geçtikten sonra Uyanış olarak değişiyor. Sonuna kadar dergiyi çıkaran kişi Ahmet İhsan. Ahmet İhsan, edebiyat tarihlerinde çok fazla karşımıza çıkmasa da kültür tarihi ve yayıncılık açısından çok önemli bir figür. 1891-1944 arasında neredeyse hiç aralıksız Servet-i Fünûn’u çıkarıyor olmakla gösterdiği müthiş çabanın yanı sıra sahibi olduğu matbaa ve yayıneviyle diğer yayıncılık faaliyetlerini de sürdürüyor. Biz projede esasen daha önce sözünü ettiğim edebi döneme paralel olan 1896-1901 arasını çalışıyoruz çünkü şu halde bile ciddi miktarda sayıyla uğraşıyoruz" diyen Uysal sözlerine, "Dergi haftalık yayınlanıyor, perşembe günleri çıkıyor. 1891’de Ahmet İhsan bu dergiyi ilk çıkarmaya başladığında Mülkiye’den yeni mezun olmuş biri, hemen bir matbaa kuruyor. Okula gidip gelirken Hachette Yayınları’nı, o dönemin Fransızca yayınlarını takip ediyor ve Hachette’e çok özeniyor. Benzer bir yayın politikası oluşturmak istiyor. Önce başka bir isimle (Alem Matbaası) matbaayı açıyor. Zaman içerisinde derginin de yayımlandığı Servet-i Fünun Matbaası ortaya çıkıyor. Sadece dergi değil, ciddi bir kitap yayıncılığı da söz konusu.
Ahmet İhsan dönemin ilerlemeci, aydınlanmacı, modern entelektüelinin tipik bir örneği. Aynı zamanda başarılı bir serbest girişimci. Dergi de onun çok yönlü entelektüel kimliğinin bir ifadesi adeta. Önce bir fen dergisi olarak yayın hayatına başlıyor Servet-i Fünûn ki, ‘’fenlerin hazinesi’’ anlamına geliyor. Bugün fen deyince biz işin daha pozitif bilimler kısmını anlıyoruz. Fakat fen dediğimiz alan 19. yüzyıl sonunda o kadar dar kapsamlı değil. Bir fen dergisi olarak başlasa da başından itibaren sadece fen yok dergide... Bizim çalıştığımız dönem ise edebiyatın ağırlıkta olduğu bir dönem. En azından edebiyat tarihlerinde bu şekilde yer alıyor. Bu dönemde Ahmet İhsan derginin edebiyat kısmının başına Tevfik Fikret’i getiriyor. Yine de dergi bu dönemde bile tamamıyla edebiyat ağırlıklı bir dergi değil. Daha ziyade bir kültür magazin dergisi. Bu aslında 19. yüzyılda, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da çok yaygın olan bir dergicilik biçimi.
Gazete ve dergiciliği şöyle düşünmek lazım; bugün sosyal medyada nasıl bir çeşitlilik varsa o dönemde de dergilerde ciddi bir çeşitlilik var. Dergi bu anlamda okuması yazması olan neredeyse herkesin ulaşabileceği bir mecra. Dolayısıyla bir kültür-magazin dergisi olarak Servet-i Fünûn birbirinden çok farklı kategorilerde yazılara yer veriyor.
Buradan hareketle şöyle bir iddia ileri sürdük: Servet-i Fünûn dergisi dönemin başka birçok dergisi gibi hatta belki diğerlerinden biraz daha belirgin biçimde, Osmanlı’nın kalburüstü entelektüel kesimi üzerinden yayılarak modernliğin nasıl deneyimlendiğini bize gösteren bir mecra.
Modernlik deneyimi derken gündelik yaşam pratiklerinden, bilimle, sanatla, tıpla kurdukları ilişkiye kadar aklınıza gelebilecek her alanda nasıl bir deneyim söz konusuysa bunun doğrudan ipuçlarını veren bir malzemeyi haiz bir mecra. Bu deneyimin ilk işaretlerini önce edebi metinlerde görmeye başlamıştık. Edebiyat metinleri de bize edebiyat tarihlerinde iddia edildiğinin aksine, çok daha bütün dünyaya açık ve çok daha samimi bir bakışla biçimlenen; bildik Batıyı taklit söyleminin değil, özgül ve öznel bir modernlik deneyiminin ürünü olan bir dünyanın peşinde olduklarını göstermişti" bilgilerini verdi.
'KUŞAĞIN EDEBİYATININ ARKASINDA NE OLDUĞUNU GÖRMEK ÜZERE YOLA ÇIKTIK'
Hazırlanan web sitesinin açılmasıyla derginin bütün dönemlerinin dijital ortama taşınacağını belirten Dr. Zeynep Uysal açıklamalarını şöyle bitirdi:
"1896-1901 arasındaki bütün dergi malzemesi ve onun tasnifi web’de olacak. Web tasarımını Buket Okucu ve Umut Özbay titizlikle yaptılar. Bu dönemden herhangi bir sayıyı açtığınızda kapaktan başlayarak içeriğin tümünü öncelikle resim olarak görme şansınız olacak. Her sayının içeriği yukarıda söz ettiğim kategorilere göre tasnif edilmiş biçimde, translitere edilmiş başlıkları ve kısa birkaç paragrafla araştırmacılara sunulmuş olacak. Bizim çalıştığımız dönem, derginin yayın hayatı içindeki çok küçük bir kısım elbette. Biz bir edebiyat kuşağı olarak bilinen Servet-i Fünun kuşağının edebiyatının arkasında ne olduğunu görmek üzere yola çıktık ama sonra bu iş daha çok bir kültür tarihi projesine dönüştü. Sadece edebiyatla sınırlanamayacak çok çeşitli bir içerik ve zengin bir dünyayla karşılaştık."