'Tıpkı bir anne' olmayan kadınlar
Belma Fırat'ın ataerkil düzenin kadını belli kalıplara sığdırmaya çalışmasını on dört öykü ile eleştirdiği öykü kitabı 'Bugün Anne Gibi Değilim' okurla buluştu. Fırat, kitapta kadınları olduğu gibi anlatarak, kadınların seslerinin duyulmamasına itirazını haykırıyor. Fırat’ın öykülerini inşa ederken yaptığı göndermeler ve alıntılar da pek çok ek okuma ve sorgulamanın kapısını açıyor.
Ege Ertan
DUVAR - Notabene Yayınları’ndan 2018 yılında çıkan Bugün Anne Gibi Değilim, Belma Fırat’ın üçüncü öykü kitabı. Kitabın içinde barındırdığı toplam on dört öykü ile Belma Fırat, toplumsal cinsiyet kavramının kadınlara yüklediği tüm sıfatların ve yakıştırmaların karşısında duruyor. Kutsal annelerin, cici kızların ve hanım hanımcıklığın değil; bugün anne gibi olmayan kadınların öyküsünü anlatıyor.
“Bugün anne gibi değilim.
Tıpkı bir anne denilen türden.”
İŞİTİLMEMİŞ SESLER
Orhan Koçak, Rene Girard’ın Romantik Yalan ve Romansal Hakikat kitabının önsözünde yazardan, “Eleştirel düşüncenin değeri, kendi sistematik niteliğini ne kadar ustalıkla gizlediğiyle değil, edebi malzemenin ne kadarını gerçekten kuşattığı, kavradığı, konuşturabildiğiyle ölçülür,” alıntısını yapar. Devamında ise, Girard’ın yeni anlam alanları açarak daha önce işitilmemiş seslerin duyulmasını sağladığını ekler.
Belma Fırat, Bugün Anne Gibi Değilim’de eril tahakkümün ve ataerkil düzenin kadını konumlandırması, ikinci plana koyması ve belli kalıplara sığdırmaya çalışmasını mevzubahis on dört öykü ile eleştiriyor. Bu eleştiri, kimi öyküde karakterlerin ağzından kimi öyküde ise Fırat’ın öyküyü anlatırken kullandığı ironik ve cesur dilden dökülüyor. Fırat’ın kadın karakterleri; toplum normlarına ters düşen, çoğunluğa göre anormal, aykırı karakterler. Ancak yazar, öykülerinde karakterlerini yargılamıyor, dışlamıyor, güzellemiyor, kötülemiyor. Onları safi birer birey-birer kadın olarak değerlendirmeyi, benimsemeyi ve hikâyeyi doğal akışında izlemeyi mümkün kılıyor. Fırat’ın kullandığı bakış açısı sayesinde, işitilmemiş sesler -vurucu öyküler aracılığıyla- okurun kulağına ulaşıyor.
BU ÖYKÜLERDE CİCİ KIZLAR YOK
Kitaptaki öykülerde cinselliğe, köle-efendi ilişkilerine, sadizm ve mazoşizme de sıkça yer verilmiş. Özellikle Bugün Anne Gibi Değilim, Bir Tuvalet Hikayesi, Hayat Ağacı, Kırmızı ve Torso öykülerinde karşımıza çıkan bu kavramlar, karakterlerin ve olayların değerlendirilmesi, anlaşılabilmesi adına oldukça önemli bir yer tutuyor. Yazar söz konusu kavramları öykülerinde, karakterlerin kurduğu iletişimin bir biçimi, yöntemi olarak kullanıyor. Bu sebeple iletişimin özneleri çoğunluğun görmeye alıştığı -ve görmeyi arzuladığı- cici kızlar, ‘edepli’ kadınlar ve kutsal anneler değil; tüm arzularıyla, hayalleriyle, hayal kırıklıklarıyla ve cesaretleriyle kadınlar. Fırat’ın öykülerini inşa ederken yaptığı göndermeler ve alıntılar da pek çok ek okuma ve sorgulamanın kapısını açıyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET - KİŞİLİK ÇATIŞMASI
Eril tahakküme karşı durmak, pek çok insan tarafından, yalnızca erkeklere karşı duyulan içi doldurulmamış, anlamsız bir nefret olarak anlaşılıyor. Eril dil kullanımının ve ataerkil toplum düzenine baş eğmenin, cinsiyete değil toplumsal cinsiyet kavramının getirdiklerine bağlı olduğunu Fırat’ın iki öyküsünü karşılaştırarak görmek mümkün. Yenidoğan Endişesi öyküsünde, henüz annesinin karnında olan İrem, dünyada olup bitenleri duyabiliyor. Daha doğmamış bir çocuğun yalnızca cinsiyetinin belli olması; ailesinin onun adına odasının rengi, ilerleyen zamanlarda edineceği uğraşları, cinsel yönelimi, oynayacağı oyunlar gibi kararları alması için yeterli. Bu noktada İrem’in annesinin de çocuğunun geleceği adına alıştığı ataerkil düzene bağlı kararlar alması, eril zihniyetin kişilerde cinsiyete bağlı olarak şekillenmediğinin bir göstergesi.
Kulaktan Kulağa isimli öyküde ise, başka bir anne çıkıyor karşımıza. Kızına utanmamayı, yargılara boyun eğmemeyi öğütleyen ve bu sayede onu kafasındaki karmaşadan çekip çıkaran bir anne. İrem’in boynuna dolanan kordonu kendi kızından uzakta tutan, onu kadınlık dayanışmasına dahil eden bir anne.
'RIZAM VARDI ÇAREM YOKTU'
Hayat Ağacı isimli öykünün belki de en vurucu cümlesi: “Rızam vardı. Çarem yoktu.” “Rızası vardı” cümlesinin en ağır suçlara mazeret sayıldığı, gözümüzün önünden isimleri peş peşe geçen yüzlerce kadının hayatının söndürüldüğü şu günlerde; birinin sonunda çaresizlikten bahsetmesi belki de öyküyü bu denli vurucu kılan. Dile getirilmek yerine yutkunulan acılar, kırgınlıklar, farklılıkların üstüne çekilen sifona inat duruyor karşımızda Belma Fırat’ın öyküleri. Tam bu noktada, Bir Tuvalet Hikayesi’nden bir alıntıyı da atlamamak gerekir:
“Ama işte davaların üstüne ne biçim çektiler sifonu. TC sifonu! Değil mi Hrant?”
Bugün Anne Gibi Değilim, Fırat’ın tüm kitaplarında yaptığı gibi seslerin işitilmeyişine itirazımızı haykırıyor yine. Okurun yüzüne zorbalıkları, dışlanmışlıkları, kentsel dönüşümleri, yakıştırmaları, kalıpları, yargıları vuruyor bir bir. Olmaları gerektiği gibi değil, oldukları gibi kadınları anlatıyor.