Efsane bakanla ekonomiye giriş 101!
Yunanistan ekonomisinin en korkunç günlerinde, Syriza hükümeti ile parlamentoya giren ekonomi bakanı Yanis Varoufakis, “Kızımla Ekonomi Sohbetleri” kitabında, herkesin anlayacağı dilden ekonomi anlatıyor. Varoufakis ekonominin “uzmanlara bırakılması gereken” bir bilim değil, siyasi ve sosyal güçlerin etkisinde, tüm insanlığın bugününü ve geleceğini etkileme gücüne sahip bir savaş alanı olduğunu söylüyor ve hepimizi bu gerçekliği anlamaya davet ediyor.
Yunanistan’da Syriza iktidara geldiğinde, Türkiye’de yıllardır oy verdiği hiç kimsenin kazandığını göremeyen muhalif kesim, kendileriyle aynı dünya görüşüne sahip birilerinin dünyada herhangi bir yerde değil, sadece Edirne’nin, Ayvalık’ın ya da Çeşme’nin az ilerisinde zafer kazanmış olmasıyla biraz teselli bulmuştu. Belki de bu sonuçla, güzel günlerin kendi ülkelerine de gelebileceğine dair umutlanmışlardı. Gel gelelim Syriza, Yunanistan gerçekten oldukça kötü bir ekonomik krizin pençesindeyken iktidara geldi ve bir enkazı devraldı. Çipras’ın kabinesindeki ekonomi bakanı Yanis Varoufakis böylesi bir tabloda elbette kritik bir rol üstleniyordu ve hem dudak uçuklatan CV’si hem de alışılmadık ekonomi yaklaşımı ile sadece Yunanistan’ın değil çoğu ülkenin hayalini kurduğu bir ekonomi bakanı olabilirdi. Bununla beraber, havalı motoruyla, taşa tutulan Burberry atkısıyla yüzümüzde müstehzi bir gülümsemeyle izlediğimiz Varoufakis, kısa sürede AB’nin, özellikle de Almanya’nın Yunanistan ekonomisi üzerindeki katı politikalarına kafa tutmasıyla sempatimizi kazandı. Gel gelelim parlamentoya girişinden yalnızca 6 ay sonra Çipras, daha ılımlı birileriyle yoluna devam etmek istediğini söyleyince Varoufakis atkısını ve motorunu alıp Yunan parlamentosunu terk etti. Sonrasında ise Çipras, Varoufakis’in devletleştirme politikalarına karşın izlediği özelleştirme politikaları ile önce Yunanların sonra zaferiyle coşkulandırdığı tüm solcuların öfkesini kazanmaya başladı. Biz ise istifasını “Kreditörlerin bana duydukları nefreti boynumda gururla taşıyacağım,” diyerek veren Varoufakis’i hep sempatik hatırladık. Elbette Varofakis’in ‘borçlu değil de alacaklı gibi dimdik duruşu’na duyduğumuz hayranlıkta da büyük bir empati vardı.
'EKONOMİ İKTİSATÇILARA BIRAKILAMAYACAK KADAR ÖNEMLİ'
Tüm bu nedenlerden, Varoufakis’in yazdığı, Epsilon Yayınları’nın Sinan Aslaner çevirisiyle Türkçe’ye “Kızımla Ekonomi Sohbetleri – Kapitalizmin Kısa Tarihi” adıyla kazandırdığı kitabı heyecan verici bir eser olarak karşımızda duruyor. Zira kitap, Varoufakis’ten basit düzeyde bir ekonomi dersi alma fırsatı. Yazma sebebini, ekonominin iktisatçılara bırakılamayacak kadar önemli olduğu inancıyla açıklayan Varoufakis, kitapta gerçekten gündelik bir dil kullanmaya özen gösteriyor. Akademik terimlerden ve dipnotlardan kaçınırken tercih ettiği örneklemelerle meseleyi elinden geldiğince basite indirgiyor. Kitabın adı boşuna “Kızımla Ekonomi Sohbetleri” değil; Varoufakis kitapta sürekli kızı Xenia’ya hitap eden bir dil kullanıyor.
Kitap özellikle, hepimiz bir şekilde ekonominin öznesiyken bu sistem neden bu kadar anlaşılmaz, biz işleyişini anlamakta zorlandığımız bu mekanizmasının nasıl bir parçası oluyoruz diye düşünenlerin zihinlerini biraz daha aydınlatabilecek açıklamalarla dolu. Eşitsizlik, piyasa, bankacılık sistemi, rekabet, yoksulluk ve zenginlik, kölelik ve sömürge derken Varoufakis tarih, antropoloji, gündelik yaşam ve edebiyatla zenginleştirdiği anlatısıyla her şeyi anlaşılır kılmaya çalışıyor. Söz gelimi, borç ve faiz düğümünü Dr. Faustus ile Mephistopheles arasındaki anlaşmaya atıfta bulunarak açıklıyor.
'BORÇ, PARA, İNANÇ VE DEVLET EL ELE YÜRÜR'
Varoufakis, kürsülerde kendisinden işitmeye alışık olduğumuz çarpıcı ifadelere kitabında da yer vermekten kaçınmıyor. Ekonomi sisteminin çarklarını çeviren bankaların parayı aslında bir tür ‘kara büyü’ ile yoktan var ettiğini söylüyor ve ekliyor: “Bankaların en nefret ettiği şey nakittir, kasalarında ya da bilançolarında bekleyen para faiz getirmez.” Eski bakan, açıkça söylemese de ekonominin anlaşılmazlığı konusunda hepimize hak veriyor gibi görünüyor. Zira muhtelif noktalarda ekonominin çelişkili yanlarına ve çıkmazlarına da değiniyor. Bunu anlamak için belki de paranın doğuşuna kadar gitmek gerekiyor. Mezopotamya’da ilk ticari faaliyetleri güvence altına alabilmek için kabuklar üzerine alacakların kaydedildiğini ve bu kabukları para değerinde kılan şeyin insanların tanrı soyundan gelen bir hükümdara inançları olduğunu anımsatan Varoufakis, “Borç, para, inanç ve devlet el ele yürür” diyor. Bu tanrı soyundan gelen hükümdarların yerine bugün, devletlere ek olarak bankaları koyduğunuzda, denklem hızlıca güncellenmiş oluyor ama tutarsızlığından hiçbir şey kaybetmiyor.
Varoufakis ekonomik sistemin getirdiği eşitsizliğin de farkında ve kızına dünyaya dair yapması gereken ilk açıklamalardan birinin bu eşitsizlik olduğunun bilincinde. Bu yüzden temel olarak, ticaretin tamamen ihtiyaç fazlası üretimle bağlantılı olduğu ve bu nedenle bazı coğrafyaların avantajlı olurken bazılarının dezavantajlı olduğunu, sömürge sisteminin de biraz bu farklılık sonucunda ortaya çıktığını vurguluyor. Ama elbette meselenin bu kadarla kalmadığını söyleyip şu açıklamayı yapmaktan da çekinmiyor: “Tarih boyunca tarım toplumlarının kurduğu devletler ihtiyaç fazlalarını sosyal, politik ve askeri güç sahibi olanların lehine, adaletsiz ve eşitsiz şekilde dağıttılar.”
“Kızımla Ekonomi Sohbetleri”, hepimizin para kazanır ve harcarken ister istemez bir parçası olduğu bu sistemin işleyişini biraz daha anlaşılır kılma çabasının yanında araladığı sorgulama ve uyanış kapısıyla da kıymetli bir çalışma. Yer verdiği açıklama ve hatırlatmalarla aslında her ne kadar dijitalleşiyor ve gelişiyor gibi görünse de ekonominin oldukça ilkel sistemlerin uzantısı olarak sürdüğünü ve çağımız insanının farkında dahi olmadığı inançları, bağlılıkları sayesinde bu sistemin bir parçası olmayı sürdürdüğünü hissettiriyor. Yani, eğer araladığı kapıları görebilir ve doğru yollardan yürümeyi başarabilirsek, Varoufakis ile birlikte ekonomi öğrenirken belki daha iyi bir dünyanın hayalini bile kurabiliriz.