Edebi Şeyler ve üç şiir kitabı

Şiir yeni bir dil yaratır. Şiir eksenli bir yayınevi diyebileceğimiz 'Edebi Şeyler' genç şiiri okurla buluşturuyor. Yayınevinin okurla buluşturduğu son şiir kitapları 'Boşluklara Doğru İlerleyelim', 'Oğul Sırtlanı' ve 'Kendinden Başka Herkes'i inceledik.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 'Edebi Şeyler', moda tabirle butik bir yayınevi. Yayın listesindeki türler arasında şiir de var. Öyle ki 'Edebi Şeyler' için şiir eksenli bir yayınevi demek belki de daha doğru olacaktır. Özellikle telif kitaplarda genç şiiri, yeni kuşak şairleri şiir okuruyla, daha genel söylersek okurla buluşturmak açısından önemli bir sorumluluk almış ve yürütüyor. Üstlendiği sorumluluğu hakkıyla da yerine getirdiği görülüyor. Günün koşulları itibarıyla son derece kaygan bir zeminde bağımsız bir şiir yayıncılığı hiç de kolay değil. Ticari kazancı geri planda tutarak yayıncılık, şiir yayıncılığı yapmak alkışlanmayı da, takdiri de, övgüyü de fazlasıyla hak ediyor.

Yayınevinin okurla buluşturduğu son şiir kitapları bize de ulaştı. Didem Gülçin Erdem’in “Boşluklara Doğru İlerleyelim”, Zafer Zorlu’nun “Oğul Sırtlanı” ve Cihan Ülsen’in “Kendinden Başka Herkes” adlı kitaplarındaki şiirleri “enine boyuna” okuyup üzerine düşündük…

Her sözün bir derdi, bir meselesi vardır. Derdiyle, meselesiyle Edebi Şeyler’in son yayını olan üç şiir kitabını ve içindeki şiirleri kısaca değerlendirmeye çalışalım.

Boşluklara Doğru İlerleyelim, Didem Gülçin Erdem, 72 syf, Edebi Şeyler, 2019.

'BOŞLUKLARA DOĞRU İLERLEYELİM'

Didem Gülçin Erdem’in “Boşluklara Doğru İlerleyelim” üçüncü şiir kitabı. Erdem’in daha önce “Perdesiz” (Yasakmeyve, 2010) ve “Olmayanım İçinizde” (Everest, 2012) daha önce yayımlanan şiir kitapları.

Didem Gülçin Erdem’in kitabının adında yer alan yönerge, okura yönelik olsa gerek. Şiirler, okurda bulduğu boşluklara doğru ilerleme düşüncesi oluşturuyor diyebiliriz. Şairin yönergesinde hangi ve neredeki boşluklar olduğu belirsiz kaldığı için şiirin dilindeki ve sözündeki boşluklar diye değerlendirmek mümkün.

'DARLIK VE SIYRIK'

“Boşluklara Doğru İlerleyelim” iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde yer alan dokuz şiir “Darlık”, ikinci bölümde yer alan on üç şiir “Sıyrık” ana başlığı altında yer alıyor.

“Darlık” bölümündeki dokuz şiirde gerçekten de bir darlık duygusu yansıyor. Dile vuran, dilde temsilini, karşılığını bulan bir daralmışlık, darlanmışlık halinin şiire dönüştürülmesi amacı görülüyor. Erdem’in şiirlerinde dikkat çeken özellik olarak iki noktanın altı çizilebilir. Biçim ve boşluk… Gördüğümüz kadarıyla boşluk hem biçim, hem içerik olarak Erdem’in şiirinde ikili rol oynuyor. Kitabın ikinci şiiri “Kendinden Yara Olma Temrinleri”nden bir dörtlük okuyalım. Bu parça için, hem Didem Gülçin Erdem’in şiir dilinde, biçim ve biçem anlayışında boşluğun rolünü gösteren hem de kitabın meselelerinden olan “daraltıya” işaret eden örneklerden biri diyebiliriz:

Bana köy yolu olan bir adam vardı

Bana ağaçları üst üste koyup –siz de yapabilirsiniz

Karasu diye Türkçe yaptı içinde uyumalık

Ben dedim ev yolu dedim benden yapılmaz gidin

'ŞİİR PERSONASI KOŞARAK KAÇIYOR'

Dikkati çeken sözdizimindeki bozma şiire artı anlam, çağrışım, imge gibi öğeler katmanın yanı sıra boşluk da kazandırıyor. Soluklanma aralığı gibi. Koşarak kaçan birinin aynı zamanda konuşması gibi bir sözdizimi. Şiir personası kaçıyor. Koşuyor, koşarak kaçıyor. Koşarak kaçarken de konuşuyor, anlatıyor… Nereden kaçıyor, neden kaçıyor, nereye kaçıyor… “Çiçekli Çuval” başlıklı şiiri okuyalım:

üç kez çevrem dönüp beni dünyaladılar

çatlamış yerlerimden sedir yaptılar

bunlar olunca baktım: anlama yeri değildir dünya

o gündür gerekmedikçe kimseyi sevmiyorum

kalmaktan yetişkin oluyorum, beklemekten herkes

boşlukları üst üste koyunca yeryüzü ve tanrılar

savaştan sonra diye bir tarih var çünkü ve

birilerinin kızı olmak hafifletici sebep değil

Didem Gülçin Erdem’in kitabındaki şiirlerde, merak ederek boşluklara doğru ilerleyecek okur, bu kısa değinide dile getirilen noktalardan çok daha fazlasını bulacaktır diye düşünüyoruz.

Oğul Sırtlanı, Zafer Zorlu, 64 syf., Edebi Şeyler, 2019.

'OĞUL SIRTLANI'

Şiir “yeni bir dil” yaratır. Daha doğrusu toplumun ortak dilini, “iletişim dilini” şairin eğip bükmesi, söküp yeniden birleştirmesiyle “yeni bir dil” oluşur. “Şiir dilini”, kamusal dilin yeni bir form kazanmış hali olarak da tanımlayabiliriz.

'YENİ ŞİİR ANCAK YENİ BİR DİLLE VAR OLUR'

Şairin dile, yeni form oluşturmak da dahil, biçimsel müdahalelerindeki amacı daha çok bir derde, bir meseleye işaret eden sözünü olabilecek en etkili halde sosyalleştirmek içindir. Öte yandan her “yeni şiir”, ancak “yeni bir dille” var olur. Biliyoruz ki yenilik ve özgünlük şiir için elzemdir. Ancak yenilik aynı zamanda risk almayı da gerektirir.

Şairin yenilik adına risk alırken şiiri kaybetme olasılığı da söz konusudur. Genç şairler içinse risk her durumda fazladır. Değil mi genç şair aynı zamanda risk alandır, alabilendir.

'ŞİİRDEKİ YENİLİKTE DENGE SORUNU'

Öte yandan her yenilikte olduğu gibi şiirdeki yenilikte de denge sorunu söz konusudur. Çünkü yenilik aynı zamanda denge bozucudur. Buna yenilik dengesizlik yaratır da diyebiliriz. Şiirde dengesizliğin ortaya çıkması, şairin sözünün yeniliği kadar biçimsel olarak aldığı riskten de kaynaklanır. Yenilik adına risk alan şairin, şiirin rotasından çıkmadan sözünü dile getirmesiyle denge sorunu da büyük ölçüde aşılmış olur.

Günümüz şiirinde şiir dilini büsbütün araçsallaştıran eğilimler olduğu gibi amaç haline getiren yaklaşımlar da söz konusu.

'ŞAİR ADINA TALİHSİZLİK'

Dili amaçlaştıran yaklaşımı benimseyenler sanki var olan dilsel formları şiirsel meselenin açığa çıkarılması, sözün iletilmesi, sosyalleşmesi için değil de başlı başına bir biçim araştırmaları sahası gibi kullanma eğilimindeler. Bu yaklaşım şiir açısından ikircikli, çelişkili bir durum oluşturuyor. Şair sözünün bir yandan sosyalleşmesini isterken bir yandan da bunu reddeden çelişkili bir duruma düşüyor. Bu her şeyden çok şiirin aleyhine bir dengesizlik yaratıyor ve şair adına bir talihsizlik oluşturuyor. Okunmak için yazılmayan şiir yoktur. Varsa da o şiir zaten yazıldığı yerde kalacaktır, kalır. Paylaşıma açıldığı halde bir şiirin kendisini okura “açmamasının”, ulaşılmasına yönelik engeller çıkarmasının, ikna edici nedenlerinin, açıklamasının olması gerekir.

'OKURA MESAFELİ ŞİİRLER'

İlk şiir kitabı “Oğul Sırtlanı”, Edebi Şeyler yayınlarından çıkan Zafer Zorlu’nun şiirleri de okura mesafeli duruyor, kendini sakınıyor. Ama sabırlı bir okur bu mesafeyi aşarak sakınmanın gerekçesini şiire ulaştığı yerde bulabiliyor.

Zorlu yapıtında, hakkında konuşmanın, konuşup sosyalleştirmenin “zor” olduğu bir meseleye odaklanıyor. Çekincelerini, çelişkilerini, sakıncalarını buna, zor bir mesele hakkında konuşmaktaki çekinceye bağlamak mümkün. Ama şiir personası vazgeçmiyor; kendi kendini yüreklendirerek cesaretini topluyor ve konuşmaya başlıyor. Şu dizeler kitabın ilk şiirinden:

Kendimi yüreklendirdim sokağa çıktım

Tüm günüm sana en uygun geyiği bulmakla geçiyor

Zafer Zorlu’nun, kitabın adında yer alan “sırtlan”la ya da şair gibi söylersek “Oğul Sırtlanı”yla başa çıkabilmesi, onu, o çirkinliği anlatabilmesi için cesarete gereksinim duyması olağan. Zorlu sıradan bir hayvandan söz etmiyor çünkü. Üstelik bu sırtlan, şiir kişisinin beninde içkin. Şair bize öyle aktarıyor. “İntihar Simülasyonu” başlıklı bölümde yer alan iki dize:

Kafamın içinde yani böyle bir Hayvan niye var

Kolyeyi yılan manzumuyla yani hiç akılcı değil

“Oğul Sırtlanı” aynadaki şiir, şiirdeki ayna olarak okunabildiği gibi aynadaki hayvan hayvandaki ayna olarak da okumak mümkün. Yalnız bu aynalar öyle pek normal, düz, dümdüz aynalardan değil.

'İÇİNDEKİ SIRTLANLA HESAPLAŞMAK'

Zafer Zorlu, “Oğul Sırtlanı”nda çetrefil bir meseleye odaklanıyor. İlki eril insan ve onun içindeki evcilleşmemiş doğa. “içimdeki şeytan” gibi diye de düşündürmüyor değil… Bu eril insanın vahşi doğasını temsilen hayvanların en çirkini, sırtlan seçiliyor. Diğer mesele oğul olmakla ilgili. Üstelik babanın iğfal ettiği oğul. Mağdur Ece Ayhan’ın “oğullar oğulluktan sessizce çekilmelidir” dizesinde dile getirdiği teklifi reddediyor ve konuşmaya başlıyor. Konuşmaya başlıyor bir yandan içindeki sırtlanla hesaplaşmaya başlıyor. Bir yandan oğulluktan kurtulmak için özeleştiri yapıyor. Bir yandan erkekliğin çirkinliğiyle yüzleşiyor. Elbette ki bu durumda konuşmak hiç de kolay değil. Zaten şiirler de hiç kolay konuşmuyor. Ama Zorlu’nun kitabında hiçbir şiirde kolay konuşma yok diyebiliriz, çünkü çirkin dile getiriliyor, tiksinç olan betimleniyor. “Daha Cinsel Devrim” başlıklı şiirden bir bölüm:

bırakın bana sıçrayan çamurun da ruhu

olsun bu ette. vardır bereketi her etin

şöyle dikilip kendine bakarken. yükseğe

en yükseğe kemiksiz kalkarken bir allah

kadar.

Zafer Zorlu meselesini dile getirebilmek, paylaşabilmek için kendini olduğu kadar dili de zorluyor. Belki de kendini zorladığı için dili zorluyor demek daha doğru. Çünkü şairin sorunsallaştırdığı erkeklikle, oğullukla birlikte insanın hayvan kalmış yanı, yani evcilleşmemiş doğası ya da içindeki sırtlan aynı zamanda çirkinliğin ve tiksinç olanın da temsilcisi. Bu durumda konuşmak elbette hiç kolay değil. “Daha Tüylen. Sınır Nere” başlıklı şiirin son bölümünü okuyalım:

ey dünyaya doğru çalkalan.yumurta

çünkü kellesinde gözü kalmış insan

çizgilerin gerginliğinden akanı çözmeye

şu aksak nehri yürümekle başlar

bir terazi neye yarar,

bunu geçelim

kristal teraziler bükülüyor aramızda

Zorlu’nun şiirlerinde erkekliğin çirkinliği bir yanda; baba, oğul ve arada kalmış anne bir başka yanda. Cinsel saldırıya uğramışlığı çağrıştıran, ima eden ifadelere bakılırsa travma ve yas halindeki mağduriyet bir yanda… Zorlu sevmese de (“Freud sevmediğimi söyleyebilirim”) meselesi büyük ölçüde Freudyen. Şiirler de psikanalitik okumaya alabildiğine açık. “Natamam” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:

çünkü tüylerimi doğru ürpermeye başlar oğul

tüysüzlüğüne ergenliğine ve kan akmışlığına

çadırlardan kovulmanın Çingenesi kalarak

kendini bilmeden düzüle büzüle büyüttüğü

karından başkasının urunu akıtmak için sırtlan

gecede bacağını sıyırmak dışında her bişey

bu post nasıl yalanır diye diye ağızda kurşun

kim ki uzaklığından olur yerine yılan duşu

evet, beni de böyle kucak dolusu erkekliğimle

Allah’la arama yakın kabaran erkekliğimle

etime bir yılan duruşu çizmenin peşinde

ben böyle salınmış ak gerdan hür idiysem

gözlersiz koşmak için annenin dizlerini

ya oğlumun sırtı şişer ya başkasının karnı

'ŞİİRİN AVANGART DAMARINDA BÜYÜK ÖLÇÜDE ARAYIŞLAR'

Zafer Zorlu’nun şiirlerinde gördüğümüz verili dilin yapıbozumu ya da yapısökümü de diyebileceğimiz, sentaksa ilişkin sapmalara, bozmalara dayalı tutum aslında şiirde yeni bir durum değil. Türkçenin şiir birikiminde “çıktım erik ağacına anda yedim üzümü” gibi daha nice örnek var çünkü. Öte yandan bir gerçek var ki o da modern Türkçe şiirde yenilik arayışı özellikle sözcük bozmaya, kurgusal yapıyı deforme etmeye, sözdiziminde gerçekleştirilen biçim ve biçemsel deneylere dayanıyor daha çok.. Modern Türkçe şiirin avangart damarında büyük ölçüde biçim arayışlarının olduğunu söyleyebiliriz.

Zafer Zorlu’nun dili zorlayan biçimselliği ve özellikle sözü iletmekten sakınan biçemsel tutumu içinse zorunlu kalınmış bir tercih demek mümkün gibi görünüyor. O meselesini dile getirebileceği biçimi ve biçemi de oluşturmuş diyebiliriz.

Zorlu’nun erkekliğe, erkeğin içindeki hayvana (sırtlan ya da şeytan) baktığı, onun çirkin bir şey olduğunu anlatmaya çalıştığı, o çirkinlikle ne yapacağını tartıştığı şiirleri bir araya getirdiği kitap okuyup meselesiyle meşgul olmaya değecek nitelikte. Ayrıca yeni kuşak, genç kuşak şairlerin yapıtlarını merak edenler için de “Oğul Sırtlanı”nın dikkate değer bir kitap olduğunun altını çizelim. Zorlu’un kitabıyla ilgili sözümüzü “Bu Bir Savunma Değildir” başlıklı şiirin son betiğini okuyarak tamamlayalım:

Minik bir kurtarıcı hakim bey

ebeveynlerin gece arasına giriyor

Anne memnun elbette çünkü baba çirkin

Minik kurtarıcının rüyasına kötü buldoglar

peluş yastığa ikisinin salyaları ve meniler

Sabaha kadar kaç kez yastığı ters çevirmek

Sonra buldogların babaya musallat olması

Bu iyi bir kim ki-duk filminin konusu olur

hani şu moebius’un koreli yönetmeni

Freud sevmediğimi söyleyebilirim

Rüya ve hayvan bulaşıcı mıdır

Hakim bey!

Kendinden Başka Herkes, Cihan Ülsen, 88 syf., Edebi Şeyler, 2019.

'KENDİNDEN BAŞKA HERKES'

Edebi Şeyler’den çıkan Cihan Ülsen’in “Kendinden Başka Herkes” adlı kitabı da bir ilk yapıt. “Kendinden Başka Herkes”te “Birinci Denklem” ve “İkinci Şüphe” bölüm başlıkları altında toplam yirmi üç şiir yer alıyor.

Kitabı başlatan “The Return” başlıklı şiirin akıcı ve kulağa hitap eden yüksek ses eski bir tanıdıkla karşılaşmış gibi olma duygusu veriyor. Şu dizelerde şairin hayata dünyaya karşı duruşunu, duyarlılığını belirlemek yönünden işaretler, takip edilecek iz olarak değerlendirilebilir:

geç kalan bir baba gibi eksik

eski bir pencerede fazlaca bir anne

'DÜNYANIN DÜZENİNE BİR SÖYLEYİŞ'

Ülsen’in aslında kendini de, şiirsel yönelimini de sergileyen, daha görünür anlaşılır duruma getiren “Biz Eşit Değiliz Sevgilim” başlıklı şiir olduğunu söyleyebiliriz. Şiirdeki dünyanın ve hayatın oluşuna, düzenine, sistemine yönelik eleştiriye, yer yer ironikleşen bir söyleyiş eşlik ediyor. Şiirden bir bölüm aktaralım:

ama sen boş ver ağdalı sözlerin ağızda bıraktığı aromayı

el ele flaş haber olalım, sür manşetten girsin sevdamız

ölürsek tirajımızdan bilsinler!

(…)

üç çocuk,

kaynayan tencere

siyasi bir proje

bütün endişelerimiz kurban olsun sisteme!

Dünyayı, hayatı, düzeni, sistemi eleştirmekle kalmıyor tartışmaya açıyor ve tartışmada taraf oluyor. Ülsen kendi şiirini de tartışmaya açıyor, kendi kendisiyle tartışıyor. Şiirin bayrağını göndere tartışa tartışa çekiyor tartışa tartışa indiriyor. “Bir Kıyametin Anatomisi” başlıklı şiirden bir bölüm okuyalım:

vizesi dolmasaydı vatandaşlığımın mesela

-bir de kredi kartım, harcadıkça bonus kazandıran

şirince bir köy, açsaydı kollarını şefkatle

kurtulurdum belki de göğe yapışkan sözlerden

kurtulurdum bu öksüzlüğümden

anne bile diyebilirdim kırmızı bir pasaporta

tamam kabul, çok safım

tamam kabul, bunu yalnız ben biliyorum

'HOŞNUTSUZLUK VE YÜZLEŞME ŞİİRDE VİCDANİ BİR ÖLÇEK'

Cihan Ülsen’in bir şiirinde “ne zaman bitecek bu şiir” diye sorarak hoşnutsuzluğunu, bir başka şiirinde “bir giriş yapabilseydim şu şiire” diyerek düşünceden eyleme geçememe haliyle yüzleşmesini dikkate almak gerekiyor. Çünkü hoşnutsuzluk ve yüzleşme Ülser’in şiirinde sorunsallaşan önemli ve vicdani bir ölçek durumunda. “Roboski: Bir Şiire Giriş İçin Denemeler” başlıklı şiirden bir bölüm:

oğlunu yitiren sütü kesilmiş anneye

elma ağacında yetim kalmış babaya

kardeşini kaybedene, eşinden koparılana, babası elinden alınana

ve bütün bunları varlığına delil gösteren rab’be yemin olsun ki

uçurtma hüznüne boğulan çocukların gözleridir ömrü talana sebep

Cihan Ülsen huzursuz, eleştirel, ironik, tartışan modern bireyin dünyaya, düzene, sisteme boyun eğmeme kararlılığını şiire postmodern zamanın kaçınılmaz parçalanmışlığına savrulmadan yansıtmayı deniyor. “Kaldığı Yerden” başlıklı şiiri okuyalım:

kaldığımız yerden devam edebiliriz

ve şiire böyle başlarsak ikna ederiz birbirimizi elbet

kaldığımız yerden ve suya sabuna dokunmadan

yoralım birbirimizi mesela

bu bizim ön kabulümüz olur

bir sorun olarak atom

ellerimizi kirletmez bile

parçalanabilir ne varsa

öylece yerli yerinde

ses çıkarmadan da tedirgin olabiliriz!

“Kendinden Başka Herkes” diyor Ülsen, ama şiirler kendisini de katıyor. Neye katıyor? Şiire katıyor, kitaba katıyor? Soran, sorgulayan, konuşan, arayan araştıran, tartışan bir kitap “Kendinden Başka Herkes.”

Şiirlerin, bir yanıyla çok tanıdık gelen, ama duyar duymaz kulak verilen sesi özelikle dikkat çekiyor. Bir kitap ve içindeki şiirler sadece sesi için bile okunur mu? Okunur elbette… “Kendinden Başka Herkes”in şiir okurlarının duymak isteyeceği, duyunca memnun olacakları bir sesi olduğunu söyleyebiliriz.