Gökçenur Ç: Şiir yoksunlukla başlar…

Gökçenur Ç.'nin Sabahattin Kudret Aksal Ödülü verilen son şiir kitabı “Gidersen Öpmeseydin Keşke” okurla buluştu. Gökçenur Ç. ile “Gökçenur Ç. kimdir”i, ödülleri ve günümüzde şiirin durumunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gökçenur Ç., 1971 İstanbul doğumlu. Aynı zamanda çevirmen ve editör de olan şairin altı şiir kitabı, on üç çeviri şiir kitabı bulunuyor. Şiirleri 30 dile çevrilen Gökçenur Ç’nin seçilmiş şiirleri Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Fransa ve İtalya’da çift dilli olarak yayımlandı.

Wordexpress projesini başlatan Gökçenur Ç. çok sayıda çeviri atölyesi düzenledi. Delta Kültürlerarası Yaratıcı İş Birlikleri Derneği kurucuları arasında yer aldı. Fransa, Lodeve‘de gerçekleştirilen Voix de la Méditerranée festivaline, Hindistan'da düzenlenen Kritya Uluslararası Şiir Festivali’ne ve Nilüfer Uluslararası Şiir Festivali’ne danışma kurulu üyesi olarak katkıda bulunan şairin Makedonya’da yayımlanan Blesok adlı edebiyat dergisi editörler kurulunda yer aldığını da belirtelim.

Gökçenur Ç.

Halen Çevrimdışı İstanbul dergisinin editörlüğünü yürüten Gökçenur Ç. Poetry International sitesinin Türkiye sayfası eşeditörlüğünü de sürdürüyor. TEÇCA Türk Edebiyatı Çevirmenleri Cunda Atölyesi’nin üyesi olarak Türk edebiyatının İngilizceye çevrilmesi konusunda çalışıyor ve Çevrimdışı İstanbul, Mozaik Gaziantep Uluslararası Şiir Festivalleri'nin ve Türk Amerikan Şiir Günleri'nin eşdirektörlüğünü yapıyor.

Gökçenur Ç’nin yayımlanan şiir kitapları şunlar: “Her Kitabın Elkitabı” (Yitik Ülke Yayınları, 2006), “Söze Mezar” (Yitik Ülke Yayınları 2010), “Onüç Kuşa Bakmanın Tek Yolu/L’unico Modo Per Verdere Tredici Merli Tutti Assieme” (Türkçe, İtalyanca çift dilli, I Libri Del Merlo Publishing House 2011, Napoli), “Sırtında Bunca Sözcükle”, (Yitik Ülke Yayınları, 2012), “Dünyadayız, Dil de Dünyada, Ne Güzel Herkes Burada/U Svetu Smo Mı, U Svetu Su Rečı, Ovde Je Sve Tako Savršeno” (Türkçe, Sırpça çift dilli, Treci Trg Yayınevi, 2012, Belgrad), “Doğanın Ölümü” (Yitik Ülke Yayınları,2014), “Issız İncir Ağacı” (Yitik Ülke Yayınları, 2016), “Anlatmanın Olanaksılığı/naMemHuk Ha Heu3pa3uMomo” (Bulgarca, Small Stations Press, 2016, Sofya), “Unutulmuş Şeyler Ansiklopedisi, Enciclopedia lucrurilor uitate” (Türkçe, Romence çift dilli, Editura Casa del Arte Publishing House, 2016, Bükreş), “Giderken Öpmeseydin Keşke” (Yitik Ülke Yayınları, 2018).

Son şiir kitabı “Gidersen Öpmeseydin Keşke”ye Sabahattin Kudret Aksal Ödülü verilen Gökçenur Ç. ile “Gökçenur Ç.  kimdir”i, ödülleri, okurunu şemsiyesiz olarak şiir yağmurun altına çağıran kitabını ve günümüz şiirini konuştuk.

Gökçenur Ç.

'YAZMAYA GEÇMİŞİNİN BEĞENMEDİĞİ KISIMLARI YENİDEN YAZARAK BAŞLADI'

Şair Gökçenur Ç. kimdir?

Geçenlerde bir şair sosyal medyada “Gökçenur Ç. kim” diye bir yorum yaptı. Aslında “Gökçenur Ç. kim ki” demek istemişti, ama ben sorusunu sorduğu biçimiyle ciddiye aldım. Düşündüm, düşündüm, verdiğim yanıtlardan çok emin olamadım. Şair desem, bana düşmez, mühendis desem yetmez. Ben de yine sosyal medya aracılığıyla arkadaşlarıma sordum. Oldukça tatmin edici sayıda ve çeşitlilikte yanıtlar aldım. Çokça mahcup oldum, o yüzden yanıtları burada tekrar edemeyeceğim. Diyeceğim o ki kim olduğumuz sorusu kendimize sorduğumuz, ama kendi verdiğimiz yanıttan çoğu zaman kuşku duyduğumuz, duymamız gereken bir soru.

Otobiyografinin kurgusal bir tür olduğunu iddia eden Wallace Stevens “Otobiyografinin düsturu yazarken yaratmak ve yaratırken yaratılmak olmalıdır” demişti. Ben de ilk kitabımda yer alan özgeçmişimde “Yazmaya geçmişinin beğenmediği kısımlarını yeniden yazarak başladı” demiştim. Yazdıklarımız ya da söylediklerimizden çok yaptıklarımız tanımlar bizi.

'ŞİİR YAZMAYA HEP BİR YOKSUNLUKLA BAŞLANIR'

Gökçenur Ç.’nin şiir yolculuğu ne zaman, nasıl başladı, hangi süreçlerden, aşamalardan geçti?

Şiirle ilk karşılaşmamız kaybolmuşken olur hep. Belki daha önce de karşılaşmışızdır, biri bankadan çıkarken diğeri giren iki mutemet gibi. Posta kutuları yan yana iki kişi gibi postanede göz göze gelmişizdir belki. Ama görmemişizdir onu.

Şiir yazmaya hep bir yoksunlukla başlanır. Neyin yoksunluğu olduğu önemli değildir. Ya karşılıksız bir aşktır, ya yoksulluk, ya adalet. Ama bu serüven zamanla süslenir; küçük masum yalanlarla geçmiş yeniden şekillendirilir. Bunun dışında bütün şairlerin şiire başlama hikâyeleri aşağı yukarı aynıdır. Bu nedenle de önemli değildir.

Şiirde geçirdiğimiz aşamalar da birbirinden farklı değildir: “Merak”, “Alışkanlık”, “Tutku”, “Cinnet”, “Olgunluk”… Eskiden bu aşamalardan geçildiğini, bir sonrakine varıldığını sanırdım. Şimdi anlıyorum ki şiir de ilk aşama olan merakı hep korumak lazım. Tutkunun ateşini merak besler. Alışkanlığı hiç kaybetmemeli. Şiir yazma ve okuma alışkanlığı bir süre duraklayıp geçtiğimiz bir istasyon değil. Bizi şiire götüren bir tren. Şiir tutkusu zamanla azalmamalı, geçici bir heves olmamalı. Sadece cinnet aşaması benim için geçti ve geri gelmesini ister miyim bilmiyorum.

'ŞAİR, EN İYİ YEMEKTEN BİLE BIKILACAĞINI BİLMELİDİR'

Hem biçim, hem biçimsel olarak bugüne kadar yayımlanan yapıtlarına baktığımızda şiirde arayan, şiirle arayan bir Gökçenur Ç. var diyebiliriz. Bu görüşe katılıyor musun? Gökçenur Ç. ne arıyor, ararken nereye, nerelere bakıyor?

Şiirin biçimi de biçemi, anlamı, üslubu kadar temel bileşenlerinden biridir. Yemeğin yağı, tuzu, biberi gibi. Bu durumda şairin, ben hep şu biçimde yazarım demesi bir aşçının ben yemeklerime hep kimyon koyarım demesine benzer. Şair, en iyi yemekten bile bıkılacağını bilmelidir.

'İYİ BİR ŞİİR İYİ BİR İÇKİ GİBİDİR'

Ben hep yeni bir heyecanla pişireceğim yemekler ararım. Yeni şiirlere başlayacağım zaman, çoğu zaman yolun başında duraklarım. Hadi, gastronomiden devam edelim. İyi bir şiir iyi bir içki gibidir ve tadını çıkarmak için doğru kadehle içilmesi gerekir. Rakı bardağıyla şarap, şarap bardağıyla konyak içilmez. İçimde damıttığım şiirin tadını ben damağımda duysam da okura doğru bardakla sunmak isterim. Belki bu yüzden her kitabımda başka biçimler kullanmışımdır.

'AHMET ÇELEBİ BİR MAHLAS OLMAKTAN ÇIKIP ŞİİR KİŞİSİNE DÖNÜŞTÜ'

Son kitabına ilişkin sormak istiyorum. Yitik Ülke yayınlarından çıkan yeni şiir kitabın “Giderken Öpmeseydin Keşke” okura “Ahmet Çelebi'nin serüveni” olarak sunuluyor. Şiirlerde ön plana çıkan ve dinse de dinmeyen, bitse de bitmeyen “ısrarlı” ama çok da yormayan bir yağmur söz konusu. Şiirden şiire süren “yağmur” bir yandan ayrılıklarla yüzleşmeye, bir yandan şimdiki zamandan kesitler sunmaya, bir yandan geçmiş yaşantılardan hafızada kalanların tozunu almaya aracı oluyor izlenimi veriyor… Kitabın kişisi Ahmet Çelebi’yle kitabın ve tabii şiirlerin sorunsalının -nasıl diyelim- dile “akışını” yönlendiren “yağmur” arasında acaba ne tür bir ilişki var? Bu merakı gidermek için neler söylersin?

Aslında Ahmet Çelebi ve yağmurlu şiirler başka dönemlerin şiirleri. Ahmet Çelebi olası bir mahlas olarak gelmişti aklıma. Sosyal medya çağında artık herkesin bildiği, ama hâlâ yazarken kullanmadığım tam adımın bir başka parçası. En az Gökçenur Ç. kadar kendi adım. Ama senin de dediğin gibi ben hiçbir biçime, bir üsluba bağlanıp kalmadım ki onu değiştirmek için imzamı değiştirmek zorunda olayım. Söylemek isteyip de kendi imzamla söylemeye cesaret edemediğim bir şey de yoktu. Bu yüzden Ahmet Çelebi bir mahlas olmaktan çıkıp bir şiir kişisine dönüştü ve benimle bağını kopardı. Ahmet Çelebi çok kısa film parçaları olarak düşündüğüm “Fragmanlar” adlı dosyamın bir parçasıydı. Bilenler bilir; ilk kitabımı şiir yayımlamaya başladıktan neredeyse on beş yıl sonra çıkardığım için her kitabım yayımlandığında elimin altında yayımlanmamış birkaç dosya durur ve genelde dosyalarımı yazılma sıralarına göre kitaplaştırırım. Bu durumun bazı avantajları olsa da yayımlanan kitaplarım bana hep biraz uzak, biraz eski gelir. Bu sefer bunu değiştirmek istedim, “Fragmanlar” dosyasını “Giderken Öpmeseydin Keşke” dosyası ile birleştirdim. Anlayacağın, Ahmet Çelebi kendini bir anda yağmur altında ve şemsiyesiz buldu.

Giderken Öpmeseydin Keşke, Gökçenur Ç., 140 syf., Yitik Ülke Yayınları, 2018.

“Giderken Öpmeseydin Keşke” deneysel, somut, epik, ussal gibi son dönem şiirlerde görülen arayışı ve yönelişleri ifade eden “antilirik” şiire karşı lirik şiirin savunması gibi… Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsun, ayrıca son dönemde yazılmakta olan şiir ve anlayışlara ilişkin düşüncelerini paylaşır mısın?

Deneysel şiir nerede başlar nerede biter bilemiyorum. Benim bakış açıma göre “Issız İncir Ağacı” içinde barındırdığı lirizme rağmen deneysel bir kitaptı. Aynı şekilde “Giderken Öpmeseydin Keşke”nin de kısa dizelerden oluşan, birçok zaman tek sözcüklük sözcük istifi, dize sentaksı gibi açılardan lirik şiir içinde deneysel olduğunu düşünüyorum. Günümüzde kendini “antilirik” olarak niteleyen birçok şair aslında, aynı zamanda “antidramatik”. Hatta “antiepik. Bu bir şiir türüne karşı olduklarından ziyade eski olduğunu düşündükleri bir şiir diline karşı olduklarını düşündürüyor bana. Ben bu deneyselliğin lirik şiir içinde de gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum. Öte yandan şiirin her dönüşümü öncekilere zor gelir. Şiir öldü nidaları yükselir. Bir şairin şiir öldü, artık iyi şiir yazılmıyor demesi aslında şiir dönüşüyor ve ben bu yeni şiiri anlayabilme, ondan zevk alabilme yeteneğimi kaybediyorum anlamına gelir. Genç ve çok yetenekli birçok “antilirik” şair var. Onlar sayesinde ben de bu şiirleri sevmeyi öğreniyorum.

'SANATTA REKABETE DEĞİL PAYLAŞIMA İNANIRIM'

Ödüllere katılmaya karşı olduğunu daha önce birçok kez dile getirdin. Öte yandan katılmamış olmana karşın bu yılki Sabahattin Kudret Aksal şiir ödülü, seçici kurul üyelerinin önerisiyle “Giderken Öpmeseydin Keşke”ye verildi. Ödüllere neden karşısın? Katılmamış olmana karşın ödülün kitabına verilmesi, ödül konusundaki düşünceni değiştirdi mi? Bu konuda ve genel olarak ödüllerle ilgili değerlendirmeni sormak istiyorum.

Sabahattin Kudret Aksal ödülüne layık görülmüş olmamın bende derin bir sorgulama sürecine yol açtığını belirtmek isterim. Bugün, ödüller konusunda daha önce ifade ettiğim düşüncelerimin doğruluğuna bir kez daha ikna olmuş olmakla birlikte, beni o sonuçlara götüren yolu daha açık seçik görebiliyorum.

Ödüllere katılmaya karşıyım, çünkü “sanatta rekabete değil paylaşıma” inanırım. Üstelik iki şiirin, iki şiir kitabının birbiriyle kıyaslanmasının, ancak çok dar alanda ve özel durumlarda anlamlı bir olasılık olduğunu düşünürüm.

Ödüllere katılmaya karşıyım, çünkü ben, kendine güvenen şairlerin değil, kendine fazla güvenmeyen şairlerin ödüllere katılma ihtiyacı duyduğuna inanırım. İyi bir şair hem iyi olduğunun farkındadır, durumsal ve dönemsel sorunlar ne olursa olsun şiirinin kendisine gerekli yolu açacağına güvenir ve ödüllere ihtiyaç duymaz hem de hiçbir zaman yeterince iyi olduğuna inanmaz, yazdıklarından kuşku duyar ve “kendine layık bulduğu” bir ödüle kendini layık bulmaz. Bu ikisinin arasındakiler bence ya iyi şair değillerdir ya da ne kadar iyi olduklarının farkında olmamışlardır.

'ÖDÜL KAZANILAN BİR ŞEY DEĞİLDİR'

Ödüllere katılmaya karşıyım, çünkü ödül talep etmenin yakışıksız olduğunu düşünürüm. Ödül gerçekten hak edildiğinde size verilmesini talep etmeniz gerekmez. Ödül alınan, kazanılan bir şey değildir. Ödül bir amaç, uğruna çalışılan bir şey, bir başarı değildir. Şairin ve belki en büyük başarısı okurlara başka bir dilin mümkün olduğunu göstererek başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandırmaktır.

Yazdıklarının görüldüğünü, yazdıklarına kıymet verdiğin kişilerce kıymet verildiğini bilmek herkes için güzeldir. Çok şanslıyım ki ödül seçici kurulunda yer alan değerli şairlerin birçoğunun sevgi ve övgülerine daha önce birçok kez mahcubiyetle mazhar oldum. Bu sevgi ve beğenilerini bu kez Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülü adı altında ifade etmiş olmaları beni büyük bir sorumluluk altına sokuyor. Bundan sonra bana düşen Sabahattin Kudret Aksal şiirlerini anlama ve anlatma çabasını hiç bırakmadan sürdürmek Aksal’ın aziz hatırasına layık olmaya çalışmaktır.

Sorularımızı “Klasik” bir soruyla tamamlayalım. Günümüzde “şiirin durumu” nedir? Şiirin kıymeti biliniyor mu? Bir dergi yöneticisi olarak bu konuda şiir kamuoyuna neler söylemek istersin?

Doğrusu dergi çıkarmak şiire olan hiç yitirmediğim inancımın artmasına neden oldu. Aynı çağda yaşamaktan, yazmaktan onur duyduğum aynı kuşaktan çok sayıda şairin yanı sıra gençlerin ne kadar iyi şiirler yazdığını görme fırsatı buldum. Dergide hep söylediğim bir şey var. Kötülükler çağında yaşıyoruz. Mücadele olanaklarımız çok kısıtlı. Üzerimize düşen bizden büyüklerden aldığımız değerleri bozunmadan korumak ve bizden sonrakilere aktarmak. Bunu yapmak için sağ kalmamız, sağ kalmak için de sevgiyle bir arada durmamız gerektiğini görüyorum. Dergiler bir arada durmak için iyi platformlar. Üstelik Çevrimdışı İstanbul sadece bir dergi değil; her salı İstanbul Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde bulunan DAM Kültür Merkezi’nde (www.damdayiz.com) “Şiir Akşamları” düzenleyerek şiir severleri buluşturan, Türkiye ve yurtdışında şiir çeviri atölyeleri düzenleyerek Türk şiirinin dünyada tanınmasını sağlayan, “Uluslararası Şiir Festivalleri”yle şiir okurlarını ve şairleri dünya şairleriyle buluşturan bir şiir hareketi.

Modern Türkçe şiirin günümüzde yüzünü ağartan şair Gökçenur Ç.’yi Sabahattin Kudret Aksal ödülü için tebrik ediyoruz. Sorularımıza verdiği yanıtlar için de şaire teşekkürlerimizi sunuyoruz. Şairin son kitabı “Gidersen Öpmeseydin Keşke”den kitaba adını veren aynı başlıklı şiiri paylaşarak noktalayalım istiyoruz.

Zaman

ellerime

bulaşmış

kapağı kayıp

bir tüp

yanık merhemi

Çocuktum

fuel oil kıtlığı,

odun sobası

Ecevit, gece

Sobaya dokundum-

Neden?

Değildi kaza,

değildi kaza

sana dokundum-

Taşkışla’da,

adada

giderken öpmeseydin keşke

ağzım kabuk tutardı belki şimdiye