Şair Taniel Varujan ve ‘Ekmeğin Şarkısı’

24 Nisan 1915'te tutuklanan ve sonrasında katledilen Ermeni şair Tanilen Varujan, “Ekmeğin Şarkısı”nda, temel üretim aracı olan toprağa bağlı köy yaşantısını son derece ayrıntılı, canlı ve tutkulu bir dille şiire dönüştürmüş. “Ekmeğin Şarkısı” pekâla “emeğin şiirleri”, “halkın ekmeği” gibi anlamlar üreterek de okunabiliyor...

Google Haberlere Abone ol

Zamanın acılara iyi geldiği söylenir ama… “Bazı acıların”, “bazı yaraların” kaynağında işlenmiş “insanlık suçu” varsa ve hesabı sorulmamışsa, yüzleşmek ve barışmak mümkün olmamışsa acılı, yaslı, yaralı mağdur için geçen zamanın hiçbir önemi yoktur. O nedenle bu söz, “bazı acılar”, “bazı yaralar” için hükümsüzdür. Ayrıca yok sayılarak ne acıların unutulduğu görülmüştür ne de yaraların iyileştiği...

Aras Yayınları, Ohannes Şaşkal çevirisiyle Ermeni şair Taniel Varujan’ın son şiir kitabını Türkçe şiir okurlarıyla buluşturdu.

“Ekmeğin Şarkısı” adını taşıyan ve Türkçede ilk kez yayımlanan kitabın, şairin anadilinde ilk baskısı 1921 yılında İstanbul’da yapılmış. Kitabın 1921’deki yayımlanışı da 1915’te hunharca katledilen şairin yaşamöyküsünün önemli bir parçasını oluşturur.

Yaşadığı dönemin ve sonrasının en çok sevilen Ermeni şairlerinden biri olan Taniel Varujan, 20 Nisan 1884’te Sivas’ın Pırknik (şimdiki adıyla Hafik) nahiyesi yakınlarında Çayboyu köyünde doğar. Varujan, öğrenimini İstanbul’da ve yurtdışında çeşitli şehirlerde tamamladıktan sonra, doğduğu köye geri döner. Siyaset bilimi, edebiyat, felsefe ve ekonomi öğrenimi gören Taniel Varujan’ın, ilk şiir kitabı “Sarsurner” (Ürperişler), 1906’da Venedik’te yayımlanır. İkinci kitabı Paris’te “Çartı” (Kırım) adıyla 1908’de çıkar. Aynı yıl İstanbul’da “Tseğin sirdi” (Kavmin Yüreği) adlı kitabı yayımlanır.

Taniel Varujan, 1909’la 1911 yılları arasında Sivas’ta 1911-1912 yılında Tokat’ta öğretmenlik yapar; 1912’de İstanbul’a taşınır ve tutuklanacağı 24 Nisan 1915 akşamına kadar burada yaşar.

Varujan hayattayken yayımlanan son kitabı 1912’de çıkan “Hetanos yerker” (Pagan Şarkılar) olur. Şairin yaşamöyküsü ve şiiriyle ilgili daha geniş bilgi “Ekmeğin Şarkısı”nın girişinde yer alıyor.

Ekmeğin Şarkısı, Taniel Varujan, çev: Ohannes Şaşkal, 120 syf., Aras Yayıncılık, 2019.

Şiirleri Türkçeye çeviren Ohannes Şaşkal “Mezarsız Bir Şairin Yaşamı Kutsayan Coşkusu” başlığıyla kitabın girişindeki yazısında “Ekmeğin Şarkısı”nı ve şairini anlatırken şunları dile getiriyor: “24 Nisan 1915 gecesi Taniel Varujan, İstanbul’da, 235 aydınla birlikte tutuklanıp ölüm yolculuğuna gönderilmeseydi eğer, ‘Ekmeğin Şarkısı’ muhtemelen, onun son kitabı olmayacaktı.” Ama galiba Şaşkal’ın ifadesindeki “muhtemelen” sözcüğü fazla. Çünkü kitap da gösteriyor ki şiir dili, tekniği bir hayli güçlü ve şiire son derece tutkuyla bağlı bir şairin, henüz 31 yaşındayken yazdığı şiirler, “başına bir iş gelmediği” sürece, son şiirler olarak kalmaz.

Taniel Varujan’ın başına “büyük bir iş gelir”. İttihat ve Terakki hükümetinin 1915’te hazırladığı tutuklanacak Ermeni aydınları listesinde onun da adı vardır. 24 Nisan 1915 akşamı tutuklanır. “Ekmeğin Şarkısı”nı oluşturan şiirlerin yer aldığı defter de el konulan evrakı arasındadır.

Varujan, tutuklandıktan dört ay sonra resmi görevliler eşliğinde Çankırı’dan Ayaş’a götürülürken yolda, yanındaki diğer tutuklu Ermeni arkadaşlarıyla birlikte, (aralarında bir başka Ermeni şair Rupen Sevag da vardır) dört kişilik bir çetenin saldırısı sonucunda işkence edilerek katledilir.

Taniel Varujan’ın gözaltına alınırken el konulan evrakı arasında yer alan “Ekmeğin Şarkısı”nı oluşturan şiirlerin bulunduğu defterin, polisin elinden kurtarılıp geri alınışını Ohannes Şaşkal şöyle anlatıyor: “El konan ‘Ekmeğin Şarkısı’ defteri, en nihayet 1919 yılında, şairin eşi Araksi Çubukkâryan’ın ısrarlı çabaları sonucu, zor bela ve belli bir bedel karşılığında, mucize kabilinden ölümün kanlı ellerinden kurtarılmıştır.”

Türkçe olarak yayımlanan “Ekmeğin Şarkısı”nda yirmi dokuz şiir yer alıyor. Kitabın adının da ifade ettiği gibi gerçekten de ekmeğin, ekmek olma sürecinin şarkısı diyebiliriz şiirler için. Şiirlerin Türkçeye çevirisini yapan Ohannes Şaşkal, “şiirsel değerleriyle olduğu kadar yok oluşun eşiğinden hayata dönüşün, bir ‘yeniden doğuş’un simgesel ifadesi olarak da ayrıca kıymetlidir” diyor “Ekmeğin Şarkısı” için.

Şairin ilham perisine seslendiği kitabın ilk şiirinden ve aynı zamanda kitabı başlatan şiirden bir üçlük okuyalım:

Bana öğret! – Taçlandırsın lirimi başaklar

Değil mi ki şimdi, harman yerinde, serin gölgesinde söğüdün

Otururum işte ve ezgilerim can bulmaya başlar.

Yayınevinin tanıtım yazısında da belirtildiği gibi “Ekmeğin Şarkısı” gerçekten de köy yaşamını konu alan şiirlerden oluşan destansı bir eser. “Anadolu’da yaşayan Ermeni çiftçiye, köylüye, rençbere, sadece insana değil, hayvanlara, iş aletlerine, bir çiğ damlasına dahi can ve ruh veren Varujan, hayatı her gün yeniden yaratanların ve onların yaşam kaynağı ekmeğin şarkısını daha önce hiç söylenmemiş ve daha sonra hiç söylenmeyecek bir şekilde” dile getiriyor. Kitabın ikinci şiiri ama “Ekmeğin Şarkısı” sanki asıl “Tarlaların Çağrısı”yla başlıyor gibi. Tarladan sofraya kadar olan üretim aşamaları konu edilen ekmeğin, bir yandan şarkısı söylenirken bir yandan da zaman akıyor ve o akışa mevsimlerin değişimi eşlik ediyor. “Tarlaların Çağrısı” kitapta ekmeğe doğru başlayan yolculuğun aynı zamanda ilk adımı gibi. Şiirden bir bölüm aktaralım:

Dönün koynumuza ey çiftçiler,

Zaten nisan kokuyor sabahlar.

Çözülmüş buzdan dereler çağıldar,

Sıcak bağrımızda şimdiden açıldı nergis.

Aslında kitaba ve şiirlere ilişkin söylenecek hemen her şeyi şiirlerin çevirmeni Ohannes Şaşkal, çok yerinde tespitlerle dile getiriyor. Şaşkal’a kulak verelim:

“Taniel Varujan’ın düşü, ideali, şarkısı hayatın çıkmaza girdiği yerde zuhur eden ‘yaşama gücü’ydü; sınıfsal, toplumsal, etnik, (ulusal) baskı ve zulümlerle biçimlenen o insanlık dışı gerçeklikten kopmanın değil, onlara rağmen hayatta kalmanın sanatsal ifadesiydi belki de”. Şaşkal’ın da belirttiği gibi Varujan, toprağın, havanın, güneşin, yağmurun, suyun, tohumun, fidanın; tarım aletlerinin; öküzün, eşeğin, kurdun, kuşun, yılanın, köstebeğin, börtü böceğin; insanın; insan ve hayvan emeğinin; barışık, ahenkliği ve cömert birlikteliğinin; velhasıl topyekûn doğanın ve alın terinin kirlenmemiş, saf ve temiz şarkısını” söylüyor “Ekmeğin Şarkısı”nda. “Bir Çift Öküz” başlıklı şiirden bir dörtlük okuyalım:

Kuru otla besledim kışın onları -

Sanki mabedin semiz putları.

Yalar böğürlerini yılan misali

Taranmış kıllı kuyrukları.

Ekmeğin bir emek ürünü olarak adeta belgeselini yapar gibi yazılmış şiirler yer alıyor kitapta. Sofraya konulan ekmeğin üretilmesinde rol oynayan tüm üretici güçler ve hatta tüketici bileşenlere şiirlerde bir biçimde yer veriliyor. Örneğin ekmeğin üretiminde o dönem için, saban ve saban sürmek de bir çift öküz gibi son derece önemlidir. “Saban Sürme” başlıklı şiirden iki dörtlük okuyalım:

Dağın ardında henüz çınlamadan köyün çanı,

Tamamen alacakaranlığa gömülecek tepenin yamacı.

Ve geniş agoslar sıra sıra erecek tamama,

Öküzlerin salyasıyla ve akşamın kutsanmış buğusuyla…

Tam o anda, tarlanın ucuna vardığında, irkilip güç bela,

Birden toprağın içinde dile gelir çamurlu saban: Kuşkusuz

Yorgun çiftçi şöyle geçirecek aklından –yarının hasadı adına-

Herhal, altın dolu bir küp takılmış saban demirine, o dakka!

Dinsel inançlara göre ekmek kutsaldır. Hıristiyan öğretisinde ekmeğin kutsallığının ayrı bir yeri vardır. Çünkü İsa “Ekmek benim bedenimdir” demiştir. Tıpkı “Şarap benim kanımdır” dediği gibi. Varujan, kutsal kabul edilen ekmeği, bir de buğday tohumundan ekmek oluncaya kadarki aşamalarda harcanan emek ve çabaya, zorlu üretim sürecine dikkat çekerek kutsar. Aktaracağımız dizeler “Tapan” başlıklı şiirden:

Tapan, çek, kabaları düzelt,

Taneleri toprağa gömüver.

Buğday altındır, tohumsa yakut,

Nemli toprağa karışırsa eğer.

Tapan, genişçe yay kollarını,

Bereketli toprakları kucaklayıver.

Bugünün tohumu: yarının hasadı,

Keseğin altında yiterse eğer.

Şiirler son derece pastoraldir. Şair toprağa inanır, ekmeğe inanır, şaraba inanır. Şair, insana inanır. Aşka inanır. Dünyaya romantizmin yüceltici, kutsayıcı, coşkulu ve hayatı idealize eden penceresinden bakar. Ama ayrıntıyı, yaşantıyı, tüm canlılığıyla da dile getirir. Gözlem gücünü ve tanıklığını tüm yaratıcılığıyla birlikte şiire taşır. Okuyacağımız betikler “Buğday Denizleri” başlıklı şiirden:

Rüzgârlar geçer-

Ve efil efil uyanır buğdaylarm

Sonu gelmez bir titreşim boşanır derinlerinden.

Tepenin o yemyeşil eteklerinden,

Denizler geçer.

Rüzgârlar geçer-

Kanmış suya; öyle fışkırır, kudurur ki ova

Boğacak olur otlayan deveyi oracıkta.

Çalkalan vadinin kucağı sıra

Denizler geçer.

“Ekmeğin Şarkısı” aslında yalnızca ekmeğin şarkısın söylemekle kalmaz. Örneğin Ermeni halkının Anadolu’da çok eski ve köklü bir halk olduğunu, toprağa kuvvetle bağlı yaşadıklarını da yansıtır. Şair buradaydık demiyor. Buradayız diyor. Burada, bu kara toprağın bağrında, yüzlerce yıl kara sabanımızla, tohumlarımızla, alın terimizle, aşkımızla ekmek yaptık ve var olduk diyor. Toprak ve ekmek de bu izlerin en güçlü tanığı olarak gösteriliyor. Şiirleri okurken şairin, toprak aynı zamanda hatıralarımızın sandığıdır ve bizi hâlâ yaşatmaktadır dediğini de duyar gibi oluyoruz.

Şiirlerin biçimsel özelliği genelde dörtlük düzeninde, ancak kitapta iki şiir biçimsel yönden farklılığıyla da dikkat çekiyor. Bu iki şiirden biri “Kır Bekçisi”; dokuz beyitten oluşuyor. Sunacağımız beyit pastoral şiirin tüm özelliklerini yansıtan bu şiirden:

Ezgiler içinde ferah ferah sapa kalkar cümle başaklar

O gazaba gelir fakat, onları çökertip incitecek olursa rüzgâr.

Kitapta yer alan ve beyit biçiminde yazılmış bir diğer şiir olan “Hasat”, nispeten daha uzun. Ondan da birkaç beyit aktaralım:

İşte tırpanlar, kamaşır ağızlarında azgın parıltı,

Gümüş batıp buğdayların içine, altın çıkarlar dışarı

(…)

Kimi rençber ağzına dayayıp testiyi, başı Güneşe doğru

Lıkır lıkır içer, doyasıya; gelinin pınardan getirdiği suyu

Tarlaların sükûnetinde, bir çırçır böceği – mahmur,

Yıldız kaplı Sonsuzluğu şarkısıyla doldurur.

“Ekmeğin Şarkısı” aynı zamanda yabancılaşma karşıtı şiirler toplamı olarak da okunabiliyor. Şiirlerde henüz üreticinin emeğine yabancılaşmadığı bir üretim ve tüketim süreci dile getiriliyor. “Kutsal Demet” başlıklı şiir hasat ayininden bir kesit sunar. Şiirin alınlığındaki “Meryem Ana sofrasına” ibaresi de bunu gösterir:

Tırpanımın altında başları hala çiyli,

Ah, düştüler, aydan biçilmiş ışın gibi,

Hiçbir tarlakuşu gagalayıp bozmamış,

Dizili taneler, eksiksiz inci gibi

Yaralı Oğlunun hacını alarak örnek

Ben ördüm onları ilmek ilmek,

Ki ateşten kutsal kanını onun

Her paskalya agoslarımız içecek.

Umutlarımla ördüm ben, arzularımla ördüm,

Onların içinde tarlanın özsuyu, güneşin ateşi,

Saban demirinin şavkı, kolumun eril gücü; dahası

Onların içinde torunlarımın yakarısı.

“Ekmeğin Şarkısı”nda, modernite öncesinde nasıl bir geleneksel hayat olduğunu ve o hayatın önemli bir bölümünün köylerde sürdüğünü de okuyoruz… Kuramsal bir metnin sayfalarca süren açıklamalarla anlatmaya çalışacağı köye, köylülüğe ait geleneksel üretim araçlarını, üretim ilişkilerini, toplumsal yapıyı şair, şiirin sihirli diliyle “Ekmeğin Şarkısı”nda birkaç dizede ya da betikte dile getiriyor. “Harman Yeri” başlıklı şiirden iki betik paylaşalım:

Rençberlerin şarkısını söylerim, koşmuş

Loğ taşına kendini,

Düzleştirir harman yerini,

Ter içinde kalana dek yırtık gömleği.

Ah ne hoş şey, karışmak benliğinle,

O kutsal emeğe

Bulanmak çarığından saçına dek

Sarı saman çöplerine.

“Ekmeğin Şarkısı”nda, bir zamanlar kendi ekmeğini kendisi üreten köye, geleneksel yaşantı içerisindeki toplumsal yapıya ve o ortamda henüz varlığı ortaya çıkmamış bireyin konumuna da işaret eden, ideallerin, arzuların sergilendiği, düşlerin, imgelerin, benzetmelerin, mecazların tutkulu bahçesinde çiçek açmış dizeler şiirler okuyoruz. Alıntıladığımız betikler “Gün Ortası” adlı şiirden:

Bu o vakittir harman yerinde durduğunda Çalışma

Güneş altında soluk soluğa…

Bütün rençberler uykuda.

Hapsolmuş serin meltem

Uzak mağarada can verir hıçkıra hıçkıra.

Zamanın yüreği kısılıp kalmış ateşten bir ağa

Mecali yok çarpmaya.

Parıldayan sessizlikte

O ne iç çekişler öyle, o ne rüya.

Ya o kokular, sabah derilen kamışlardan yayılır hâlâ

Ormanlar uykuda dağın esmer yamaçlarında,

Gümüş örtü altında.

Süt beyaz bir bulut süzülür gider

Mavilikler içinde, bir başına,

Yumuşak yün tutamlar bırakarak kayanın doruğunda.

Şair Varujan, bugün için geçmiş, geride kalmış bir hayat tarzını sorunsallaştırıyor ve dile getiriyor olsa da şiirlerin, güncelle bir bağ oluşturduğunu söyleyebiliriz. Çünkü şairin dilinin, şiirinin, meselesinin odağında olan ekmek hâlâ en önemli yiyecek ve aynı zamanda güncel bir sorun.

“Ekmeğin Şarkısı”, yayımlanan haliyle bir bütünlük oluşturuyor ama çevirmeninden öğreniyoruz ki aslında kitap şairin tasarladığı ve planladığı biçime göre eksik. Çünkü şairin planında birkaç tamamlayıcı şiir daha yer almaktadır. Ancak Taniel Varujan’ın 24 Nisan 1915 akşamı başlayan gözaltından tutukluluğa, tutukluluktan sürgüne, sonunda hunharca katledilişine uzanan çileli ve kahır dolu yolculuğu, şairin hunharca katledilmesiyle son bulunca, taslakta yer alan “Un”, “Ahır”, “Maya”, “Fırın”, “Memleket Sofrası”, “Ekmeğin Şarkısı” da birer şiir başlığı olarak kalacaktır.

Şiirler söyledikleri kadar söylemediklerine de işaret eden bir dil hareketidir. Okuyucunun dikkatini ifade edilene olduğu kadar sessizlikte, boşlukta, yoklukta olana, söylenmemiş bırakılana, ifade edilemeyene de çeker… Yer aldığı sayfada kalan boşluklar, dizeden dizeye, betikten betiğe, bölümden bölüme geçerken oluşan aralıklar gibi basit biçimsellikler dahi şiirin bir parçasını oluşturur. O nedenle şairin planında yer alan, ama yazılamamış şiirler de okurun duygusunda, düşüncesinde, imgeleminde tamamlanmaya açık duruyor…

Modern Türkçe şiirde, ekmeğin üretim sürecini sorunsallaştıran bu ölçekte bir yapıt, böylesine kapsamlı bir ekmek destanı, bildiğimiz kadarıyla yok. Nüfusun birkaç kuşak öncesine kadar büyük ölçüde köylü ve kırda yaşadığı düşünüldüğünde “Ekmeğin Şarkısı” daha da bir anlam kazanıyor.

Tanilen Varujan, “Ekmeğin Şarkısı”nda, temel üretim aracı olan toprağa bağlı köy yaşantısını son derece ayrıntılı, canlı ve tutkulu bir dille şiire dönüştürmüş.

“Ekmeğin Şarkısı” pekâla “emeğin şiirleri”, “halkın ekmeği” gibi anlamlar üreterek de okunabiliyor...

Şiir okuru olsun olmasın herkese önerilebileceğimiz kitapla ilgili son söz yerine, ey okur diye seslenerek “Ekmeğin Şarkısı”nı okumak için çok neden var dersek sanıyoruz ki mesaj yerine ulaşır.