Anılarla ‘özgür basın’ geleneği
Gazeteci yazar Hüseyin Aykol, “İlginç Zamanlarda Yaşamak/ Özgür Basında 30 Yıl” kitabıyla okurun karşısına çıktı. Aykol, yeni kitabında çocukluğundan başlayarak son 30 yılını içinde geçirdiği 'özgür basın'a dair anılarını paylaşıyor okurla.
Sevgili Evrim Alataş’la dolmuşta karşılaşmıştık. Evrim’in yüzünde, dolmuştaki diğer yolcuların yüzünde taşıdığı endişenin benzeri vardı. Körfez’de deprem olmuş, deprem sarsıntısı yeni girdiğim yataktan adeta fırlatmıştı beni ve tuhaf şekilde bütün bina dışarı koşturduğu halde ben uyumaya çalışmıştım. Artçı sarsıntılar uyutmamıştı, buna rağmen gün ağarıncaya kadar evden dışarı çıkmamıştım.
Dolmuştaki diğer yolcularla birlikte Evrim’in yüzündeki endişe ve yorgunluk bu nedenleydi. Ama muzipti Evrim, bir süre sonra, “Tarihi bir an bu, Vecdi toplantıya yetişecek” demişti. Toplantıyı çok umursadığımı söyleyemem ama Evrim’in bu alaycı tespiti bana Hüseyin Aykol’u hatırlatmıştı. “Hüseyin abiden önce gideceğiz gazeteye, esas tarihi olan bu” demiştim. Gülmüştük. Evrim yanınızdaysa cenazede bile gülerdiniz. Dolmuştakiler garipseyerek bakmıştı bize.
Gazete binasına vardığımızda, kendi adıma tam bir hezimetle karşılaştım. Hüseyin Aykol oradaydı ve ilk kez ondan önce gazeteye gelebilme hevesi kursağımda kalmıştı. Ajanslardan gelen fotoğrafları toparlamıştı. Gazetenin mutfağı darmadağındı ama bundan çok ajansların geçtiği fotoğraflar korkutmuştu beni. Kaç geceyi bu korku yüzünden Zeytinburnu ve Samatya sahilinde geçirmiştim arkadaşlarımla birlikte.
DEMOKRASİ’DE TANIDIĞIM AYKOL
Ta 1999’dan kalma bu hatırayı, Hüseyin Aykol’un “İlginç Zamanlarda Yaşamak, Özgür Basında 30 Yıl” (Aram Yayınları) kitabının son sayfasındaki şu cümle nedeniyle hatırladım: “Burada çalışmanın bir mesai olmadığını, gerçekten isteyerek çalışmak gerektiğini anlatıyorum hep. Buraya mümkün olduğunca erken gelinmeli, derken; en erken ben geliyorum ki, söylediğimin bir anlamı olsun. Ama bunu ‘aman arkadaşlarıma örnek olayım’ diyerek de yapmıyorum. İçimden öyle geliyor çünkü.”
Hüseyin Aykol’la Demokrasi gazetesinde birlikte çalışmaya başlamıştım. Gazetenin Yenikapı’daki yerinde. Haber merkezi epey genişti. Binanın demir bir kapısı vardı ve pencereler tel örgülüydü. İçeriye istenmeyen bir şey atılmasın diye.
Ben kültür sanat sayfasında çalışıyordum, Aykol dünya sayfasını hazırlıyordu ve masalarımız yakındı birbirine. Benden sonra işe geldiğine hiç rastlamadım. En erkencimiz hep o oldu. Bazen, muhtemelen sabah mahmurluğu nedeniyle, giydiği çorapların her birinin renkleri farklı olsa da en erkencimiz o olurdu.
Hüseyin Aykol Kürt değildi, Manisalı bir sosyalistti ve 'özgür basın'ın en emektar gazetecilerinden biriydi. İşini çok ciddiye alıyordu. İyi röportajlara imza atmıştı, genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetenin tirajı 50 binin üstüne çıkmıştı. Aradan geçen zamana rağmen, çalışkanlığı ve gazetenin verdiği her göreve koşması dışında, Hüseyin Aykol hakkında başka da bir şey bildiğimi söyleyemem. O Ankara’ya ben Diyarbakır’a yerleştim sonraki yıllarda ve nadiren aynı ortamda bulunduk.
DELİ SELAHATTİN’İN OĞLU
“İlginç Zamanlarda Yaşamak” bunun için ilginç geldi bana. Çünkü kitabın Gelişme adlı ilk bölümünde çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anlatıyor Aykol ve bu sayede onu daha yakından tanıma fırsatı veriyor. CHP’li, deli lakaplı, mirasyedi bir baba, iki anne, kardeşler, ilkokul, tütünde çalıştığı zamanlar, İzmir Maarif Koleji günleri kitabın birinci bölümünü oluşturuyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ile başlayan üniversite macerası daha sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde devam edecek ama bu arada siyaset hayatında önemli bir yer tutmaya başlayacaktır. Denilebilir ki Ankara hayatına yön verdi. İlk aşktan ilk yayıncılık deneyimine, ilk siyasi kavgalar, ilk gözaltılar, tutuklanmalar bu döneme ait. Bu dönemin adına, kitapta, “Gelişme” demiş Aykol.
“Sonuç” bölümünde ise 'özgür basın' günlerini ilk gününden itibaren anlatıyor. Bu bölümde anıların yanı sıra emek verdiği gazetelerin yasaklanmasını, sansüre uğramasını, para cezasına çarptırılmasını, yanı sıra birlikte çalıştığı arkadaşlarının başına gelenler de yer alıyor. Bunları toplu olarak okuduğunda insan sahiden bir tuhaf hissediyor kendisini. Bombalanan gazete büroları, katledilen gazeteciler, hapisler, sürgünler…
Her defasında küllerinden yeniden doğan, ajanslarla, televizyon kanallarıyla genişleyen bir gazete mecrası. Kumkapı’daki binası bombalanmış gazetenin. Aykol gazeteye geldiğinde binada çıkan yangının dumanı tütüyordur. “Bu kez işimiz bitik” dedikten birkaç saat sonra, devrimci basının dayanışmasıyla ertesi günün gazetesini hazırlamaya başlar. Bu kadar şaşkınlık yaratıcı bir cesaret, bir direniş, binlerce insanın emeği ile soluğu hiç kesilmemiş ve abideleşen bir gazete geleneği...
‘ASIL OLAN İNSAN OLMAK’
“İlginç Zamanlarda Yaşamak” Hüseyin Aykol’u biraz daha yakından tanımak için kıymetli bir kitap. Yukarıda Aykol’un Manisalı sosyalist olduğunu yazmıştım. Özgür basın geleneği içinde 30 yıl kalmasının nedenini şöyle tarif ediyor Aykol: “’Sen Çerkes misin?’ diye bana soranlara da sesimi hınzırca çıkarmıyorum. ‘Ha Çerkes, ha Türkmen olmuşum ne fark eder’ diye düşünüp, ‘Asıl olan insan olmak ve her etnik yapının kültürel zenginliğini kabul edip kardeşçe paylaşarak, daha yaşanası bir dünya için hep birlikte mücadele etmek’ diyorum.”
Biraz uzun olacak ama neden 30 yıldır şimdi durduğu yerde bulunduğunu anlattığı şu satırları da alıntılamak istiyorum: “Ortak ülkemizde Kürt sorunu çözülmeden, burjuva demokrasisi dahil olmak üzere, hiçbir şeyin çözülemeyeceğine inanıyorum. O nedenle, burada olmayı çok önemsiyorum. Yani bu anlamda da, sadece dayanışma amaçlı değil, kendi ‘çıkarıma’ da buradayım artık. Kürt meselesinin demokratik yollardan çözümü, ben göremesem bile, çocuğum ve muhtemel torunlarıma bırakabileceğim en güzel miras olacak.”
30 YILIN ÖZETİ
Hüseyin Aykol çocukluk, gençlik, hapishane ve gazetecilik anılarını anlatıyor. Yazıları en rahat okunan gazetecilerden biridir ve anılarını anlatırken de rahat okunan bir yazardır. Merak duygusunu diri tutarak, gördüklerini, izlenimlerini, düşüncelerini rahat okunan bir üslupla anlatıyor. Sorgu odalarından hapishane koğuşlarına, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Mısır’dan İsrail’e, Beka Vadisi’nden Kandil Dağları’na, ayağının dibine sıkılan kurşunlardan aşklara kadar soluk soluğa bir hayatın paylaşılan kısmı. Daha neler biriktirdi Aykol ve bunları ne zaman paylaşacak, kim bilir. Çünkü hayatına çok insan, çok mekan sığdırmış bir insan.
“İlginç Zamanlarda Yaşamak” öte yandan “Özgür Basın” geleneğini anlatıyor. 30 yıllık bir deneyimi, ilk günden beri içinde yer alan Hüseyin Aykol’dan okumak olanağını veriyor kitap.
Binlerce insan bu gelenek içinde yer alan gazetelerde, ajanslarda, televizyonlarda çalıştı ve onların da biriktirdikleri vardır. Bu geleneğe dair her yazı, her kitap hem bir vefa olacaktır hem de Kürtlerin mücadele alanlarından birine daha tanıklık etmeyi sağlayacaktır.