küçük İskender, ölüm, şiir…
küçük İskender’in şiirlerindeki sözcük evrenini es geçmek olası değil. Türkçe sözcük zenginliğinin yanında argo ve yabancı dillerden sözcükleri o kadar ilginç biçimde şiirlerinde kullanır ki, ortaya çıkan tema ve çağrışımlar okuru bir yanıyla alt ve karşı- kültürlerle kesiştirirken, öte yandan dünyadaki avangart edebiyat deneyimleriyle de buluşturur.
Orhan Kahyaoğlu
Modern Türkçe şiirin yaşayan en önemli şairlerinden birini kaybetmek üzücü, ürkütücü. Dostluk, ahbaplık ve buna dair kişisel kaygılar bir yana en az o ölçüde önemli olan nokta, küçük İskender şiirinin de sona ermesi. Çünkü bu şair, bana göre son kırk yılın en farklı ve uçta şairidir. O yüzden bir methiyede bulunmaktansa söz konusu şiirin ayırıcı birçok özelliğinden kısa notlarla bahsedeyim istedim.
İlk iki kitabında dilsel ve poetik ayrıcalıklarının yanında, özellikle bazı İkinci Yeni şairlerinin dolayımlı etkilerini görmemek olası değildi. Ancak, İskender, bu kitaplardaki yeni dilsel deney ve arayışlarla şiirde inanılmaz bir parıltıyı imliyordu. Şair, “Yirmi 5 April (1994) kitabıyla birlikte, inanılmaz kişiselleşen, kendine ait bir şiir estetiğini devamlı geliştiren, yenileyen bir şaire döndü. Ortaya çıkan dil ve üslup Türkiyeli olduğu kadar Dünyeviydi de.
İskender, bilinen tanımıyla bir “politik şiir” hiç yazmadı. Ama, her yazılan metin kendiliğinden bir politik duruşu yansıtıyordu. Çoğu kez, sadece metropol kültürünün yalnızlaşma, yabancılaşma ve iletişimsizlikleriyle hesaplaşmayan, onunla kıyasıya çatışan bir duyguyla şiirini biçimlendirdi. Dolayısıyla, yazdığı şiir, bu kültür içinde yaşayan dışlanmışların ve yeraltı kültürünün bir parçasıydı. Bu yüzden, onun şiirini, avangard kimliğinin yanında, beat kuşağı ve şiirinin de bir tür takipçisi olarak düşünenler oldu. Ama, doyurucu bir tespit değildi bu. Şair, kendine ait bir imge dünyası da kurmuştu. Sıkça kullandığı metafor ve eğretilemelerle tamamen kendinin olan ilginç üslup denemeleriyle Türkiye’deki yeni kozmopolit kültürle olan uyumsuzluğunu, geçimsizliğini, açık veya dolayımlı biçimde şiirinin parçası kılmıştı. Egemen değer yargılarıyla hesaplaşırken hep içinde yaşadığımız topluma, sisteme de hayatı boyunca direnç gösterdi. Sıradan bir “muhalif- edebiyatçı” hiç olmadı. Çevresini, dostlarını yer yer yıpratsa da.
En ilgimi çeken nokta, üretimindeki yoğunluktu. Roman, anlatı, hikaye, deneme türünden çalışmalarını hiç saymıyorum. Yalnız şiirine baktığımda, yazdığı yirmiyi aşkın şiir kitabında, çoğu kez modernist arayışlara da girip, birbirinden farklı ve düzeyli kitaplara imza atmasıdır. Bu Türkçe şiirin birçok ustasında dahi rastlanmayan bir niteliktir.
İskender’in şiirlerindeki sözcük evrenini es geçmek olası değil. Türkçe sözcük zenginliğinin yanında argo ve yabancı dillerden sözcükleri o kadar ilginç biçimde şiirlerinde kullanır ki, ortaya çıkan tema ve çağrışımlar okuru bir yanıyla alt ve karşı- kültürlerle kesiştirirken, öte yandan dünyadaki avangart edebiyat deneyimleriyle de buluşturur. Sözcük, bu noktada, İskender şiirinin ışığı, feneri olmuştur. Gerçi, bu durum, okuyanı hemen İkinci Yeni şiire yollayabilir. Ece Ayhan’la, Ülkü Tamer’le, Turgut Uyar’la, Edip Cansever’le akrabalık kurabilir. Ancak, İskender, bu sözcüklerin çoğunu kitaptan değil, sokaktan, dışlanmışların dil ve söylemlerinden de almıştır. Belki Ece Ayhan’la bir örtüşme noktası olabilir. O da, İskender’in kurumlara yönelik anarşist duygu ve tavırlardan hiç uzak durmamasıyla ilgilidir. Bunun yanında, metropol kültürünün ürettiği yeni dil ve söylemler, inanılmaz bir dilsel çeşitliliği doğurmuştur. Ece’yle ahlaki değerlerle hesaplaşma noktasında kesişmiş gibidir. Bu iki şair, bir de marjinal kimlikleriyle ortak bir paydada buluşmuşlardır.
Metropol insanının duygusal iniş çıkışları, kilitlenmeleri, isyanları ve değişken dürtüleri hep İskender şiirlerinde seçilebilir, ayıklanabilir. Bazense, şiirlerin ta kendisi olur. Tüm bunları sıralarken, şairin lirizmden topyekûn uzak durmadığını da vurgulamak gerek. İskender, sahte- lirizmi tiye alıp, hep kendine özgü bir lirizme de yer yer şiirlerinde sahip çıkar. Bu noktada ironi ve humora yönelmeden edemez. Bu şiirde, sinema başta olmak üzere, bütün diğer sanat dallarıyla kurduğu köprüleri özellikle anımsatmak gerekir.
Bu şiirin, değindiğimiz daha birçok niteliği var. Her kitapta bu nitelikler farklı biçimlerde yazılan şiirlerin parçaları olabiliyor. O yüzden tek tek kitaplarını anımsatmak istemedim. Ama, şunu söylemem gerek; sayısız çarpıcı kitabı içinde “Hasta Hayat Depoları”- İskenderî Metinler” kitabındaki “Çürük Et Deposu” bölümü okunduğunda, bu şairin şiirindeki düzlemin ne denli çarpıcı ve ayrıcalıklı olacağının farkına varılır.
küçük İskender, erken ölümüne rağmen bizim için Türkçe şiirin benzerine hiç rastlanmayan bir şairi olarak yürek ve zihinlerimizde kalacak.
Edebiyatçılardan küçük İskender'e veda: Bir martıyı ağlattın işte...
küçük İskender ve Can Yücel: Bunların hepsi kıyamet alameti
küçük İskender: 'Bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var, sokaklar var, kediler!'
küçük İskender ve Can Yücel: Bunların hepsi kıyamet alameti
küçük İskender'in doktoru ile sohbeti: Yeteri kadar Edip Cansever okumuşsunuz...
küçük İskender'in sınırsızlığı, durmaksızın genişleyen şiiri
Şiir ve hayat çok şey kaybetti
küçük İskender’in yangında ilk kurtarılacaklar listesi!
Hayatla uzlaşmayan şair: küçük İskender
Şükrü Erbaş: Kalbimin incecik İskender'i
Benzersiz olma cesareti: küçük İskender