Merkez Komitesinde Cinayet: Fenardo Garrido’yu kim öldürdü?
Manuel Vazquez Montalban'ın Merkez Komitesinde Cinayet kitabı okurla buluştu. Merkez Komitesinde Cinayet, devlet-iktidar-halk mücadelesi, siyasal yılgınlık, siyasetin ve hükümetlerin karanlık, acımasız taraflarına dair görüleri ve devletlerin illegal faaliyetlerini bizlere bir kere daha hatırlatıyor.
Bejan Kanat
Türkiye’nin siyasal, kültürel ve toplumsal yapısı zaman içinde değişim, dönüşüm yaşasa da değişmeyen en önemli şeylerden biri her daim “faili meçhul cinayetler” oldu. 2 Nisan 1948 yılında Kırklareli’de öldürülen yazar Sabahattin Ali’den 24 Ocak 1993’te Ankara’da evinin önünde öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’ya ve 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da öldürülen eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye kadar… Cumhuriyet tarihi boyunca işlenen yüzlerce faili meçhul cinayet dosyasının çoğu çözüme ulaşmadan devletin tozlu ve karanlık raflarına kaldırıldı. Zehirlenerek, silahla vurularak, dövülerek, kaza süsü verilerek, bombalanarak öldürülen yüzlerce insan ve onların yaslarıyla dolu kanlı bir yakın tarih oldu Türkiye’ninki.
Doğan Yurdakul çevirisiyle Dipnot Yayınları’ndan çıkan Merkez Komitesinde Cinayet, devlet-iktidar-halk mücadelesi, siyasal yılgınlık, siyasetin ve hükümetlerin karanlık, acımasız taraflarına dair görüleri ve betimlemeleriyle Türkiyeli okurun kendisine yakın bulacağı ve özdeşlik kurabileceği bir anlatı sunarken, devletlerin illegal faaliyetlerini de bizlere bir kere daha hatırlatıyor. Kahramanı özel dedektif Pepe Carvalho olan siyasi polisiye ustası Barselona doğumlu yazar Manuel Vazquez Montalban, felsefe, edebiyat ve gazetecilik öğrenimi görmüş, ayrıca, Franco rejimine karşı muhalif tavırdan dolayı da 3 yıl hapis yatmış birisi.
İspanya Komünist Partisi sekreteri Fernardo Garrido’nun, parti toplantısında yaşanan kısa süreli bir elektrik kesintisi sırasında kürsüde bıçaklanarak öldürülmesiyle başlıyor roman. Beş dakika gibi kısa bir sürede, iz bırakmadan işlenen ürkütücü bir cinayet. Sadece İspanya’nın değil aynı zamanda Avrupa Komünizminin de önde gelen isimlerinden biri olan Fenardo Garrido’nun ölümüyle siyasal yozlaşmanın ve savaşın kapıları bir kere daha aralanıyor. “Bu bir fanatik tarafından işlenmiş bir cinayet mi, yoksa demokrasinin istikrara kavuşmasını önlemeye yönelik geniş çaplı bir planın ilk adımı mı?”
Cinayet, sadece parti üyelerinin olduğu bir otel salonunda işleniyor, “…Ortada 140 merkez komite üyesi var ve bunların 139’u katil olabilir.” Parti, başta cinayeti kendi üyelerinden birinin işlediğini kabul etmiyor ancak olayın aydınlatılması ve partinin aklanması için eskiden (Franco döneminde) parti üyesi olan özel dedektif Pepe Carvalho’yu tutmak amacıyla Barselona’ya resmi görevlilerini yolluyor. “Çünkü eski bir komünistsiniz. Çünkü bizim kim olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi biliyorsunuz.” Eski bir komünistken partiden ayrılıp dört sene CIA için çalışmış olan Dedektif Carvalho’nun en büyük hobisi gastronomi. Üstelik kendisi de başarılı bir aşçı. Teklifi kabul edip Madrid’e gelen Carvalho üst düzey yemeklerin sunulduğu restoranları araştırıyor, iyi yemeğin, içkinin izini sürüyor. Carvalho’nun peşinden, okur da İspanyol mutfağının içinde gezintiye çıkıyor böylelikle.
Barselona’dan ayrıldığından beri değişen tek şeyin kendisi olmadığını, legal sisteme geçiş yapan partinin ve üyelerinin de değiştiğini fark eden Carvalho, işe koyulur koyulmaz tehdit mesajları almaya başlarken, İspanya hükümetiyse cinayeti çözmesi için Franco döneminin ünlü işkencecisi ve celladı Fonseca’yı görevlendirmek istiyor. Carvalho ile eskiden tanışan ve ajan olarak girdiği Madrid Partisini çökertmeyi başaran Fonseca, sahip olduğu kötü şöhretin sebebini ise tutku ile görevini yerine getirmesine ve eskiden beri polis olmak istemesine bağlıyor. “Fonseca’nın siması, onun başarısı uğruna hayatlarını veren veya yirmi otuz yıl hapiste yatan erkekler ve kadınlar tarafından asla unutulmayacaktı.”
Cinayetin kimin tarafından işlendiği ve neden işlendiğine dair ihtimaller yavaş yavaş ortaya çıkarken, olağan şüphelilerin hepsi, parti üyeleri “yoldaş”lara dönüşüyor, –“O kongre sırasında cereyan eden Lenincilerle Leninci olmayanlar arasındaki mücadele cinayete yansımış olabilir mi?” – parti içerisinde yaşanan ayrışmalar ve çatışmalar da hızla belirginleşmeye başlıyor. CIA mi idi bu işin sorumlusu yoksa Ruslar mı? Cinayetle ilgili olarak soruşturmaya alınan ilk kişi partinin veliahtı, parlamento dışı radikal hareketlerin yöneticisi Cerdan oluyor. Gazetelere göre de cinayet, uzun süreli vekilliğe son vermeyi amaçlayan bir parti içi entrikanın ürünü iken başkarakter dedektif Pepe Carvalho’ya göre ise ne provakatör ne servis işi, cinayet şahsi bir intikam olabilir.
Siyasal ve toplumsal sorunları ele almanın, bu sorunlarla ilgili bir duyarlılık oluşturmanın ve tartışma yürütmenin bir imkânı olarak görülen polisiye edebiyatın “yüksek” edebiyattan sayılmadığı zamanlar çoktan geride kalırken siyasi polisiye de hızla gelişen ve yeşeren bir alt tür oluyor artık. Her bir ayrıntıyı yerli yerine oturtan başarılı kurgusuyla dikkat çeken bu siyasi polisiye ise dönemin İspanyasına, sosyal, politik ve kültürel yaşantıya, İspanya Komünist Partisi’nin genel yapısına ve ülkenin siyasi atmosferine ışık tutmanın yanında akıcı dili, yaşattığı gastronomi zevki, gerçekçi anlatı ve karakterleri ile de eleştirel bir bakış sergiliyor.
“Ütopyacılar saftır. Kâbustan kurtulmak için ütopyalar inşa etmenin yeteceğini sandılar. O zaman kâbusların da korkuların da yeni görünümler alacağını bilmeden, onları yirmi, kırk, yüz yıl izleyecek korkuların esiri olup çıkıyorlar. Başımıza geleni başımıza gelmemiş kabul etmek hiçbir hayal gücüne sığmaz…”