Türkiye sinemasında ilk sansür

Ali Özuyar'ın Hariciye Koridorlarında Sinema kitabı raflardaki yerini aldı. Kitap, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel alandaki eğilimleri ve atılımları çerçevesinde şekillenen ilişkileri, belgeler ve görseller ile sunuyor.

Google Haberlere Abone ol

Yazar ve yönetmen Ali Özuyar’ın YKY tarafından basılan son kitabı Hariciye Koridorlarında Sinema / Erken Cumhuriyet Döneminde Sinemanın Politik Gücü görücüye çıktı. 1923-1938 yılları arası Türkiye’nin; Sovyetler Birliği, ABD, Almanya, Bulgaristan ve Yugoslavya ile olan sinema ilişkilerini politik bağlamında inceleyen kitap, titiz bir çalışmanın ürünü.

Yeni devletin (rejimin) dünya devletleri ile ilişkiye geçme ve uluslararası çalışmalar ve propaganda hususunda kendine yeni bir alan yaratma çabasının sinema üzerinden anlatıldığı çalışma, bu sanatsal disiplinin gücünü de okura bir kez daha hatırlatıyor. “Ankara Hükümeti, sinemanın görsel gücünün kitleler üzerindeki etkisinin farkındaydı. Türkiye’yi doğru yansıtacak etkili tanıtım ya da propaganda filmleri, oryantalist temsilin yarattığı olumsuz imajın değişmesinde inkılap hamleleri kadar etkili olabilirdi.” Yine aynı dönemde elçilikler, Dışişleri Bakanlığı'na çağrıda bulunarak bol bol tanıtım filmi ister ve bu filmlerin gösterimi için resepsiyon düzenler.

Ali Özuyar

Özellikle ABD ve Türkiye arasındaki “uluslararası sinema ilişkisinin” bu yönüyle dikkat çekici olduğunu söylemek mümkün. Ermeni Soykırımı’nın sonrasında, katliamın iyice ayyuka çıkması ve özellikle ABD üzerinden dünya kamuoyuna duyurulması, Türkiye’nin resmi ilişki kurma isteğini de geciktirirken, soykırım filmlerinin dünyanın çeşitli bölgelerinde vizyona girmesi ve bu sayede tarihi yeniden üretmesi 20’li yılların gözde tartışmalarından birini oluşturur. Hollywood’da kurulan “Doğu stüdyolarında” birbiri ardına çekilen oryantalist filmler de Ankara Hükümeti’nin huzurunu kaçırır. Yabani ve vahşi olarak imlenen “Doğu insanı”nın kendini temsil etmediğini büyükelçilik aracılığıyla sık sık dile getiren devlet, memnuniyetsizliğini belirtir. ABD bu bakir bölgeyi kaçırmak istemez ve iki ülke arasında önce diplomatik sonra da sanatsal temas başlar.

Hariciye Koridorlarında Sinema, Ali Özuyar, 208 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2019.

'TÜRKİYE VE SOVYETLER BİRLİĞİ ARASINDAKİ SİNEMASAL İLİŞKİ'

Kitabın bir başka dikkati çeken kısmı da Türkiye ve Sovyetler Birliği arasındaki sinemasal ilişki. Bilindiği gibi Sovyetler Birliği, Kurtuluş Savaşı’nın öncesinde ve sonrasında, emperyalist ülkelere bir tampon bölge oluşturacağını düşündüğü Türkiye’yi –komünist bir rejim kurulmayacağını bilerek- destekler. Aynı dönemde, sanatsal ve finansal olarak atılımlara başlayan ve her iki kulvarda da öncü ve ilerici hamlelerde bulunan Bolşeviklerle, Ankara Hükümeti arasında sıcak bir ilişki belirir. Lenin’in “agit-tren”lerinde köylüye bilinç götürmesi umulan filmlerin gösterimi, Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliği tarafından ilgiyle takip edilir: “Sovyet köylülerine modern tarım yöntemlerini öğretmek amacıyla çeşitli ilmi filmler yapılıyordu ve bunların sinemalarda gösterilmesi mecburi idi. Bu yöntem ilerleyen süreçte Türk köylüsünü bilinçlendirmek için hükümet tarafından da kullanılacaktı.”

Yeni rejimin, beş ülke ile kurduğu sinema ilişkisinin politik bağlamda ele alındığı kitap, bu sanat disiplinin uluslararası siyasi ilişkilerin bir öğesini oluşturuyor olmasıyla dikkati çeker. Örneğin, I. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkide, sinema önemli bir yer tutar. Öyle ki, ekonomik ilişkilerin doruğa vardığı 30’lu yılların başında, vizyona giren Cehennem Melekleri isimli film olay yaratır. Almanya’nın dünya savaşındaki mağlubiyetini ve kurmaca olaylar ekseninde anlatılan katliam minvali cinayetleri beyazperdeye aktaran bu film, iki ülke arasındaki ilişkileri durma noktasına getirir. Her iki ülke yönetimi de, yekdiğerini gözden çıkarmayı başaramaz. Filmin gösterimi önce yasaklanır. Fakat sinema yöneticileri mağdur edilmiştir. Sonra tekrar izin verilir ancak ortalık yine karışır. Sonuç, Türkiye Sineması’nın ilk sansür yasasının ortaya çıkması olur. “Sinema Filmlerinin Kontrolüne Ait Talimatname” 19 Temmuz 1932 günü Resmi Gazete’de yayımlanır. “İçişleri Bakanlığı, Türkiye’nin diplomatik ilişkide olduğu diğer ülkelerle de benzer sorunların yaşanmasını istemiyordu ve bunun için film kontrollerinde gözetilecek esaslara ‘Dost devletlerle olan siyasi münasebetleri muhill olan (bozucu) filmlerin Türkiye dâhilinde gösterilmesine müsaade olunmaz’ hükmünü ekledi.”

Kitap, alt başlığında da belirtildiği gibi Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Sinemanın Politik Gücü’nü masaya yatırırken, bu sanat dalının, devlet mekanizması için –gerektiğinde- ne kadar tehlikeli olduğunun altını çizer. Sansürün, baskının ve zulmün sinema ve sinemacılar üzerinde –ortaya çıktığı ilk andan beri- gezinmesinin sebebi, bu sanat dalının özünde yatan gücüdür. Ne mutlu bu gücü kullananlara!