Modern Türkçe şiirin seslileri – III
Modern Türkçe şiiri kapsayan, birikimi, deneyimi temsil eden bir liste sunmuştuk. Oktay Rifat'ın ve Melih Cevdet Anday'ın Garip şiirinden çıkışlarını, şiire öncülük edişlerini ve şiir anlayışlarını şiirlerinden örneklerle açıklayacağız.
"Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listemizde yer alan şairlerden Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın yenilikçiliğini ve öncülüğünü, içinde oldukları Garip çıkışı yeteri kadar açıklar. Ama Garip kısa, şiir uzundur. Her iki şair de yazmaya Garip’ten sonra da devam etmiştir. Üstelik Garip’i aşarak…
Garip dalgasının, modern Türkçe şiirde kısa sürede yarattığı yenilikçi etki kırklı yılların ikinci yarısından itibaren gücünü yitirmeye başlar. Orhan Veli de zamansız ölümünden kısa bir süre önce dalganın yorgunluğunu fark etmiştir. O nedenle olsa gerek, bizzat öncüleri Garip şiirinden çıkışa yönelik arayışa girmişlerdir. Garip dışındaki şairlerin de yeni arayışlara yöneldiği, ama eski alışkanlıklarını da sürdürdükleri bu İkinci Dünya Savaşı sonrasıyla Demokrat Parti iktidarının ilk yılları arasındaki süreç, modern Türkçe şiirin Garip sonrası İkinci Yeni öncesi bir ara dönemi olarak geçer. Kısa süren bu ara dönem, bir süre sonra, yerleşik şiiri, şiir anlayışını altüst eden ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteren İkinci Yeni dalgasıyla sonuçlanır.
Ahmet Oktay’a göre ellili yıllarda başlayan değişim süreci şiirle sınırlı değildir. Daha sonra İkinci Yeni adını alacak olan dalganın kapsama alanı bir hayli geniştir. Siyasal ve sosyal düzlemde başlayan değişim, kültürel alanda başka bir boyut kazanarak gelişir. Kültürel değişimle birlikte sanat, edebiyat ve şiirdeki dönüşüm adeta, yeni siyasal yapılanmaya isyan niteliği taşır. Dilin değiştirilmesi, bozulması, çarpıtılmasında aslında her zaman bir isyanın dışavurumu söz konusudur. İkinci Yeni’nin verili dile müdahalesi de bu anlamda isyan olarak yorumlanabilir.
'İKİNCİ YENİ ŞİİRDEKİ GEZİ DİRENİŞİ VE EYLEMLERİ OLARAK DÜŞÜNÜLEBİLİR'
Ellili yıllarda cumhuriyet yönetimi yeniden biçimlenirken ve modernleşme süreci yeni bir safhaya girerken İkinci Yeni dalgası da, siyasal iktidara ve onun topluma dayattıklarına karşı kültürel bir isyan olmuştur. Bugünden geriye doğru dönüp bakıldığında, İkinci Yeni şiirdeki Gezi direnişi ve eylemleri olarak da düşünülebilir.
OKTAY RİFAT: YENİ GERÇEKÇİLİK
Garip’in üçlüsü içerisinde en az Garipçi olan Oktay Rifat’tır diyebiliriz. Belki de o nedenle onun Garip’ten kopuşu, daha hızlı ve radikal biçimde gerçekleşmiştir. Oktay Rifat’ın Garip dönemini de hatırlatan; öte yandan ortak bir oluşumun içinde yer almasına karşın özgünlüğünü gösteren bir şiirle devam edelim. Şairin 1952’de yayımlanan ikinci kitabı “Aşağı Yukarı”da yer alan “Karıma” başlıklı şiiri onun lirik şiirle ilişkisini de sergileyen bir örnektir; okuyalım:
Sofalar seninle serin
Odalar seninle ferah
Günüm sevinçle uzun
Yatağında kalktığım sabah
Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir
Garip ve arkasından gelen ara dönem şiirleri; “Yaşayıp Ölmek Aşk ve Avarelik Üstüne Şiirler” (1946), “Aşağı Yukarı” ve Karga ile Tilki”den (1954) sonra yayımlanan “Perçemli Sokak” (1956), Oktay Rifat’ın değişimini olduğu kadar modern Türkçe şiirdeki yeni dönemi göstermesi bakımından da önemlidir.
Oktay Rifat’ın “Perçemli Sokak’la başlayan şiirdeki dönemini “yeni gerçekçilik” olarak tanımlayabiliriz. Şair bu dönem şiirlerinde öncelikle dilin kullanımında ve bakış açısında değişiklik arayışına girer. Gerçeğin algılanışına yoğunlaşarak yeni anlam arayışlarına yönelir.
'BİR DİLİ KULLANMAK KELİMELERİN BİZDE UYANDIRDIĞI GÖRÜNTÜLER YARDIMIYLA BİR ŞEY ANLATMAK DEMEKTİR'
Şair yeni yönelimini ve dili önceleyen şiir anlayışını, arayışını “Perçemli Sokak”a yazdığı kısa önsözde dile getirir: “Bir dilin kelimeleri birer işaret olarak gerçeği gözümüzün önüne getirmekle ödevlidir. Ama bizler konuşurken gerçeği kurcaladığımızı, gözden geçirdiğimizi pek anlamayız. Bir dili kullanmak, kelimelerin bizde uyandırdığı görüntülerin (image, hayal) yardımıyla bir şey anlatmak demektir. O şeye anlam diyoruz. Bir sözün anlamı, çoğu zaman o sözün gözümüzün önüne getirdiği görüntüden başka bir şey değildir. (…) Her söz bir görüntü ile karşımıza çıktığına göre her sözün bir anlamı vardır demek yanlış olmaz. Ama biz, sözler arasında bir ayırım yaparız. Bir sözün gözümüzün önüne gelen görüntüsü, olabilecek bir şeyse o söze anlamlı, olmayacak bir şeyse anlamsız deriz. (…) Bir kelime sanatı, bu yüzden bir görüntü sanatı olan şiirin sadece olabilecek görüntülere bağlanması istenmeyeceğinden anlamla da bağlı kalması istenemez. Konuşurken anlamdan da öte bir şey, bir sonuç bizi ilgilendirir. (…) Kelimeleri kullanmak, göz önüne birtakım görüntüler getirmek, gerçekle oynamak, gerçeği kurcalamakla birdir. Kelime bu bakımdan bizi resmin çizgisinden, renginden, musikinin sesinden daha çok gerçeğe yaklaştırır. Ama biz gerçeğe olan ilgimizi de yitirmişizdir. Çünkü gerçeğe alışmışızdır. Gerçeğin gündelik düzenini değiştirmek, yahut başka bir açıdan bakabilmek elimizde olsaydı, daha çok ilgi duyardık ona. İşte gerçeğin düzeninde yapamayacağımız bu değişikliği, kelimelerin konuşma dilindeki gündelik düzeninde yapmak bize bu açıyı sağlayacak, birbirine yabancı sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında gerçek unuttuğumuz yüzüyle çıkacaktır karşımıza.”
'ŞİİRDEKİ YENİLİK ÇIKIŞI'
Oktay Rifat, “Perçemli Sokak”la başlayan döneminde, bildirisinde de dile getirdiği gibi amaçladığı yeni gerçekliği, yeni anlam arayışını uygulamaya yönelmiştir. Ancak şairin yeni gerçeklik, yeni anlam arayışı ve bu doğrultudaki dilsel deneyimi kendisine ağır eleştiriler yöneltilmesine neden olur. Özellikle yerleşik, eskimiş ama egemen şiir anlayışını benimseyen, temsil eden kesimlerden yöneltilen eleştiriler dikkat çeker. Örneğin eski şiirin sözcülerinden ve dönemin eleştirmenlerinden Suut Kemal Yetkin, “Perçemli Sokak”a Oktay Rifat gibi “toplumcu dünya görüşüne sahip” “güdümlü”(!) bir sanatçının “gerçeküstücü şairlerin etkisiyle” böyle anlamsız şiirler yazmasını anlaşılır bulmadığını belirterek itiraz eder. Aslında Yetkin’in anlaşılır bulmadığı şiirdeki yenilik çıkışıdır. Suut Kemal Yetkin, yeniliği anlamamakta ya da anlamak istememektedir.
Oktay Rifat ve dönemin yenilikçi şiir eğilimine öncülük eden şairlere yönelik tepkinin nedeni; yerleşik düzeni, mevcut beğeni ve yargıları savunanların yeniliğe karşı oluşlarıdır. Bu bakımdan yeniliğe yönelik tepkinin, eleştirinin sağdan ya da soldan gelmesi önemli değildir. Doğası gereği ve teorik olarak yeniliğe açık olması beklenen solun bazı dönemlerde, bazı kesimlerinin tutuculaştığı, devrimci girişimlere, yönelişlere karşı çıktığı zamanlar da söz konusudur. Ellili ve sonraki yıllarda İkinci Yeni dalgasıyla yayılan şiir anlayışına karşı yöneltilen eleştirilerde de görürüz bu tavrı. Ne yazık ki İkinci Yeni girişiminin modern Türkçe şiirde yarattığı devrimci dalga, daha çok tutucu sol çevrelerden gelen eleştirilerle kırılmaya çalışılmıştır.
Oktay Rifat’ın yeni gerçekçilik arayışına yönelik ikinci yenilikçi hamlesinin ilk ürünü olan kitabından ilk iki betiği aktarıyoruz:
I
Bulutların çıkınında
Mis kokulu güvercinleri gökyüzünün
Çıldırtırlar insan gözlü kedileri
Ay doğar kuyulara yalınayak
Telgraf tellerinde gemi leşleri
II
İşte kara dutları güneşin
Papatyaların renkli camları
Başakları evlerin
Kan rengi kız çocukları yelesiz
Lokma lokma ağaçların altında
Tren yolunda eğri büğrü
Damları doğrayan makas
Gel bulutsuz masalara yaslan
Elimi tut büyüsün
Yüzüme bak çalsın
İçimdeki çalar saat
Dönüş yollarında sarmaş dolaş
Vapurlar geçsin aramızdan.
'ŞİİR ARAÇ DEĞİL AMAÇ'
Oktay Rifat’ın meselesi şiirdir. Garip’ten çıkar çıkmaz şiiri araç değil, amaç olarak benimseyen bir yaklaşım içine girer. Bundan sonra hedefi şiirde yeni beğeni, yeni yargılar yaratmak olur. Şairin içinde olduğu ortam gözetildiğinde şiirin ve dilin öncelenmesi önemli bir fark oluşturur. Şairin yerleşik olan, verili olan karşısına yeni bir estetik anlayışla çıkmakta kararlı tutumunu son kitabına kadar terk etmediğini söyleyebiliriz. Toplumculuk, bireysellik, kentin düzeni, kırların hayatı, doğanın sesi ve sessizliği, gerçek ve gerçeküstü onu şiirde yeni gerçekçilik, yeni anlam arayışı yönünden ilgilendirmiştir diyebiliriz. Anlamsızlıkla suçlandığı dönemlerde bile içeriği dışlamamıştır. Ancak biçimin, biçemin şahsiliğinden de ödün vermemiştir. İlk ürünlerinin yer aldığı ve aslında daha çok bir broşür olarak tanımlanabilecek “Güzelleme” (1945) dahil on beş kitaptan oluşan külliyatı, onun şiirdeki ıslah olmaz yenilikçiliğinin ve öncü rolünün örnekleriyle doludur.
Cemal Süreya’nın “dilin en afacan şairi, en çevik şairi” olarak tanımladığı Oktay Rifat’la ilgili Cevat Çapan da şu değerlendirmeyi yapıyor: “1966’da yayımladığı ‘Elleri Var Özgürlüğün’ adlı kitabıyla şairliğinin en parlak dönemine girdi. Daha önceki şiirlerinde tarihsel semtleri, kozmopolit nüfusu, gürültücü sokak satıcılarıyla İstanbul onun için renkli bir dekor oluşturmuştu. Son dönem şiirlerinde ise onun kentten kıra, doğaya ve doğallığa yöneldiğini görüyoruz. ‘Elleri Var Özgürlüğün’den son kitabı ‘Koca Bir Yaz’a kadar yazdığı şiirlerde hayatı bütünselliği ve olanca ayrıntı zenginliğiyle yansıtabileceği yüksek bir üslup yarattı. Bu son döneminde Oktay Rifat ufkun ötesine bakarak var olmanın gizlerini okuruyla paylaşan cömert bir bilge gibidir. Adalet, özgürlük, zamanın geçişi onun hâlâ önem verdiği temalardır. Ama ilk şiirlerinin delifişek neşesi yerini filozofça bir gülümseyişe bırakmıştır. Sıradan insanlar, evcil nesneler gene vardır bu şiirlerde, ama nerdeyse evrensellik ya da eskimezlik boyutu kazanmış anlamlı ayrıntılar olarak çıkarlar karşımıza.”
Aktaracağımız şiir Çapan’ın da belirttiği üzere şairin, modern Türkçe şiirde tepe noktasına ulaştığı “Elleri Var Özgürlüğün” kitabından. “Virgül” başlıklı şiiri okuyalım:
Bir virgül dilimin ucunda,
Ezik, kekremsi ettik,
Onun bütüne meydan okuyan!
Oktay Rifat’ın neden şiir kitaplıklarının ve şiir okuma listelerinin olmazsa olmaz şairlerinden olduğu sorusuna karşılık bulmaya çalıştık. Yazımızın bu bölümünde değerlendireceğimiz Garip’le çıkış yapan ve ondan sonra arayışını sürdüren bir diğer şair Melih Cevdet Anday’a geçmeden önce Oktay Rifat’tan bir şiir daha aktaralım. Şairin son kitabı “Koca Bir Yaz”dan:
Koca bir yazı çekirdek içleyerek
sinamalarda geçirdim,
taban teptim sokaklarda
tırnak yedim uyudum,
denize baktım usanmadan
ölüme inandım,
güzel çok güzel
olduğunu düşünerek,
Güzelim, düşünerek
çekirdek içleyerek,
Güzelim, çekirdek içleyerek
Koca bir yaz geçirdim,
şimdi yorgunum biraz.
Şairin yazıda değinilmeyen diğer şiir kitapları da şunlardır: “Âşık Merdiveni” (1958), “Şiirler” (1969), “Yeni Şiirler” (1973), “Çobanıl Şiirler” (1976), “Bir Cıgara İçimi” (1979), “Elifli” (1980), “Denize Doğru Konuşma” (1982), “Dilsiz ve Çıplak” (1984).
MELİH CEVDET ANDAY: ŞİİRDE AKLIN DERİNLİK EŞİĞİ
“Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listesinde okunmasını önerdiğimiz ve şiir kitaplıklarının onsuz eksik kalacağına şüphe duyulmaması gerektiğini düşündüğümüz Melih Cevdet Anday’ın Garip çıkışıyla olduğu kadar sonrasında da yeniliği aramaktan ve öncü rolünden vazgeçmemiş oluşu dikkat çeker.
Modern Türkçe şiiri sorun edinerek üstüne düşünmüş, tartışmış, değişik boyutlarıyla incelemiş ve yeni bakış açısı getirebilmiş birkaç isimden biri de şair Ahmet Oktay olmuştur. Oktay, “Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı” adlı çalışmasında Anday’la ilgili iki dönemden söz ediyor. Birincisi Garip’ten “Yanyana”ya kadar olan toplumcu ve sınıfsal sorunlara eğildiği, güncele daha yakın olduğu, biçeminin daha çok ironi, kara mizah, eleştirel öğeler içerdiği dönem. Bu dönemin aynı zamanda tek partinin, İkinci Dünya Savaşı’nın ve Demokrat Parti iktidarının yaşandığı yıllar olduğunu da belirtelim.
Şairin Garip döneminin sonunu işaret eden “Yanyana”dan (1956), kitaba adını veren şiiri okuyalım:
Bu gürül gürül otların yanı başında
Ağacın gölgesine değdi değecek
Tam şeftalinin kokusu başlarken
Öpüşmeye kıl kadar bitişik
Akar suyun burnunun dibinde
Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence
'MELİH CEVDET ANDAY'IN DUYGUSALLIĞA OLAN KESİN TAVRI'
Ahmet Oktay’ın tanımlamasıyla Melih Cevdet Anday’ın ikinci dönemi “Kolları Bağlı Odyseseus”la (1962) başlar. Şairin yeni dönem şiirlerinde tarihsel, mitolojik, düşünsel boyutun, ussal mesafenin öne çıktığı görülür. Melih Cevdet Anday’ın her iki döneminde de ön plana çıkan bir başka özelliği daha dikkati çeker. Bu onun duygululuğa karşı olan kesin tavrıdır. Bir o kadar önemli olan tutumu da şiirde ussallığı ön plana çıkarmasıdır.
Anday’ın modern Türkçe şiirdeki yenilikçiliği ve öncülüğü için aslında egemen şiir anlayışından kopuşu öngören Garip dalgasının içinde yer almış olması önemli bir göstergedir. Bununla birlikte şair yenilikçiliğini, öncülüğünü sonraki yıllarda ve kitaplarında da sürdürür. Öyleyse daha sonraki dönemlerde hangi arayışlara girdiğini, nasıl bir çabayla yenilik ve öncülük vasfını sürdürdüğünü irdelemeye devam edelim. Çünkü onun için Memet Fuat’la bir söyleşisinde dile getirdiği gibi “Şiir bir deneme alanıdır, yinelemeye gelmez, değişme gerekir.” Kırk yedi yaşında yayımlanan “Kolları Bağlı Odyseseus” şairin hem yeni bir şiire yöneldiğini gösteren hem de şiir hakkındaki düşüncelerinin somutlanması gibidir. Kitaptan bir bölüm paylaşalım:
Ey doğa, büyük doğa, sağır kral!
Tasında mermer yaz yağmuru
Kesik bacağında güneş halhal
Çağırıyorsun eski bahçene çocukluğu
Sendin senin mutlu uyruğundu
Sonra baktım pencereme vuran dal
Görünüp görünüp yok oldu
'TÜRKÇE ŞİİRDE ŞAİR FİLOZOF'
Melih Cevdet Anday’ın modern Türkçe şiirde şair filozof olarak anıldığını da belirtelim. Özellikle ikinci döneminde yöneldiği tarih, mitoloji ve düşünsellikle şiire yeni bir boyut kazandırır. Şiiri adeta bir tür dilde gerçekleştirilen kazı çalışmasına dönüştürür. Anday istiridyenin karnındaki incinin çıkarılması gibi kelimelerin arasında, dilin altında olan şiiri bulup çıkarır, bununla yetinmeyip çıkardığı cevheri dünya gözüyle işler ve tarihselleştirir. Onun bu özelliğini ve şiirdeki ussallığı ön plana çıkaran yaklaşımını Süreya Berfe “Garip” başlıklı şiirinde dile getiriyor.
Berfe’nin Orhan Veli ve Oktay Rifat’la birlikte Melih Cevdet Anday’ın modern Türkçe şiirdeki yerini isabetli biçimde saptadığı şiiri:
Orhan Veli yetenek.
Melih Cevdet zekâ şimşeği, disiplin ve kültür.
Oktay Rifat dil mimarı, göz ve bakış değiştiren beyin.
'İNSANIN DOĞA İLE İLİŞKİSİ'
Melih Cevdet Anday’ın şiiri üzerine düşünen, tartışan isimlerden biri de Orhan Koçak’tır. Koçak, kaynak olarak önereceğimiz “Kopuk Zincir” adıyla yayımlanan kitabında Melih Cevdet Anday’ı ve şiirini değişik boyutlarıyla sorunsallaştırır. Orhan Koçak’ın yazısından kısa bir alıntıyla devam edelim: “İnsan yetkin değilse doğanın güzelliği sahte, yetersiz kalacaktır; ama insanın yetkin olması halinde de doğa zaten o kadar güzel olmayacaktır. Doğa her zaman yetersiz, yaralıdır; önce de, şimdi de, sonra da. Anday’ın şiiri bu yetersizliği, bu yarayı üstlenmiştir.” Anday’ın sorunsallaştırdığı içerikler arasında insanın doğayla olan ilişkisi de önemli bir yer tutar.
Melih Cevdet Anday, Aydınlanma düşüncesine bağlı ve modernist bir şairdir. Öte yandan insanın doğayla ilişkisi ve zaman sorununa yaklaşımında aydınlanma düşüncesiyle çatışmacı bir tutum sergiler. Anday’ın bu çatışkılı tavrı şiirine de yansımıştır. Şairin şiirlerinde Aydınlanma düşüncesine eleştirisi ve modernleşmeye itirazı, modern Türkçe şiir açısından önemli olanaklar içerir.
Cemal Süreya’nın “Melih Cevdet Anday” başlıklı portre şiirinden bir bölüm aktaralım:
Kuleler, bayraklar, atlar
Ve mutluluk savı
Güneşsiz düşünülemeyen çocuk
O savla
Güçlükler denizini geçebilecek mi?
Şairin son kitabına adını da veren “Yağmurun Altında” başlıklı uzun şiirden kısa bir bölüm okuyalım:
Yirminci yüzyılı yaşadım
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
Bırakmaz günün adını koyalım.
Diyebiliriz ki sadece “Yağmurun Altında”nın tamamı okunarak bile Melih Cevdet Anday’ın modern Türkçe şiirdeki yeri ve önemi konusunda bir kanıya varılabilir. Ama en doğrusu, şiirde aklın derinlik eşiğini oluşturmuş şairin, “Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listesinde neden yer aldığı sorusuna karşılığın, en doyurucu haliyle on kitaptan oluşan külliyatında aramak olacaktır.