Nezihe Meriç öykücülüğü: Toplumsal cinsiyet ve edebiyat

Nezihe Meriç kadınların üretim alanlarındaki tüm veçhelerini içeren konular işleyerek edebiyatta kurucu bir rol oynamıştır. Fethi Naci’yle dostluğu ölene dek süren Meriç, Türkiye edebiyatında eleştirinin önemli örnekleri arasındadır.

Google Haberlere Abone ol

Onur Bütün

Fethi Naci, 23 Mayıs 1991’de yazdığı yazısında şöyle seslenir; "EY NEZİHE MERİÇ! ‘GEL KURTUL O DAR MUTFAĞIN HENDESESİNDEN!"

Nezihe Meriç’in edebi üretimi üzerine düşünen Fethi Naci, Bir Kara Derin Kuyu (1989) adlı öykü kitabında yazarın 1980 sonrası için söylediklerinin, makale yazar gibi ifade edildiğini, edebi açıdan 'kuruluk' taşıdığını anlatır. Fethi Naci, Meriç’in kitabındaki öykülerden uzun alıntılar yapar ve şunları söyleyerek devam eder;

“… Ve ben inanıyorum Sait Faik’in ‘yazmasaydı deli olacağına ’-tıpkı Nezihe Meriç’in “yazmadan yaşayamamasının yürek üzücü ezikliğine” inandığım gibi… Ama ‘yürek üzücü eziklik’ le ne yapılabilir-sızlanmalardan, yakınmalardan başka? Sızlanmaları, yakınmaları gerçek bir karşı çıkışa dönüştürmenin ilk koşulu, mutfak’tan çıkmaktır!”

Fethi Naci Bir Kara Derin Kuyu adlı öykü kitabındaki on beş öykünün onunda mutfaktan söz edildiğini (Nezihe Meriç’in söyleyişiyle mutbak) vurgular ve mutfak kelimesinin geçmediği yerlerde de mutfakta yapılan işler anlatılıyordu, der. Nezihe Meriç kadar mutfaktan, ev işlerinden söz eden bir hikâyecinin olmadığının da altını çizer. Naci aslında Yahya Kemal’in dizesine gönderme yapmaktadır; “Gel kurtul o dar varlığın hendesesinden.”

.

Fethi Naci yazısını “Güzbeyi” adlı öyküyü antolojilerde yer alacak kadar kuvvetli bir öykü olarak tanımlıyor ve bitiriyor. Onun bitirdiği yerden devam edeyim. Bir Kara Derin Kuyu, Nezihe Meriç’in Sait Faik Öykü Ödülü’nü alan kitabıdır. 1988 yılında kitabının girişine “Öykülerden Önce” başlığında mini bir giriş yazısı da yazar Meriç. Fethi Naci’nin bakışını da yanıma alarak bir kez daha Meriç’in öykülerini okudum. Eleştirinin en temel kuralı, ileri sürülen tezi iyi anlamaktır.

İKİNCİ OKUMANIN GEREKLİLİĞİ ÜZERİNE

Meriç daha önce, Bozbulanık (1953), Topal Koşma (1956), Menekşeli Bilinç (1965) ve Dumanaltı (1979) adlı öykü kitaplarını yayınlatmış ve Bir Kara Derin Kuyu’ya gelene kadar tam olarak on yıl boyunca, kendi deyimiyle sessiz kalmıştır. Meriç’in Bir Kara Derin Kuyu adlı öykü kitabı da dâhil olmak üzere hangi temalara ve ayrıntılara odaklandığını açığa çıkarmak istiyorum. Fethi Naci, Meriç’in kadın kahramanlarına 'mutbaktan' dışarı çıkmalarını salık verirken, neden bir yeniden üretim alanına aklını taktığını da unutmadan tabii… Kadının yeri orasıdır, kadının yeri burasıdır, diye verilen nasihatleri düşünmeden edemiyor insan. Üstelik kadını özgürleşmeye davet eden bir çağrı da var Naci’nin vurgusunda. Kitabın yayınlandığı dönemse, feminist kadınların sokağa ve özgürleşmeye çağrı yaptıkları bir döneme denk geliyor. Sadece bu bağlamdan bakarsak Naci’nin eleştirel müdahalesi doğrudur ancak haksızdır da başka bir yanıyla…

Meriç’in öyküleri, kent ve kasaba yaşamını anlatır ağırlıkla. Kadınlar, genç kızlar, oğlanlar, yaşlı teyzeler, sokaklar, yokuşlar, evlilik, boşanma, cinsellik ve erotizm, ekonomik sıkıntılar, kentleşme, özellikle sabahlar, gün batımları, geceler en fazla değindiği ayrıntılar, konular arasındadır. Bir Kara Derin Kuyu adlı öykü kitabındaysa nelere odaklanmış biraz daha açayım.

Bir Kara Derin Kuyu, Nezihe Meriç, 134 syf., Can Yayınları, 1989.

Kitabın ilk öyküsü Zor Yokuşu, yazarın en bilinen öyküleri arasındadır. Kocasından ayrılan bir kadının, kızını da yanına alarak, arkadaşlarının boş duran yazlık evine taşınmasıyla başlayan hikâye, ev işleri, temizlik, temel yiyeceklerin temini ve asgari yaşam ihtiyaçları için kadının yaşadığı yoksulluğu betimleyen pasajlarla devam eder. Kadının çevirmen olduğunu anladığımız minik bir pasaj bulunur, kadın daha çok ayrılık sonrası hüzün, sorgulama ve ayakta kalma mücadelesiyle tanımlanabilir. Mutbaktan hiç söz edilmez. Ancak yeme içme meselelerinin tartışıldığı yerlerde de temel olarak yoksulluk anlatılır. Mutbak; metaforik olarak kadının ev içi emeğinin ve yoksulluğun temsilidir ve bu öyküde hiç söz edilmez.

Bir Kara Derin Kuyu adlı ikinci öyküsündeyse Meriç, Karadenizli genç delikanlı Mustafa’nın on altı yaşında evlendirilişini, kuma ve görücü usulü evlilik sorunlarını, feodal ve geleneksel yapıyı anlatan bir hikâyeyle karşımıza çıkar. Başka öykülerinde de gördüğümüz; İstanbul’u kentleşme ve göç olgularıyla işleyen yazar, kadının yaşadığı temel bir sorunu, eşitsizliği işler bu öyküde de. Ev içi emeği ya da mutbak tasvirleri bulunmaz.

'KADININ EV DIŞINDAKİ YAŞAMINI KURMASI'

Suskun Ezgisi isimli üçüncü öykü, ellili yaşlarına varmak üzere olan, iki erkek çocuk annesi, evliliğin ağır rutiniyle kendi içinde kapışan bir kadını anlatır. Kendine olumlu anlamda müdahale etmeye çalışan bu kadın plan yaparken bir yerde, “Haydi mutbağa. Kendi için aldığı, küçük kırmızı demlikte, çabucak bir kişilik çay demleyecek. Başına vurdu tiryakiliği. Kalabalıkla içilen çay, çaya benzemiyor. Bu akşam ayrıca (çayı çok koyu içiyor, doğru değil bu) dolu dolu bir konyak! Bu siniri yatıştırmak gerek” diyerek devam eder ve “Yürümeli artık!” komutuyla kadının ev dışındaki yaşamını nasıl kurduğunu da öğreniriz. Kadın kahramanın yaşamı yeniden üretim alanının mekânı olan evin dışında da tasvir edildiği gibi, uzun uzadıya işlenir. Bu yöntem kitaptaki diğer öykülerde de devam eder.

'EDEBİYAT VE TOPLUMSAL CİNSİYET TARTIŞMASI'

Fethi Naci’nin haksız bulduğum eleştirisi için Bir Kara Derin Kuyu’da farklı roller taşıyan kadınlara çok dikkatli bakmak gerekiyor. Naci’nin yaşadığı dönemi de düşünerek şunu söylemek mümkündür;  Kadınların kapatıldığı ev içi ekonomisi ve yeniden üretim alanı terk edilmelidir. Kadınlar çalışma yaşamına katılmalıdır. 1950’li yılların ve ardından gelen kadın yazarların edebi üretimlerinde bu şiara sık sık rastlıyoruz. Füruzan’ın öyküleri de bu bağlamda edebiyat ve toplumsal cinsiyet tartışmasının uç verdiği ilk örnekler arasındadır. Nezihe Meriç’in kurucu rolü, kadınların ve genç kızların üretim ve yeniden üretim alanlarındaki tüm veçhelerini içeren konuları işleyerek, kendisinden sonraki edebiyatçılara açtığı kulvarla önemli hale gelmiştir. Fethi Naci’nin bu bağlamdaki eleştirisi iyi niyetli olsa da eklektiktir ve haksızdır.

Önümüzdeki Aralık ayında (2019) Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri son derece kapsamlı bir hazırlıkla ilk kez Nezihe Meriç Sempozyumu düzenleyecek. Meriç’in Türkiye öykücülüğündeki rolü, farklı bağlamlar ve sorunsallarla uzun uzadıya bu sempozyumda tartışılacak.

Nezihe Meriç’in edebi yaklaşımı, Türkiye edebiyatında eleştirinin de önemli örnekleri arasındadır. Fethi Naci’yle dostluğu ölene dek sürmüş, birbirlerinin metinlerini okuyarak, nitelikli polemiklere devam edebilmişlerdir.