Yaşar Miraç'ın direnen şiirleri
Yaşar Miraç'ın O Güzel İnsanlar kitabı Ayrıntı Yayınları etiketiyle yayımlandı. O Güzel İnsanlar, zamanın unutmaya, unutturmaya ayarlı acımasız hızarına karşı yazılmış “şiir portreler”i bir araya getiriyor. Çok sayıda devrimci, şair, yazar ve aydın için yazılmış birer “unutmama, hatırlama ve sahipleniş” hikâyesi...
Levent Turhan Gümüş
1970’li yıllar, ülkemizde devasa bir toplumsal altüst oluşun yaşandığı yıllardı. Hayatın tüm alanları “politize” olmuştu. Tüm ülkeyi saran toplumsal uyanışın etkileri en çok büyük kentlerde hissediliyordu.. Fabrikalar, tarlalar, okullar, gecekondular, her şey müthiş bir devinim ve değişim içindeydi. Halkçı, aydınlanmacı, toplumcu sol değerler daha önce rastlanmamış biçimde ilgi ve itibar görüyor, halkın siyasal süreçlere katılımı her geçen gün çığ gibi büyüyordu. “Yeni” olan her şey solla birlikte anılıyordu. Yeni siyaset, yeni sanat, yeni sinema, yeni tiyatro ve elbette yeni şiir.
Genç ve devrimci dimağlar çeviri edebiyat aracılığıyla bir yandan evrensel kültürün değerleriyle buluşurken diğer yandan kendi öz folkloruyla, kadim Anadolu kültürünün çok katmanlı değerleriyle yeniden tanışıyordu. Müzikte, sinemada, tiyatroda tam anlamıyla bir “devrim” yaşanmaktaydı. Umut, Arkadaş gibi ses getiren filmlere imza atan Yılmaz Güney yeni sinemanın sembolü olmuştu. Brecht gibi yazarlardan uyarladıkları oyunlarla AST ve devrimci tiyatro toplulukları siyaset sahnesinin doğrudan özneleri haline geliyor, gerici paramiliter çetelerin saldırısıyla karşılaşıyordu. Bir tarafta Aşık İhsani gibi halk ozanları, diğer tarafta Cem Karaca, Fikret Kızılok gibi kentli müzisyenler konserlerinde on binleri bir araya getiriyor, gördükleri geniş halk desteğiyle gündem yaratıyorlardı.
Edebiyat da muazzam bir devinim içindeydi. Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Orhan Kemal gibi romancıların yapıtları büyük ilgi görürken başta Nâzım Hikmet olmak üzere on yılların yasaklı imzaları halkla buluşuyor, şiir kitapları baskı üstüne baskı yapıyordu. Umudun diri, şiirin kıymetli olduğu benzersiz zamanlara tanıklık edilmekteydi.
'YENİ HALK ŞİİRİ'
Böyle bir ortamda Anadolu’nun değişik illerinden ses veren genç şairler, geldikleri yörenin folklor ve kültürünü, yerel olanda sıkışıp kalma riskini de göze alarak cesaretle “yeni şiir”e kattılar. Kimi eleştirmenlerce “yeni halk şiiri” olarak adlandırılan bir şiir dalgası ortaya çıktı. Bu dalga, şiddetli bir toplumsal çalkantının yaşandığı bu tarihsel kesitte şiirimizde etkili bir ışıltı, aydınlanma seline kendi kavlince can taşıyan bir ışık ırmağı olarak yerini aldı.
Sözünü ettiğimiz bu dalganın parıldayan öznelerinden biri de yayımladığı “barış, demokrasi, mücadele, gurbet ve sıla” şiirleriyle Yaşar Miraç oldu.
Şiirin anlamı, amacı, hedefi gibi temalar bugün olduğu gibi o zaman da alabildiğine tartışılıyordu. Başkalarının olduğu gibi Miraç’ın şiiri de şiire birbirinden farklı kapılardan bakan farklı algılara konu oldu. Sahiplenildi veya mesafe konuldu. Her durumda geniş bir ilgi halesiyle karşılandı.
'KARADENİZ DEYİŞLERİNDEN YOLA ÇIKARAK BAŞKA BİR ŞİİRE VARMAK'
Miraç şiirini özgün kılan; Karadeniz deyişlerine, söyleyiş tekniklerine yer vermesi, onlardan esinlenmesi değildi sadece; onlardan yola çıkarak başka bir yere, başka bir “ses”e, başka bir şiire varmasıydı. Miraç’ın bu sesin örgün, damıtılmış ürünlerini bir araya getirdiği Trabzonlu Delikanlı’sı ve hemen ardından yayımlanan Gül Ekmek (1980) ve Taliplerin Ağıdı (1980) yüzünü evrensel toplumcu değerlere çevirmiş demokrat çevrelerce coşkuyla sahiplenildi.
Bu toplumsal altüst oluş süreci 12 Eylül 1980’deki askeri darbeyle sona erdirildi. “Devinim”le ilgili olan her şeyin bastırıldığı, şiddetle dağıtıldığı, yok edilmeye çalışıldığı uzun ve karanlık bir döneme girildi. Sanat da başka her şey gibi bu karanlıktan nasibini aldı.
Trabzonlu Delikanlı kitabı, askeri darbeden iki hafta sonra, 1980 Eylül'ünün son günlerinde TDK Şiir Seçici Kurulu'nca birincilik ödülüne değer görülmüştü. Cuntasever yazarlar, dönemin etkin gazetesi Tercüman üzerinden şaire karşı saldırıya geçti. Aralık 1980’de toplanan Sıkıyönetim Koordinasyon Kurulu, şairin Gül Ekmek ve Taliplerin Ağıdı adlı yapıtlarıyla birlikte Trabzonlu Delikanlı kitabını da yasakladı. Askeri cuntanın şefi Kenan Evren’in bizzat meydanlarda hedef göstermesi sonrasında Miraç yurt dışına gitmek zorunda kaldı.
Trabzon’dan; fındık bahçelerinden, yeşil çay filizlerinden, “süt misir”in püskülünden yola çıkan Miraç şiiri, gurbette, “o lacivert ülkede”, bir kömür kentinde, Gelsenkirchen’de yirmi yıla yakın konakladı. Kömür kara, ter ak’tı. Miraç nasıl ki harmanda, tütün damında akan terin şiirini yazmış, yoksul canların söyleşmelerini şiire dökmüşse maden ocaklarının karanlığında uğraşıp duran, yorulup didinen emekçilerin şiirini de aynı kararlılıkla şiire döktü. Söz konusu şiirlerin bir bölümü Kömürkirchen adıyla kitaplaştırılarak Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
'HATIRAYI ŞİİRİN BELLEĞİNE KAYDETTİ'
Yaşar Miraç, ‘80’li yıllar ve sonrasında, “kesilmiş bir dal gibi yere düşenler”in akdine, “halkın oğulları”nın hatırasına sadık kaldı. Unutmamaya yazgılı bir ozan olarak; nakışı emekle, ince hüzünler ve bozulmamış yaban gülüşlerle bezeli bir geçmiş zamanı, bir daha geri gelmeyecek olanı, yeri doldurulamayacak olanla ilgili hatırayı şiirin belleğine kaydetti.
Miraç’ın, Ayrıntı Yayınları şiir dizisinden yayımlanan yeni kitabı O Güzel İnsanlar’da, zamanın unutmaya, unutturmaya ayarlı acımasız hızarına karşı yazılmış “şiir portreler” yer alıyor.
Özgürlük mücadelesinin sarp yollarında, çapraz ateşlerde, hain tuzaklarda, bombalı suikast ve katliamlarda yitirdiğimiz devrimciler de var kitapta; ozanın bizzat tanıdığı, şiirlerinden, yazdıklarından esinlendiği, aynı masada oturup söyleştiği, yayıncılık yaptığı dönemde kitaplarını yayımladığı şairler de; memleketi Trabzon’dan, yakın aile çevresinden çalışkan, kişilikleriyle çevrelerine ışık saçan, sevecen insanlar da… Her bir şiir, her bir portre; sevgiye, iyiliğe, dürüstlüğe ve erdemliliğe adanmış yaşamlara bir övgü, çağının mücadeleci tanığı olmaktan vazgeçmemiş ozandan günümüze ışık düşüren umut dolu birer çağrı.
Onbeşler’den Denizler’e, Victor Jara’dan Nesimi Çimen’e, Metin Altıok’tan Refik Durbaş’a, Hrant’tan Berkin’e, Uğur Mumcu’dan İlhan Selçuk’a, Dağlarca’dan Külebi’ye, Nâzım’dan Ahmed Arif’e, Behçelievler’de katledilen günebakan yedi gürcan’dan Suruç’ta katledilen otuz üç goncalı gül’e; “her biri ne şiire ne kitaplara sığacak” çok sayıda devrimci, şair, yazar ve aydın için yazılmış birer “unutmama, hatırlama ve sahipleniş” hikâyesi.