Uçmak kadim düşlerinden biridir insanlığın
Levent Karataş'ın Son Görüş kitabı Düşülke Yayınları tarafından yayımlandı. Karataş’ın kitabındaki son soru bize içsel yolculuğumuzu anlattırıyor...
Mete Özel
Uçmayı düşleriz ne zaman bir kuş görsek. Şanslı olanlarımız rüyalarında uçarlar ve bu hayra yorulur rüya erbabınca. Freud, geleneksel rüya tabirlerimizle genellikle çatışır ve “uçma rüyaları cinsel başarı arzusunu temsil eder” der. Belki de sırf bu yüzden uçan ejderhanın ya da Simurg’un sırtına bindik ve bir sürü uçmalı efsaneler uydurduk. Uçmayı çok istiyorduk.
Zorladık mümkün olmayanı, bezden kanatlar çattık omzumuza, zeplinle uçtuk; uçtuğumuzu sandık ve kuşları taklit ederek uçağı, yusufçuğu taklit ederek helikopteri icat ettik, kıtaları aştık; bazen bombalar yağdırdık insanların üzerine.
'KİTAPTA DÜŞEN KUŞ YENİDEN UÇUYOR'
Düşen bir kuşu görünce hayretler içinde kalışımız tuhaf aslında. Kanatsız, bir kuşa kıyasla hantal, sürüngenlerinkine daha yakın bedenimizle uçmayı zar zor hayal edebiliyorken kuşların o ya da bu nedenle düşmelerini aklımız almıyor. Kuşlar düştükten sonra tekrar uçamazlar kolay kolay. Hepimiz bir iki kez tanık olmuşuzdur eminim önümüze düşüveren bir kuşa. Aynalı camlar, perdesiz pencereler aldatır genç kuşları. Bazen tamamen başka bir nedenle kafaları karışıp birbirlerine çarparlar sürüler halinde uçarlarken. Ben kaç kez izledim hatırlamıyorum doğrusu; hayatın uçup gittiğini minik serçelerin, sığırcıkların kara gözlerinden. Levent Karataş’ın tanıklığı -ya da bizzat yaşantısı- neyse ki farklı. Şiirin ve kitabın son bölümünde düşen kuş yeniden uçabilmiş. O kuşu son görüşü olmuş Levent’in, sonra da bize sormuş “Bu şiirde de kuşu ben olarak seyrettin okur. Ya içsel seyrinde?”
'İÇ SEYRİMİZ FARKLIDIR'
Şimdi, içsel seyrimize dönebilirsek eğer, Gülten Akın’ına kulak verebilirsek hani, biraz zaman ayırabilirsek “durup ince şeyleri anlamaya” kendi yerçekimimizi; aklımıza neler gelir? Yürüyerek, koşarak ya da bir araçla daha hızlı kat ettiğimiz yol; evimiz, güvenle uyuduğumuz, seviştiğimiz yer; çok sevdiklerimizin yüzleri, omuzları belki; anımsayabildiğimiz mevsimler, günler… Hayır, bunlar değildir iç seyrimizde gördüklerimiz. Bunlar dış seyrimizin ayrıntıları olabilir ancak. İç seyrimiz farklıdır: Anlara, inciten ya da sevindiren sözlere, bam telimizi sızlatan ezgilere, bizi zengin kılan imgelere; iyi kötü tüm düşündüklerimize ve düşündüklerimizin bize hissettirdiklerine; o tortunun katmanlarına… İlklere ve sonlara… Son görüşlerimize götürür bizi iç seyrimiz.
Hepimiz farklıyız. Yaşadıklarımız, çevremiz, okuduklarımız bizi farklı kılar ama sanatçılar bizi ortak alt bilincimizde yakalayabilirler; çoğunlukla şairler. Ayrı ayrı ve tek tek yakalarlar bizi şahane tuzaklarıyla ve Levent Karataş gibi biri doğrudan ve aleni sorar o korkunç soruyu; içsel yolculuğumuzu anlattırır bize.