Modern Türkçe şiirin seslileri – VI
Modern Türkçe şiiri kapsayan, birikimi, deneyimi temsil eden bir liste sunmuştuk. Turgut Uyar, “bütün mümkünlerin kıyısında” konumlanmış ve İkinci Yeni’ye öncülük etmiş olmasıyla modern Türkçe şiirin vazgeçilmez şairlerindendir ve de “Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listesindeki yeri baki, okunması şarttır.
Cumhuriyetin kültür, sanat projesinin uzantısı olarak siyasi iktidarın modern Türkçe şiire yön verme gayreti Nâzım Hikmet çıkışıyla sekteye uğrar. Bunun sonucunda da rejim, sahip olduğu baskı ve şiddet aygıtlarını kullanarak Nâzım Hikmet’e saldırır. Cezalar yağdırarak şairi teslim alamaz ancak susturmak, etkisiz hale getirmek için yıllarca tutsak eder. Sonrasında da ülkeyi terk etmeye zorlar. Ne yazık ki modern Türkçe şiirin ilk büyük devrimci girişimini başlatan şairi, ömrünün kalanını sürgünde yaşamaya mecbur kalır. Bunları söylerken elbette ki Nâzım Hikmet’in aynı zamanda siyasal bir muhalif olduğunu unutmuş değiliz. Ama Cumhuriyetin siyasal erkinin Nâzım Hikmet’i hedef almasında onun şair oluşunun da büyük payı vardır diye düşünüyoruz. Kısacası o hem siyasal kimliği hem de şair olduğu için zulme uğramıştır.
Garipçilerin çıkışı da Cumhuriyetin kültür, sanat politikasına, dolayısıyla şiire yön verme çabasına elbet önemli bir itirazdır. Ama kısa sürede öncülerinin bile terk etmeye yöneleceği biçimde başka bir nitelik kazanarak adeta yozlaşır. “Kırk kuşağı” şairlerinin çabaları da devletin siyasi baskıları ve yıldırmaya yönelik yaptırımları nedeniyle yetersiz kalır.
Rejimin önerip yürütülmesine destek verdiği kültürel programın uzantısı olan resmi şiir paradigmalarının gerçek anlamıyla devre dışı bırakılması ve modern Türkçe şiirde en kapsamlı değişim, devrimci dönüşüm ancak ellili yıllarda patlayan İkinci Yeni dalgasıyla gerçekleşir. Modern Türkçe şiirin önündeki engelleri aşarak özgürleşmesi İkinci Yeni dalgasıyla sağlanır.
İkinci Yeni, modern Türkçe şiirin isyan ve devrim dalgasıdır. Şiirdeki yapısal dönüşüm anlamında bir çağı kapatıp yeni bir çağı başlatan deneyimdir. Şiirde konu, tema ve izleklerde çok katmanlı bir yapı oluşur. Biçim ve biçemde de çok seslilik dikkat çeker. İkinci Yeni’nin “şair sayılmak” için “Cumhuriyet ve Atatürk şiiri yazma kuralı”nı tanımamış olması ve bu uygulamayı sona erdirmesi de yarattığı önemli yeniliklerindendir. İkinci Yeni’yle birlikte şiirde özgür aşk, erotizm, kadın, birey, eşcinsellik ve azınlıklar konu edilmeye başlanmıştır. Ayrıca uyumsuzlar; sosyal, kültürel, siyasal olarak marjinalleşmiş kişiler, gruplar şiirde konu, tema ve izlek olarak yer bulmuştur. İkinci Yeni dalgasının spontane oluşu, kendiliğinden gelişmesi de ayırt edici bir özelliktir. İkinci Yeni’nin önceden tasarlanmadan, planlanmadan, programlanmadan ve çok sayıda katılımcıyla büyümüş bir dalga olarak etkisini bugün bile hâlâ sürdürmekte olduğunu söyleyebiliriz…
KİTLESEL BİR ŞİİR İSYANI: İKİNCİ YENİ
Çok sayıda şairin benimseyip içinde yer alması İkinci Yeni dalgasının kitlesel bir çıkış olarak tanımlanmasına da olanak veriyor (kaynak olarak bakınız “İkinci Yeni Antolojisi”). Üstelik modern Türkçe şiirde ilk kez gerçekleşmiş kitlesel bir şiir isyanıdır sözünü ettiğimiz. Ancak İkinci Yeni’nin isyanının da, devrimciliğinin de önceliği daha çok eski şiir, yerleşik şiir anlayışı, sürümdeki şiir beğenisi, siyasi iktidarın desteğini alarak yürütülen şiir ve poetik hegemonyanın yıkılması, baskının kaldırılması; sanat, kültür ortamının özgürleşmesi olmuştur.
İkinci Yeni şairleri genel olarak varlık ve varoluş ekseninde modernleşme sürecinin sancılarını ve huzursuzluğunu sorun edinmişlerdir. İkinci Yeni bir şiir dalgasıdır, ama hiç kuşkusuz siyasal etkileri ve sonuçları da olmuştur. Siyasal boyutu için düzen karşıtlığı, örgütsüzlüğü, kendiliğindenliği, bireyselliği gibi daha birçok özelliğini dikkate alarak İkinci Yeni, anarşizan bir kalkışmadır da diyebiliriz. Ece Ayhan’nın “kara şiir” tanımlamasını hatırlayalım.
Siyasal boyutundan çok poetikasıyla ilgilendiğimiz İkinci Yeni dalgasının içinde var olmuş tüm şairler, elbette ki modern Türkçe şiirin deneyimi ve birikimi için önemlidir. Ancak yenilikçilik ve öncülük söz konusu olduğunda son şiirine kadar bu tavrını koruyup sürdürmüş şairler daha önemlidir. Çıkışında dalganın içinde yer almasına ve Ece Ayhan’ın dile getirdiği gibi İkinci Yeni’nin “üç leyli meccanisi”nden (parasız yatılı) biri olmasına karşın Sezai Karakoç, 'yeni gerçekçilik' olarak tanımladığı İkinci Yeni’nin poetikasını en hızlı terk eden şair olmuştur. Oysa yenilik arayışı İkinci Yeni’nin tipik özelliklerindendir. İkinci yeni’nin ruhu, sürekli aramak ve 'icat etmek'tir diyebiliriz.
Yazımızın bu bölümünde, “Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listesinde yer verdiğimiz, aynı zamanda İkinci Yeni dalgası içerisinde arayışını ve icatçılığını hiç yitirmeyen, yenilikçi ve öncü rolüyle bilinen Turgut Uyar’a (1927) ve şiirlerine değineceğiz.
TURGUT UYAR: BÜYÜK BİR ŞİİRİN ORTASINDAKİ ŞAİR
İkinci Yeni’den önce gelip hızla bu dalganın burçlarına yükselmiş şairlerden biridir Turgut Uyar. Onun mucizesi değişmesinde değil, tam karşıtına dönüşmesindedir. Yenilikçi ve öncü girişimini, daha önceki eğilimini terk edip ters yönden girerek yapmasındadır. Arayıştan ve icattan hiç vazgeçmeyişindedir.
Turgut Uyar, İkinci Yeni’den önceki “genç şairliğinin” kısa döneminde, egemen ve baskın şiir anlayışlarının hemen hemen tümünü denemiştir. “Halkçılık”, “folklorculuk”, “Anadoluculuk”, “köycülük”, “memleketçilik” ve benzeri eğilimlerin etkisinde yazdığı şiirlerle Nurullah Ataç’ın zarını onun için atmasını sağlamıştır. Bu dönemine ait şiirleri bir araya getirdiği ilk kitabı 1949’da “Arz-ı Hal” adıyla, ikinci kitabı “Tükiyem” 1952’de yayımlanır.
Şairin, hele de genç şairin ya da şiir macerası yeni başlayan şairin sınavlarından biridir; 'yetkili merciler'den gelen ilgiye, beğeniye, takdire nasıl karşılık vereceği sorunu… “Olur makamları”nın verdiği 'olur' kararını araçsallaştırıp araçsallaştırmayacağı, dolayısıyla yoluna nasıl devam edeceğiyle ilgili tavrı, genç şairin geleceğinde önemli rol oynar. Çünkü genç şairin, karşılaşacağı teşvik ya da çelici yaklaşımlar, aslında özgürlüğünü olduğu kadar özgünlüğünü de etkilemeye yöneliktir.
Turgut Uyar, Nurullah Ataç’ın onun için attığı zarı alıp cebine koymuştur, ama bunu unutmayı da tercih etmiştir. Yoksa o beğeni, o şiir anlayışı çemberinden başka türlü nasıl çıkacaktı ki…
Uyar’ın İkinci Yeni’den önceki şiirlerini hatırlamak için “Türkiyem” kitabından “Sevda Üstüne” başlıklı şiiri okuyalım:
Küçük pencerem bahçeye bakar
Bademler, erikler geceye bakar
Bir ışık dökülür yapraklardan şıkır şıkır
Filizler susmuş, tohumlar uyumuş;
Bir an, durmuş, genişlemiş büyümüş
Bir eski şarkı, bir eski bahar, bir bildik deniz
Vakit nisan ortasında bir akşam...
Bu şiirde sevda sevda üstüne
Senelerdir veda veda üstüne
Yareli yüreğimde dağ dağ üstüne
Vakit Nisan ortasında bir akşam.
Mehtap ettiğinden bihaber
Kuşlarla, çiçeklerle, balıklarla beraber
İki tel kumral saç olsa avucumda şimdi
Ağlayıp ağlayıp avunsam...
'ŞİİRDE TERS YÖN DE BİR YÖNDÜR'
Turgut Uyar, ikinci kitabından sonra hem kendi poetikasını değiştirecek arayışa girer hem de modern Türkçe şiirin devrimci dalgasına öncülük eden şairler arasında yer alır. İkinci kitabından yedi, İkinci Yeni tartışmalarının başladığı 1956’dan iki yıl sonra “Dünyanın En Güzel Arabistanı” yayımlanır. “Dünyanın En Güzel Arabistanı” adeta bir şairin hem kendisini, hem şiirini nasıl büyük bir değişimle yenileyebileceğini örnekleyen bir kitaptır. Deyim yerindeyse şiirde ters yönün de bir yön olduğunu gösterir. Uyar adı, bu kitabıyla modern Türkçe şiirin kütüğüne bir daha silinmeyecek biçimde kazılırken şiirin artık başka türlü yazılacağını ve yazılmakta olduğunu da sergiler.
“Değer ve beğeni muhafızlarını”, düzen bekçilerini ve savundukları anlayışı tarihin çöp sepetine gönderen İkinci Yeni dalgasının, modern Türkçe şiirde gerçekleştirdiği hem biçimsel, hem biçemsel yeniliklerin öncü şairlerinden biridir Turgut Uyar. Örneğin konu ettiği Akçaburgazlı Yekta ile Gülbeyaz arasındaki “yasak aşk” sorunsalındaki özgürlükçü yaklaşımı, toplumun geleneksel tüm değer yargılarına karşı bir başkaldırıdır.
Onun şair olarak meselesinin daha çok varlıkla varoluşla ve hakikatle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Şiirlerinin bize ne söylediğini ille de kısaltarak söylemek gerekirse diyebiliriz ki onun sözleri varlığından mahcup olmaya ve dünyadan sıkılmaya dairdir. Çünkü ona göre mutlu olunacak ne varsa kuşatılmıştır; yani kısaca ve açıkça “büyük ev ablukadadır”… Abluka karşısında tek başınalık, yalnızlık, yetersizlik, bir şey yapamamak, müdahale edememek, başa çıkacak gücü olmamak ona sıkıntı verir. Varlığının bir işe yaramadığı duygusu mahcubiyete yol açar. Öyleyse yeridir diyerek “Büyük Ev Ablukada” başlıklı şiirini okuyalım:
(Ekmek vardı tereyağı vardı utanılacak bir şey yoktu
Bir şey daha yoktu ama kavrayamıyordum)
İşte böyle olmak en iyisidir olmakların
Bir küçük çocuğu tuttum otobüsten indirdim
(İndirmiştim
Yok olan önemli bir şeydi allah kahretsin.)
Tüm kavgasız tüm duruk tüm başıboş,
Üç sayı kötü bir sayı iyi şiir dinledim,
Çıkıp okudular durup dinledim.
Bitmeseydi daha dinlerdim kötü mötü.
Saat kaç diye sordular birisi beş yani dedi.
(Ha kavgada ha aşkta
Bu gök bomboş ha kavgada ha aşkta)
Göğe baktım yerli yerinde,
Haydutlar dalavereciler yerli yerinde
Vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle.
İyi dedim içim rahatladı
Düzen bozulmamış dedim sevindim,
Tenhaca bir bölgede şehre girdim.
(Ben herkese varım
Başka türlü olmuyor inanmayın.)
Bakın bu şehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim.
(Ekmek vardı tereyağı vardı söylemiştim önemlidir,
Utanılacak bir şey yoktu, kime anlatmalıyım.)
Ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez.
Bizi tutkulara çağırdı otobüse sosise, buzdolabına
telefona sinemalara radyolara bir sürü kancık sevdalara
Sürü sürü mutsuz alışkanlıklara,
Yalana dolana, itliklere, keten elbiselere.
(Sonra karısı öldü o çocuğun
Yalnızdı güçsüzdü herkesler gibiydi
Kirlendi kötülendi sarhoşladı pis karılara dadandı
Anladık onu ölenden başkası kurtaramaz
Ölen de kurtarmamıştı)
Bak ben seni nereden kurtaracağım şaşacaksın.
Şimdi bu taşları biz çektik değil mi ocaklardan
Bu asfaltı biz döktük biz onardık değil mi
Bu yapıları oniki kat yapmak bizim aklımızdı
Biz kurduk istersek umursamayız ya
(Abluka burada başlıyor çünkü.)
Ekmek yiyelim tereyağı yiyelim çocuk büyütelim
Sen beraber yatacağımız yatakları hazırla
Sen onu yap yeter bak göreceksin.
'MUTSUZLUKLARI MUTSUZLAŞTIRMAK ÇABASINDA OLAN BİR ŞAİR'
“Dünyanın En Güzel Arabistanı”nın yayımlanmasından iki yıl sonra 1961’de yeni şiiri, yenilikçi girişimleri destekleyen Hüseyin Cöntürk, kitabı inceleyen yazısında Turgut Uyar’ın şairliğini ve şiirini şöyle değerlendirir:
“Uyar’ın yaşamında baskın olan öğeler mutsuz öğelerdir. Mutlu öğeler bol bol varsa da bunlar mutsuzlar tarafından gölgelenmekte, abluka edilmektedir. Uyar mutsuzlukları mutsuzlaştırmak çabasında olan bir şairdir. Bu çabalarında başarılı olamayışı ya da başarılarının geçici oluşu dolayısıyla o eğreti bir şairdir. O reel dünya ile teraziye vurulabilecek bir hayal dünyası yaratabilen bir şairdir. Gerek içinde bulunduğu dünyayı gerekse kendi yaşayış dünyasını somut ve sembolik öğelerle anlatan bir şairdir. Anlatırken ‘şaşırtmalı’ ve ‘çoğaltılı’ bir teknik kullanan bir şairdir.”
Cöntürk’ün, ayrıca dikkat çektiği bir başka nokta daha vardır. O satırları da aktarmadan geçmeyelim: “Reel dünya ister iyi ister kötü olsun, Uyar’ın bu dünya karşısındaki duyguları hemen hemen her zaman mutsuz. O, dünyadaki iyi şeyler karşısında bile şöyle içten, sürekli olarak gönenemiyor. Bunun sebebi, bu iyi şeylerin çokluk kötü şeyler tarafından ‘abluka’ edilmiş olduğunu, görmesidir…”
Turgut Uyar, hemen hemen tüm şiirlerinde sözü; uygarlık (modernite olarak da okuyabilirsiniz) kimseye huzur vermiyor; kendinizi kandırmayın; huzurluymuş gibi yapmayın; gerçekten huzur istiyorsanız, bunun için uğraşın demeye getirmiş bir şair olmuştur. Şiirleriyle konformizmi hedef almıştır.
Şiirin tamamını aktaramamış olmaktan üzüntü duyduğumuzu kaydederek “Dünyanın En Güzel Arabistanı”nda yer alan “Geyikli Gece” şiirinden bir bölüm okuyalım:
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabanî uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Glâdyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
Bazı kitaplar dikkatleri şairin üzerine çekmekle kalmaz; arkasından ne geleceğine yönelik merakı da kışkırtır. O nedenle gerçek anlamda bir “çıkış” kitabı olur. Şairin çıtayı nereye kadar ve nasıl yükseltebileceğini gösteren bir ibre rolü oynar. “Dünyanın En Güzel Arabistanı” da öyle bir kitaptır. Uyar’ın hemen arkasından 1962’de yayımlanan “Tütünler Islak”sa onun şiiriyle yükseldiği yerden bir daha geriye düşmeyeceğinin kanıtı olur. Üç yıl sonra gelen yeni kitabıyla Uyar, kendisi için İkinci Yeni dalgasının önlenemez yükselişinin sürdüğünü ve kalıcı olduğunu da gösterir. Kitapta yer alan “Güneşi Bol Ülke” başlıklı şiirden bir bölüm:
Büyük kelimelerle söylenir ancak, sonsuz
Başkaldırması alexandrinlerin,
Denizler kıyısında, marsilyanın kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Sakallı ve üstüste ölülerin kıyısında
Büyük sözlerle söylenir, kişiyi sınırsız
yarımadalara götüren sancak. Oran’la Cezayir arasında
Paris’le Lyon arasında
Sıvas’la İstanbul arasında,
Denizlerle öbür denizler arasında,
Bir insanla bir insan arasında
Çığlığı ve ağlaması ve kumları ve sargıları
tükenince dinlerin,
Kara yük vagonları, şiş karınlı şilepler,
sınırsız giysileriyle adamlar
kişiyi kişi yapan şeyleri taşıyacak…
Turgut Uyar, şiirin söz dizimini de, ses düzenini de bozmuştur. Eskiden kurtulmak için ne gerekiyorsa, eskinin izlerini silmek için elinden ne geliyorsa denemiştir. Yenilik arayışını, öncülük rolünü sonraki kitaplarında da sürdürür. Şiirleri tüketime yönelik değildir. Ama dünyaya ve yaşama karşı antenleri açık bir şiir olmuştur. Bugünün ışığında değerinin daha da açığa çıkması aslında Turgut Uyar’ın şiirinin iç ışığıyla, eskimeye karşı olan dayanıklılığıyla ilgilidir. Bu özellik hemen hemen İkinci Yeni’nin öncü şairlerinin tümünde vardır. Neden olarak bu şairlerin dildeki, teknikteki ve sözdeki yenilikçiliklerini, arayıştan vazgeçmemelerini gösterebiliriz.
Turgut Uyar, “çıkmazın güzelliği”ni görmüş, “bütün mümkünlerin kıyısında” konumlanmış ve İkinci Yeni’ye öncülük etmiş olmasıyla modern Türkçe şiirin vazgeçilmez şairlerindendir ve de “Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listesindeki yeri baki, okunması şarttır.
Bu arada şairin kitaplarının isimlerini ve yayımlandığı yılları da belirtmeden geçmeyelim. Turgut Uyar’ın altıncı kitabı “Her Pazartesi”1968’de yayımlanır. Üç dizelik alıntımız kitabı hatırlatmak için yeterli olmayabilir ama yine de bir im sayılır. “Biraz Daha” başlıklı şiirden:
Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Okurla 1970’te buluşan “Divan”, şairin özellikle biçimsel yönden sürprizidir. Bu beklenmeyen ve şaşırtan jest, bir tartışma ya da süren tartışmaya yeni bir açı kazandırma istemini de içerir. “Divan”, eski şiiri değil, uzun süre kullanılmış bazı kalıpları ve şiirsellikleri revize etme girişimidir. “Su Yorumcuları” başlıklı şiirin girişinden iki dize:
Ben ne güzel işerim güneşe karşı
Arkamda medrese duvarı önümde çarşı
Ama Turgut Uyar’ın girişimi daha öncesinde olduğu gibi orda kalmaz; 1974’te “Toplandılar” gelir. Ardından 1982’de “Kayayı Delen İncir” yayımlanır. Alıntılayacağımız parça kitapta yer alan “Sonsuz Girişim” başlıklı şiirden:
herkes nasıl durmuşsa öyle söyler
ben de nasıl durdumsa öyle söyledim
ağaçlar, çiçekler güzeldi derken
ayırmak istemedim onları
oysa bilirdim tek tek adlarını
sütleğeni övseydim sözgelimi
küstümotu küserdi bana
ölçülerim içinde tüm güzellikleri
tanıdıktan sonra
isyan bir yaşamadır boylu boyunca
uskura
denize
pulluğa
motor sesine
Korkulu ustalığıyla, acemiliği efendi edinmişliğiyle dokuz şiir kitabı yayımlanan şairin “Büyük Saat” adıyla tüm şiirleri bir araya getirilmeden önce yayımlanan son kitabı “Dün Yok mu” (1982) olur. Onun yenilikçiliğini ve öncülüğünü galiba en iyi ifade eden Orhan Koçak’ın da vurguladığı şu sözleridir: “Ben kırkından sonra artık yazmayan şairlerimizin, hayatın yükü, geçim derdi falan gibi sebeplerle değil, kendilerini yeniden icat edemediklerinden sustuklarına inanıyorum.”
Biri derse ki Turgut Uyar okumadıysanız, okumuyorsanız, okumayacaksanız konuşmayalım. Sakın şaşırmayın. Cemal Süreya’nın deyişiyle “büyük bir şiirin ortasını” yazmış şairin kitabını ya da kitaplarını edinip okumaya başlayın.
Bu arada; Turgut Uyar’ın hayatta olsa 4 Ağustos’ta doksan ikinci yaşını geride bırakacağını da hatırlatalım. Şairi, “Toplandılar” adlı kitabında yer alan “Hadi İzmir’e” başlıklı şiirinden bir betik aktararak doğum gününü kutluyor, saygıyla selamlıyoruz:
nasılsa girdi bu karaşafak aramıza
haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda
ölüm ki bir olağan acının anısıdır
şimdi anıya yer yok aramızda