Çekinme, kendine güven ama nasıl?

Rita Steininger kaleminden “Kendine Güven ‘Çekingenlikten Kurtulmanın Yolları’” okurla buluştu. Steininger kitapta, sosyal ortamlarda kendilerini güvensiz hisseden kişilere seslenerek çekingenlik ve özgüven sorununu nasıl aşarız sorusuna yanıt arıyor.

Google Haberlere Abone ol

Çekingenlik ve özgüven meselesi pek çok insanı sıkıntıya sokuyor. Yabancı bir ortamda bulunamama, topluluk içerisinde konuşamama, heyecan, panik çoğumuzun yaşadığı ve aşmak için çabaladığı bir konu aynı zamanda. Peki, neden çekingeniz, ardında yatan sebepler neler, özgüvenimiz nasıl sarsılıyor? Kendimizi bu durumdan kurtarmak için neler yapabiliriz veya etrafımızda bu konuda sıkıntı yaşayan insanlara nasıl yaklaşmalıyız? Sorunun kökeni nereye dayanıyor, kendimizle mi yoksa daha çok sosyal çevre, toplumsal gözetim gibi unsurlarla mı bağlantılı? Görüldüğü gibi çekingenlik ve kendine güven konusu çok fazla soru içeriyor. Ayrıca, bu sıkıntıyı yaşayan birine “sen de bu kadar çekingen olma, kendine güven” gibi cümlelerle telkinde bulunmak da çözüm sunmuyor. Çünkü konu o kadar basit değil, altında yatan psikolojik, toplumsal ve kişisel pek çok etken var.

Çekingenlik meselesini tartışabileceğimiz ve nasıl çözülür sorusuna cevap arayabileceğimiz bir kitap, Rita Steininger’in Kendine Güven ‘Çekingenlikten Kurtulmanın Yolları’ adlı metni. İletişim Yayınları tarafından basıldı ve Figen Sile Kösebay tarafından çevrildi. Steininger, konuyu ayrıntılı bir şekilde işlerken, çekingenliğe dair deneyimlerden bahsedip, pratik çözüm önerileri sunuyor. Çoğumuzun yaşadığı toplulukta konuşamama, heyecanlanma, avuç içlerimizin terlemesi, aşırı heyecandan nefesimizin kesilmesi gibi hâller neden ortaya çıkıyor sorusunun peşine düşüyor yazar ve bununla ilgili çok fazla cevap buluyor. Görüyoruz ki korku gibi, öfke gibi insani bir durum aslında çekingenlik ve kişiden bağımsız pek çok nedeni olabiliyor, yaşamın herhangi bir döneminde başımızdan geçen bir olay, aşağılanmaya maruz kalma, akran zorbalığı, ilişkide değersiz hissettirilme, okul, aile gibi kurumların etkisi sadece birkaç örnek.

BİR REÇETE DEĞİL

Steininger, meseleyi her açıdan ele alıyor kitapta ama bu tarz metinleri yaşamımızda aşmaya çalıştığımız herhangi bir durum için reçete olarak görmemek gerek. Çünkü bana kalırsa insana dair olan tek tek kişiye göre değişir, konu çekingenlik olsa bile her insanın bu konudaki deneyimi başkadır, bundan dolayı çözüm önerilerinin her kişide aynı sonucu vermesini beklememek gerekir. Bir de bunu hastalık olarak kurmamak da önemli bana kalırsa. Evet yaşamı felç eden bir duruma dönüştüğünde, sosyal fobi olarak tanımlandığında, tıbbi yardım alınabilir belki ancak bir konuda çekingenlik yaşayan insanlar için etrafındakilerin anlayışı daha etkili bir çözüm sunabilir gibi geliyor bana. Mesela, karşısındaki kişiye bunu bir sorun olarak hissettirmemek veya belli bir konuda ısrar ederek çekingen kişiyi durumundan dolayı özür diler pozisyona sokmamak önemli görünüyor. Ama kitapta da belirtildiği gibi; “çekingen olmayan insanların, çekingen insanların günlük hayatlarında ne tür zorluklarla baş etmek durumunda kaldığını tahmin etmesi bile oldukça güçtür.”

ÇEKİNGENLİK NASIL TANIMLANIR?

Yapılan araştırmalar çekingenliğin hem kalıtsal olarak aktarıldığını hem de sosyal çevreden kaynaklı olduğunu gösteriyor. Çekingen insanlar topluluk içine karışmaktan her zaman kaçınmıyorlar, daha çok dikkat çekmemek istiyorlar kitaptan anladığım kadarıyla. Çekingenlik, Rolf Merkle tarafından şöyle tanımlanıyor: “Neredeyse dünyanın tamamında insanlar arasında salgın bir hastalık gibi hâkim olan iki temel korkunun yan etkileri.” Bu korkular, “reddedilme ve başarısız olma korkusu”, ilk başta herkes reddedilebilir veya herkes başarısız olabilir ne var bunda diye düşünebiliriz ancak çekingenlik durumunda olaylar farklı işliyor. Çekingenlik süreç içerisinde en çok çocukluk dönemindeki tecrübelerle ortaya çıkıyor.

Steininger’e göre; “çocukların, ebeveynleri tarafından koşulsuz olarak sevildiklerinden emin olmaları gerekir. Her hatalı davranışında reddedilmiş hissettiği için (Böyle yaramazlık yaptığında seni sevmiyorum) bu güveni kaybeden çocuklarda bu tür korkular artar ve etkileri yetişkinliğe kadar uzanır.” Çünkü böyle bir davranışa maruz kalan birey hata yapmama ve devamlı uslu durma çabasına girer bu da kişinin yaşamı boyunca kendisini bir kafeste hissetmesine, isteklerini ifade edemez hâle gelmesine neden olabilir ayrıca, yaptığı her hatanın karşılığında sevgisizlikle karşılaşacağını düşünebilir. Yazara göre, başarısız olma korkusu da daha çok çocukluk tecrübeleriyle bağlantılı ve benzer sonuçlara sebep olabiliyor. Çünkü bu korku nedeniyle birey sürekli kendisini düzeltmek, utanç verici duruma düşmemek için çaba harcamak zorunda hissediyor ve yaşamını başarıya odaklı sürdürüp gerçekleştiremediğinde sıkıntılı bir süreçle baş etmek zorunda kalabiliyor.

Kendine Güven
Çekingenlikten Kurtulmanın Yolları, Rita Steininger, Çevirmen: Figen Sile Kösebay, 135 syf., İletişim Yayınları, 2019.

SOSYAL ÇEVRE ETKİSİ

Çekingenliğin en önemli sebeplerinden biri de sosyal çevre. Özellikle yine çocukluk döneminde ebeveynlerin, eğitmenlerin, kardeşlerin çeşitli etkileriyle “öğrenilmiş” bir davranış olarak ortaya çıkabildiğinden de söz ediyor Steininger. Eğitsel tedbirler, utandırma gibi faktörlerin yanında, “açılın şişko geliyor”, “senden asla bir şey olmaz” gibi tavırlarla karşılaşan bireyler yaşamları boyu çekingenlik ile baş etmek zorunda kalabiliyorlar. Bu açılardan düşünüldüğünde konu basit değil gerçekten de ama çekingenlik ve özgüven konusunda sıkıntı çekenlerin bilmesi gereken hiç de yalnız olmadıkları dünyada bu sıkıntıyı çeken yüzlerce insanın varlığını bilmek sanırım bunu yaşayanlara iyi gelecektir (bana iyi geldi). Çünkü bu tarz durumları “anormalleştirmemek” oldukça önemli fikrimce ki çekingenliğin kitapta pek çok olumlu yanından bahsedildiğini de eklemek gerek. Metinde bahsedilen deneyimler pek çok insanın bu konuda sıkıntı yaşadığını gösteriyor, çekingenliği aşmak için uygulanan pek çok yöntem var ve bunlar yol gösterici olabilir ancak söylediğimiz gibi bu önerileri bir reçete olarak düşünmemek, kendi benliğimizin farklı noktaları olabileceğinin farkında olmak gerekiyor. Ayrıca, yazar da çekingenlikten mustarip anladığım kadarıyla bu nedenle konuya epey içeriden yaklaşabiliyor.

İÇİMİZDEKİ SABOTAJCI

Çekingen insanlar sorunlarını kendi içlerinde çözmeye çalışıyorlar bu da onları devamlı düşünceli bir hâle getiriyor; kuruntu, korku, yıkıcı özeleştiri bireyin yaşamını oldukça zora sokuyor. Steininger bunları nasıl aşabileceğimize dair öneriler ortaya koyuyor, bizi “içimizdeki sabotajcı” ile tanıştırıyor. Çünkü bahsettiğimiz devamlı düşünme hâli sonuçta kendimizi yerle bir etmemize sebep olabiliyor bu da çekingenliği arttırıyor. Örneğin, özeleştiri yaparken hatalarımızdan ders almak yerine daha çok cesaretimizi kıran bir özeleştiriye meyilli olduğumuzdan bahsediliyor kitapta. Yapıcı özeleştiriyle kendimiz üzerindeki hâkimiyetimize son vermemiz, içimizdeki eleştirmenin devamlı olumsuz yanlarımıza dikkat çeken sesini bastırmamız mümkün olabilir belki de. Bu kendimizi hiç eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmiyor ancak herkese gösterdiğimiz merhametten biraz da kendimize bıraksak fena olmaz değil mi? Ayrıca kendini olumlama ve onaylama da çekingenlikten kurtulma yollarının başında geliyor. Çünkü tüm bunlar kendimize saygımızla ilgili olduğu kadar başkalarıyla ilişkimiz için de önemli. Kendimizle barışmadığımız sürece çevremizle de barışamıyoruz ve kendimizle dostluğumuz sadece bizim yaşamımızla ilgili değil “başka” olan ile de ilgili bunu anımsamalı.

HAYIR DİYEBİLMEK

Steininger’in dikkat çektiği bir diğer konuda sadece çekingen insanların yaşamadığı ancak onlar için daha sıkıntılı olan hayır diyememe ve fikirlerinin arkasında duramama hâli. Yazara göre: “Birçok insan hayır demekte zorlanır. Ama başkalarının beklentilerine daha fazla önem veren çekingen insanlar, bu konuda özellikle zorlanırlar. Kendinden emin olmadıkları yüzlerinden okunduğu için, ricada bulunanın gözünde çekingenler daha kolay ikna edilebilir insanlardır. Bu nedenle çekingen insanların sınır koymayı öğrenmeleri daha da önemlidir.” “Hayır demek” çoğunlukla insanı zorlayan bir durum çünkü bir şekilde karşı çıkmayı gerektiriyor, suçluluk ve kaygı hissi doğuruyor böylece kendimizi “evet” demiş hâlde buluyoruz. Bana kalırsa bu konuda çekingen birinden ricada bulunanın tavrı, özellikle karşısındaki kişinin çekingen olduğunu biliyorsa belirleyici, hayır cevabı verildiğinde karşının ısrarı çekineni mahcup pozisyona sokmamalı. Çünkü genellikle içe dönük olan ve davranışlarını devamlı düşünen, ölçüp tartan insanlardan bahsediyoruz çekingenlikten söz ederken ve bu kişiler için “hayır” cevabı vermek konunun orada kapanması anlamına gelmiyor. Peki, “hayır” cevabı verdiğimizde çekingen bir birey isek ne yapacağız, Steininger bu konuda da çok fazla öneri sunuyor. Suçluluk duygusuna veda etmemizi çünkü kendi arzu ve ihtiyaçlarımızın da önemli olduğunun altını çiziyor, “Hayır diyerek sınırlarımı koruyor ve kendime evet diyorum” demek gerektiğini hatırlatıyor. Ayrıca, zoraki bir evet demektense, samimi bir hayır daha evladır. Kendi fikirlerimizi savunmak konusuna gelirsek, bir toplulukta hoşlanmadığımız bir durum karşısında fikrimizi belirtmek, karşı sav üretmek normaldir ancak çekingen bireyler daha çok sessiz kalmayı ve sessizce uzaklaşmayı tercih ediyorlar Steininger’e göre. Oysa sessiz kalmak onaylama anlamı taşır bunun farkında olmamız belki de çekingenliği aşarak sözümüzü söylemenin önünü açabilir.

Rita Steininger’in Kendine Güven ‘Çekingenlikten Kurtulmanın Yolları’adlı kitabı, çok fazla insanın yaşadığı çekingenlik ve özgüven sorununu nasıl aşarız sorusuna yanıt arıyor. Yazar, öncelikle kendimizin farkında olmak, yapıcı özeleştiri, olumlama, kendinle dost olmak, ilişkilerimizde sınır belirleyip çekingenliğimizin suiistimal edilmesine izin vermemek, sözümüz kesildiğinde söz hakkımızı geri almak gibi pek çok konuda öneriler sunarken, pratik yapma amaçlı örnekler de sunuyor. Sonuç olarak kendimizle ilgili olan diğer insanlarla da ilgili bu açıdan ben’e dair olanı çözmek toplumsal yaşamdaki varlığımızı olumlu etkiliyor, onu tamir etmek hayatta daha kolay varolmamızın önünü açıyor. Ayrıca, çekingenlikte insani ve “normal” bir durum ama bireyi zorladığı anlar oluyor, bunu aşmak gerek, büyütmemek gerektiğini ve bu konuda yalnız olmadığımızı, dünyada pek çok insanın benzer duyguları hissettiğini hatırda tutarak.