Yapay zeka insanlığın yeni tanrısı mı?
Aslı Der'in kitabı Denek E.E.E Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlandı. Kitapta, katıldığı deneyde Yaz adlı robotla tanışan 'Evde Eğitilen Ekim'in yaşadığı şaşırtıcı keşifler, ummadığı arkadaşlıklar ve dünyanın geleceği için cevaplaması gereken sorular anlatılıyor.
Ayşe Yazar
Sanayi Devrimi gerçekleştiğinden beri dünya kontrol edilemez bir devinim kazandı. İki büyük savaşı yaşayan dünya, “Dünyanın anlamsız sevincinin sonu yastır” diyen Müverrih Raşid ve “Beleş bir konut sanır dünyayı kişi, bütün ömrünü verir oysa kira yerine” diyen Bursalı Abdî’yi haklı çıkaran bir güzergâh takip ederek, her bireyin kendi savaşını yarattığı bugünlere ulaştı. Kanser, AIDS, siber saldırılar, nükleer santraller derken bireysel sorunları attık kenara. Hâlbuki, birey toplumun modelidir, DNA’sıdır. Bu noktada, Dede Korkut’un kopuzunu ele alıp "Geldiysen Ey Minerva! Kopuzu üç kez tıngırdat" mı desek yoksa yapay zekâlara başvurup zihnimizin nirengi noktalarını mı belirlesek?
Süt kutusuna benzeyen, penceresiz, beyaz bir bina. Zızzt bızt sesleriyle tepede dönen kameralar, bembeyaz ve bomboş duvarlar tak tak topuklu ayakkabı sesleri... Ben Mücella. Ama bana Mücü deyin lütfen. Gerilim, merak ve şaşkınlık veren bir tablo. Sinematografik bir dil ve anlatım gücüyle okuru çabucak kendine çeken bir kitapla karşı karşıyasınız.
Michel Agier, “Sürgün edileni insanlığın geri kalanından soyutlayan şey, onun nereden geldiği değil, nereye gidemediğidir,” diyor. Oturdukları sitenin bahçesinden dışarıya dahi tek başına çıkamayan, asosyallik sürgünündeki bir çocuktur Ekim. Çünkü eğitim yılının yarısında dönmüşlerdir ülkeye. Ekim’in hayal gücünü beslemeye çalışan bir yaşam sunmaya çalışan, mühendis adayıyken caz solisti olan bir anne ile elektronik mühendisliği mezunu fakat tarımla uğraşan bir babadan oluşan farklı bir ailesi var. Ekim’in annesi Ebru, “Hayatı anlamak için oyunlara ve masallara ihtiyacımız var” diyor ama Ekim’in oyun saatlerini kısıtlıyor. Ailede Ekim’e E.E.E. diyorlar fakat o MYKE olmak istiyor. Bütün bu karmaşanın içinde yapay zekâlı bir robotla insanın sosyal anlamda etkileşimini, rüyada gözlemlemek üzerine yapılan bir çalışmanın deneği oluveriyor Ekim.
Rüyası izlenebilen ve yapay bir zekâ tarafından yönlendirilen Ekim, Jeremy Bentham’ın mucidi olduğu panoptikonu hatırlattı. Rüyada Ekim’e yol gösteren yapay zekânın nasıl olacağını belirlerken, Ekim’in tercihinde etkili olan unsurlar, başka dilde konuşan kız çocuğunu anlayabilmek için hayal ettiği çeviri gözlüğü, pantolon askısından taşan göbeğiyle “Olmaz İşler Tuhafiyesi”ndeki tuhafiyeci okuru tebessüm ettirmekle kalmıyor; soğuk ve renksiz laboratuvar dünyasını renklendiren kontrast gibi ustaca bir dokunuşla zihnimizde lezzet parçacıkları yaratıyor.
'BÜYÜLÜ GERÇEKLİĞİN YERİNE BİLİM-KURGU'
Kitabın karakterleri ve onların sergiledikleri davranışların sağlam gözlemlere dayanan örnekler olması, bilim-kurgunun sularında yüzen kitabın ayaklarının yere basmasını sağladığını görüyoruz. Aslı Der, bu yönüyle distopyalarda anlatılan sert olayları yumuşatmaya yarayan büyülü gerçekçiliğin yerine, bilim-kurguyu yere bastıran bir unsur olarak davranış okuma ve nedenselliği koymuş. Deney sayesinde Ekim’in evdeki konumunun bir anda değişmesi, Ebru’nun tekrarlanan davranışları, deney ekibine tanıtılırken, Ekim’in “yalnızca Ekim değil, biricik yavru Ekim” oluvermesi yazarın sağlam gözlem gücünü ve kitabın felsefi derinliğini örneklendiriyor.
'YAPAY ZEKA KONTROLÜ ELE GEÇİRİYOR'
Ekim, deneye katılmak üzere uykuya her yattığında rüyasında yapay zekâya bir hikâye anlatmak zorunda. Anlatacağı bu hikâyeler sayesinde rüyasındaki problemi çözüp YAZ ile bulundukları çukurdan çıkabilecek. Deneyde mesafe katedildikten bir süre sonra yapay zekâ kontrolü ele geçiriyor. Burada Ekim, masal anlatarak hayatta kalan Şehrazat gibi hikâye anlatarak yapay zekânın tekrar kontrol altına alınmasını sağlayacak süreyi yaratan modern zaman meddahına dönüşüyor.
Ekim’in rüyasında anlatması istenen hikâyeler iklim değişikliği, mülteciler ve küresel ısınma gibi günümüzde insanlığın uğraştığı, geniş kitleleri etkileyen evrensel sorunlarla ilgili. Bütün bunlara parmak basan kitapta YAZ adlı yapay zekânın “Çık ve keşfet!” çağrısına uyan Ekim, bir proje gibi yetiştirilen çocukların içinde bulunduğu sıkışmışlık cenderesinden kurtulmayı başarıp ilk kez yaşadığı sitenin dışına çıkabiliyor. Ebeveyn baskısı -ya da müdahalesi- ile mücadele ederek kendi kimliğini bulma hikâyesini aktarması yönünden “bildungsroman” sayılabilecek nitelikler taşıyor. Prof. Dr. Alison Gopnik’in dediği gibi “Çocukluk dönemi insanın kendisini ve dünyayı değiştirme yeteneği üzerinde önemli bir rol oynar.” Biz, roman boyunca Ekim’in bu gücü kullanma serüvenine tanıklık ediyoruz.
Brigitte Labbé bir söyleşisinde “Cevap dediğimiz şey, çocuğun genelde yüzüne çarpılan bir kapıya benzer. Cevap verdiğimiz zaman, o konu kapanmıştır artık. Bilgi alınmış ve kapı kapanmıştır. Ve cevap bir kere alındı mı, doğru ya da yanlış, çocuk yeni bir soru sormaz o konuda” demiş. Yazar bu kitapta bir çocuğun ekseninde hayatta soru sormanın, etrafımızdaki ipuçlarını doğru yorumlayabilmeyi, fırsatları değerlendirip doğru tercihlerde bulunmayı sağlama konusundaki etkisini okura sorgulatmayı başarmış. Bugüne kadar yürüttüğüm yaratıcı okuma ve drama çalışmalarında edindiğim izlenimlere göre, bir kitap bu kapıyı ne kadar açık bırakırsa okurdaki etkisi o kadar uzun sürüyor. Okur, Denek E.E.E.’yi okuduktan sonra bu kapıdan sık sık geçmenin keyfine varacaktır.
Ekim, kitabın sonunda 'Olmaz İşler Tuhafiye'de tanıdığı çocuklar ile hem sıkı bir dostluk bağı kuruyor hem de onlarla dünyanın geleceği için çözümler üretmeye başlıyor. Tracey Emin’in Londra’daki sergisine verdiği isim aslında insanlığın bu çağdaki misyonuna denk düşüyor. Ekim ve arkadaşları ya da yarınların umudu sayılan, dünyadaki bütün çocuklar: The Last Great Adventure Is You*
Ekim’in arkadaşlarına mutlulukla söylediği cümleler bizim de ışığımız olsun:
“Geleceği robotlar değil, hayaller kuran ve hayalleri için el ele verip yılmadan çalışan iyi insanlar belirler.”
*Son Büyük Serüven Sensin