İstanbul'da isyan var!
Sir V. M. Ramsay kaleminden İsyan Günlerinde İstanbul Timaş Yayınları tarafından yayımlandı. İstanbul ziyaretlerinden ve görüşmelerinden edindikleri bilgileri günü gününe kaydeden Sir Ramsay daha sonra bu notları bir araya getirip, 31 Mart İsyanı hakkında farklı bakış açısına sahip kişilerin izlenimlerini de eserinde yansıtmaya çalışarak modern Türk tarihi için paha biçilemez bir kaynak eser ortaya koyuyor.
Sir W. M. Ramsay imzalı İsyan Günlerinde İstanbul isimli kitap, Bir İngiliz Arkeoloğun Gözünden 31 Mart İsyanı alt başlığıyla, Zeynep Berktaş’ın editörlüğüyle, yakın zamanda Timaş Yayınları’ndan çıktı. Dr. Selim Ahmetoğlu’nun hazırladığı kitabı, Gökçenur Şehirli Kürcüoğlu çevirdi.
Eseri kaleme alan Sir William Mitchell Ramsay, 1851 yılında İskoçya’nın Glasgow kentinde dünyaya gelir. Aldığı eğitimin üzerine, 1879 yılında Oxford’daki Exeter College tarafından verilen bir seyahat ve araştırma bursunu kazanan Ramsay, 1880 yılı içerisinde İzmir’e gelir. Anadolu seyahatlerine çıkan ve Roma arkeolojisi üzerine araştırma yapan Ramsay, 1914 yılına kadar –aralıklarla- Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalır. 1885 yılında Klasik Sanat ve Arkeoloji çalışmalarında gösterdiği faaliyetler hasebiyle Oxford Üniversitesi’nden profesörlük alan Ramsay, New York, Bordeaux, Cambridge, Edinburg gibi üniversitelerden de fahri doktora unvanı almıştır. 1893 yılında Papa XIII. Leo Altın Madalyası’na, 1906 yılında da Kraliyet Coğrafya Cemiyeti’nin Viktorya Madalyası’na layık görülen Ramsay, Konya çevresinde arkeolojik araştırma yapmak üzere ailesiyle birlikte yola çıktığı sırada meydana gelen 31 Mart Vakası’na tanık olmak, şehirde yaşananları gözlemleyip fotoğraf çekmek amacıyla İstanbul’a gelir. İsyan Günlerinde İstanbul kitabı, Ramsay’ın bu yolculuk sırasında ve İstanbul’da görüp, tanık olduklarını kaleme aldığı günlüklerinden oluşmaktadır.
'GÖRDÜKLERİNİ ÜLKESİNE ANLATMAK İSTEYEN BİR MİSYONER'
Henüz kitabın başında Ramsay okura bir not sunar: “Okuyacağınız günce, Anadolu’nun iç bölgelerine gitmek üzere yola çıkan fakat bir saldırı sebebiyle başkentte ve ülkede kesin bir otorite sağlanana dek Nisan ayında 17 gün boyunca İstanbul’dan çıkamayan üç gezginin deneyimlerinin günü güne tutulmuş sade bir kaydıdır.” Ramsay, Berlin’den İstanbul’a hareket eden –karısı ve çocuğuyla birlikte- bir trene biner. Yol boyu, insanlarla karşılaşır ve onlarla Osmanlı Devleti’ne, Jön Türklere, 31 Mart Vakası’na dair sohbet eder. Ailesiyle birlikte İstanbul’a geldiğinde ise özellikle karısının vasıtasıyla Osmanlı vatandaşı olan kadınların görüşlerini öğrenme şansı bulur. Öğrendiği bilgileri, kendi yorumlarıyla günü gününe not eden Ramsay, “hasta imparatorluk” üzerinden Alman ve İngiliz hâkimiyetini tartışır. Ona göre, Osmanlı Devleti yöneticileri/askerleri bu iki gücün etkisi altındadır. Hareket Ordusu, Almanya tarafından finanse edilmiştir! Bu ordunun fikir babası da Alman general Goltz’dur! Ramsay, çalışması boyunca bu tip siyasal yorumlarda/komplo teorilerinde bulunur. Öyle ki, kitabın başından sonuna değin, İngilizler için yazıldığı su götürmez. “Farklı bir konuda da olsa her İngiliz vatandaşı için daha büyük önem teşkil eden bir soru daha var. Eski Sultan’ın her hareketini destekleyip savunmak Türkiye’deki Alman politikasıydı. Zira Sultan, İngiltere’nin azılı, fanatik ve insafsız baş düşmanıydı.” Ramsay, gördüklerini kayıt altına almak, daha da ötesi karşılaştıklarını, gördüklerini ülkesine anlatmak isteyen bir misyoner gibidir.
Çalışmanın kıymeti ise o dönemin, tüm detaylarıyla anlatılmasında yatar. Pera’nın, Yıldız Sarayı’nın, Abdülhamit’in tahttan indirilişinin güçlü betimlemelerle anlatılması çalışmanın değerini arttırıyor. Kitabı, bir tarih araştırması, 31 Mart Vakası’nın sosyolojik ya da siyasal boyutu ya da Osmanlı Devleti’ne dair dönemsel bir değerlendirme olarak da değil de, yüz küsur sene öncesinde gerçekleşen bir tarihsel olayın perspektifinde gözlem yaparak günlük tutan bir arkeoloğun notları olarak okumakta fayda var. Örneğin yazar, ayaklanmanın bastırılması sonrası, 26 Nisan Pazartesi günü kaleme aldığı bölümde, “Her yerde hala muhafızlar olsa da tüm dünya şen şakrak ve ışıl ışıl görünüyordu. İstanbul’u hiç bu kadar neşeli görmemiştim… Bugün herkesin keyfi yerindeydi ve insanlar çatışmanın büyük bir kısmının yaşandığı yerleri görmeye gidiyordu. Yaşanan can kaybı az gibiydi.”
Bir seyyah edasıyla davranıp, karşılaştığı ortamı geniş fotoğrafları betimleyerek, tüm ayrıntılarıyla sunmaya gayret eden Ramsay, tanıkların anlatımlarına da sık sık yer veriyor. Onları yorumluyor ve bu tarihsel meseleyi, öznel bir bakış açısıyla yorumluyor.