Nietzsche: Yaşam, yapıt ve yüzleşme
Friedrich Nietzsche'nin "Otobiyografik Yazılar ve Notlar" kitabı Pinhan Yayıncılık tarafından raflarda yerini aldı. "Otobiyografik Yazılar ve Notlar" Nietzsche’ye daha yakından bakmamızı sağlarken, yaşamının dönüm noktalarını, karşı çıkışlarını, tercihlerini ve kaçışlarını gözlemlememizi sağlıyor.
Nietzsche felsefesi dünyayı etkileyen, sahip olduğumuz pek çok fikri ters yüz eden bir yerde durur. Zamanında ve sonrasında etkilediği çok fazla düşünürden de söz edebiliriz. Bazı düşünürler onun felsefesi ve yaşamı arasında ilişki kurarlar. Elbette bir yazarın yapıtıyla yaşamını ortaklaştırmanın oldukça sorunlu olduğu durumlar da vardır. Ve zaten bu konu sıklıkla tartışılıyor. Ancak filozofların yaşamları çoğu okur tarafından ilgi çekici bulunur. Beslendiği düşünürün hayatı merak uyandırır, onun başından geçenlerle kendi yaşadıklarını benzeştirmek, aynı sıkıntıları yaşamış olduğunu görmek ister belki de çünkü bunun ferahlatıcı bir yanı vardır. Yazar yaşamlarının okuru ilgilendirmesinin bir diğer sebebi de eserlerini yazdığı dönemde dünyayla kurduğu ilişkidir. Neye inanıyordu, döneminde dünyada neler oluyordu, nasıl tavır takındı, özel yaşamında nasıl bir insandı, hangi eğitimleri aldı? Bu sorulara cevap olacak küçük kişisel ayrıntılar okur açısından önemlidir bu bazen o yazarı daha da sevip benimsemeye bazen de ondan uzaklaşmaya neden olabilir. Tüm bahsettiklerimiz Nietzsche için de geçerli elbette hele ki onun gibi fikirleri dünyada yer etmiş, pek çok insanın yaşamını etkilemiş bir düşünürün kişisel hayatının takipçilerini cezbetmemesi düşünülemez zaten.
Geçtiğimiz günlerde Pinhan Yayıncılık tarafından, M. Sami Türk çevirisi ile basılan, Nietzsche’nin Otobiyografik Yazılar ve Notlar adlı kitabı, düşünürün yaşamına daha yakından bakmamızı sağlarken, onun hem hayatı ve yapıtlarıyla hem de kendiyle yüzleşmelerini görmemizi sağlıyor. Ayrıca, çocukluğu, yaşadığı sıkıntılar, ölümler, taşınmalar, yeni yerde yaşanan yabancılık, yalnızlık, edinilen dostluklar, hayal kırıklıkları, eğitim hayatı, şiir ve müzik hakkındaki düşünceleri, eserlerine dair kendi eleştirileri gibi pek çok ayrıntıya metinden erişebiliyoruz. Tüm bunlar önemli çünkü bir bakıma onu Nietzsche yapan yaşanmışlıklar ve yüzleşmeler içeriyor. Zayıf yanlar, zaaflar, terk edişler, fikirsel değişikler, hesaplaşmalar, hastalıklar… Kısacası, metin sayesinde yazarın yaşamına dair olanı, onun kaleminden okuma fırsatı bulurken, felsefe açısından oldukça önemli bir düşünürün hayatı üzerine daha ayrıntılı düşünmüş oluyoruz.
HAYAT VE ÖLÜM ARASINDA
Kitap, "Hayatıma Dair 1844-1858" adlı bölüm ile başlıyor. Düşünür burada daha çok çocukluğundan bahsediyor çünkü ona göre: “Yetişkin olunca çocukluğumuzun ilk dönemlerinin çoğu zaman en mükemmel anılarını hatırlarız.” Çocukluk belleği henüz yaşamın yükünü tam olarak taşımadığı için daha berraktır bu nedenle insan çocukluğunu daha çok haz alarak anımsar (günümüzde bu durum ne kadar geçerli tartışılır tabii). Nietzsche de çocukluğunu başlangıçta iyi anılarla anıyor ancak onun çocukluğu ve gençliği yakınlarının ölümleriyle sarsılıyor. Özellikle babasının ölümü onu derinden yaralıyor ve o bu durumu şöyle anlatıyor: “Küçücük ve tecrübesiz bir çocuk olsam da ölüm hakkında bir fikrim vardı, babacığımdan ilelebet ayrı kalacağımı düşünmek yüreğimi burktu, acı acı ağlamaya başladım.” Bu ölüm bir bakıma onun yaşamında dönüm noktalarından biri oluyor, aile olarak derin bir hüzünle baş başa kalıyorlar, kendi deyimiyle “ağacın tepesi kesildi mi solar kel kalır, kuşlar dallarını terk eder. Ailemizin başı kesilmişti, kalplerimizden neşe silindi, içimizi derin bir hüzün sardı.” Ayrıca, daha bu ıstırap veren durumdan çıkamadan kardeşi Küçük Joseph’i de kaybediyorlar bu durum, Nietzsche ve ailesi için oldukça sarsıcı oluyor ve doğduğu yer olan, çok sevdiği Röchen’den ayrılıyorlar. Çocukken sık taşınmak zorunda kalanlar bilirler, bir çocuk için taşınmak kâbusa dönüşür çünkü bunun anlamı pek çok arkadaştan, oyundan ve bilindik bir hayattan ayrılmak, bir yanını orada bırakmaktır. Nietzsche için de böyle oluyor ve metinde duygularını şöyle ifade ediyor: “Kendimi başka bir yerde yuvamda hissetmem imkânsızdır sanıyordum. Acı tatlı günler geçirdiğimiz, babam ile küçük kardeşimin aziz mezarlarının bulunduğu, sakinlerinin asla sevgi ve nezaketten başka tavır takınmadığı bu köyden ayrılmak ne kadar ıstırap vericiydi!” Başlangıçta böyle düşünse de Nietzsche zamanla Naumburg’da yeni yaşamına alışıyor, dostlar ediniyor, Herr Weber’in enstitüsünde Latince ve Yunanca ile tanışıyor. Hayatının bu döneminde şiirler var düşünürün ki bu bölümde şiir hakkındaki düşüncelerine de erişebiliyoruz. Ve onun için şiirde biçimden çok fikrin öncelikli olduğuna tanık oluyoruz. Çünkü ona göre: “Haddizatında eser yazarken bilhassa fikri dikkate almak lazımdır, üsluptaki ihmalkârlık fikir karmaşasından daha kolay affedilir. Örnek isterseniz billur gibi ve derin fikirler serdeden Goethe şiirlerine bakabilirsiniz.”
MÜZİK
Ayrıca metinde yaşamında önemli yeri olduğunu bildiğimiz müzik hakkındaki fikirlerine de yer veriyor düşünür. Onun için müzik önemli çünkü şiir gibi fikirlerimizle yakından ilişkili bir yerde duruyor. Müziğin asıl gayesi Nietzsche’nin deyimiyle; “fikirlerimizi daha yüce kademelere taşımaktır, bizi yüceltmek hatta sarsmaktır.” Gerçekten de üzerine düşününce müzik bir anlamda fikrin ezgiyle buluşmasıdır. Biz de yarattığı etkiyle birlikte düşüncelerimizi ruhani bir boyuta taşır. Nietzsche için özellikle kilise müziğinin böyle bir işlevi var ki onun ilk dönem fikirleri olarak görebileceğimiz bu bahsettiğimiz bölümde, yaşamında kilise ve tanrının epey belirgin olduğunu söyleyebiliriz.
ŞAHSİ ELEŞTİRİ NOTLARI: WAGNER VE SCHOPENHAUER
Kitabın özellikle filozofun kendi yapıtlarına dair “şahsi eleştiri notları” adı altında toplanan yazıları ve küçük notları bir bakıma felsefesiyle yüzleştiği, hatalarını ortaya koyduğu, vazgeçişlerini ve yeni heyecanlarını nedenleriyle açıkladığı bölümler olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, Wagner ve Schopenhauer hakkında yazdığı bölümler düşünürün yaşamında oldukça önemli yeri olan bu isimlerle kurduğu ilişkiyi daha yakından anlamamızın yolunu açıyor. Bir dönem haklarında övgüler düzdüğü bu insanlardan vazgeçişi ki John Armstrong gibi yazarlar bunu bir çeşit fikir değiştirme hakkı olarak görürler. Çünkü bu bir anlamda “bu insana bulaşmakla ne kadar aptallık etmişim” demek yerine, artık neyin yanlış gittiğini anlamak ile ilgilidir (2015: 71-79). Ayrıca Nietzsche “Wagner Olayı ‘Nietzsche Wagner’e Karşı’” (2012: Say Yayıncılık) adlı metninde bunu uzunca anlatır. İşte bahsettiğimiz metinde de konuya dair notlarda yazar bu konudaki nedenlerine yer veriyor şu cümlelerinde söylediği gibi: “Wagner yanılgım ferdî bile değil, niceleri çizdiğim resmin doğru olduğunu söyledi. Böylesi mizaçların kudretli tesirlerindendir, ressamı yanıltırlar. Ama adalete, iltifat kadar hasetle de ayıp edilir.” Nietzsche’nin Schopenhauer ve Wagner ile ilgili fikirlerinin değişmesinin nedeninden Şestov da bahseder, ona göre; “Schopenhauer gençlere uygun bir öğretmen değildi, hâttâ ele aldığı konular genç bir adama, hele de yetenekli birine pek az uyuyordu. Müzik konusunda da işler yolunda gitmiyordu. Wagner’in operalarının henüz olgunlaşmamış insanları erkenden yabancı ve erişilmez âlemlere girmeye zorlaması onlar için tehlikeliydi. Nietzsche zamanla çok net biçimde bunun farkına varacaktı” (2017: 141). Tüm bunların yanında belki de Nietzsche’nin farkına vardığı bir diğer şey artık sadece kendi özgür düşüncesinin peşine düşmek istemesiydi. Kimsenin etkisi altında olmadan kendini ortaya koyabildiği bir düşünmeydi bu, sanata tutkuyla bağlı olduğu dönemin sonu, idealler ile yüzleşilen an, bu konuda şu cümlelerin söylediği bir şeyler var fikrimce: “En utandığım şey kendimi savunmaya mecbur kalmam. Çünkü ilkin kendi varoluş tarzım başkalarınınkiyle kıyaslayıp anlaşılır saikler isnat etmek zorunda olduğumu fark ediyorum: Alışkın olmadığım için de başaramayacağımı biliyorum. Evet, kendi resmimi ne zaman başkaları üzerinden sunsam şaşkınlığa düşüyorum: ‘Bu kesinlikle ben olamam!’ diye hissediyor, teşekküre kalkışsam kendimi samimiyetsiz buluyorum.” Artık düşünürün kendi resmini başkaları üzerinden değil de kendisi üzerinden sunmasının zamanıydı. Eski “öğretmenleri”ne veda etmesi gerekiyordu. “Şahsi Eleştiri Notları 1881-1883 ‘Şen Bilim ile Zerdüşt Devri’” adlı son bölümün hemen başındaki şu cümleler de bu bakımdan dikkat çekici: “Kendimi kurtarmam gerekenin ne olduğu esasen pek mühim değil: Fakat kurtuluşun en sevdiğim şekli sanattan kurtuluştu: Yani beni o güne dek zincire vuran şeyin resmini tasarladım: Schopenhauer, Wagner, Yunanlılar, deha, aziz, metafizik, şimdiye kadarki tüm idealler, en yüce ahlaklılık bu cümledendi-aynı zamanda da minnettarlığın bedeliydi.”
"Otobiyografik Yazılar ve Notlar ‘Friedrich Nietzsche" adlı kitap, takipçilerinin Nietzsche’ye daha yakından bakmasını sağlarken, yaşamının dönüm noktalarını, etkilenimlerini, karşı çıkışlarını, tercihlerini ve kaçışlarını gözlemlememizi sağlıyor. Nietzsche önemli bir düşünür sadece kendi yaşamıyla değil kendisinden sonraki düşünceler ve düşünürler üzerindeki etkisiyle de. Kitapta bir yerde şöyle diyor: “Yazdığım herhangi bir şeyin birkaç yıl sonra ölüp gideceği, şayet başarıya ulaşacaksa bu başarının yakın zamanda zuhur etmesi gerektiği bir an bile aklıma gelmemiştir. Şöhreti aklımın ucundan bile geçirmemekle beraber yazdıklarımın benden uzun ömürlü olacağından asla şüphe duymadım.” Sanırım bu cümle bizim de şüphe duyamayacağımız kadar gerçek.
Kaynaklar
Armstrong, J., (2015), “Nietzsche’den Hayat Dersleri”, (Çev. Azade Aslan), İstanbul: Sel Yayıncılık.
Şestov, L., (2017), “Dostoyevski ve Nietzsche ‘Trajedin Felsefesi’”, (Çev. Kayhan Yükseler), İstanbul: Notos.