Şiir, aşk ve sevgiliye yaklaşım
Modern şiirin temel sorunlarından biri sevgililik ilişkisi ve aşktır. Konumuz bağlamında İkinci Yeni şiirinde aşk anlayışı ve sevgiliye yaklaşım tarzına İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan ve Cemal Süreya’nın şiirlerinden örneklerle daha yakından bakalım.
Hayatla “fena halde” ilişki içindedir şiir. Çünkü hayat dile muhtaçtır. Şiirse hayatın muhtaç olduğu dili kullanır, biçim verir, yaratır, üretir, yeniden üretir. Aşk ve sevgililik ilişkisi hayata içkin önemli deneyimlerden olduğu gibi şiirin de temel izleklerinden, sorunlarındandır.
Buradan yola çıkarak sevgililik ilişkisinin, sevgiliye yaklaşım tarzının modern Türkçe şiirde nasıl dile getirildiğini irdelemeyi amaçladık. Örnek oluşturma düşüncesiyle kapsamı daraltarak İkinci Yeni şiirinde aşk anlayışına ve sevgiliye nasıl yaklaşıldığına bakmayı denedik. Buraya döneceğiz…
Gündemin ilk sırasında yer alan kadın cinayetleri artarak sürüyor. Kadınlara yönelik cinayete varan şiddetin failleri büyük oranda erkekler; çoğunlukla da eski eşler, eski sevgililer oluyor. Kadın haklarını savunan örgütler, cinayetlerin politik olduğunu savunuyor. Haksız değiller çünkü eril iktidarın kuşatması altında ve gözü önünde oluyor her şey. Kadın cinayetleri politik olduğu kadar kültüreldir de diyebiliriz. Değil mi ki politik olanın kültürel olması da kaçınılmaz.
Bir soruyla devam edelim. Acaba kadınlara şiddeti meşrulaştıran, erkeklerin kadınların katili olmasını teşvik eden eril politik zemin ve kültürel ortam başka türlü olsa durum değişir miydi?
Acaba eril iktidarın, kültürün erk sahipleri ve erleri örneğin Nâzım Hikmet’ten korkmasalar, Ahmed Arif’i bilseler; üç Edip Cansever şiiri okusalar, iki Cemal Süreya şiiri ezberleseler, bir Turgut Uyar şiiri dinleseler, İlhan Berk’in diline, Ece Ayhan’ın sözüne kafa yorsalar… Aşk başka, hayat başka, sevgiliye yaklaşım başka olur muydu, olmaz mıydı? O zaman ah bu yaşananlar yaşanır mıydı diye içimiz ezile ezile soruya dönüşüyor keder... Gezi Direnişi sırasında anonimleşen “Keşke bir şiir okumuş, bir kedi sevmiş, bir bira içmiş olsaydınız. Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı” sözünü yabana atmamak gerekir.
Onlarca yıldır arabesk kültürle biçimlenen toplumda erkeğin sevgiliye yaklaşımı “Ya benimsin ya kara toprağın” sözünde dile getirildiği gibi. Bu sözün dayandığı anlayış, kadınların tabutunun üstünde zar atan eril siyasal ve kültürel iktidarın egemenliğinde derinlere kök salmış durumda. Acaba aşkla ilgili duyguların, düşüncelerin modern Türkçe şiirin sesiyle, sözüyle biçimlendiği bir kültürel iklimde her şey çok daha başka türlü olmaz mıydı? Örneğin modern Türkçe şiirin yenilenmesinde öncülük etmiş şairlerin sesinden, sözünden etkilenseydi aşk düşüncesi, sevgililik ilişkileri yine de kadına şiddet, cinsel istismar, erkeklerin faili olduğu eski eş, eski sevgili cinayetlerinden bahsediyor olur muyduk?
Sorular açık ve net aslında. Bize kalan karşılığını, yanıtı aramak. İkinci Yeni şairlerinden örnekler vererek sorunun, soruların karşılığını bulmayı deneyelim…
'İKİNCİ YENİ'DEKİ AŞK ANLAYIŞI VE SEVGİLİYE YAKLAŞIM'
İkinci Yeni, modern Türkçe şiirde dil ve biçimde olduğu gibi içerikte de büyük değişim ve dönüşüm gerçekleştirmiştir. Devrim olarak nitelenebilecek şiirin içeriğindeki dönüşüm, aşk anlayışı ve sevgiliye yaklaşımda da gerçekleşir. Konumuz bağlamında İkinci Yeni şiirinde aşk anlayışı ve sevgiliye yaklaşım tarzına biraz daha yakından bakalım.
Bu kısa değininin kapsamını İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan ve Cemal Süreya’nın şiirleriyle mecburen sınırlı tutacağız. İkinci Yeni’nin en uçtaki şairlerinden olan İlhan Berk’le başlıyoruz.
'DİLİ AŞKTAN, SEVGİDEN YAPILMIŞTIR'
Önce bir not düşelim. Onun bir tek şiirini seçip aşk anlayışını, sevgiliye yaklaşımını örneklemek hem kolaydır hem de çok zor. Kolay, çünkü tüm şiirlerinde aşk ve sevgiliye yaklaşımının kaynağı aynıdır; sevgi, yaşama sevinci, doğaya saygı. Söyleminde şiddet, eziyet ve benzeri öğeler bulunmaz. Sevgi, incilik, nezaket öne çıkar. Zordur çünkü dili aşktan, sevgiden yapılmıştır. Bütün şiir külliyatı seçiminizin arkasından gelir. Sözü daha fazla uzatmadan şairin “Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar” diye başlayan şiirini okuyalım:
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum ellerimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
Bir tek şiirin yetmeyeceğini belirtmiştik. Konu İlhan Berk ve aşk olunca hiç değilse bir şiir daha okumak gerekir. İşte “Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım” başlıklı şiir:
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
Modern Türkçe şiirin öncülerinin, örneğin Nâzım Hikmet’in, örneğin Orhan Veli’nin, İkinci Yeni şairlerinin şiirlerini okuyan erkeğin, eril kültürden tamamen kopmasa bile karşı bir duruşu benimsemesi; şiddet, eziyet, taciz, cinsel saldırganlık gibi yönelimleri besleyen dil ve pratiklerden uzak durması yüksek ihtimaldir. (Bu konuda hayat bizi yanıltmasın.)
Biçiminde, biçeminde, işlediği konularda ve sorunlarda modern Türkçe şiirin bağlı olduğu önemli birkaç ilkeden biri umutsa diğeri de insana, doğaya saygı ve sevgidir. Örneğin İkinci Yeni şairlerinde ve şiirlerinde aşk anlayışı son derece özgürlükçüdür. Bağımlı, marazi bir söylem görülmez. Her türden baskıya, yasaklamaya başkaldırı içerir. Sevgili her şeyden önce somut bir varlıktır, birey olarak vardır, insandır. Sevgililer arasındaki ilişkide eşitliğe önem verilir. Şiddet, eziyet içeren bir söylem söz konusu değildir.
Şiirinden örnek sunacağımız ikinci şair Turgut Uyar. Turgut Uyar’ın şiirlerinde de özellikle sevgiliye yaklaşım tarzı dikkat çekicidir. “Gök, Su, Bulut” başlıklı şiire bakalım:
seni ilk haziranda görmüştüm
şapka giymemiştin çünkü yazdı
zaten hiç giymezdin belki de
kimin dünyayı görecek hali vardı oysa
sokaklar mavilik demetleri şunlar bunlar
şunlar bunlar diyorsam unutulmaz şeylerdi ha
örneğin çiçekti her şeyin ilk yarısı
ellerim ceplerime gitti durup dururken
yani herkesin aşk aşk dediği buysa
şarkı bile söyleyebilirdim bir tavanarasında
çocuk gözlerindeki şaşkınlığı tadarak
yani ancak günlerce koşarsam duyabilirdim
aramızda ne varsa
kıyıya bile inerdim anlıyor musun bir cuma günü
kıyıya inmeden hiç alışkın olmadan
bütün kurda kuşa börtü böceğe bir bir bakarak
şimdi senin bardağına koyduğum su var ya
bu suyun rengi başkadır
Modern Türkçe şiirin köşe taşlarından ve İkinci Yeni’nin öncülüğünü üstlenmiş şairlerden olan Turgut Uyar’ı, aşk anlayışı ve sevgiliye yaklaşım konusunda örnek verirken bir tek şiirle geçmek mümkün değil. O nedenle Uyar’ın “Acıyor” başlıklı şiirini de paylaşalım istedik:
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar
Turgut Uyar’ın “Acıyor” şiirini, aşk ve sevgiliye yaklaşım konusunda örnek göstermek isabetli bulunmayabilir. Bu nedenle yadırganması muhtemel. Ama konumuzla ilgili olarak üstüne durulacak bir şiir diye düşünüyoruz.
'İKİNCİ YENİ ŞAİRLERİNDE, SEVGİLİYE YÖNELİK ŞİDDET LANETLENİR'
Yapıtlarında sevgi, sevi ve sevgiliyle ilişki konu, tema, izlek olarak büyük yer tutan İkinci Yeni şairlerinde, aşkın her halini bulmak mümkündür. “Karşılıklı aşk”, “kaçamak aşk”, “platonik aşk”, “yasak aşk” gibi. Ancak hiçbir İkinci Yeni şairinin şiirinde sevgiliye yönelik şiddet, öldürme amacı taşıyan bir ifadeye, söyleme rastlanmaz. Aksine böylesi bir eğilim lanetlenir; varlığın, varoluşun, insanın ve insanlık değerlerinin dışına itilir.
Şairin aşka bakışı, aşk hallerini konu edip dile getirirken önem kazanır, açığa çıkar. Âşık öznenin anlayışı, duyarlılığı şairin bakışı olarak yansır şiirlere. Aşk anlayışı ve sevgiliye yaklaşım konusunda şiirlerinden duygularımıza, düşüncelerimize, duyarlılığımıza çok şey damıtabileceğimiz, aktarabileceğimiz şairlerden biri de Edip Cansever’dir. Cansever’den bu bağlamda şiirler okumaya “Yerçekimli Karanfil”le başlayabiliriz:
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Aşk dedik, sevgiliye yaklaşım dedik, Edip Cansever dedik… Sevgi ile Sevda adıyla kitabı bile olan bir şairin elbette ki tek bir şiiriyle yetinmek doğru olmayacaktır. Cansever’den hangi şiiri okusak aşkla, sevgiyle, sevgiliye incelikle söylenmiş sözlerle, zarif jestlerle buluşturur bizi. Şairin “Adsız Bir Çiçek” başlıklı şiirini alıntılayacağız. Ancak “Sevda Bir Ateş Buldu Sende”, “İçinden Doğru Sevdim Seni”, “İçindeki Sessiz Parlaklık”, “Bir Su Yılı Denilebilirdi…”, “Her Sevda” başta olmak üzere daha birçok şiirine imkânımız olsa burada mutlaka yer verirdik.
Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların.
Adını funda oteli koy
Sevdamızın da adını
Ayakları dibinde gün batımının.
Ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.
Çünkü sevdikçe beni sen, kendini tanıdın.
Filistinli şair Mahmud Derviş “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir” diyor. Şiirin eğer savaşı durdurma gücü varsa aşk anlayışını değiştirme, sevgilinin sevgiliye yaklaşımını etkileme gücü de vardır. Evet vardır.
'AŞK ÖRGÜTLENMEKTİR'
İkinci Yeni’nin olduğu kadar modern Türkçe şiirin de dile, deyişe sığmayan şairi olarak dikkat çeker Ece Ayhan. Onun aşk anlayışının, sevgiliye yaklaşımın dile geldiği dize aslında bir dize değil bir manifestodur. Hatırlayalım:
Aşk örgütlenmektir bir düşünün ağabeyler
Bir dize daha ekleyelim. Hem Ece Ayhan’ın şiirini hem de onun topluma sunduğu farklı duygu ve düşünceleri bir daha hatırlamaya vesile olsun:
Çarşılar grevsiz deli olurmuş yalnızlık işte
İkinci Yeni şairlerinin dünya görüşleri ve hayata bakışları gibi aşk anlayışları da metafizik değildir. Şair aşkını, sevgisini önce muhatabına, yani sevgilisine söyler. Söyler demeyelim de kalbini sevgilisine açar. Şiir kalbindeki ateşin ya da tutkunun, hevesin, dileğin, arzunun; o duygu durumunun dile getirildiği bir pratiktir.
İkinci Yeni şairlerinden, adı aşk ve erotik şiirlerin şairine de çıkmış olan Cemal Süreya’dan “Sayım” başlıklı şiiri okuyalım:
Ayışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Yaşarken yayımlanan toplu şiirlerinin yer aldığı kitabına Sevda Sözleri adını seçen bir şair, hele de aşk dolayısıyla konu edildiğinde, bahsi bir şiirle kapatmak mümkün zor. “Aşk” başlıklı şiiri okuyalım:
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy Köprüsü’ne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
İkinci Yeni şiirinin içinden bakarak modern Türkçe şiirde aşk anlayışına ve sevgiliye yaklaşıma kuş bakışı göz atmayı denedik. Bu bağlamda, hiç değilse bir şiir de Nâzım Hikmet’ten paylaşmazsak sözümüz eksik kalırmış gibi geliyor. Çünkü şiirde birçok şeyin olduğu gibi aşk anlayışının değişmesinde de onun devrimci girişiminin çok büyük payı vardır.
'SEVGİLİYE YAKLAŞIMIN MODERN TÜRKÇE ŞİİRDEKİ KAYNAĞI, NAZIM HİKMET'
İkinci Yeni’de dile gelen aşk anlayışının ve sevgiliye yaklaşımın modern Türkçe şiirdeki kaynağı arandığında da ulaşılacak isim Nâzım Hikmet’tir. Şairin, aşkın en kritik, en sancılı durumunu yansıttığı ve “iki sevgilinin ayrılık anını canlı yayında verir gibi” dile getirdiği “Bir Ayrılış Hikâyesi”nin, hâlâ güncel ve yol gösterici olduğunu söyleyebiliriz. Şiiri okuyalım:
Erkek kadına dedi ki:
– Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
– Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz
yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
– Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana…
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın –
Yüzü güneşli bir ana gibi –
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini…
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak…
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak…
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR..
Son sözümüz Edip Cansever’in dizelerinden mülhem: “Şiir iyidir bak duyumunu arttırır insanın.” “Başka türlü” aşk, sevgiliye “başka türlü” yaklaşım arayanlara seçenek olarak şiir, ama çok şiir okumalarını öneririz…
Şiir değiştirir…