küçük İskender'in şiiri ve yazısı üstüne derkenar
Halim Şafak'ın hazırladığı, büyük çoğunluğu daha önce dergi ve kitaplarda yayımlanmış yazı ve söyleşilerden oluşan "Küçük İskender Kitabı" İkaros Yayınları tarafından yayımlandı. Çalışmada küçük İskender’in şiiri ve yazısı gibi hayatının da düşünsel arkaplanını oluşturan aşk ve düşüncesi, anarşizm, yeraltı edebiyatı ve queer düşünce tartışma konusu ediliyor.
Musa Yazıcı
Halim Şafak’ın hazırladığı Memet Fuat, Özgür Taburoğlu, Abbas Bozkurt, Ahmet İlhan, Halim Şafak, Ertuğrul Meşe, Hüseyin Köse, Nilay Özer, Şakir Özüdoğru, Zeliha Cenkci’nin yazıları, Özcan Erdoğan, Mehmet Erte, Gonca Özmen ve Akif Kurtuluş’un küçük İskender’le farklı tarihlerde yaptığı görüşmelerle küçük İskender’in yayımlanmamış bir şiirinin yer aldığı Küçük İskender Kitabı (İkaros, 2019) küçük İskender’in şiiri ve yazısı kadar yeraltı edebiyatına bakarak bilinen ama pek yazılıp konuşmayan izlek ve konuları tartışma ve bu konuda düşünce bildirmeye cüret ettiği kadar daha fazlasının da imkânı olacak gibi duruyor. Kitap özelikle aşk, serserilik ve beden konusunda akademik faaliyetin teknik bir şeye dönüştürme eğilim ve belirtilerine rağmen esaslı bir tartışma çıkarabilir.
Tarihe bakarak ifade edersem serseriliğin tuhaf sayılabilecek bir özgünlüğü var. Bu özgünlüğü oluşturan asıl olgu ise serseriliğin sokakta ya da sokağa çıkan mekânlarda geçiyor ve yaşanıyor olmasıdır. Karl Marks’ın “bozuk avare kütle” dediği kitlenin çoğunluğunu da serseriler oluşturur. Kuşkusuz bu kitleyi doğrudan “lümpen proleterya” içinde değerlendirip reddetmek mümkünse de özellikle yeraltı edebiyatı ve anti-otoriter düşünce serseriliği ve daha başka biçimleri hayat tasarımı ve deneyim olarak hem edebiyatın hem de başka disiplinlerin konusu haline getirmiştir. Edebiyat açısından özgünlüğün başka bir nedeni de çoğu zaman şair yazarın serseriliği deneyimliyor yani hayat biçimi olarak yaşıyor olmasıdır. Buysa serseriliği aynı zamanda bireysel bir pratik ve deneyim haline getirmekle kalmaz düşünce olarak da geliştirir.
Ahmet Oktay’a göre serserilik geçmişte ve günümüzde yazılmış kimi roman örneklerini saymazsak özellikle şiirde deneyimlenmemiş ve pek karşılık bulmamış bir yaşama pratiği ve deneyimdir. Mehmet Müfit gibi birkaç şairin şiirinde İstanbul temelli ve izlek olarak serseriler mevcutsa da şair/ler çoğunlukla kendini buna pek dâhil etmemiştir. Aynı şekilde şair yazarın geceyle ve sokakla bağlı olarak alkol ve algı bozucularla kurduğu ilişki de buna pek yol açmamıştır.
'KÜÇÜK İSKENDER SERSERİLİĞİ ÇOĞALTTIĞI BİR BİZ'LE YAŞAMIŞTIR'
Belirtmek ve tekrar etmek gerekir ki özgürlükle kurduğu ilişkiden ve özgürlük talebinden dolayı serserilik önemli bir hayat tasarımı, yaşama biçimi ve deneyimdir. küçük İskender ise hayatı ve şiiriyle serserilik konusunda önemli bir örnektir. Üstelik İskender bu serseriliğe etraf oluşturmuş başka bir deyişle serseriliği sürekli geliştirdiği ve çoğalttığı bir biz’le yaşamıştır.
Gözden ırak evler, zemin kat apartman daireleri, sokak ve bu hayata uygun başka mekânlarda ötekileştirilme pahasına yaşanan serserilik aynı zamanda bir yeraltı faaliyeti ya da yeraltında yaşanan bir hayat olarak kabul edilebileceğinden doğrudan yeraltı edebiyatının konuları arasında en başta yer alır.
Serserilik Jean Genet’den, Beat kuşağına, Oscar Wilde’a, Bukovski’ye kadar özellikle romanda büyük bir birikim de oluşturmuştur. Söz konusu birikim, anarşizmler ve anti-otoriter düşünce bu hayatı yaşamaya çağıran hatta kışkırtan şeylerin başında gelir. Halim Şafak, Nilay Özer, Hüseyin Köse, Ertuğrul Meşe ve Zeliha Cenkci kitapta yer alan yazılarında bu hayat ve onun şiirdeki karşılıklarının ve oluşturduğu şiddete eğilimli dilden ve şiirsel söylemden yola çıkarak tartışmayı genişletmeye çalıştıkları gibi kendi düşüncelerini de öne sürüyorlar. Özellikle Ertuğrul Meşe’nin yaptığı haricîlik tartışması küçük İskender ve hayatı konusunda önemli saptamalar içeriyor.
Bu pratiğin küçük İskender için önemli bir özelliği de sürekli olarak kendi ile biz arasında (biz’i burada daha çok insan cinsleri- tabir Halim Şafak’ındır- oluşturur) gelişmiş/geçmiş/yaşanmış olması bir yana insan cinsleri arasında ruhsal ama onun kadar ya da ondan da çok cinsel aşka sonuna kadar açıktır, hatta belirleyici olan aşk ve düşüncesidir bile diyebiliriz. Aşkın dışında kalan konu ve izlekler ise yine onun etrafında gelişir, çoğu zaman bireyselliği geriletmeden toplumsallaşıp öyle ortaya çıkar.
'KÜÇÜK İSKENDER BEDENİ ARZUYLA YAZAR'
küçük İskender burada entelektüel erkekken biz ise daha çok genç erkeklerdir yani gençlerdir. Buysa cinsel aşkı önceleyen bu yüzden de bedeni hatırlatan, onu öne çıkaran bayağılık, edepsizlik, iğrençlik, erotizm, pornografi ve bunların şiire ve yazıya yansıyan, katılan şiddeti de başta olmak üzere insan arzusu ve bedeni temelli her bir şeyin yaşanmasını ve deneyimlenmesini sağlar. Şiir ya da yazı bunun ikinci kez ortaya çıktığı ve deneyimlendiği başka bir alandır. küçük İskender şiir ya da yazıda beden/leri, onun atıklarını ve akıntılarını aldığı tıp eğitiminin de katkısıyla tartışır, onun şiirini ve yazısını arzuyla ama daha çok şehvetle ve tam bir kışkırtıcılıkla yazar.
Özgür Taburoğlu, Abbas Bozkurt, Ahmet İlhan ve Şakir Özüdoğru’nun kitaptaki yazılarının yürüttüğü beden tartışmaları küçük İskender’in şiirinin/yazısının büyük ölçüde bu tarafına yöneliktir. Tartışmaların ve yapılan değerlendirmelerin bir yanıyla queer kültür tartışması haline gelmesi ya da bu türden tartışmalara eğilimli hale gelmesi ise olması gerekendir.
Bu durum cinselliği ve insan cinslerinin bu temeldeki sorunlarını hem özgürlükle hem de ifade özgürlüğü ve ikisinin hemen /şimdi talep edilmesi ile ilişkilendirmemizi kolaylaştırdığı gibi konuyu da daha önemli hale getiriyor. Tam da burada konuya Margurite Yourcenar’ın müstehcenliği özellikle ifade özgürlüğü ile ilişkilendirdiği ve bir tuttuğunu hatırlamak ve oradan bakmak gerekiyor. Hatta yine Margurite Yourcenar’a göre müstehcenliğin bir sarsma tekniği haline gelmesi hem kendinin hem de onunla ilişkilendirilebilecek konu ve izleklerin tartışılmasını kolaylaştırıyor.
Kitapta yer alan ve farklı tarihlerde Özcan Erdoğan’ın, Gonca Özmen’in, Mehmet Erte’nin ve son olarak Akif Kurtuluş’un yaptığı görüşmeler ise kitabın ilk iki bölümündeki tartışmaları oluşturan ve kaynaklık eden düşünsel arkaplanın ve hayatın küçük İskender’in ağzından öğrenilmesine katkıda bulunuyor.
Halim Şafak’ın hazırladığı Küçük İskender Kitabı içerdiği yazı ve görüşmelerle hem küçük İskender’in yazısı ve şiiri, hem de anti-otoriter düşünce, yeraltı edebiyatı, queer kültür tartışmaları için şiir temelli bir başlangıç oluşturduğu gibi tartışma çağrısı yerine de geçebilir.