Cumhuriyet’in ilk yılları: Çinli misafirler
Giray Fidan'ın "Cumhuriyet'in Çinli Misafirleri" kitabı İş Bankası Kültür Yayınları tarafından raflarda yerini aldı. "Cumhuriyet’in Çinli Misafirleri", Çin’in entelektüel, siyasetçi, diplomat ve reformcuları arasında yer alan Hu Hanmin, Hu Shiqing, Alfred Sze ve He Yaozu, Cai Hesen gibi isimlerin kaleme aldıkları kitapçıklar, makaleler ve gazete yazılarını içermesinin yanında iki ülkenin ortak tarihinde bilinmeyen bir sayfayı da aralıyor.
Sanayi Devrimi sonrası, kapladığı coğrafya ve barındırdığı insan sayısı bakımından dikkati çeken “Doğu’nun iki hasta adamı” Osmanlı Devleti ve Çin, 19. yüzyılın sonları ile birlikte benzer modernleşme çabalarından geçmiş, adına “medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar”ı yakalamaya çalışmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla neticelenmesi sonrası, yeni kurulan devletin ne yapacağı, Batı’da olduğu gibi Doğu’da da merak konusu olmuştur. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Cumhuriyetin kurulması derken, yeni rejimin sosyalizme meyletmeyip, Sovyetlerle “başka türlü bir ilişki kurması” sonrası, ulus devletlerin moda olduğu bu yüzyılda, uzaklarda bir ülkenin dikkatini çeker: Çin.
Akademisyen yazar Giray Fidan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan Cumhuriyet’in Çinli Misafirleri isimli kitabı, Çin entelijansiyasının ve yönetici kadrosunun, Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası yeni devletin ilk on beş senesinde, Türkiye’ye yaptığı yolculukları ve gözlemleri konu alıyor. Bizzat seyahate çıkanlar ve hükümette görev alan devlet insanları tarafından kaleme alınan yazılardan/röportajlardan derlenen kitap, tarihsel ve derin bir içeriğe sahip.
Kitap, 1922 yılında Çin’de yayımlanan, dönemin entelektüel ve siyasetçilerinin elinden düşmeyen Kılavuz isimli meşhur bir dergide yer alan iki yazıyla açılış yapıyor. Cai Hesen ve Gao Junyu isimli iki yazar, ayrı birer makale yazarak, Kurtuluş Savaşı’na övgüler yağdırırken, bu başarının anti-emperyalist yönünün kutsanması ve örnek olması gerektiğinin üzerinde duruyor. Junyu, makalesinin “sonuç” aşamasına geldiğinde, yazısını şöyle bitiriyor: “Bu zafer bütün ezilen ulusların Sovyet Rusya’nın gerçek dostları olduğunu ve ulusal kurtuluş için yardımın sadece oradan geleceğini anlamalarına yardımcı olmuştur.” Döneminin sosyalizmi şiar edinen dergilerinden biri olduğunu anladığımız Kılavuz, Kurtuluş Savaşı’nın askerî başarısını olumlarken, Sovyetler Birliği’nin ekonomi-politik gücüne güçlü bir paye verir.
'TAZE BAŞKENT' PANORAMASI
Kitabın sonraki bölümünde, Hu Shiqing isimli entelektüel bir gezginin Türkiye seyahati yaparken tuttuğu günlüklere yer verilir. 16 Mart – 3 Nisan 1924 arası Türkiye’yi gezen, dönemin insanlarına, politik atmosferine, kültürel ve tarihsel özelliklerine, ulaşım kültürüne ve yeni meclisine dair pek çok detaylı gözlemin sunulduğu bölüm, ziyadesiyle göz açıcı. Shiqing, tuttuğu günlüğünde karşılaştığı kişileri ve dönemin bütün özellikleri öyle betimliyor ki, bir seyahatname gibi değil de, tarihi bir romanın içinde olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dönemin Ankarası’nda, milletvekilleriyle de bir araya gelen yazar, güçlü bir “taze başkent” panoraması da sunuyor.
İkinci bölümde, Çin’in ilk ABD Büyükelçisi olarak görev yapan Alfred Sze’nin –sonraki yıllarda birkaç kere Dışişleri Bakanlığı da yapmıştır- 1925 yılının ikinci yarısında Türkiye’ye yaptığı gezi sonrası, 1929 yılında Shen Bao gazetesine yazdığı bir yazı var. Yazarın, kaleme aldığı yazısında, Türkiye devriminin siyasi ve kültürel odağına değinirken, yeni rejimi takdir ettiği görülüyor. Fakat bunun ötesinde, Çin’in Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmelerden nasıl etkilenmesi gerektiği üzerine fikirlerini açıklarken, bir karşılaştırma yapıyor. “Yakın zamanda kurulan Türkiye ve halkının sorunları ele alma şekilleri, ülkemiz için görkemli bir örnek ve bizim için bir aynadır.”
Üçüncü bölüm, 20. yüzyılın ilk yarısında Çin siyasetinde aktif olarak görev alan Hu Hanmin’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrası yazdığı yazı ve dönemin Çin gazetelerine verdiği demeçlerden oluşuyor. Hanmin, yeni kurulan devletin, siyasal, ekonomik ve kültürel özelliklerine değinirken, dönemin etkin vekilleriyle, daha da ötesi başbakan İsmet İnönü’yle bile görüşme şansı buluyor ve pek çok soru soruyor. Yeni rejimin siyasal koşullanışını, biçimlenişini ve varoluşunu ilk ağızdan duyup, Çin siyaseti ile ilişkisellik kurmaya çabalıyor.
Dördüncü Bölüm, bir seyyah olduğunu tahmin ettiğimiz Wang Huishan’ın, Türkiye’yle ilgili yaptığı seyahatinden sonra, kaleme aldığı yazısından oluşuyor. 1936 yılında yazılan yazı, tamamen yeni rejimin başkenti Ankara üzerine yazılmış. Bu şehrin, sosyal ve siyasal özellikleri yazının içeriğini oluşturuyor.
Beşinci ve son bölüm, Türkiye’ye atanan ilk Çin Büyükelçisi General He Yaozu’nun 1935 yılında dönemin Dışişleri Dergisi’ne yazdığı makaleden oluşuyor. Yaozu, bu yazısında yeni rejimin siyasi ve ekonomik koşullanışını masaya yatırıyor. Meclisin varoluşunu ve anayasayı da odağa alarak, kapsamlı bir yazı kaleme alan yazar, Çin ile Türkiye devletleri arasında ideolojik bir yakınlaşmanın izlerini sürüyor.
Çalışmayı kaleme alan Giray Fidan, dönemin yazılı kaynaklarını da tarayıp, kitabının sonuna ekleyerek hazırladığı bu araştırmanın kaynakçasını da okura sunuyor. Dönemin Türkiyesi'nin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve hukuki bir panoramasının da sunulduğu bu çalışma, Çinli kültür ve siyaset insanlarının yaklaşık yüz yıl önce kaleme alınan yazılarından oluşurken, iki ülke insanlarının düşünüş biçimini de irdeliyor. Tarihi bir roman gibi de okunabilecek kitap, Doğulu toplumların modernleşme çabalarının altında yatanları da masaya yatırıyor.