Geçitler’e bakışlar

Murathan Mungan'ın kaleme aldığı Geçitler'in bir olgunlaşma anlatımı olduğu doğrudur. Ancak, yalnızca biyolojik yaşla gelen değil, hatta ondan çok, Alain de Botton’un “varoluşsal olgunlaşma” dediği türe dahil bir devinimdir bu.

Google Haberlere Abone ol

Murathan Mungan, kendi deyişiyle, İstanbul’da yaşamakta olan bir Mardinlidir. Dünya yazarlar örgütü PEN’in 2005 yılında Diyarbakır’da düzenlediği bir toplantıda, Mardin’in bir terasından bakarken aklından geçmiş olanları andığı konuşmasını unutmuyorum.

Geçmek onun ayrıcalıklı motiflerinden biri, belki de ilkesi; geçmek, geçiş, geçer... Sokakları birbirine tonozlu geçitlerle bağlı Mardin’in dünyalı çocuğu “Geçitler” derken çağrışımları arasında Pasajlar da (Benjamin) yer almış olmalıdır. Ayrıntılarla değerleme, değer kazandırma anlamındaki bir çağrışım.

Mungan’ın külliyatı esas olarak kendini inşa etme, yeniden yaratma bütünü olarak okunabilir.

Burada “kendini” derken, geniş tarihsel, coğrafi ve kültürel ufkuyla bir olan bireyi kastediyorum. Şiirsözünü Osmanlı’dan otuz “Kıssa” ile başlatmış olması, kitaba ‘hikâyeler’ değil, “Hikâyat” adını vermesi boşuna değil.

“Oluşturma” ise her zaman olumsuzlamayla atbaşı yürüyegeldi. Bunu en net biçimiyle, Küre adını verdiği poetika kitabında okuyabiliriz. Önemsediği her özellik, negatifiyle anlatılmıştır onda. Olumsuza işaret, yol göstermenin başlıca yollarından.

Çağ Geçitleri’nin çok alıntılanan yazıtı da hem bir uyarı, hem de çıkarılan bir ders gibi:

Geçerken uğranılacak şiirler değil

geçidini bulacaksın

kendi içinden geçerken

Çağ Geçitleri, Murathan Mungan, 136 syf., Metis Yayınları, 2019.

Oraya –henüz?- yaklaşmadıysanız, yolunuzu hak etmediyseniz, gelmeye kalkışmayın. Geçitler, yolların en kestirme kesimleri. En kestirme, en duyarlı. Bilinmeden geçilemeyen.

Bu kitabın bir olgunlaşma anlatımı olduğu doğrudur. Ancak, yalnızca biyolojik yaşla gelen değil, hatta ondan çok, Alain de Botton’un “varoluşsal olgunlaşma” dediği türe dahil bir devinimdir bu. Esasını/enerjisini güçlü bir “ben”den alagelmiş bir “kendiliğin” içe bakışıdır ve bu anlamda yeni değildir.

Varoluşsal olgunlaşmanın Çağ Geçitleri’ndeki en halis, en heyecan verici temsilcilerinden biri “Erken” adlı şiir. Daha önce de, Solak Defterler adlı kitapta, adı yine “Erken” olan bir başka temsilci vardı.

Geçitler’de ömür fikrini belirginleşmiş buluyoruz. “Ben sana böyle mi geldim?” diye “Sitem” yazdıran besbelli zaman, bağlam, tarih, giderek ömür duygusudur.

“Çocukluktaki bahçe” adlı nefis ömür şiiri, metaforları somut şimdiyle iç içe geçirerek dostça bir dertleşme tonu yaratıyor; “bir şey vardı, o neydi?” Hemen ve derin bir çağrışım yaratıyor, ilk anda ele gelmeyen. Herhalde İbrahim Tenekeci’nin “Yakın Döğüş” şiiri değil. Şimdi gelmiyor, ama belki bir gün gelir, ya da çağrışım yine şiirin kendisinedir, eski bir okunmasına.

Aynı şiirin son dizesinde (“İçeri geçmeli artık, hava serinledi”), Ahmed Arif’in “bir ufka vardık ki” duygusuyla burun burunayız.

“Yaprağın uzun öyküsü” adlı şiirde, dörder sözcüklük iki dizede bütün bir ömür. Ve “Her seferinde”, ölümlü geçit.

“Demirbaş” adlı şiir, her tür yorumu fazlalık haline getiriyor: “... devrilen günlerin gürültüsü”. Gürültü sözcüğü dilbilimde beynimizin her sözü birikimleriyle (çağrışımlar, farklı tanımlar vb.) karşılaması anlamına geliyor. Parazite de dönüşebilen bir ‘gürültü’.

1960’lı yıllarda yaygın ilkelerden biri ‘çağının tanığı olmak’tı, ancak klişeleşti ve böylece hem olası teknik yararlarını, hem de analiz olanaklarını gözlerden gizlemiş oldu. Oysa şiirin bazen kazandığı bu tür bir boyut var ki, bin yıllık “çağ”ların kültürel değerlerinin elinden tutabiliyor. Geçitler’de bu tür şiirler özellikle son bölümde yer bulmuş ve daha çok hicviye geleneğiyle birleşiyor. Tipik örneklerinden biri, “İskandil”.

“Taptuk” bölümü kapıyı doğrudan, varoluşsal olgunlaşmanın tarihsel zirvelerinden birine, Yunus Emre’ye açıyor. Aynı adı taşıyan şiirdeki “dişbudak” dizesi ise, önceki dizelerin ilettiği siteme rağmen, hatta belki de bizzat bu sitem dolayısıyla, günümüzde “kuir imkânlar” diye adlandırılan alana açılıyor. Denebilir ki Mungan külliyatı bir bölümüyle bu alana çoktan açılmıştır, şiirleri baştan beri açıktır, olağanüstü yoğunluktaki Sahtiyan başta olmak üzere. Mungan’ın Türkçe edebiyatta bu soysal alanın kurucularından olduğu bir gerçek.

Bu şiirler, dediğim gibi, bütün bir yeniden yerine konulmuş, bazıları yeniden yaratılmış göstergeler dizisiyle hayatı ölümsüzleştirme duygusu yaratıyor. Çağ Geçitleri, aşağıdaki üç dizeli, 2019 tarihli, “Durup baktığında” adlı şiirdeki gibi, duvarımıza asacağımız bilanço soruları da soruyor:

Azalmış zaman demlenmiş kıymet

Günde kimi gördün, elde neyi sevdin

Ne kaldı sende, neye geçit verdin